29 research outputs found

    Çocuklarda yıllar içinde üst gastrointestinal sistem endoskopi endikasyonları ve bulguları değişiyor mu?

    Get PDF
    Introduction: There are few studies of diagnostic endoscopy indications in children, despite the fact that it is a commonly performed procedure. The aim of the present study was to determine the relation between indications for upper gastrointestinal system (GIS) endoscopy and endoscopic and histopathologic findings in children in an effort to minimize unnecessary procedures. Materials and Methods: The hospital files of 501 children and adolescents 1-18 years of age who underwent diagnostic upper GIS endoscopy examinations between June 2017 and June 2020 were evaluated retrospectively. Results: The mean age of the 501 patients was 14.5±3.1 years and 311 (62.0%) were female. The most common indications for esophagogastroduodenoscopy (EGD) were epigastric pain (38.7%) and abdominal pain (29.3%) with abnormal endoscopic and histopathologic findings of 88.6% and 92.6%, respectively. The co-detection rates of endoscopic and histologic abnormalities for the esophagus, stomach, and duodenum were 71.8%, 97.6%, and 55.8%, respectively. The most commonly detected endoscopic findings were antral gastritis (66.4%), pangastritis (18.0%), bile reflux (12.6%), and duodenitis (9.4%). The most commonly detected histopathologic findings were chronic gastritis (45.3%), chronic Helicobacter pylori gastritis (37.3%), edematous gastric mucosa (5.4%), coeliac disease (4.4%), and esophagitis (4.4%). No complications were associated with the procedure itself or the required sedation. Conclusion: Diagnostic endoscopy indications may vary between countries and centers. It has been established by many studies that the rates of negative endoscopic procedures and complications associated with EGD are high; therefore, the determination of accurate indications for this procedure is important.Giriş: Sık uygulanan bir işlem olmasına rağmen çocuklarda tanısal endoskopi endikasyonları ile ilgili az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, çocuklarda üst gastrointestinal sistem (GIS) endoskopisi endikasyonları ile endoskopik ve histopatolojik bulgular arasındaki ilişkiyi belirlemek ve gereksiz işlemleri en aza indirgemektir. Gereç ve Yöntem: Haziran 2017-Haziran 2020 tarihleri arasında tanısal üst GİS endoskopisi yapılan 1-18 yaş arası 501 çocuk ve adolesanın hastane dosyaları geriye dönük olarak değerlendirildi. Bulgular: 501 hastanın yaş ortalaması 14,5±3,1 yıl idi ve 311’i (%62,0) kızdı. Özofagogastroduodenoskopi (EGD) için en yaygın endikasyonlar epigastrik ağrı (%38.7) ve karın ağrısı (%29.3) olup anormal endoskopik ve histopatolojik bulgular sırasıyla %88.6 ve %92.6 idi. Özofagus, mide ve duodenum için endoskopik ve histolojik anormalliklerin birlikte tespit oranları sırasıyla %71.8, %97.6 ve %55.8 idi. En sık saptanan endoskopik bulgular antral gastrit (%66.4), pangastrit (%18.0), safra reflüsü (%12.6) ve duodenit (%9.4) idi. En sık saptanan histopatolojik bulgular kronik gastrit (%45.3), kronik Helicobacter pylori gastriti (%37.3), ödemli mide mukozası (%5.4), çölyak hastalığı (%4.4) ve özofajit (%4.4) idi. İşlemin kendisi veya uygulanan sedasyon ile ilgili herhangi bir komplikasyon görülmedi. Sonuç: Tanısal endoskopi endikasyonları ülkeler ve merkezler arasında farklılık gösterebilir. EGD ile ilişkili negatif endoskopik işlem ve komplikasyon oranlarının yüksek olduğu birçok çalışma ile tespit edilmiştir; bu nedenle, bu prosedür için doğru endikasyonların belirlenmesi önemlidir

