22 research outputs found

    Burkholderia cepacia complex bacteremia outbreaks among non-cystic fibrosis patients in the pediatric unit of a university hospital

    Get PDF
    Background. Burkholderia cepacia complex (Bcc) comprises multi-drug resistant, Gram-negative, motile, and aerobic bacteria. Bcc causes severe nosocomial infections particularly in patients with intravascular catheters and in those with cystic fibrosis. We studied a Bcc outbreak in non-cystic fibrosis patients. Methods. We analyzed data from six patients hospitalized at our center. Blood cultures identified as infectious were incubated onto 5% blood sheep agar, chocolate agar, and eosin methylene blue (EMB) agar. We examined possible sites that could be sources of infection at the clinic. We confirmed isolations with pulsed-field gel electrophoresis (PFGE) tests. Results. The first patient was hospitalized due to left renal agenesis, urinary tract infection, and renal failure. Bcc was isolated in blood cultures obtained due to high fever on the third day of hospitalization. We stopped new patient hospitalizations after detecting Bcc in blood cultures of other five patients. We did not detect further positive specimens obtained from other clinic and the patient rooms. PFGE patterns were similar in all clinical isolates of Bcc indicating that the outbreak had originated from the source. Conclusions. Bcc infection should be considered in cases of nosocomial outbreaks of multi-drug resistant organisms that require hospitalization at intensive care units. Control measures should be taken for prevention of nosocomial infections and required investigations should be done to detect the source of infection

    Akut Bronşiolit Tanılı İnfantlarda Ortalama Platelet Hacmi, İkisi Arasında Bir Korelasyon Var Mı?

    Get PDF
    Aim: Acute bronchiolitis is the most common lowerrespiratory tract infection of children younger than 2 years ofage. There aren't any standardized diagnostic criteria andseverity assessment classifications for acute bronchiolitisavailable in literature. Mean platelet volume (MPV) has shownto be effected in inflammatory conditions and to ourknowledge there's only one recent study in children with acutebronchiolitis that demonstrated an association between MPVchange and acute brınchiolitis.Materials and Methods: In this retrospective study weenrolled 555 children diagnosed with Acute bronchiolitis and516 healthy infants with a matching age and sex.Results: MPV levels were found significantly higher in patientgroup (8,2 ± 0,8 fL) than the control group (7,9 ± 0,8 fL). Interms of hospitalization need, no significant difference wasdetected between the MPV values of the hospitalized groupand the outpatients (8,3±0,8 fL; 8,2±0.7 fL, respectively).Conclusions: In conclusion, our data show that MPV valuesare significantly elevated in acute bronchiolitis compared tohealthy infants. However, MPV can't be used as a guidance inattack severity nor can it predict hospitalization and systemicsteroid need.Amaç: Akut bronşiolit, 2 yaşından küçük çocuklarda en sık görülen alt solunum yolu enfeksiyonudur. Literatürde akut bronşiolit için standart tanı kriterleri ve şiddet değerlendirme sınıflamaları mevcut değildir. Ortalama platelet hacminin (MPV) lokal inflamasyondan etkilendiği gösterilmiştir ve akut bronşiolit ile MPV ilişkisini gösteren tek bir çalışma bulunmaktadır. Materyal ve Metot: Bu çalışmada MPV ile akut bronşiyolit arasındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçladık, ayrıca hastalığın şiddetini değerlendirmede yararlı bir belirteç olup olmadığını araştırdık. Bu retrospektif çalışmada akut bronşiolitis tanısı alan 555 çocuğa ve eşleştirilmiş yaş ve cinsiyete sahip 516 sağlıklı bebek çalışma grubuna dahil edilmiştir. Bulgular: MPV düzeyleri hasta grubunda (8,2 ± 0,8 fL) kontrol grubuna (7,9 ± 0,8 fL) göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Hastaneye yatış açısından hastaneye yatırılan grup ve poliklinik hastalarının MPV değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır (sırası ile, 8,3 ± 0,8 fL; 8,2 ± 0,7 fL) Sonuç: Sonuç olarak, verilerimiz, akut bronşiolit varlığında MPV değerlerinin sağlıklı bebeklere göre anlamlı derecede yükseldiğini göstermektedir. Bununla birlikte, MPV atak şiddetinde bir rehber olarak kullanılamaz ve hastaneye yatışı ve sistemik steroid ihtiyacını tahmin edemez

