71 research outputs found

    Evaluation of common carotid artery in type 1 diabetes mellitus patients through speckle tracking carotid strain ultrasonography

    Get PDF
    PURPOSEWe aimed to evaluate the effectiveness of speckle tracking carotid strain (STCS) technique, which enables measurement of arterial stiffness and strain parameters, in the detection of early atherosclerotic findings in type 1 diabetes mellitus (T1DM).METHODSWe prospectively enrolled 30 T1DM patients and 30 age- and sex-matched control participants with no history of cardiovascular disease. All study population underwent carotid ultrasonography. Radial and circumferential movement of the common carotid artery (CCA) in the transverse plane as the well as the radial movement of the CCA in the longitudinal plane were calculated automatically by using the STCS method. In addition, the strain (%), strain rate (per second), and peak circumferential and radial displacements (mm) were calculated. Arterial stiffness parameters, such as elastic modulus, distensibility, arterial compliance, and β-stiffness index, were calculated using the radial measurements. The mean value of the carotid intima media thickness (CIMT) was calculated semi-automatically for each CCA, in the longitudinal plane. We also analyzed the patients’ overall body composition.RESULTST1DM and control groups were compared in terms of strain and stiffness parameters and no statistically significant difference was found (p > 0.05). CIMT was higher in diabetic patients than in the control group (p = 0.039). In both groups, age was correlated with all arterial stiffness and strain parameters (p < 0.05). The duration of diabetes was also correlated with β-stiffness index, distensibility, and elastic modulus in the longitudinal plane (p < 0.05). In the diabetic group, abdominal fat ratio, whole body fat ratio, and fat mass were correlated with radial and circumferential displacement and strain parameters in transverse plane, and radial displacement in longitudinal plane (p < 0.05, for each). Diabetic patients were divided into subgroups according to the presence of nephropathy and dyslipidemia. Although no significant difference was found between the groups in terms of CIMT, patients with nephropathy had higher values for transverse and longitudinal elastic modulus, pulse-wave velocity, and longitudinal β-stiffness index, as well as lower values for longitudinal arterial compliance and distensibility, compared with patients without nephropathy (p < 0.05). Also, patients with dyslipidemia had higher longitudinal β-stiffness and elastic modulus values compared with patients without dyslipidemia (p < 0.05).CONCLUSIONSTCS ultrasonography is an effective, easy, and noninvasive method for evaluating the arterial elasticity. It may provide an early assessment of atherosclerosis in patients with T1DM, especially in the presence of nephropathy and dyslipidemia; thus, together with CIMT measurement, it may be used more frequently to detect subclinical damage and stratify atherosclerosis

    ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TİROİD İNCE İĞNE BİYOPSİLERİNDE, FARKLI TEKNİK, FARKLI ÇAPTA İĞNE KULLANIMI VE PATOLOG EŞLİĞİNDE HASTA BAŞI SİTOPATOLOJİK DEĞERLENDİRME UYGULAMASININ TANISAL YETERLİLİK AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI

