3 research outputs found
The role of the inflamation in the pathogenesis of urinary tract infection in children
Çocuklarda en sık görülen enfeksiyonlardan olan idrar yolu enfeksiyonunun, akut komplikasyonları ve uzun dönemde kronik böbrek yetmezliğine yol açması nedenleriyle erken tanı ve tedavisi önemlidir. İdrar yolu enfeksiyonunda klinik bulgular ve idrar incelemeleri ile doğru tanı konulmasında güçlükler yaşanmaktadır. Ayrıca, akut piyelonefrit ve sistit ayırımı da her zaman mümkün olmayabilmektedir. Bu çalışmada, çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu tanısında ve sistit ile piyelonefrit ayırıcı tanısında idrarda lökositlerin dağılımı ve idrar IL-8 düzeyinin yerinin araştırılması amaçlandı. Çalışmaya idrar yolu enfeksiyonu düşünülen ve piyürisi olan 82 olgu ( yaş: 6.52 ± 3.65 yıl, 68 kız) ile benzer yaş ve cinsiyette 49 sağlıklı çocuk kontrol grubu olarak alındı. Olguların giemsa boyası ile idrar yaymaları, otomatik hücre sayma cihazındaki lökosit sayıları ve hücre dağılımları incelendi. Olguların ve kontrol grubunun idrar örneklerinde IL-8 düzeyi ELISA yöntemi ile ölçüldü. Olgular, idrar kültüründe üreme olanlar (s=35) ve üreme olmayanlar (s=41) şeklinde iki gruba ayrıldı. İdrar yaymasında hücre dağılımları incelendiğinde %64.6 olguda polimorf nüveli lökosit, %34.1 olguda lenfosit hakimiyeti vardı. Hücre dağılımı ile yakınmalar, idrar daldırma çubuğu bulguları, yangısal belirteçler, idrar kültüründe üreme, idrar yolu enfeksiyonu tanısı ve enfeksiyonun yerleşim yeri arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Otomatik hücre sayma cihazı ile hücre dağılımları incelendiğinde %70.7'sinde polimorf nüveli lökosit, %8.5'inde lenfosit, %13.4'ünde eozinofil hakimiyeti vardı. Otomatik hücre sayma cihazı polimorf nüveli lökositleri daha iyi tanıyabiliyordu. İdrar IL-8 düzeyi piyüri olanlarda (382.17±306.53 pg/ml) kontrol grubuna (20.30±11.93 pg/ml) göre anlamlı yüksek saptandı (p<0.005). İdrar IL-8 düzeyinin idrarda lökosit sayısı ile iyi ilişkili olduğu (r= 0.50, p<0.005), kültürde üreme olanlarda (537.45±327.42 pg/ml) üreme olmayanlara (286.27±246.32 pg/ml) göre daha yüksek olduğu (p=0.002), Escherichia coli üreyenlerde diğer mikroorganizma üreyenlere göre daha yüksek olduğu saptandı (p=0.03). Piyelonefrit olanlarda sistit olanlara göre idrar IL-8 düzeyi daha yüksek olmasına rağmen anlamlı istatistiksel fark bulunmadı. Sonuç olarak; idrar yolu enfeksiyonu tanısı ve piyelonefrit ile sistit ayırıcı tanısının önemli olmasından yola çıkarak yaptığımız bu çalışmada, idrar yaymasında lökositlerin dağılımının idrar yolu enfeksiyonu tanı ve ayırıcı tanısında yeri olmadığı, idrar IL-8 düzeyinin belirlenmesinin idrar yolu enfeksiyonu erken tanısında yararlı olduğu, ancak sistit ile piyelonefrit ayırımında yardımcı olmadığı görülmüştür.Early diagnosis and treatment of urinary tract infections are important for preventing acute complications and chronic renal failure. Clinical signs and urine analyses are not always satisfactory for early and accurate diagnosis of urinary tract infection. The differentiation between acute pyelonephritis and cystitis may not also be possible in all cases. The aim of this study was to investigate urine leukocyte distrubition and interleukin-8 levels and to evaluate the effects of these tests on diagnosis and localization of urinary tract infection. A total of 82 patients with suspected urinary tract infection and pyuria (mean age: 6.52±3.65 year, 68 girls) and 49 healthy children, which are similar in age and gender, were included to the study. Numbers and distribution of leukocytes in the urine were evaluated by counter and giemsa stain urinary sediment smear. Urine interleukin-8 levels were measured by ELISA method. The patients were divided into two groups as having positive (n=35) and negative (n=41) urine culture. In the urine sediment smear, polymorphonuclear leukocytes were dominant in 64.6% patients, lymphocytes were dominant in 34.1% patients. No significant correlation was observed among leukocyte distributions and urine dipstick findings, inflammatory markers, urine culture and the localization of urinary tract infection. Evaluation of leukocyte distribution by counter, polymorphonuclear leukocytes were dominant in 70.7% patients, lymphocytes were dominant in 8.5% patients and eosinophilias were dominant in 13.4%. The counter was found to recognize polymorphonuclear leukocytes better than other cells. The urine interleukin-8 levels were significantly higher in patients with pyuria (382.17 ± 306.53 pg/ml) than in control group (20.30 ± 11.93 pg/ml) (p<0.005). Good correlation between urine interleukin-8 levels and leukocyte numbers were observed (r=0.50, p<0.005). Urine interleukin-8 levels were found significantly higher in patients with positive urine culture (537.45 ± 327.42 pg/ml) than patients with negative urine culture (286.27 ± 246.32 pg/ml). Escherichia coli growth also was found to cause significant higher interleukin-8 levels. The urine interleukin-8 levels in pyelonephritis were higher than in cystitis, however, it was not significant. In conclusion; in this study evaluation of urine sediment smear for leukocytes distrubition was not found to have any role in diagnosis and localization of urinary tract infection. Investigation of urine interleukin-8 levels was found useful for early diagnosis of urinary tract infection. However, it was not found efficacious in determination of localization of urinary tract infection
The rare cause of respiratory distress in newborn: congenital cystic adenomatoid malformation of lungs
Yenidogan döneminde solunum sıkıntısı ile karsılasıldıgında, nadir olarak rastlansa da, akcigerlerin konjenital
anomalilerinin hatırlanması amacıyla bu olgu sunulmustur. Konjenital kistik adenomatoid malformasyon nadir
rastlanan ancak hayatı tehdit eden bir akciger anomalisidir. Yaklasık 25000 dogumda bir görülür. Dogumun ilk
saatlerinde baslayan solunum sıkıntısı nedeni ile yenidogan yogun bakım ünitesine sevk edilen olgunun fizik
muayenesinde solunum sıkıntısı bulguları ve pektus ekskavatus deformitesi mevcuttu. Akciger grafisinde, sol
akcigerde kaba retikülogranüler görünümü, toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sol akcigerde parankim
içerisinde çok sayıda, yaygın, degisik boyutta hava kisti saptandı. BT ve akciger grafi bulguları ile konjenital
kistik adenomatoid malformasyon Tip III ile uyumlu olarak degerlendirildi. Olgu yasamının onuncu gününde
mekanik ventilatörde izlenmekte iken kaybedildi.The aim of presenting this case is that; the congenital lung abnormalities are rare, but important of differential
diagnosis in newborn respiratory distress.The congenital cystic adenomatoid malformation is a rare but
potentially life-threatening pulmonary anomaly. It is reported 1 in 25000 pregnancies. Respiratory distress,
pectus excavatus deformity were detected in the physical examination of the infant who was accepted to our
newborn intensive care unit in the first hours of his life. In the chest X-ray there was reticulogranular appearance
in left lung and there was multiple, diffuse cysts which were in different size in lung parenchyma in the
computerize tomography (CT) examination. The signs on the CT and X-ray were accepted as a congenital cystic
adenomatoid malformation type III. The case died at his tenth day of the life during assisted mechanical
ventilation
Evaluation of patients with pneumothorax in Adnan Menderes University medical faculty neonatal intensive care unit
AMAÇ: Pnömotoraks hava kaçagı sendromlarından biridir ve yenidogan döneminde diger çocukluk
dönemlerine göre daha sık görülür. Bu çalısmada pnömotoraks tanısı alan olguların epidemiyolojik özellikleri,
risk faktörleri ve klinik seyirlerinin incelenmesi amaçlanmıstır.
GEREÇ veYÖNTEM: Subat 2000-Aralık 2006 tarihleri arasındaYenidoganYogun BakımÜnitesi'nde izlenen
pnömotoraks tanısı alan 21 olgu geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Pnömotoraks sıklıgı %2,1 olarak saptandı. Erkeklerde ve prematürelerde sıklıgı fazla bulundu.
Ayrıca, sıklıkla tek taraflı ve sag tarafta pnömotoraks saptandı. Olguların sadece birinde spontan, digerlerinde
mekanik ventilasyon destegi almaktayken pnömotoraks gelisti. Olguların %33'ü kaybedildi.
SONUÇ: Pnömotoraks acil tedavi gerektiren hayatı tehdit edici bir durum olup solunum sıkıntısı olan; özellikle
yogun bakımünitelerinde izlenen, solunum destegi alan bebeklerde altta yatan nedenler arasında düşünülmelidir.OBJECTIVE: Pneumothorax is an air leak syndrome and is more often in the newborn period than childhood. In this study we aimed to evaluate epidemiologic features, risk factors and clinical course of newborn patients with diagnosis of pneumothorax.
MATERIALS and METHODS: We retrospectively reviewed 21 patient records with pneumothorax between February 2000-December 2006 in our Neonatal Intensive Care Unit.
RESULTS: Frequency of pneumothorax was 2.1 %. Frequency of pneumothorax was higher in males and prematures. Additionally, unilateral and right pneumothorax was seen more often. Only one patient had spontaneous pneumothorax, whilst it developed during mechanical ventilation support in others. Thirty three percent of the patients died.
CONLUSION: Pneumothorax is a life threatening emergency with the need of immediate treatment and should be considered among the causes of respiratory distress in newborns