    Brand elevation in supply chains

    Get PDF
    In the last decades supply chain management has been explored from different perspectives fueling a myriad of research in the field. Although the literature on supply chain management (SCM) is vast, major gaps requiring scientific exploration still exist. Among these, interaction of branding and supply chain concepts clearly stands out. The aim of this paper is to investigate the power of brand in supply chains by taking literature devoted to supply chain management into consideration, relationship marketing and brand management. This paper explores the power of brand in terms of SCM and it defines the concept of “brand elevation in supply chain”. The objectives of this study are thus twofold: identifying “brand elevation in supply chain” concept and proposing a conceptual model associated to the power of brand in supply chains

    Covid-19 ve Nörolojik Bozukluklar

    Get PDF
    Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2019’da pandemi olarak kabul edilen COVID-19 hastalığının pandeminin ilk döneminde öncelikle solunum yollarını etkileyen ve ciddi akut solunum yetmezliğine (SARS) neden olan bir viral enfeksiyon olduğu kabul edilmiştir. Zaman içinde vasküler sistemler başta olmak üzere diğer organ sistemlerini ve en önemlisi de diğer sistemlerle beraber nörolojik sistemleri ve hatta bazen sadece nörolojik sistemleri etkilediği ortaya konmuştur. Ciddi semptomu olmayan hastalarda bile koku alma kaybı sık olarak görülmekte olup bazı hastalarda ilk veya tek belirti olabilmektedir. Viral enfeksiyonun iyileşmesine rağmen koku alma fonksiyonunun aynı hızla kazanılamaması yaşam kalitesini etkileyen önemli bir nörolojik tutulumdur. Dünyada pandemi sürecinde vaka bildirimleri ve klinik verilerin analizleri ile hızlı bilgi akışı devam etmektedir. Bu yazıda literatür incelemesi ile dünyada bildirilen nörolojik tutulumlar ışığında kranial sinir tutulumları, serebrovasküler hastalıklar ve inme, ansefalit, epilepsi, Guillain Barré sendromu, psikiyatrik bozukluklar ile ilgili güncel bilgilerin paylaşılması amaçlanmıştır

    The frequency of Duchenne muscular dystrophy/Becker muscular dystrophy and Pompe disease in children with isolated transaminase elevation: results from the observational VICTORIA study

    Get PDF
    IntroductionElevated transaminases and/or creatine phosphokinase can indicate underlying muscle disease. Therefore, this study aims to determine the frequency of Duchenne muscular dystrophy/Becker muscular dystrophy (DMD/BMD) in male children and Pompe disease (PD) in male and female children with isolated hypertransaminasemia.MethodsThis multi-center, prospective study enrolled patients aged 3–216 months with serum alanine transaminase (ALT) and/or aspartate transaminase (AST) levels >2× the upper limit of normal (ULN) for ≥3 months. Patients with a known history of liver or muscle disease or physical examination findings suggestive of liver disease were excluded. Patients were screened for creatinine phosphokinase (CPK) levels, and molecular genetic tests for DMD/BMD in male patients and enzyme analysis for PD in male and female patients with elevated CPK levels were performed. Genetic analyses confirmed PD. Demographic, clinical, and laboratory characteristics of the patients were analyzed.ResultsOverall, 589 patients [66.8% male, mean age of 63.4 months (standard deviation: 60.5)] were included. In total, 251 patients (188 male and 63 female) had CPK levels above the ULN. Of the patients assessed, 47% (85/182) of male patients were diagnosed with DMD/BMD and 1% (3/228) of male and female patients were diagnosed with PD. The median ALT, AST, and CPK levels were statistically significantly higher, and the questioned neurological symptoms and previously unnoticed examination findings were more common in DMD/BMD patients than those without DMD/BMD or PD (p < 0.001).DiscussionQuestioning neurological symptoms, conducting a complete physical examination, and testing for CPK levels in patients with isolated hypertransaminasemia will prevent costly and time-consuming investigations for liver diseases and will lead to the diagnosis of occult neuromuscular diseases. Trial RegistrationClinicaltrials.gov NCT04120168