    EVALUATİON OF SKİN PRİCK TEST RESULTS OF PATİENTS WİTH ALLERGİC RHİNİTİS LİVİNG İN TEKİRDAĞ

    Get PDF
    Allerjik rinit, görülme sıklığı giderek artan çocukluk çağının en sık allerjik solunum yolu hastalığıdır. Allerjen dağılımı coğrafi bölge ve hastalığın başlama yaşı ile değişiklik göstermektedir. Bu çalışmada Tekirdağ bölgesinde yaşayan allerjik rinit tanılı hastalarda allerjen dağılımının belirlenmesi hedeflenmiştir.Allergic rhinitis is the most prevalent chronic disease of childhood with an increasing prevalence. Allergen distribution changes with geographic region and starting age of the disease. In this study we aim to determine the allergen distribution in patients with allergic rhinitis living in Tekirdağ

    Datura Stramonium Intoxication Resulting Anticholinergic Syndrome: Two Case Reports

    Get PDF
    Boru çiçeği veya melek trompeti adıyla da bilinen Datura stramonium, çok sayıda alkaloid içeren belladonna ailesine ait toksik bir bitkidir. Datura stramonium bitkisinin tüm bölümleri, deliriantlar veya antikolinerjikler olarak sınıflandırılan atropin, hiyasiyomin ve skopolamin gibi tehlikeli seviyelerde tropan alkaloidleri içerir. Yüksek miktarda datura stramonium alımının zehirlenmeye neden olabileceği, genelde delirium (halüsinasyona karşıt olarak), hipertermi, taşikardi, tuhaf davranış ve ciddi midriyazisle sonuçlanarak birkaç gün sürecek ağrılı fotofobi ortaya çıkabilir. Semptomların başlangıcı genellikle, bitkiyi aldıktan yaklaşık 30 ila 60 dakika sonra gerçekleşir. Bu semptomlar genellikle 24 ila 48 saat arasında sonlanır, ancak bazı vakalarda iki haftaya kadar sürdüğü bildirilmiştir. Bu yazıda, ağız kuruluğu, öforik semptomlar, görsel halusinasyonlar ve oryantasyon bozukluğu ile acil servise getirilen 6 ve 8 yaşlarındaki kardeşlerin datura stramonium ile zehirlenmesini bildirmekteyiz.Datura stramonium, also known as pipe flower or angel's trumpet, is a toxic plant member of the belladonna family containing several alkaloids. All parts of Datura plants contain tropane alkaloids at dangerous levels, such as atropine, hyaline and scopolamine, classified as deliriums or anticholinergics. High amounts of datura stramonium ingestion may result in painful photophobia, which can lead to poisoning, usually lasting several days, resulting in delirium (as opposed to hallucinations), hyperthermia, tachycardia, strange behavior and severe mydriasis. The onset of symptoms is usually about 30 to 60 minutes after taking the plant. These symptoms usually end between 24 and 48 hours, but have been reported to last up to two weeks in some cases. In this article, we report the poisoning of 6 to 8 year old siblings with datura stramonium, who were brought to the emergency service with dry mouth, euphoric symptoms, visual hallucinations and disorientation

    Serum 25(OH) Vitamin D Levels in Children Between 1 to 24 Months of Age with Previous Lower Respiratory Tract Infection

