A short-term exercise program in patients with multiple sclerosis: is body mass index important?

Obesity is a health problem that can exacerbate the symptoms of multiple sclerosis (MS). In the current study, we aimed to investigate the effectiveness of a short-term exercise program on fatigue, depression, anxiety, and walking performance in normal-weight and overweight patients with MS (PwMS). Sixty-two PwMS were divided into groups according to their BMI (BMI normal/ BMI high). Also, they were all included in the exercise program. The participants took a moderate-intensity walking program 5 days a week for 4 weeks, including 30 min between 5 min of warm-up and 5 min of cooling periods. Also, patients underwent breathing, posture, flexibility, and stretching exercises for 4 weeks. Fatigue, depression, anxiety, 6-minute walking test (6MWT), and BMI were measured before and after the 4 weeks. After the exercise program, there were statistically significant improvements in fatigue, depression, anxiety, and the 6MWT. However, no relation could be detected between the examined variables and BMI. All patients participated effectively in the exercise program, regardless of BMI. The results obtained from this study support that a short-term exercise program is an effective therapeutic intervention, unrelated to BMI, in improving fatigue, depression, anxiety, and walking performance in PwMS

A NEW DANGER OF BEHAVIORAL ADDICTION: RYPTOCURRENCY WITH MOBILE INVESTING

Introduction: Cryptocurrencies are a popular investment tool today. However, some studies highlight the investing behavior of cryptocurrencies similar to pathological gambling. Investing behavior becomes risky when it is not based on proper and adequate analysis and carries the possibility of big losses as well as big gains. For this reason, we aimed to determine the potential risky investor profile by age, gender, personality traits and impulsivity levels. Subjects and Methods: Six hundred and fifty-four cryptocurrencies investors (529 was male, 125 was female, their mean age was 35.6 ± 9.0) participated in this study between June 2022 – August 2022. Participants were administered the Sociodemographic Data Form, the South OAKS Gambling Screen Test – revised (SOGS-r), the Big Five Inventory (BFI-10), and Barratt Impulsiveness Scale-11 (BIS-11). Results: We found higher neuroticism and impulsivity in possible problematic crypto investors. In addition, extraversion, agreeableness and conscientiousness scores were lower. Additionally, in our regression analyzes we found that younger age and male gender predicted SOGS-r scores. After controlling for age and gender, extraversion negatively and motor impulsivity positively predicted SOGS-r scores. Discussion: Investing in cryptocurrencies can become a behavioral addiction, similar to pathological gambling. It is important to identify profiles in which investment behavior is risky. Conclusion: Personality traits and impulsivity may have a significant impact on identifying risky crypto investors and in the treatment process

Transdiagnostik faktör olarak belirsizliğe tahammülsüzlük

Günümüzde hızla değişen dünya ve hayat şartlarının etkisi ile birlikte belirsizlik, hayatın her alanında karşımıza çıkan kavramlardan birisi haline gelmiştir. Günlük hayatta zamanın neredeyse her anında varlığını hissettiren belirsizlik, olaylar veya durumlar karşısında çoğu kişi için rahatsız edici ve kaygı verici bir durumdur. Belirsizliğe tahammülsüzlük, tehdit düzeyi yüksek, hatalı algılamaya yol açan ve başa çıkmanın güç olduğu, önyargılı bilgi işleminin oluşturduğu bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkidir. Belirsizliğe tahammülsüzlük, yaygın anksiyete bozukluğu zemininde geliştirilen, sonrasında birçok ruhsal bozukluk ile ilişkisi ortaya konan bir kavramdır. Yapılan araştırmalar; depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu olan kişilerin sağlıklı kontrollerden daha yüksek belirsizliğe tahammülsüzlük düzeylerine sahip olduklarını göstermektedir. Birçok ruhsal bozukluk için, ortaya çıkarıcı, sürdürücü bir faktör olması sebebiyle de transdiagnostik bir faktör olarak ele alınmaktadır. Son zamanlarda ruhsal bozukluklarda transdiganostik faktörlerin önemine dikkat çekilmektedir. Belirsizliğe tahammülsüzlük ile ilgili yazın giderek artmaktadır. Bu gözden geçirmede belirsizliğe tahammülsüzlük genel bir bakış açısı ile güncel yazın doğrultusunda incelenmiş olup, bulgular hem kavramsal olarak ele alınacak, hem de ölçüm yöntemleri ve klinik sonuçları değerlendirilecektir. Transdiagnostik bir faktör olarak belirsizliğe tahammülsüzlük bilişsel, duygusal ve davranışsal bir yapı olmasından dolayı klinik yaklaşımda göz önünde bulundurulması gerekir.Günümüzde hızla değişen dünya ve hayat şartlarının etkisi ile birlikte belirsizlik, hayatın her alanında karşımıza çıkan kavramlardan birisi haline gelmiştir. Günlük hayatta zamanın neredeyse her anında varlığını hissettiren belirsizlik, olaylar veya durumlar karşısında çoğu kişi için rahatsız edici ve kaygı verici bir durumdur. Belirsizliğe tahammülsüzlük, tehdit düzeyi yüksek, hatalı algılamaya yol açan ve başa çıkmanın güç olduğu, önyargılı bilgi işleminin oluşturduğu bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkidir. Belirsizliğe tahammülsüzlük, yaygın anksiyete bozukluğu zemininde geliştirilen, sonrasında birçok ruhsal bozukluk ile ilişkisi ortaya konan bir kavramdır. Yapılan araştırmalar; depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu olan kişilerin sağlıklı kontrollerden daha yüksek belirsizliğe tahammülsüzlük düzeylerine sahip olduklarını göstermektedir. Birçok ruhsal bozukluk için, ortaya çıkarıcı, sürdürücü bir faktör olması sebebiyle de transdiagnostik bir faktör olarak ele alınmaktadır. Son zamanlarda ruhsal bozukluklarda transdiganostik faktörlerin önemine dikkat çekilmektedir. Belirsizliğe tahammülsüzlük ile ilgili yazın giderek artmaktadır. Bu gözden geçirmede belirsizliğe tahammülsüzlük genel bir bakış açısı ile güncel yazın doğrultusunda incelenmiş olup, bulgular hem kavramsal olarak ele alınacak, hem de ölçüm yöntemleri ve klinik sonuçları değerlendirilecektir. Transdiagnostik bir faktör olarak belirsizliğe tahammülsüzlük bilişsel, duygusal ve davranışsal bir yapı olmasından dolayı klinik yaklaşımda göz önünde bulundurulması gerekir

