23 research outputs found

    Comparison of bioelectrical impedance and the other methods used for diagnosis of obesity

    Get PDF
    Several methods are being used for the diagnostic evaluation of obesity. Body mass index (BMI) is the most commonly used method. Various other methods such as waist circumference, waist/hip ratio and skinfold thickness measurements are also of use. Bioelectrical impedance is an easy and non-invasive method that provides a reliable estimate of total body fat and fat free mass. The purpose of this study was to make a comparative evaluation of these various methods. 140 patients (age: 41.8±11.8 yr) admitted to the hospital for obesity were included in the study. Body mass index, waist circumference, waist/hip ratio and skinfold thickness measurements at biceps, triceps and subscapular regions were evaluated. Body fat ratio and fat mass were measured with bioelectrical impedance. Mean body mass index was 35.5±5.4 kg/m . Sum of skinfold thickness of triceps and subscapular region was found to be increased in 116 patients (82.8%) and normal in 24 patients (17.1%). While the waist/hip ratio was found to be increased in 71 patients (50.7%); in 8 patients (5.7%) were within normal range, 22 patients (15.7%) showed increased risk and 107 patients (76.4%) had high risk according to weist circumference. Body fat ratio with bioelectric impedance was evaluated as normal in 8 patients (5.7%), borderline in 9 patients (6.4%) and high in 123 patients (87.9%). Body fat ratio with bioelectric impedance correlated with body mass index, waist circumference and skinfold thickness (p0.05). We conclude that body mass index and bioelectric impedance are important methods in the diagnosis of obesity, and the use of waist circumference in addition to these methods to evaluate the abdominal obesity may also be useful.Obezitenin değerlendirilmesinde çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. En yaygın kullanılan yöntem vücut kitle indeksidir, ayrıca, bel çevresi, bel/kalça oranı ve deri kıvrımı kalınlıkları ölçümü gibi çeşitli yöntemler de kullanılmaktadır. Biyoelektrik impedans yöntemi de uygulanması kolay, invaziv olmayan bir yöntemdir ve yağ kitlesi ve yağsız kitlenin değerlendirilmesini sağlar. Bu çalışmada obezite tanısında kullanılan yöntemlerin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Kilo fazlalığı nedeniyle başvuran 140 hasta (ortalama yaş: 41.8±11.8 yıl) çalışmaya alındı. Hastaların vücut kitle indeksleri (VKı) hesaplandı, biseps, triseps ve skapula altı bölgelerinde deri kıvrımı kalınlıkları, bel ve kalça çevreleri ölçüldü, bel/kalça oranları hesaplandı. Biyoelektrik impedans yöntemi ile vücudun yağ oranı ve yağ kitlesi ölçüldü. Vücut kitle indeksi ortalama 35.5±5.4 kg/m bulundu.Triseps ve skapula altı ölçümlerinin toplamı 116 hastada (%82.8) artmış, 24 hastada (%17.1) normal bulundu. Bel/kalça oranı hastaların 71'inde (%50.7) artmış bulunurken, bel çevresi 8 hastada (%5.7) normal, 22 hastada (%15.7) artmış risk düzeyinde, 107 hastada ise (%76.4) yüksek risk düzeyinde bulundu. Biyoelektrik impedans yöntemi ile elde edilen vücut yağ oranı 8 hastada (%5.7) normal, 9 hastada (%6.4) sınırda yüksek ve 123 hastada (%87.9) yüksek bulundu. Biyoelektrik impedans ile yağ oranı ölçümü sonuçlarının VKı ile, bel çevresi ile ve deri kıvrımı kalınlıkları ile korele olduğu (p<0.001), bel kalça oranı ile ise korele olmadığı (p>0.05) saptandı. Çalışmada elde edilen veriler, vücut kitle indeksi ve biyoelektrik impedans yöntemlerinin obezite tanısında değerli olduğunu, abdominal obeziteyi değerlendirmek için de bel çevresi ölçümünün bu yöntemlerle birlikte kullanılmasının yararlı olacağını düşündürmektedir

    Polikistik over sendromu'nda metformin tedavisi ile serum B12 vitamini ve forik asit düzeyi ilişkisi

    No full text
    Metformin is being evaluated as a firstline, particularly in obese and insulin resistant polycystic ovary syndrome patients (PCOS) patients. Metformin helps to control weights, serum lipids and blood pressure in those prediabetic patients. The gastrointestinal discomfort and f lotulans are the most well know side effects of metformin but the most dangerous and rare side affect is lactic acidosis. In spme diabetic patients, there are some studies indicating that metformin is related to vitamin B12 malabsorbtion. 30 obese PCOS women were enrolled in this study and received 1700 mg metformin for 6 months. All women had BMI;gt;30 kg/m2 and insulin resistant (HO-MA-IR;gt;2,7) at the beginning of our study. Serum vitamin B12 and folic acid levels, fasting glucose and insulin levels, hemograms, follicular phase sex hormones were evaluated before and after the treatment period. Our results indicate that, metformin causes Vitamin B12 malabsorbtion in some but not all these patients.Son yıllarda metformin, özellikle obez ve insulin direnci olan polikistik over sendromlu (PCOS) bayanlar da çok sık tercih edilen bir ilaç haline gelmiştir. Bu ilaç hastalardaki kilo fazlalığı, hiperlipidemi ve diyabete yatkınlık gibi olayların çözümünü sağlarken infertilite tedavisini de kolaylaştırmaktadır. Metforminin en korkulan yan etkisi laktik asidoz olsa da, sık görülen yan etkiler gastrointestinal sisteme ait olanlardır. Literatürde nadiren bildirilen bir yan etki ise metforminin B12 malabsorbsiyonuna yol açmasıdır. Bu çalışmada metforminin B12 vitamini emilimine etkilerini araştırmak üzere 30 obez PCOS'lu bayan 6 ay 2X850 mg/gün metformin ile tedavi edildi.. Çalışmanın başında tüm bayanların BMI>30 kg/m2 ve HOMA-IR>2,7 idi. Tedavinin başlangıcında ve sonunda serum Vitamin B12 ve folik asit düzeyleri, hemogram, follikülerfaz seks steroidleri tetkik edildi. Sonuç olarak metforminin, PCOS vakalarında B12 vitamini emilimini anlamlı derecede azalttığı gösterildi