    The preschool educators' views about the criteria for selecting children’s book

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı, okul öncesi eğitimcilerin çocuk kitabı seçerken göz önünde bulundurdukları kriterlerin neler olduğunu belirlemektir. Bu bağlamda eğitimcilerin çocuk kitapları seçiminde dikkat ettikleri kriterler; resimli çocuk kitaplarının fiziksel ve içerik özellikleri, çocukların gelişimlerine uygunluğu ve çocuk kitabı türleri şeklinde kategorilendirilmiştir. Araştırmanın örneklemini Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı resmi ve özel olmak üzere toplam 15 okul öncesi eğitim kurumunda görev yapan 80 okul öncesi eğitimcisi oluşturmaktadır. Veriler, toplamda 24 sorudan oluşan anket aracılığıyla toplanmıştır. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemi ile değerlendirilmiştir. Sonuç olarak eğitimcilerin kitapların fiziksel özelliklerine ilişkin yeterli bilgi düzeyine sahip oldukları görülürken, kitabın kimin tarafından yazıldığı, hangi yayınevinden basıldığı konusunda gerekli ayrıntılara yeterince dikkat etmedikleri sonucuna varılmıştır. Buna ek olarak eğitimcilerin kitap seçiminde eğitim düzeyinin önemli bir farklılık yarattığı görülmüştür.The purpose of this study is to investigate the criteria that preschool educators consider while selecting children’s books. Within this context, the criteria in selecting children books are determined as physical and content properties of the books, appropriateness for child development and type of book. The sample group of the study consists of 80 preschool teachers who work at 15 different private and public preschools administered by the Ministry of Education. The questionnaire including 24 questions in total was used to collect the data. The data were analyzed using descriptive statistics through SPSS 20.0.The findings indicate that while preschool educators have sufficient amount of knowledge about the physical properties of the book, they pay less attention to the author and the publisher of the book. Furthermore, the education level of the educators creates a meaningful difference in the book selection process

    Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne Başvuran Cinsel Saldırı Olgularının Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Bu çalışmada, son iki yıl içinde Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nden cinsel saldırıya uğrama nedeniyle adli rapor istenen olguların, durum tespiti amacıyla değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 01 Haziran 2012 – 31 Mayıs 2014 tarihleri arasında cinsel saldırı nedeniyle Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne müracaat ettirilen 341 olgu için düzenlenen 385 rapor retrospektif olarak incelenmiştir. Olguların, yaş ve cinsiyet gibi demografik verileri yanı sıra saldırganın mağdura yakınlık derecesi, olay yeri,  hangi konularda rapor istendiği, olay tarihi ile ilk muayenesi ve Muğla Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ndeki muayenesi arasında geçen süreler ile muayene sonuçları değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışma kapsamında 341 olgu için düzenlenmiş 385 rapor değerlendirilmiştir. Olguların %90.3’ü kadın, %9.7’si erkek, %90.6’sı TC vatandaşı, %9.4’ü yabancı uyrukludur. Olguların % 63.3’ü 18’yaş ve altında iken %36.7’si 19 yaş ve üzerindedir. Toplam olguların yarısı (% 50.1) 13-18 yaş arasındaki ergenlerdir. Olguların %23.8’inde şüpheli saldırganlar eski/yeni erkek arkadaş, sevgili, nişanlı, eş vb. kişiler iken %17.3’ünde kan bağı olan ve olmayan akrabalardır. Olguların %56.3’ünde olay ev ortamında gerçekleşmiştir. Olguların %17.6’sında cinsel saldırı/taciz olayının 2011 ve daha önceki yıllarda gerçekleşmiş/başlamış olduğu saptanmıştır. Olguların %50.1’i Mayıs-Ağustos ayları arasında meydana gelmiştir. Olguların %33.7’si olaydan sonraki ilk 72 saat içinde muayene edilebilmiş, bunların da % 52.2’si Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde muayene edilmiştir. Sonuç: Mağdurların, olay sonrası şikâyet sürelerinin gecikmesi dikkat çekicidir; bu sebeple mağdurların kolluk kuvvetleri ve/veya savcılıkça ifadeleri alınırken tekrarlı travmaya uğramadan değerlendirilebilecekleri, multidisipliner bir yaklaşımla delil toplanmasını mümkün kılacak “cinsel saldırı başvuru merkezlerine” ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Adli tıp, cinsel saldırı, genital muayen