Psychological factors affecting COVID-19 vaccine hesitancy

Background Vaccine hesitancy is an important public health problem. Aims Identifying and understanding COVID-19 vaccine hesitancy may aid future public health messaging. This study, in which we planned to study the determinants of COVID-19 vaccine hesitancy, aims to reveal the relationship between “intol erance of uncertainty,” “belief in conspiracy theories,” and “COVID-19 phobia” with vaccine hesitancy. Methods This is a cross-sectional study conducted during a COVID-19 outbreak. Participants were reached via various social media platforms and e-mailing lists for convenience. Data were collected with an online survey using SurveyMonkey application. “Intolerance of Uncertainty Scale (IUS-12),” “Conspiracy Mentality Scale (CMS),” and “COVID-19 Phobia Scale” were applied to 488 participants. Statistical signifcance level was considered p<0.05. Results Four hundred eighty-eight people between the ages of 18 and 65 participated. Twenty-one participants were excluded from the analysis due to random marking and unreasonable flling times (<10 min). In this way, analyzes were made with 467 people. We found a positive correlation between the belief in conspiracy theories and vaccine hesitancy (p<0.05). And also found that individuals with low fear of COVID-19 would hesitate about vaccination (p<0.05). Conclusions Vaccine hesitancy is an important public health problem, and it puts public health at risk, especially during the epidemic period we live in. Therefore, it is important to understand the psychological factors involved in vaccine hesitancy. It would be useful to look for ways to spread accurate information about the vaccine in a healthier way in this case

EVALUATION OF EARLY MALADAPTIVE SCHEMES IN FEMALE FIBROMYALGIA PATIENTS

Aim: Fibromyalgia is a condition characterized by widespread musculoskeletal pain and tenderness without an underlying organic cause. Relationships with psychiatric factors and personality traits have been reported in many studies. In this study, we aimed to examine the relationship between early maladaptive schemes (EMS) and fibromyalgia severity from the perspective of schema theory. Materials and Methods: For the study, 73 patients with fibromyalgia who applied to the Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinic and were diagnosed with fibromyalgia were included. In addition, 78 healthy control patients (without additional psychiatric disease and chronic pain) were included. A sociodemographic data form, Young Schema Questionnaire – Short Form 3 (YSQ -SF3) and Fibromyalgia Impact Questionnaire (FIQ) self-report scale was administered to the participants. Results: We found significantly higher scores on emotional deprivation, failure to achieve, dependence/incompetence, vulnerability to harm, enmeshment, subjugation, self-sacrifice, and pessimism/negativity schemes in the patient group. We also found positive correlations with FIQ scores, emotional deprivation, and vulnerability to harm schemes. Finally, we found that age was a positive predictor on FIQ. After controlling for age, we found that emotional deprivation and vulnerability to harm schemes predicted FIQ scores. Discussion and Conclusion: Fibromyalgia is a disease of unknown etiology. Psychological factors should be considered in the holistic treatment approach. In this sense, schema theory-oriented perspective can contribute to the treatment process

