2 research outputs found

    Tümör mikroçevresinde CD8’in yüksek ekspresyonu, yüksek dereceli seröz over kanserinde PD-1 ekspresyonu ve hasta sağkalımı ile ilişkilidir

    Get PDF
    Objective: The current study assesss programmed death-1 (PD-1) receptor expression and CD3, CD4, and CD8 tumor-infiltrating lymphocytes (TILs) in high-grade serous ovarian cancer (HGSOC) and to associate our results with neoadjuvant chemotherapy history and disease prognosis. Materials and Methods: We included cases diagnosed with primary HGSOC with biopsy or surgical resection materials in this study. The immunoreactivity of CD3, CD4, CD8, and PD1 was assessed immunohistochemically in tumor tissue. We analyzed TILs in two predetermined groups of high and low TIL. The relationships between clinical characteristics, PD-1, and TIL were assessed. by the χ(2) test or Fisher’s Exact test. We used Kaplan-Meier survival analysis and Cox proportional hazards regression model to the connection between survival and the amounts of TIL, and PD1. Results: Univariate analysis demonstrated that optimal debulking (p<0.001), early International Federation of Gynecology and Obstetrics stage (p=0.046), and higher scores of stromal CD8+ TIL expression (p=0.028) in tumor cells were all substantially correlated with longer disease-free survival (DFS), whereas the remaining variables analyzed, including PD-1 positivity, stromal CD3+, and CD4+ TILs, and intraepithelial CD3+, CD4+, and CD8+ TILs, were not correlated with DFS. Also, univariate analysis revealed that optimal debulking (p=0.010), and higher scores of stromal CD8+ TIL expression (p=0.021) in tumor cells were all substantially correlated with longer overall survival (OS). Conclusion: Higher scores of stromal CD8+ TILs are substantially correlated with DFS and OS in univariate analyses, whereas scores of stromal CD3+ and CD4+ TILs, and intraepithelial CD3+, CD4+, and CD8+ TILs are not correlated with DFS and OS in both univariate and multivariate analyses. Also, we found a significant association between PD-1 positivity and the scores of stromal CD3+ TILs and intraepithelial CD8+ TILs. However, no remarkable relationship was revealed between PD-1 positivity and the survival of HGSOC cases.Amaç: Çalışmamızın amacı, yüksek dereceli seröz over kanserinde (HGSOC) programlanmış ölüm-1 (PD-1) reseptör ekspresyonunu ve CD3, CD4 ve CD8 tümör infiltre edici lenfositleri (TIL) değerlendirmek ve bulgularımızın neoadjuvan kemoterapi öyküsü ve hastalık prognozu ile ilişkisini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Biyopsi veya cerrahi rezeksiyon materyalleri ile primer HGSOC tanısı alan olgular çalışmaya dahil edildi. CD3, CD4, CD8 ve PD1’in immünoreaktivitesi, tümör dokusunda immünohistokimyasal olarak değerlendirildi. TIL, önceden tanımlanmış iki grup olan düşük ve yüksek TIL grubunda analiz edildi. Klinik özellikler, PD-1 ve TIL arasındaki ilişkiler χ(2) testi veya Fisher’s Exact test ile değerlendirildi. TIL, PD1 ve hayatta kalma arasındaki ilişki için Kaplan-Meier hayatta kalma analizi ve Cox oransal hazard regresyon modeli kullanıldı. Bulgular: Tek değişkenli analiz, tümör hücrelerinde optimal debulking (p<0,001), erken Uluslararası Jinekoloji ve Obstetrik Federasyonu evresi (p=0,046) ve daha yüksek stromal CD8+ TIL ekspresyonu skorlarının (p=0,028) tümünün daha uzun hastalıksız sağkalım (DFS) ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu gösterdi; oysa ki kalan değişkenler, PD-1 pozitifliği, stromal CD3+ ve CD4+ TIL’ler ve intraepitelyal CD3+, CD4+ ve CD8+ TIL’ler dahil olmak üzere, analiz edildiğinde DFS ile korele değildi. Ayrıca, tek değişkenli analiz, tümör hücrelerinde optimal debulking (p=0,010) ve daha yüksek stromal CD8+ TIL ekspresyonu skorlarının (p=0,021) tümünün daha uzun genel sağkalım (OS) ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu ortaya koydu. Sonuç: Daha yüksek stromal CD8+ TIL skorları, tek değişkenli analizde DFS ve OS ile anlamlı şekilde ilişkiliyken, stromal CD3+ ve CD4+ TIL’lerin ve intraepitelyal CD3+, CD4+ ve CD8+ TIL’lerin skorları, hem tek değişkenli hem de çok değişkenli analizlerde DFS ve OS ile ilişkili değildi. Ayrıca, PD-1 pozitifliği ile stromal CD3+ TIL’lerin ve intraepitelyal CD8+ TIL’lerin skorları arasında anlamlı bir ilişki bulundu. Ancak, PD-1 pozitifliği ile HGSOC hastalarının sağkalımı arasında anlamlı bir ilişki gözlenmedi