    Postpartum Physical Symptom Severity and Breastfeeding Behaviour of Primipar Mother According to Their Birth Type

    No full text
    Amaç: Bu araştırma, doğum şekline göre primipar annelerin doğum sonrası fiziksel semptom şiddeti ve emzirme davranışlarını belirlemek için yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı ve karşılaştırmalı tipteki bu çalışma, Ocak-Haziran 2018 tarihleri arasında, İzmir’deki üç eğitim araştırma hastanesinde yürütülmüştür. İki grupta yürütülen araştırmaya doğum yapan 227 (113 vajinal ve 114 sezaryen ile) anne dâhil edilmiştir. Birey Tanıtım Formu, Postpartum Fiziksel Semptom Şiddeti Ölçeği ve LATCH Emzirme Tanılama Ölçeği kullanılarak veriler toplanmıştır. Bulgular: Sezaryen ile doğum yapan annelerin emzirme başarısının düşük olduğu ve postpartum dönemde fiziksel semptomları daha şiddetli yaşadıkları belirlenmiştir (p<0.05). Ayrıca her iki doğum şekli ile doğum yapan annelerin emzirme başarısını postpartum dönemdeki yaşadıkları artan semptom şiddetinin azalttığı bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Hemşireler annelerin gebelikleri sırasında doğuma hazırlık sınıflarına katılımlarını arttırarak, vajinal doğum ve emzirmeye özendirmelidirler. Ayrıca sezaryen ile doğum yapan annelere postpartum dönemde yaşayabilecekleri semptomları dikkate alarak, emzirmelerini destekleyici hemşirelik bakımını planlamalıdırlar.Aim: This study was conducted to determine postpartum physical symptoms severity and breastfeeding behavior according to primipar mothers birth type. Methods: This descriptive and comparative study was conducted through January-June 2018 in three training research hospital in Izmir. the study was conducted with 227 mothers in two groups (113 vaginal birth and 114 caesarean birth). Data were collected using the Individual Identification Form, Postpartum Physical Symptom Severity Scale and LATCH Breastfeeding Assessment Scale. Results: It was determined that mothers who gave birth by cesarean section had low breastfeeding success and experienced more severe physical symptoms in the postpartum period (p<0.05). in addition, it was found that the breastfeeding success of the mothers who gave birth with both forms of birth decreased the symptom severity experienced during the postpartum period (p <0.05). Conclusion: Nurses should encourage mothers to participate in the birth preparation classes during their pregnancy and encourage vaginal delivery and breastfeeding. They should also plan nursing care to support breastfeeding, taking into account the symptoms they may experience in the postpartum period for mothers who give birth by cesarean section

