8 research outputs found

    Kültür ve Ekonomik Başarı

    Get PDF
    Kültürün rolüne dair yeni bir paradigma, kültürün, sürdürülebilir kalkınmayı mümkün kılmak veya ekonomik başarı elde etmek üzere bireyler ve toplumlar için zengin bir varlık olduğudur. Kültür, pek çok kanal aracılığıyla, ekonomik performansa ve kalkınmaya önemli katkılarda bulunur. Bunlar, kısaca şu şekilde özetlenebilir (Sen, 2004, s. 39-43): 1. Kalkınmayı oluşturan unsurlardan biri olarak kültür: Kalkınma için gerekli bir şart olan refahın artması ve özgürlüklerin genişlemesi, ancak müzik, edebiyat, güzel sanatlar veya diğer kültürel ifade ve pratiklerin yaşamlarımızı zenginleştirmesiyle mümkün olabilir. Kişi başına oldukça yüksek bir gayri safi milli hasılaya (GSMH) ancak çok düşük müziğe, sanata, edebiyata vs. sahip olmak bir ekonomik kalkınma başarısı değildir. 2. Ekonomik olarak kazançlı kültürel faaliyetler ve nesneler: Ekonomik getirisi olan çeşitli faaliyetler doğrudan veya dolaylı olarak kültürel olanaklara ve daha genel olarak kültürel çevreye bağlı olabilir. Kültürel turizm, bunun bir örneğidir. Müzik, dans ve diğer kültürel aktiviteler de oldukça büyük –hatta küresel- ticari pazarlar oluşturabilir. 3. Kültürel faktörler ekonomik davranışı şekillendirir: Pek çok iktisatçı, bireylerin izole bir şekilde kişisel çıkarlarını ençoklayacak bir biçimde davrandığını düşünse de gerçekte bu durum genelde böyle değildir. Kültürel faktörler; iş etiği, sorumlu davranış, risk alma iştahı, girişimcilik gibi ekonomik başarıyı etkileyebilecek birçok insan davranışı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca, ekonomik ürünlerin değiş-tokuşunun başarılı bir şekilde işletilmesi, yine kültürle ilişkili olan karşılıklı güvene ve örtük normlara bağlıdır. 4. Kültür ve siyasi katılım: Sivil etkileşimlere ve siyasi faaliyetlere katılım kültürel koşullardan etkilenir. Kamusal tartışma ve katılımcı etkileşimler geleneği, siyaset süreci için gereklidir ve demokrasinin kurulması, korunması ve uygulanması için önemli olabilir. Katılım kültürü, önemli bir sivil erdemdir. 5. Sosyal dayanışma ve birlik: Ekonomik etkileşimler ve politik katılımın yanı sıra, toplumsal dayanışma ve karşılıklı desteğin işletilmesi de kültürden etkilenebilir. Sosyal yaşamın başarısı, büyük ölçüde insanların birbirleri için yapabilecekleri şeylere (daha az şanslı olan kişilerin bakımı, ortak varlıkların korunması vs.) bağlıdır. Bir topluluktaki, diğerlerine yakınlık duygusu, bu topluluk için büyük bir varlık olabilir. 6. Kültürel sahalar ve geçmiş miras: Bir topluluğun veya ülkenin kültürel tarihinin sistematik bir şekilde keşfedilmesi, o topluluğun veya ülkenin geçmişinin daha açık ve geniş bir şekilde anlaşılmasını sağlar. Tarih, çoğunlukla, günümüzün yoğun siyasi - ve çoğu zaman tarih ile ilgili olmayan - yorumlarının izin verdiği eğilimlerden çok daha fazla kültürel etki ve gelenek içerir. Örneğin, Hindu milliyetçilerinin Hindistan’ı Hindu bir ülke olarak görme ve diğer dinleri daha aşağı bir statüde konumlandırma çabaları, Hint tarihinin muhteşem çeşitliliği (Jain kültürü, 4.yüzyıldan itibaren Hristiyanların varlığı, 8.yüzyıldan itibaren Zerdüştlerin varlığı, Müslümanlar ve Hindular arasındaki etkileşim, Sihizm dininin ortaya çıkışı ve büyümesi) ile örtüşmemektedir. Bu nedenle, tarihi nesneler, siteler ve kayıtlar, çatışmacı modern siyasetin yol açtığı tahribatın bir kısmını telafi etmeye yardımcı olabilir. Tarihsel nesnelerin ve alanların ortaya çıkarılması, korunması ve erişilebilirliği aracılığıyla geçmiş kültürel çeşitliliğin vurgulanması, çağdaş ortamlarda çeşitliliğe tolerans gösterilmesinde ve bir ulusun geçmişinin “monokültürel” okumalarının çatışma için kullanılmasına karşı bir rol oynayabilir. Tarihin hatırlanması, hoşgörünün geliştirilmesinde ve çeşitliliğin kutlanmasında –ki bunlar doğrudan veya dolaylı olarak kalkınmanın önemli özellikleri arasındadır- büyük bir destek sağlayabilir. 7. Değer oluşumu ve evrimi üzerindeki kültürel etkiler: Kültürel faktörler, değerlerin oluşmasında merkezi bir role sahip olabilir. Örneğin, düşük doğurganlık oranları, kız ve erkek çocukları arasında ayrımcılık olmaması, çocukları okula göndermeyi istemek gibi normların oluşması serbest ve açık kamusal tartışma kültürü tarafından etkilenmektedir. Bu çalışma, kültürün ekonomik performansa etkisine odaklanmaktadır. Bunun için, öncelikle anaakım iktisat literatüründe kültürün ekonomik performansa etkisi üzerine yapılan akademik çalışmaların bulguları derlenmiş, ardından UNESCO’nun kültür-ekonomik kalkınma ilişkisine dair yaklaşımı özetlenmiş ve anaakım iktisat alanyazınının bulguları ışığında UNESCO’nun yaklaşımı değerlendirilmiştir. Bu çalışma boyunca, ekonomik başarıdan veya performanstan kast edilen kâr marjlarının motive ettiği vahşi ve yıkıcı ticari başarı değil kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik ilerlemedir. Bu çalışmanın sonunda, UNESCO’nun çeşitli başarılarına rağmen, kültürün kalkınma politika ve stratejilerine yaygınlaştırılması ihtiyacının devam ettiği, bu tespitin Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedeflerinin bağlamında bariz bir şekilde görüldüğü ifade edilmiştir. Bundan sonrasında kültürün ekonomik başarıya veya sürdürülebilir kalkınmaya katkısını artırmak için olası öneriler sıralanmış, bu önerileri gerçekleştirmek için her şeyden önce kültürü kentsel yönetişime entegre edilmesi gerektiği, bu kapsamda, özellikle yerel yönetimlere önemli sorumluluklar düştüğü ifade edilmiştir