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada; 1-24 ay arası çocuklarda serum D vitamini düzeylerinin alt solunum yolu enfeksiyonu (ASYE) ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Eylül 2010 ile Eylül 2013 tarihleri arasında, hastanemizinçocuk polikliniklerine başvuran 1-24 ay arası ASYE tanısı alan 31 hasta çocukile aynı yaş grubunda kronik hastalığı olmayan ve ASYE geçirmeyen 33çocuk olmak üzere toplam 64 çocuk alındı. Hastaların ve kontrol grubundaki olguların serum 25(OH)D vitamini düzeyleri ELISA yöntemiyle ölçüldü.Bulgular: Çalışmamızda; alt solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarınserum 25(OH)D vitamini düzeyleri kontrol grubuna göre daha düşük bulundu (p<0,001). Gebelik boyunca annenin ve sonrasında bebeklerin düzenli Dvitamini kullanımı ile ASYE arasında anlamlı bir ilişki saptandı. Anneningiyim şekli, çocuğun anne sütü alımı, dışarıda zaman geçirme süresi, cinsiyeti ve ASYE geçirme sayısı ile serum 25(OH)D vitamini arasında anlamlı birilişki saptanmadı.Tartışma: ASYE geçiren 1-24 ay arası çocukların serum 25(OH)D vitaminidüzeyleri sağlıklı çocuklara göre anlamlı olarak düşük bulunmuştur.Sonuç: Enfeksiyonlara karşı savunmada önemli rolü olan D vitaminininhangi düzeyin altında savunma sistemini zayıflattığını belirleyebilmek içinvaka sayısının daha fazla olduğu klinik-etkinlik araştırmalarına ihtiyaç vardırObjective: The aim of this study was to investigate the relationship between lower respiratory tract infection (LRTI) and the level of serum vitamin D in infants aged 1-24 months. Material and Method: The sample in this study included a total of 64 infants consisting of 31 infants aged 1 to 24 months and diagnosed with LRTI at the pediatric policlinics of our hospital and 33 infants of the same age range and diagnosed with neither a chronic disease nor LRTI. The levels of serum 25(OH) vitamin D in patients and cases in control group were measured with ELISA. Results: In the study, it was found that levels of serum 25(OH) vitamin D in patients with LRTI were lower than control group (p<0.001). A significant relationship was found between LRTI and regular use of vitamin D by the mother during pregnancy and by the baby postnatally. A significant relationship was not found between serum 25(OH) vitamin D and the clothing style of mother, breastfeeding, time spent outdoors, sex, or number of instances of LRTI. Discussion: The levels of serum 25(OH) vitamin D in infants aged 1-24 months with LRTI was found to be significantly low compared to healthy infants. Conclusion: There is a need for clinical effectiveness studies with a higher number of cases in order to determine under which level of the vitamin D, which plays a critical role in defense against infections, weakens the defense system

    Relationship between the traditional neonatal care practices and baby health and the socio-economic levels of families Yenidoğan bebek bakımındaki geleneksel uygulamaların bebek sağlığı ve ailelerin sosyo-ekonomik düzeyi ile ilişkisi

