13 research outputs found
Doğal Baş Pozisyonu ve Belirleme Yöntemleri: Literatür Derlemesi
Günümüz
ortodontik tedavi yaklaşımlarında sert dokularda elde edilecek değişimlerden
öte, hastaların yumuşak dokularının tedavi süresindeki değişimleri önem arz etmektedir.
Geçmişten bugüne teşhis ve tedavi planlamasında kullanılan ve kısmen
geçerliliklerini kaybeden intrakraniyal referans noktaları, hastadan hastaya
değişiklik gösteren anatomik varyasyonlar nedeniyle tedavi planını ve
dolayısıyla tedavi sonucunu olumsuz etkileyebilir. Güncel yaklaşım ise estetik
hedeflerin doğru belirlenebilmesi için yüz yapılarının gerçek zamanlı görünümüne
öncelik vermektedir. Yumuşak dokularda meydana gelmesi istenen değişikliklerin
ne yönde yapılacağının anlaşılması için kişinin baş ve yüz konumunun statik ve
dinamik hareketler grubunda sergilediği pozisyonlar önemlidir. Doğal baş
pozisyonunu (DBP) değerlendirmek için farklı metotlar kullanılmış ve bu anlamda
ilk olarak statik yöntemler geliştirilmiştir. Statik yöntemler belirli bir süreçteki
hareketler bütünü olan DBP’yi ölçmede yetersiz kalabilmektedir. Daha sonra
kullanılmaya başlanılan dinamik DBP belirleme yöntemleri de zamanla
geliştirilmiş ve statik-dinamik yöntemlerin kombinasyonları öne çıkmıştır. Bu
derlemede DBP belirleme yöntemleri, geçmişten bu yana genel bir bakış açısı
içinde anlatılacaktır
ORTODONTİDE ÜÇ BOYUTLU GÖRÜNTÜLEME SİSTEMLERİ: LİTERATÜR DERLEMESİ
Üç
boyutlu görüntüleme sistemleri son 20 yıldır ortodontide ve oral ve
maksillofasiyal cerrahide popüler teşhis ve öngörü yöntemi olmaya başlamıştır.
Bilgisayarlı Tomografi sistemleri üç boyutlu kesit görüntülerinin bilgi üretmek
için kullanılabileceğini açıkça göstermiştir. 1980’lerin başlarında
araştırmacılar üç boyutlu görüntülemeyi kraniofasiyal deformiteler için
geliştirmeye başlamışlardır. Ortodontide üç boyutlu görüntülemenin çeşitli
kullanım amaçları vardır. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG), diğer bir üç
boyutlu görüntüleme tekniğidir ve çalışma prensibi açısından farklıdır,
avantajı dokuların iyonize edici ışınlara maruz kalmaması, görüntü için
incelenmek istenen bölgeye radyo dalgaları gönderilmesi ve hidrojen atomlarının
kullanılmasıdır. En son geliştirilen teknoloji ise 3dMD gibi üç boyutlu yüz
tarama sistemleridir. Senkronize edilmiş görüntüler ile x,y ve z koordinat
düzleminde 3 boyutlu olarak görüntü verirler. Yazılım aynı zamanda görüntü
işleme, haritalama ve ölçümler için de kullanılmaktadır ve kusursuz 3 boyutlu
görüntüler elde etmek için kamera sistemi ile kalibre edilmiştir. Sonuç olarak
üç boyutlu görüntüleme sistemleri son teknolojilere paralel olarak
gelişmektedir ve hem diş hekimliğinde hem de özel olarak ortodonti alanında
popülerliğini uzun süre koruyacağı şimdiden öngörülmektedir
KÖK HÜCRELER VE DİŞ HEKİMLİĞİ: LİTERATÜR DERLEMESİ
Kök hücreler, hem rejeneratif tıp uygulamalarında
hem de doku rejenerasyonunda kullanılan ve dental dokular da dahil olmak üzere
çok çeşitli doku ve organlardan izole edilen prekürsör hücrelerdir. Hem doku
mühendisliğinde hem de klinik uygulamalarda kullanılan kök hücreler,
odontoblastlardan nöral hücrelere kadar birçok hücreye dönüşebilme yeteneğine
sahiptir. Diş hekimliği alanında yetişkin mezenkimal kök hücreler çeşitli oral
ve maksillofasiyal dokularda tanımlanmıştır; bu da oral dokuların kök
hücrelerden zengin olduğunu ve mukozal hücrelerin indükte pluripotent kök
hücreler gibi genetik olarak yeniden programlanmış hücreler için ideal kaynak
olabileceğini göstermiştir. Ayrıca oral dokuların kök hücreler için yalnızca
bir kaynak değil, aynı zamanda terapötik bir hedef olması da beklenmektedir. Bu
derlemede, diş hekimliği alanındaki klinik kullanılabilirlik ve uygulamalar
açısından çeşitli intra ve ekstraoral doku kökenli kök hücre tiplerine ve
rejeneratif diş hekimliği için uygun kök hücrelere genel bir bakış açısı
sunulmaktadır