Relationship Between Cognitive Flexibility, Anxiety Sensitivity and Coronaphobia

Objective: In this study, it was aimed to determine relationship two transdiagnostic factors (anxiety sensitivity and cognitive flexibility) between Coronavirus-19 (COVİD-19) phobia. Method: For the study, the forms were sent to social media groups with 4,000 and 3,500 people on social media, and the participants were selected by the simple random sampling method. 280 volunteers who met the inclusion criteria were accepted. Sociodemographic Data Form, Cognitive Flexibility Inventory (CFI), Anxiety Sensitivity Index-3 (ASI-3), COVID-19 Phobia Scale was used to evaluate the volunteers. Result: 161 male and 101 female volunteers participated in the study. Both sexes have similar characteristics regarding age, marital status, and years of education. In the correlation analyses, positive correlations were found between coronaphobia scale total scores and ASI- physical (r=.584), ASI- cognitive (r=.556), ASI- social (r=.524), ASI-total (r=.609), whereas a negative correlation was found between coronaphobia scale total scores and CF-alternatives (r=- .232), CF-control (r=-.375), CF-total (r=-.328). Stepwise regression analysis was applied with ASI and CFI subscales to predict coronaphobia scale scores. According to the results, ASI-physical (?=.287), ASI-cognitive (?= .178) positive and CF-control (?=-.148) negatively predicted coronaphobia total scores significantly {F(7, 254) = 23,361, p < .01) , with an R2 of .375 Discussion: Our results were shown that sub-tpye of transdiagnostik factors were more closely related to coronophobia and even predicted

Early Maladaptive Schemas in Medical Students and Law Students

Career choice is an important stage in the life of young people. It has been previously reported that career choice may be related to psychological factors. In this study, we aimed to investigate the relationship of early maladaptive schemas with university selection. A total of 135 medical students and 98 law students participated in the study. Sociodemographic data form and Young Schema Questionnarie short form-3 were given to the participants. According to our findings, dependence/incompetence (p = 0.027) and subjugation (p = 0.013) scores were significantly higher in medical school students. The self-punitiveness score was found to be higher (p= 0.032) in law faculty students. In addition, medical faculty students had significantly higher scores (p=0.043) in the impaired autonomy and performance schema domain scores. According to our findings, early maladaptive schemas scores of university students differ according to their departments. These findings may be useful in career selection and higher education programs guidance process

İnternette Oyun Oynama Bozukluğu Belirtileri Olan Genç Erişkinlerde Agresyon ve Başa Çıkma Stratejileri

Amaç: İnternette oyun oynama davranışı olan genç erişkinlerde internet bağımlılığı, başa çıkma stratejileri ile agresyon ve saldırganlığın internette oyun oynama bozukluğu belirtilerinin şiddeti üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Ruhsal durum muayenesi ve SCID-5/CV değerlendirmesi sonrasında 18-25 yaş aralığında 54 erkek ve 56 kadın genç erişkin çalışmaya dahil edilmiştir. Katılımcılara, Sosyodemografik veri formu, Young İnternet Bağımlılığı Testi Kısa Formu, İnternet Oyun Oynama Bozukluğu Ölçeği Kısa Formu, Buss-Perry Saldırganlık Ölçeği, Stresle Başa Çıkma Tutumları Envanteri uygulanmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 20,0±2,36’dır. Kadın katılımcıların yaş ortalaması 20,14±2,36, erkek katılımcıların yaş ortalaması ise 19,85±2,37 olarak saptanmış olup aralarında istatistiksel olarak anlamı farklılık gözlenmemiştir. Erkeklerin kadınlara göre İnternette Oyun Oynama Bozukluğu Ölçeği ve Young İnternet Bağımlılığı testinden aldıkları puanların anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptanmıştır. Stepwise Regresyon analizi sonucuna göre internet bağımlılığı ve fiziksel agresyon skorları oyun bağımlılığı üzerine pozitif yordayıcı faktörler olarak saptanmış iken dış yardım arama negatif yordayıcı faktör olarak bulunmuştur. Sonuç: İnternette oyun oynama bozukluğu ile ilişkilendirilen faktörler hem neden, hem de sonuç olarak birbirlerini etkileyen, karmaşık süreçler gibi gözükmektedir. İnternette oyun oynama bozukluğu olan bireylerin anlaşılmasında ve buna uygun müdahale stratejilerinin geliştirilmesinde başa çıkma stratejileri ve agresyon özellikleri değerlendirilmelidir. İnternette oyun oynama bozukluğunun daha iyi anlaşılabilmesi için prospektif nitelikte, geniş katılımcılarla gerçekleştirilecek ve kontrol grubu içeren çalışmalara ihtiyaç vardır