    Get PDF
    Objectives: Every baby born is a hope for the future. Therefore, despite recent improvements, the traditional newborn baby care practice keeps its update. While this traditional practices can sometimes be useful, they can also cause serious problems which threaten baby's life. Our purpose in this study is firstly to determine the positive-negative effects of traditional approaches to the care of newborn babies on their current practices, causes, and infants' health and secondly to determine the relationship between these practices and education and socioeconomic levels of the families.Methods: Our study is the descriptive survey type and it was carried out by in face to face with 300 mothers who had applied to Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Training and Research Hospital Children's Health and Diseases Clinic. According to the socioeconomic level of the family, the families were divided into 3 groups as group 1; high, group 2; middle, group 3; low socioeconomic levels. The groups were compared in term of traditional newborn baby care practices. Results: In this study, 25 (8.3%), 153 (51%) and 22 (40.7%) of the 300 mothers were in the group 1, 2 and 3 respectively. There was found no difference between in the groups in terms of mother's-father's age, gender-age of the youngest child. The education level of the parents, the ratio of working mothers and nuclear family, the duration of living in Istanbul were found significantly higher in group 1. The number of persons and children at home is significantly higher in group 3. In our study, 91.3% of the mothers gave breast milk as first food to their baby. Breastfeeding rates in the first 2 hours postpartum were significantly higher in group 1. No significant difference was found between in the groups in terms of weekly baby bathing frequency, umblical cord care methods, salting of infants and the ratio and duration of swaddling. However, squeezing the infants' nipple and lemon, oil or rub application in the baby's eye was significantly less observed in group 1. The number of mothers who are aware of the importance of the colostrum was essentially higher in groups 1 and 2. The rate of regular vitamin D use was significantly higher in group 1. In group 3, more family members were consulted on issues related to the baby, while in groups 1 and 2, health professionals were consulted.Conclusion: Traditional approaches that threaten infant health are diminishing when the education and socioeconomic levels of the family are increased. National policies on infant care should be established, and firstly women and the whole community, should be educated.Extended English summary is in the end of Full Text PDF (TURKISH) file. ÖzetGiriş ve amaç: Doğan her bebek gelecek için bir umuttur. Bu nedenle modern tıptaki gelişmelere rağmen geleneksel yenidoğan bebek bakım uygulamaları güncelliğini korumaktadır. Bu geleneksel uygulamalar bazen faydalı olabilirken, bazen de bebeğin hayatını tehtit eden ciddi sorunlar yaratabilmektedir. Bu çalışmadaki amacımız; yenidoğan bebek bakımıyla ilgili geleneksel yaklaşımların günümüzdeki uygulamalarını, nedenlerini, bebek sağlığı üzerine olumlu-olumsuz etkilerini belirlemek, bu uygulamaların ailenin eğitimi ve sosyoekonomik düzeyiyle ilişkisini saptamaktır.Yöntem: Çalışmamız tanımlayıcı tipte bir anket çalışmasıdır. Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim-Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’ne başvuran 300 anneyle yüz yüze olarak yapılmıştır. Aileler sosyoekonomik düzeylerine göre, grup 1; yüksek, grup 2; orta grup 3; düşük sosyoekonomik düzey olarak sınıflandırılmıştır.  Gruplar geleneksel yenidoğan bebek bakım uygulamaları açısından karşılaştırılmıştır.Bulgular: Üçyüz annenin 25’i (%8.3) grup 1’de, 153’ü (%51) grup 2, 122’si (%40.7) ise grup 3’de yer almaktadır. Anne - baba yaşı, en küçük çocuğun yaşı ve cinsiyeti açısından gruplar arasında fark saptanmamıştır. Ebeveynlerin eğitim ve aylık gelir düzeyi, çalışan anne oranları, çekirdek aile oranı ve İstanbul’da yaşanan süre grup 1’de anlamlı olarak yüksektir. Evdeki kişi ve çocuk sayısı grup 3’de anlamlı derecede fazladır. Annelerin %91.3’ü bebeğine ilk besin olarak anne sütü vermiştir. Doğum sonrası ilk 2 saatte emzirme oranı grup 1’de anlamlı olarak yüksektir. Haftalık banyo sıklığı, göbek bakım yöntemleri, bebeklerin tuzlanması, kundak oranları ve süreleri açısından gruplar arasında fark yoktur. Bebeklerin memelerinden süt boşaltılması ve gözüne limon, yağ, sürme sürülmesi grup 1’de anlamlı olarak az uygulanmıştır. Kolostrumun önemini bilen anneler grup 1 ve 2’de daha fazladır. Grup 1’de daha yüksek oranda düzenli D vitamini kullanılmaktadır. Bebekle ilgili konularda grup 1 ve 2’de sağlık çalışanlarına, grup 3’de ise aile büyüklerine danışılmaktadır.Sonuç: Anne babanın eğitim seviyesi ve ailenin sosyoekonomik düzeyi yükseldikçe bebek sağlığını tehtit eden geleneksel yaklaşımlar azalmaktadır. Bebek bakımı konusunda ulusal politikalar oluşturularak, kadınlar başta olmak üzere tüm toplum eğitilmelidir

    Acute Facial Paralysis Due to EBV Infection

    Get PDF
    Ebstein Barr virüs (EBV) Herpes-viridae ailesinin bir üyesidir. EBV enfeksiyonu seyrinde üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları ile birlikte asemptomatik karaciğer enzimlerinde yükselme sıklıkla izlenmekle birlikte akut fasiyal paralizi oldukça nadir görülmektedir. Burada sekiz yaşında EBV enfeksiyonuna bağlı akut fasiyal paralizi olgusu sunulmuştur. Semptomatik tedavi ile birlikte hasta kortikosteroid ve antiviral tedavi ile sekelsiz iyileşmiş ve herhangi bir komplikasyon gelişmemiştir. Hekimler EBV’ye bağlı gelişen enfeksiyöz mononükleoz seyri sırasında üst solunum yolu enfeksiyonları dışında fasiyal paralizi gibi nörolojik komplikasyonların da gelişebileceğini ve hastaların yakından takip edilmesi gerektiğini akılda bulundurmalıdır.Ebstein Barr virus (EBV) is a member of Herpes-viridae. Altough elevations of liver enzymes and upper respiratory tract infection findings is commonly seen during the EBV infection, acute facial paralysis is rare complication. Here, we report acute facial paralysis associated with EBV infection in an eight years old girl. With symptomatic treatment, the patient recovered without cure with corticosteroids and antiviral therapy and no complications developed. Physicians should keep in mind that neurological complications, such as facial paralysis, other than upper respiratory tract infections, may develop during infectious mononucleosis due to EBV and that patients should be followed closely

    Evaluation of Allergen Sensitization in Patients with Allergic Rhinitis and/or Asthma in Tekirdag