    Erkeklerde kemik dönüşüm göstergelerinin kemik yoğunluğu ile ilişkisi

    No full text
    Osteoporoz daha sık olarak kadınlarda rastlanan kemik riskinin artması ile karakterize bir kemik hastalığıdır. Daha sık kadınlarda karşılaştırılması nedeni ile erkeklerde ihmal edilmiş, ancak son zamanlarda erkeklerde de kırık olaylarının yaygınlaşması ve araştırmaların ileride erkek ve kadınlar arasında kırık insidansı farkının azalacağını ortaya koymasıyla erkek osteoporozu giderek daha fazla ilgi çekmeye başlamıştır. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda kadınlarda olduğu gibi erkek osteoporozunda da etyoloji net olarak aydınlatılmıştır ve bu konuda daha çok araştırmaya gerek duyulmaktadır. Özellikle kemik dönüşüm göstergelerinin kemik kaybıyla ilişkisinin araştırılması ve bu yönde bir bağlantı kurabilmesi ile hızlı kemik kaybedecek olanlara önceden müdahale etme imkanı olacak, bu sayede sağlık giderlerinde de tasarruf imkanı olabilecektir. Bu amaçlarla erkeklerde kemik dönüşüm göstergeleri ile kemik mineral yoğunluğu arasındaki ilişkiyi araştırdık. Çalışmamıza herhangi bir sağlık sorunu ve kemik mineral yoğunluğunu etkileyebilecek bir hastalığı olmayan 40-65 yaş arasında 50 erkek alındı. Bu kişilerin kemik mineral yoğunlukları Hologic Qdr 4500 A dansitometre ile lomber vertebra ve kalçada ölçüldü. Kemik dönüşüm göstergeleri (deoksipridinolin, osteokalsin, prokollajen, kemik alkalen fosfatazı) için idrar ve kan örnekleri alınarak çalışana kadar - 20 C de bekletildi. Yapılan ölçümlerin sonunda elde edilen sonuçların birbirleri ile korelasyonu incelendi. Ayrıca çalışmaya alınan kişiler beşerli yaş gruplarına ayrılarak bu grupların kemik dönüşüm göstergeleri ortamlarının istatistiksel farkı araştırıldı, istatistiksel analiz neticesinde kemik mineral yoğunlukları ile kemik mineral yoğunlukları arasında ve kemik mineral yoğunluklarının birbirleri arasında bir korelasyon kurulamadı, ayrıca yaş grupları arasında kemik dönüşüm göstergelerinin anlamlı olarak istatistiksel farkı olmadığı gözlendi. Bu sonuçlara göre kemik dönüşüm göstergeleri her yaşa göre ve yaş grubuna bağlı olarak değişmediği için erkek osteoporozunda da katip göstergesi olarak kullanılabileceği anlaşılmıştır.Osteoporosis is a disease, more fragility. Although mostly regarded as disease of women, osteoporosis is being recognized to affect men also. in the future fractures in men due to osteoporosis are expected to osteoporosis has been enlighened either in women or men. Studies to temonstrate relation between osteoporosis and bone turnover markers would be helpful to identify those patients with an increased risk of osteoporosis, thus necessary measures could be taken. We may also define factors that could be playing role in the etiology of osteoporosis. Suet studies has been performed in women, but only a few were done regarding men. in this study we examined the relation between bone markers and bone markers and bone mineral density in healthy male. No known bone disease, systemic disease and not taking drugs to affect bone metabolism were the inclusion criteria. Subjects were also examined with detailed biochemical and endocrinologic tests to identify any possible metabolic disease. Fifty subjects were enrolled in the study. Bone density measurement were performed both in femoral hip and lumbar vertebrae with Hologic QDR 4500 A. Bone markers were studied with ELISA technique. Results of both resorption and formation markers were correlated with mineral densities of the bone sites that were examined. Besides that, subjects were separated into age groups with five years and bone marker results were compared in every group with each other. Statistical analysis revealed no relation between any bone marker and bone density measurements, also there was no statistical difference in terms of age and bone markers. These results could not demonstrate any relation between bone markers and bone density in men, but as age does not influence serum levels of bone markers, we may suggest that bone markers can also be used in men to follow results of treatment
    corecore