    Kadınların Postpartum Kontraseptif Tercihleri ve Tutumları*

    No full text
    Amaç: Bu çalışmanın amacı kadınların postpartum kontraseptif tercihlerini ve tutumlarını belirle-mektir.Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırma, İzmir’deki üç eğitim araştırma hastanesinin kadın doğum ve yenidoğan poliklinikleri ile emzirme odalarında yürütülmüştür. Verileri toplamak amacıyla “Birey Tanıtım Formu” ve “Aile Planlaması Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Çalışmaya post-partum altıncı hafta ile 12.ay arasında ve evli olan, Türkçe konuşabilen ve araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 253 kadın dahil edilmiştir. Bulgular: Postpartum kadınların %92,1’i kontraseptif yöntem kullanmayı düşünüyor ve yöntem kullanmayı düşünenlerin %82,4’ü modern bir yöntem, %14,6’sı ise geri çekme yöntemini kullan-mayı planlamaktadır. Çalışmada eğitim durumu, gelir durumu, aile yapısı, eşinin eğitim durumu, yaşayan çocuk sayıları, küretaj varlığı, doğum şekli, daha önce herhangi bir kontraseptif yöntem kullanmış olma durumunun aile planlamasına ilişkin tutumu etkileyen faktörler olduğu belirlen-miştir. Sonuç: Doğum sonu aile planlaması hizmetleri özellikle doğumlar arasındaki sürenin ve doğum sayısının bilinçli bir şekilde planlanmasını sağlayarak, anne ve çocukların sağlığını koruma ve geliştirmeye katkı sağlayacağı için bu dönemdeki kadınların eğitimi konusunda sağlık çalışanları-nın farkındalıkları arttırılmalıdır

    Akut iskemik inmede intravenöz trombolitik tedavi: Klinik değerlendirme

    No full text
    Amaç: İnme tedavisinde asıl amaç, oklüde vasküler yapının belirli süre içerisinde rekanalizasyonudur. Medikal tedavide rekombinant doku plazminojen aktivatörü tPA kullanılmaktadır. Bu çalışmada, tPA tedavisi verilen iskemik inme hastaları değerlendirilmiştir.Gereç ve Yöntem: Temmuz 2015-Ağustos 2017 arasında tPA tedavisi uygulanan 97 akut iskemik inme hastası retrospektif incelendi. Demografik veriler, başvuru semptomları ve tedavi saatleri kaydedildi. Klinik durum ve prognoz ‘National Institutes of Health Stroke Skalası’ NIHSS ve fonksiyonel durum ölçeği ile değerlendirildi. Hemorajik dönüşüm bilgisayarlı tomografi ile değerlendirildi.Bulgular: Çalışmaya 61 %62,8 erkek ve 36 %37,2 kadın hasta alındı. Yaş ortalamaları 60,29±12,62 idi. 7 %7,2 hastaya 1. saate, 5 %25,8 hastaya 1-2 saat arasında, 31 %32 hastaya 2-3 saat arasında, 34 %35,1 hastaya 3-4,5 saat arasında tPAbaşlandı. Başvuruda en sık semptom hemi/monoparezi idi %92,8 .%69,1 oranında parsiyel anterior, %16,5 total anterior, %15,8 posterior vasküler oklüzyon saptandı. NIHSS sonuçları 10,39±4,36 tedavi öncesi ve 6,63±3,76 taburculuk idi. Hastalartam bağımsız %20,6 , kısmi bağımlı %43,3 ve tam bağımlı %21,6 olarak taburcu edildi.Hastaların %12’sinde hemorajik dönüşüm izlendi.Platelet değeri düşük olan hastalarda hemorajik transformasyon daha fazlaydı

    Effect of Paclitaxel Loaded Chitosan Nanoparticles and Quantum Dots on Breast Cancer

    No full text
    The aim of the study was to investigate the effect of paclitaxel loaded nanocarrier systems (chitosan nanoparticles or quantum dots) on breast cancer. Paclitaxel loaded chitosan nanoparticles and quantum dots were prepared with the particle size of 153.6 nm and 302.8 nm respectively. The activities nanocarrier systems were determined using 7–12-dimethylbenzaantracene (DMBA)-induced breast cancer model in six-week-old female, nonpregnant, Wistar albino rats. Paclitaxel loaded nanocarrier systems were administered intraperitoneally to tumor bearing rats and their tumor volumes were measured. At the end of the experiment rats were sacrificed and their tissue sections were analyzed. Both nanocarrier systems (chitosan nanoparticles or quantum dots) successfully reduced the tumors size. This study provides some information about the preparation techniques of paclitaxel loaded nanocarriers and some possible alternatives or strategies for the treatment of breast cancer using these nanocarriers
    corecore