    No full text
    Çalışmamızın amacı, ultrasonografi eşliğinde yapılan tiroid biyopsilerinde, farklı iğne kalınlıkları, farklı teknik ve işlem sırasında sitolojik yeterlilik değerlendirme uygulamasının tanısal yeterlilik açısından katkısını karşılaştırmaktır. Çalışmamıza, Ocak-Aralık 2009 tarihleri arasında tiroid ince iğne biyopsisi için başvuran, rastgele seçilmiş 400 olgu(343 kadın, 57 erkek, yaş aralığı=18-65 ortalama yaş=48) dahil edildi. Olgular, iğne kalınlığı(22 ve 27 gauge), hasta başı sitopatolojik değerlendirmenin yapılıp yapılmaması ve biyopsi tekniğine(aspirasyon ve kapiller) göre, rastgele seçilmiş 50&#8217;şer kişilik 8 gruba ayrılarak yeterlilik oranları karşılaştırıldı. Grupların sitopatolojik yeterlilikleri sırasıyla; grup I % 88, grup II % 88, grup III % 94, grup IV % 96 , grup V % 96, grup VI % 94, grup VII % 100 ve grup VIII % 98 olarak belirlendi. Gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı(p=0.054). Hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan ve yapılmayan gruplar karşılaştırıldığında, yetersiz tanı alan 23 olgunun 17&#8217;sinin hasta başı sitopatolojik değerlendirme yapılmayan dört grupta olduğu dikkati çekmiş olup gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır (p=0.032). İğne kalınlıklarına göre gruplar değerlendirildiğinde ise yetersiz tanı alan 23 olgunun 11&#8217;inde(% 5,5) 22G, 12&#8217;sinde(% 6) 27G iğne kullanıldığı saptanmış olup gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır(p=1,000). Tekniğe göre gruplar değerlendirildiğinde, yetersiz tanı alan 23 olgunun 17&#8217;sinde(% 8,5) aspirasyon, 6&#8217;sında(% 3) kapiller teknik uygulandığı saptanmıştır. Bu yönden gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır(p=0,032). Kapiller tekniğin uygulandığı, hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan olgularda, yeterlilik oranlarının en yüksek olduğu saptandı. Bununla birlikte 22G iğne kullanılan gruplarda komplikasyon riski ve ağrı daha fazla olduğundan, hasta konforu ile tanısal duyarlılığın yüksekliği beraber düşünüldüğünde, ince iğne kullanılan, hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan, kapiller tekniğin uygulandığı biyopsilerin tercih edilebilir olduğu kanısına varıldı

    Ultrasound guided fine-needle aspiration biopsies: Comparison of sample adequacy with different needle sizes, differrent sampling technics and with/without onsite cytologic analysis

    No full text
    Çalışmamızın amacı, ultrasonografi eşliğinde yapılan tiroid biyopsilerinde, farklı iğne kalınlıkları, farklı teknik ve işlem sırasında sitolojik yeterlilik değerlendirme uygulamasının tanısal yeterlilik açısından katkısını karşılaştırmaktır. Çalışmamıza, Ocak-Aralık 2009 tarihleri arasında tiroid ince iğne biyopsisi için başvuran, rastgele seçilmiş 400 olgu(343 kadın, 57 erkek, yaş aralığı=18-65 ortalama yaş=48) dahil edildi. Olgular, iğne kalınlığı(22 ve 27 gauge), hasta başı sitopatolojik değerlendirmenin yapılıp yapılmaması ve biyopsi tekniğine(aspirasyon ve kapiller) göre, rastgele seçilmiş 50&#8217;şer kişilik 8 gruba ayrılarak yeterlilik oranları karşılaştırıldı. Grupların sitopatolojik yeterlilikleri sırasıyla; grup I % 88, grup II % 88, grup III % 94, grup IV % 96 , grup V % 96, grup VI % 94, grup VII % 100 ve grup VIII % 98 olarak belirlendi. Gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı(p=0.054). Hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan ve yapılmayan gruplar karşılaştırıldığında, yetersiz tanı alan 23 olgunun 17&#8217;sinin hasta başı sitopatolojik değerlendirme yapılmayan dört grupta olduğu dikkati çekmiş olup gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır (p=0.032). İğne kalınlıklarına göre gruplar değerlendirildiğinde ise yetersiz tanı alan 23 olgunun 11&#8217;inde(% 5,5) 22G, 12&#8217;sinde(% 6) 27G iğne kullanıldığı saptanmış olup gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır(p=1,000). Tekniğe göre gruplar değerlendirildiğinde, yetersiz tanı alan 23 olgunun 17&#8217;sinde(% 8,5) aspirasyon, 6&#8217;sında(% 3) kapiller teknik uygulandığı saptanmıştır. Bu yönden gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır(p=0,032). Kapiller tekniğin uygulandığı, hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan olgularda, yeterlilik oranlarının en yüksek olduğu saptandı. Bununla birlikte 22G iğne kullanılan gruplarda komplikasyon riski ve ağrı daha fazla olduğundan, hasta konforu ile tanısal duyarlılığın yüksekliği beraber düşünüldüğünde, ince iğne kullanılan, hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan, kapiller tekniğin uygulandığı biyopsilerin tercih edilebilir olduğu kanısına varıldı