    Normal endometriyumda ve endometriyal hiperplazilerde protoonkogen bir protein olan YAP1 proteininin ekspresyonunun araştırılması

    No full text
    Amaç: Endometriyum kanseri, 2008 yılı Türkiye Kanser istatistikleri verilerine göre kadınlarda meme, tiroid ve kolorektal kanserlerin ardından dördüncü en sık rastlanan kanser olup; kansere bağlı ölümlerin sekizinci en sık nedenidir. Son yıllarda endometriyum kanserinde prognozu belirlenmek ve hiperplaziden kansere ilerleyişi göstermek için immünohistokimyasal çalışmalara ağırlık verilmiştir. Literatürde endometriyum kanseri ve farklı kanser türlerinde Hippo Yolağı‟nın etkinliğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Biz de çalışmamızda endometriyal hiperplazili olgularda ve kontrol grubunda Hippo Yolağı‟nda etkin protoonkogen bir protein olan YAP1 proteininin ekspresyonunu ve dolayısıyla endometriyum kanseri öncülü olan endometriyal hiperplazilerde YAP1 proteininin rolünü araştırmayı amaçladık. Materyal-Metod: Çalışmamız retrospektif olarak dizayn edilmiş olup; Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği‟ne anormal uterin kanama ya da başka nedenlerle başvurduğu sırada ultrasonografik olarak endometriyal kalınlık artışı saptanan ve endometriyal biyopsi ya da histerektomi yapılıp patoloji sonucu; atipisiz hiperplazi gelen 41 hasta, EIN gelen 41 hasta ve normal kontrol grubundan 40 hasta çalışma için seçildi. Olgulara hücre sitoplazma ve çekirdeğinde mevcut YAP1 proteinini tespit edebilen YAP1 policlonal antibody boyası 1:200 dilüsyonda uygulandı. Veriler ortalama ± standart sapma olarak kaydedildi. Grup karşılaştırmalarında tek yönlü varyans analizi kullanıldı. Gruplar arası karşılaştırmada Pearson ki-kare testi kullanıldı.Bulgular: Çalışmamız sonucunda boyanma durumuna göre baktığımızda atipisiz endometriyal hiperplazi grubunda; nükleer boyanan preparat izlenmedi, sitoplazmik boyanan 21 preparat (%51.2), nükleer ve sitoplazmik boyanan 20 preparat (%48.8) izlendi. EIN grubunda; nükleer boyanan 1 preparat (%2.4), sitoplazmik boyanan 21 preparat (%51.2), nükleer ve sitoplazmik boyanan 19 preparat (%46.3) izlendi. Normal kontrol gurubunda; nükleer boyanan preparat izlenmedi, sitoplazmik boyanan 20 preparat (%50), nükleer ve sitoplazmik boyanan 20 preparat (%50) izlendi. Ancak gruplar arasında boyanma durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilemedi (p>0.05). Boyanma yoğunluğuna göre baktığımızda atipisiz endometriyal hiperplazi grubunda; zayıf boyanan 12 preparat (%29.3), orta yoğunlukta boyanan 24 preparat (%58.5), yoğun boyanan 5 preparat (%12.2) izlendi. EIN grubunda; zayıf boyanan 14 preparat (%34.1), orta yoğunlukta boyanan 19 preparat (%46.3), yoğun boyanan 8 preparat (%19.5) izlendi. Normal kontrol gurubunda; zayıf boyanan 9 preparat (%22.5), orta yoğunlukta boyanan 26 preparat (%65), yoğun boyanan 5 preparat (%12.5) izlendi (p>0.05). Boyanma yüzdelerini incelediğimizde ise atipisiz endometriyal hiperplazi grubunda; %50‟den az boyanan 7 preparat (%17.1), %50-79 arası boyanan 2 preparat (%4.9), %80-100 arası boyanan 32 preparat (%78) izlendi. EIN grubunda; %50‟den az boyanan 3 preparat (%7.3), %50-79 arası boyanan 3 preparat (%7.3), %80-100 arası boyanan 35 preparat (%85.4) izlendi. Normal kontrol gurubunda; %50‟den az boyanan 3 preparat (%7.5), %50-79 arası boyanan 2 preparat (%5), %80-100 arası boyanan 35 preparat (%87.5) izlendi. Bu sonuçlarda da gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık tespit edemedik (p>0.05).Sonuç: Çalışmamız sonucunda YAP1 ekspresyonu açısından normal dokular ile hiperplazi alt grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığını gördük. Bu durum ilk aşamada endometriyal hiperplazi sürecinin YAP1-Hippo Yolağı‟ndan bağımsız geliştiğini akla getirse de güncel literatür bilgileri değerlendirildiğinde sonuçlarımızın endometriyal hiperplazi patofizyolojisinin karmaşıklığının bir yansıması olduğunu öngörmekte olup; net sonuçların daha fazla hasta sayısıyla ve daha geniş imkanlarla yapılabilecek ileri çalışmalar neticesinde ortaya çıkacağını düşünmekteyiz.Aim: According to 2008 cancer statistics of Turkey, endometrium cancer is the fourth leading cause of death among women after breast, thyroid and colorectal cancers. Recently, studies are focused on immunohistochemical investigations to determine the prognosis and demonstrate the progression from hyperplasia to cancer. Recent literature include studies showing the role of hippo pathway in endometrial and several other cancers. Thus we aimed to investigate the expression and possible role of YAP1; an efficient protooncogene in endometrial hyperplasias which are precursors of endometrial cancer. Material and Methods: Our study designed retrospectively. 41 endometrial hyperplasia without atypia, 41 EIN and 40 normal endometrium specimens belonging to the patients who admitted to Obstetrics and Gynecology Policlinics of Pamukkale University Hospital with abnormal uterine bleeding or other complaints and performed either endometrial biopsy or hysterectomy based on the finding of increased endometrial thickness were included in our study. YAP1 policlonal antibody dye which can detect YAP1 protein in nucleus or cytoplasm was applied to pathological specimens in 1:200 dilution. Data was recorded as mean ± standart deviation. One-way analysis of variance was used in comparison in groups. Pearson chi square test was used for the comparison between groups. Results: Acording to staining status, no nuclear staining was observed in endometrial hyperplasia cases without atypia. In this group cytoplasmic staining was observed in 21 (51.2%), while nuclear and cytoplasmic staining was detected in 20 (48.8%) cases. EIN group revealed 1 (2.4%) nuclear, 21 (51.2%) cytoplasmic and19 (46.3%) nuclear/cytoplasmic staining. 20 (50%) cytoplasmic staining and 20 (50%) nuclear/cytoplasmic staining cases were found in normal control group. But there was no nuclear staining in this group. These results were not statistically significant (p>0.05). Acording to staining density, 12 (29.3%) weakly, 24 (58.5%) moderately and 5 (12.2%) strongly stained cases were observed. These rates were 14 (34.1%), 19 (46%) and 8 (19.5%) respectively in EIN group and 9 (22.5%), 26 (65%) and 5 (12.5%) respectively in normal control group (p>0.05). When staining percentages were analysed groups are allocated acording to less than 50%, 50-79% or 80-100% staining. In endometrial hyperplasias without atypia, 2 (17.1%) cases were stained less than 50%, 2 cases were stained between 50-79% and 32 cases were stained between 80-100%. The staing percentages were 3 (7.3%), 3 (7.3%) and 35 (85.4%) respectively in EIN group and 3 (7.5%), 2 (5%) and 35 (87.5%) respectively in normal control group. There was no statistically significant difference among groups (p>0.05). Conclusion: With respect to YAP1 expression, our study showed no statistically significant differences between study groups. At first glance these results suggest that endometrial hyperplasia develops independently from YAP1-hippo pathway. But a review of the literature give rise to the thought that our results may represent the compexity of the pahophysiology of endometrial hyperplasia. Consequently we suppose that definitive results would be obtained by further studies with better facilities including higher patient numbers
    corecore