    Get PDF
    Aim: Allergic rhinitis (AR) and asthma are the most prevalent allergic diseases, and environmental allergens are important factors in the pathogenesis and the exacerbation of these diseases. Although there are many studies investigating aeroallergen sensitivities in different regions of our country, this study aimed to identify the aeroallergen sensitization in the Tekirdag province in the part of Turkey in Europe, namely Thrace, where it is important to know aeroallergen sensitivities. Materials and Methods: Four hundred and sixty children with asthma and AR who were followed up and had at least one aeroallergen sensitivity in a skin prick test (SPT) were retrospectively evaluated. All patients had undergone a SPT using the standard extracts, including house dust mites, molds, animal dander, pollens, and latex. Results: The mean age of the patients was 10.2 +/- 3.4 (5-18) years, 57.6% of them were male. The diagnoses of the patients were AR in 57.8%, asthma in 22.6% and both in 19.6%. 42.6% (n=196) of the patients were sensitized to more than one allergen. The most common aeroallergens in SPT were house dust mites (63%), grass-rye mix (26.5%), grass mix (26.1%), molds (19.8%), cat epithelium (11.3%), cockroach (8.5%), weed mix (7%), olive tree (7%), dog (5.7%), cupressus (4.3%), tree pollen mix (3.5%), poplar (1.5%), mugwort (1.3%), and latex (0.4%). Although the cockroach, pet, olive tree and multiple allergen sensitivities were more frequent among male children (p0.05). House dust mites were the most common allergens throughout all seasons. Conclusion: The results of this study will be important in guiding elimination measures against the triggering allergens which are important for the treatment and the course of the disease of the those patients with asthma and/or AR in this region

    Atopik dermatitli hastalarda besin alerjisi sıklığının ve hastalık şiddetinin değerlendirilmesi

    Get PDF
    Amaç: Atopik dermatit çocukluk çağının en sık görülen kronik enflamatuar deri hastalığıdır. Bu çalışmanın amacı atopik dermatitli çocuklarda besin alerjisi varlığının ve diğer faktörlerin atopik dermatit şiddeti üzerine etkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntem: Çalışmada atopik dermatitli 130 hasta retrospektif olarak değerlendirildi; klinik, demografik özellikleri ve laboratuvar değerleri kaydedildi. Sonuçların karşılaştırılmasında hastalar, atopik dermatit şiddetine göre ‘hafif’ ve ‘orta veya ağır’ şiddette olmak üzere iki grupta değerlendirildi. Besin duyarlılığı varlığı deri prik testi ve besin spesifik IgE testi ile değerlendirildi. Besin alerjisi tanısı ise açık besin yükleme testi ile kondu. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 20,9±16,3 (2-70) aydı, %54,6 (n=71)’si erkekti. Şikâyet başlangıç zamanı 5,7±5 (0,5-34) aydı. Atopik dermatit şiddetine göre hastaların %37’si hafif, %37'si orta, %26'sı ağır idi. Hastaların %65,4’ünde besin, %13,8'inde akar duyarlılığı mevcuttu; %38,5 hastada besin alerjisi saptandı. Klinik ile ilişkili sorumlu besinler %62 yumurta, %22 inek sütü ve yumurta, %12 sadece inek sütü, %4 fındıktı. Besin alerjisi olan hastaların olmayanlara göre yaş ortalaması daha küçük (p<0,01), total IgE düzeyi daha yüksek (p=0,04), D vitamini düzeyleri daha düşük (p=0,03), şikâyetlerin 6 aylıktan önce başlama oranı daha yüksekti (p=0,03). Orta/ ağır atopik dermatitli hastalarda semptomların ilk 6 ayda ve sadece anne sütü ile beslenirken görülme oranları (sırasıyla, p=0,02 ve p=0,01), atopi ve besin alerjisi oranları (sırasıyla, p=0,04 ve p<0,001) ve Total IgE düzeyleri (p<0,01) hafif hastalardan daha yüksekti. Sonuç: Orta/ağır şiddette atopik dermatitli çocuklarda semptomların sıklıkla erken süt çocukluğu döneminde geliştiği, besin alerjisinin daha sık eşlik ettiği ve total IgE’nin daha yüksek olduğu göz önünde bulundurulmalı, hafif ve besin alerjisinin eşlik etmediği atopik dermatitli hastalarda gereksiz eliminasyon diyetinden kaçınılmalıdı
    corecore