    ULTRASONOGRAFİ EŞLİĞİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TİROİD İNCE İĞNE BİYOPSİLERİNDE, FARKLI TEKNİK, FARKLI ÇAPTA İĞNE KULLANIMI VE PATOLOG EŞLİĞİNDE HASTA BAŞI SİTOPATOLOJİK DEĞERLENDİRME UYGULAMASININ TANISAL YETERLİLİK AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI

    No full text
    Çalışmamızın amacı, ultrasonografi eşliğinde yapılan tiroid biyopsilerinde, farklı iğne kalınlıkları, farklı teknik ve işlem sırasında sitolojik yeterlilik değerlendirme uygulamasının tanısal yeterlilik açısından katkısını karşılaştırmaktır. Çalışmamıza, Ocak-Aralık 2009 tarihleri arasında tiroid ince iğne biyopsisi için başvuran, rastgele seçilmiş 400 olgu(343 kadın, 57 erkek, yaş aralığı=18-65 ortalama yaş=48) dahil edildi. Olgular, iğne kalınlığı(22 ve 27 gauge), hasta başı sitopatolojik değerlendirmenin yapılıp yapılmaması ve biyopsi tekniğine(aspirasyon ve kapiller) göre, rastgele seçilmiş 50&#8217;şer kişilik 8 gruba ayrılarak yeterlilik oranları karşılaştırıldı. Grupların sitopatolojik yeterlilikleri sırasıyla; grup I % 88, grup II % 88, grup III % 94, grup IV % 96 , grup V % 96, grup VI % 94, grup VII % 100 ve grup VIII % 98 olarak belirlendi. Gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı(p=0.054). Hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan ve yapılmayan gruplar karşılaştırıldığında, yetersiz tanı alan 23 olgunun 17&#8217;sinin hasta başı sitopatolojik değerlendirme yapılmayan dört grupta olduğu dikkati çekmiş olup gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır (p=0.032). İğne kalınlıklarına göre gruplar değerlendirildiğinde ise yetersiz tanı alan 23 olgunun 11&#8217;inde(% 5,5) 22G, 12&#8217;sinde(% 6) 27G iğne kullanıldığı saptanmış olup gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır(p=1,000). Tekniğe göre gruplar değerlendirildiğinde, yetersiz tanı alan 23 olgunun 17&#8217;sinde(% 8,5) aspirasyon, 6&#8217;sında(% 3) kapiller teknik uygulandığı saptanmıştır. Bu yönden gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmıştır(p=0,032). Kapiller tekniğin uygulandığı, hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan olgularda, yeterlilik oranlarının en yüksek olduğu saptandı. Bununla birlikte 22G iğne kullanılan gruplarda komplikasyon riski ve ağrı daha fazla olduğundan, hasta konforu ile tanısal duyarlılığın yüksekliği beraber düşünüldüğünde, ince iğne kullanılan, hasta başında sitopatolojik değerlendirme yapılan, kapiller tekniğin uygulandığı biyopsilerin tercih edilebilir olduğu kanısına varıldı

    Can Multi-organ Sonographic Parameters Predict Mortality in Patients With Acute Kidney Injury?

    No full text
    Objective: This study aimed to investigate sonographic parameters that could predict 1-month mortality in patients with acute kidney injury (AKI). Materials and Methods: This study was a post-hoc analysis of multi-organ sonographic examinations conducted between August 2020 and July 2021. Adult patients who presented to the emergency department (ED) with AKI were recruited. Multi-organ (lung, cardiac, inferior vena cava, kidney, and bladder) sonographic examinations were performed by emergency physicians and evaluated by a radiologist, cardiologist, and another emergency physician, while being anonymized to the results. Results: There were 165 patients with AKI enrolled in the study, and 40 (24.2%) of them experienced 1-month mortality. Following univariate analyses of 23 sonographic parameters, multivariate regression analysis revealed that diffuse ascites (odds ratio [OR], 3.67; 95% confidence interval [CI]: 1.27–10.61) and left ventricular basal diameter (OR, 0.93; 95% CI: 0.87–0.99) were related with 1-month mortality in patients with AKI. Conclusion: In this cohort of AKI patients, the most powerful sonographic parameter, as a predictor of 1-month mortality, was diffuse ascites. Further clinical studies are needed to validate and refine these diagnostic findings
    corecore