    Advanced Metering Infrastructure and Distributed Generation: Panel Causality Evidence from New Zealand

    Get PDF
    Both the relevant literature and the regulatory authorities' policy reports suggest that there is a relationship between smart meters and distributed generation and that an essential tool for the integration of distributed generation into electric systems is the smart meter technology. However, to date, there has been no formal or scientific test of this proposition. This article examines the relationship between advanced metering infrastructure (AMI) and distributed generation (DG), which are expected to be among the critical components of future electricity markets. For this purpose, long monthly time series data were used for four different consumer groups (commercial, industrial, residential and small- and medium-sized enterprises) for the network reporting regions in New Zealand and a panel Granger causality analysis was conducted. The econometric results establish a two-way causality relationship between AMI penetration and DG uptake rate. These findings are in line with the propositions in the literature and policy papers, and they comprise policy implications. Keywords: distributed generation; advanced metering infrastructure; smart meters; panel causality analysis; New Zealand JEL Classifications: C4, Q20, Q4

    How effective are energy efficiency and renewable energy in curbing CO2 emissions in the long run? A heterogeneous panel data analysis

    No full text
    Energy efficiency and renewable energy are considered to be two indispensable solutions to control GHG (greenhouse gas) emissions. Moreover, industrialization is at the center of discussions on the roles of countries to reduce CO2 emissions. However, the literature is underprovided to understand the long run contribution of energy efficiency, renewable energy and industrial composition in reducing GHG emissions at the macro level. In this study, we differentiate the effects of economic activity, energy efficiency, economic structure and use of renewable energy resources on CO2 emissions. We develop energy efficiency indices for thirty six countries for the period of 1971-2009 and use a CCE (common correlated effects) estimator model that is consistent under heterogeneity and cross-sectional dependence. We find a positive significant effect of energy efficiency on CO2 emissions in the long-run. Similarly, substituting renewable energy for non-renewable energy reduces CO2 emissions in the long-run. Our results ensure widely discussed roles of energy efficiency and renewable energy in curbing CO2 emissions. Furthermore, the scale of economic activity measured by real income and industrialization have significant positive effect on CO2 emissions. (C) 2015 Elsevier Ltd. All rights reserved

    Competition Law, Antitrust Immunity and Profits: A Dynamic Panel Analysis

    No full text
    This paper tests whether the transition from the old Economic Competition Act, which was based on the so-called “abuse system”, to the new Competition Act, which was based on “prohibition system”, in the Netherlands had an impact on the price-cost margins in manufacturing industries during the period 1993-2007. The paper further investigates if the price-cost margins were higher in industries where temporary antitrust immunity was granted for subset of firms that engaged in concerted practices. The results indicate that the change in the competition law in the Netherlands had a very small and negative, yet statistically insignificant deterrent effect on the price-cost margins. Elsewhere, markups were higher in industries in which temporary antitrust immunity was granted for some class of coordinated actions.

    Exploring National Concerted Practices in an Open Small Economy: What Does the Change in the Competition Law in the Netherlands Reveal?

    No full text
    The present study examines the impact of several industry characteristics on the propensity to collude using a dataset on the existence of collusion across Dutch industries during the late 1990s and early 2000s. The results of the Probit model with sample selection indicate that our sample of Dutch concerted practices is non-random in the sense that it only consists of anti-competitive agreements that were subject of an antitrust immunity behavior. Our bivariate probit model with sample selection indicates that concerted practices are less likely to be seen in service industries relative to manufacturing industries. The results also show that it is more likely that firms engaged in concerted practices in unconcentrated industries. Furthermore, we could not find a non-linear relationship between concentration and the presence of collusion. There is also strong evidence from all the regressions that concerted practices are less likely in industries where entry is more possible. Interestingly, our estimation results indicate that there is a positive correlation between cartel prevalence and import penetration, which implies that import competition did not discipline firm behavior and foreign importers joined the cartel paradise in the Netherlands. As to the role of measures of asymmetry on concerted practice prevalence, the association between patenting activity and propensity to engage in collusion is ambiguous in the current setting, while advertising intensity, as the second measure of asymmetry, is associated with increased likelihood of collusion. Contrary to the previous empirical findings, market growth has been found to have a negative effect on the probability of a concerted practice in an industry. Furthermore, our proposition that growing demand might attract new entrants, which, in turn, hampers collusion, has been falsified in the current context.
    corecore