KONJENİTAL MAKSİLLER LATERAL DİŞ EKSİKLİĞİ VE KESİCİ DİŞ KONUMLARININ YÜZ YUMUŞAK DOKU KALINLIKLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Diş eksikliği olmayan normal hastalar ile konjenital üst çene lateral diş eksikliğine sahip hastaları alt ve üst çene kesici diş konumların ve yumuşak doku kalınlıkla- rı açısından değerlendirmek ve karşılaştırmaktır. Bu retrospektif çalışmada yaşları 13-25 yaşları arasındaki 108 bireyin tedavi öncesi lateral sefalometrik ve pano- ramik radyografilerinden oluşturuldu. Sert ve yumuşak doku noktalarının belirlenmesi ve ölçümler bilgisayar üzerinde Dolphin radyografik görüntü analiz programı kullanılarak yapıldı. On dört doğrusal ve on iki açısal ölçüm, sert doku ve yumuşak doku profilinin değerlen- dirilmesinde kullanıldı. Elde edilen verilerin istatistik- sel analizi için SPSS 24.0 programı kullanılarak normal dağılım gösteren parametreler için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve normal dağılmayan parametreler için Kruskall-Wallis analizi kullanıldı. Gruplar arası değerlendirme yapıldığında konjenital üst çene lateral kesici diş eksikliği olan gruplar ile olmayan normal grup arasında özellikle üst dudak kalınlıkları ile çene ucu kalınlığı arasında anlamlı farklılık belirlenmiştir (p<0,05). Üst çene lateral kesici diş eksikliği olan birey- lerde yüzün dik yön boyutlarının daha küçük olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Diş eksikliği olması kesici diş konumlarının ve hastanın dik yön yüz boyutunu etkile- yerek yumuşak doku kalınlıkları üzerinde etkili olmak- tadır. Tedavi öncesinde, alt ve üst keserlerin konumu, yumuşak doku kalınlıkları ve diş eksikliği durumuna göre tedavi planı belirlenmelidir.The aim of this study is to evaluate and compare pa- tients with missing maxillary lateral incisor teeth with normal patients in terms of lower and upper incisor teeth positions and facial soft tissue thickness. This ret- rospective study consisted of lateral cephalometric and panoramic radiographs of 108 subjects (29 males, mean age 15.85 ± 2.32 years; mean age: 15.42 ± 3.15 years) without orthodontic treatment. Individuals were di- vided into 4 groups (skeletal Class I, II and III individu- als with missing maxillary lateral incisor and skeletal class I normal group with no missing) with 27 patients in each group according to the ANB angle. Fourteen linear and twelve angular measurements were used to assess the hard tissue and soft tissue profile. For the statistical analysis of the obtained data, One-Way Vari- ance Analysis (ANOVA) was used for parametric pa- rameters and Kruskall-Wallis analysis for non- parametric parameters using SPSS 24 program. When the intergroup evaluation was performed, there was a significant difference between the thickness of the up- per lip and the thickness of chin between the groups with congenital maxillary lateral incisor deficiency group and the normal group (p<0.05). It was deter- mined that the vertical dimensions of the face were smaller in the individuals with missing maxillary lateral incisor (p<0.05). The missing of maxillary lateral incisor affects the soft tissue thicknesses by influencing the incisor positions and the vertical dimensions of the pa- tient.</div
Investigation of the Relationship Between Maxillary Growth Direction and Anatomical Variations of the Sinonasal Region Case-Control Research Maxillary Growth Direction and Sinonasal Anatomic Variations
Objective: This study investigated the frequency of anatomic variations in the sinonasal region with septal deviation and the relationship of these anatomic variations with the developmental direction of the maxilla in cone-beam computed tomography images. Material and Methods: Forty-eight patients who underwent orthognathic surgery were included in this study. These patients were divided into 3 groups: normal maxilla (n=16), prognathic maxilla (n=16), and retrognathic maxilla (n=16) by determining the position of the maxillae in relation to the skull base on lateral cephalometric radiographs. The anatomic variations of the sinonasal region and the presence of maxillary sinus ostium (MSO) obstruction were studied in all groups. The relationship between the anatomical variations and the different developmental aspects of the maxilla was analyzed. Results: The most common anatomical changes in all patients were: hypertrophy of the inferior turbinate (68.8%), deviation of the nasal septum (66.7%), and concha bullosa (62.5%). No statistically significant difference was found between the groups with different skeletal deformities based on the position of the maxilla in relation to the skull base (p>0.05). While there was a statistically significant difference between gender distribution and hypertrophy of the middle concha (p=0.016), no statistically significant difference was found between other anatomical variations and gender distribution (p>0.05). Conclusion: In conclusion, in this study, we investigated the relationship between the anatomical variations of the sinonasal region and the direction of maxillary growth. There was no significant relationship between the above anatomical variations and MSO obstruction between the groups