18 research outputs found
Psychological distress and anxiety among housewives: the mediational role of perceived stress, loneliness, and housewife burnout
Housewives are experiencing chronic stress when dealing with multiple roles (cooking, shopping, tidying the house) in their daily life. Although earlier studies have documented a significant link between role overload and stress-psychological well-being in the workplace, few studies have been conducted among housewives despite their high anxiety and burnout reports. The diathesis-stress model and transactional model of stress indicate that there may be somecontributory factors related to mental health. Within these frameworks, this research aimed to examine housewives' psychological distress and anxiety by focusing on three contributory factors namely housewife burnout, perceived stress, and loneliness. The present study was a novel contribution to the literature investigating the mediating roles of those three contributory factors between psychological distress and anxiety among housewives. Participants were 500 volunteer housewives between the ages of 20 and 70 from Turkey. In addition to Demographic Information Form, The Perceived Stress Scales (PSS-10), The General Health Questionnaire (GHQ-12), The UCLA Loneliness Scale-Version 3 (UCLA LS3), The Housewives Burnout Questionnaire (CUBAC), and The Beck Anxiety Inventory (BAI) were used. Results showed that there were four paths between psychological distress and anxiety in the model, explaining 31.19% of the total variance in anxiety in housewives. The relationship between psychological distress and anxiety was mediated by perceived distress, loneliness, and housewife burnout. Specifically, the higher psychological distress and higher anxiety relationship were associated with higher perceived distress, higher loneliness, and higher housewife burnout. The findings provide beneficial insight for clinicians to prioritize the abandonment of the cope with loneliness, perceived stress, and burnout while working with housewives having psychological distress and anxiety.Publisher's Versio
Examining factors associated with Covid-19 preventive health behaviors
Önleyici sağlık davranışları, hastalığa yakalanmamak ve hastalığın etkilerini en aza indirmek için uygulanan davranışlar olarak tanımlanmaktadır. Her hastalığa göre değişen önleyici sağlık davranışları farklı psikososyal değişkenlerden etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı ülkemizde COVID-19 pandemisinde, COVID-19 tanısı almış ve almamış bireyler için önleyici sağlık davranışına etki eden psikososyal faktörlerin belirlenmesi ve zaman içerisindeki değişiminin incelenmesidir. Çalışmanın örnekleminin ilk aşamasını 372 COVID-19 tanısı almış (%48.8) ve 375 COVID-19 tanısı almamış (%50.2) toplam 747 kişi oluşturmuştur. Boylamsal olarak tasarlanan çalışmanın ikinci aşaması ise 264 (%51.3) COVID-19 tanısı almış ve 251 (%48.7) COVID-19 tanısı almamış toplam 515 kişiyi içermektedir. Bilgilendirilmiş Onam Formu, Sosyodemografik Bilgi ve Sağlık Formu ile Covid-19 için Belirlenen Önleyici Sağlık Davranışları Anketi gönüllü olarak katılmayı kabul eden katılımcılara, iki ay arayla çevrim içi olarak sunulmuştur. Yapılan gruplar arası fark analizleri sonucunda her iki örneklem grubu için önleyici sağlık davranışına güncel uyum düzeyi ile kronik hastalık varlığına göre farklılık gösterirken, COVID-19 tanısı almış bireylerde evli olmak ve 46 yaş üzerinde olmak anlamlı fark yaratan diğer değişkenlerdir. Ayrıca, tanı durumundan bağımsız olarak zaman içerisinde önleyici sağlık davranışlarının etkinliğine inancın arttığı bulunmuştur. Bulguların, COVID-19 pandemisinde, önleyici sağlık davranışlarına etki eden psikososyal faktörlerin ülkemiz için belirlenerek sağlık uygulamalarına rehberlik edebileceği ve gelecek çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir.Preventive health behaviors are defined as the behaviors undertaken to avoid getting sick and to minimize the effects of the illness. Preventive health behaviors that vary according to each illness are affected by different psychosocial variables. The aim of this study is to determine the psychosocial factors that affect preventive health behaviors during the COVID-19 pandemic, for both COVID-19 patients and non-patients in Turkey, and examining the changes over time. The participants of the first wave study consisted of a total of 747 people, 372 (%48.8) of them were diagnosed with COVID-19 whereas 375 (%50.2) of them were not diagnosed with COVID-19. The second wave of the study consisted of a total of 515 participants, 264 (%51.3) of them were diagnosed with COVID-19, whereas 251 (%48.7) of them were not diagnosed with COVID-19. In addition to the Informed Consent Form; Socio- Demographic and Health Information Form and COVID-19 Preventive Health Behavior Questionnaire were given to volunteer participants via online survey link, with two months interval. As a result of the analyses, presence of chronic disease made a significant changes in the current level of adaptation to preventive health behavior for both groups. while being married and being over 46 years of age were other variables that made a significant difference in individuals diagnosed with COVID-19. In addition, it was found that belief in the effectiveness of preventive health behaviors increased over time, regardless of the state of diagnosis. It is thought that the findings will guide health practices by identifying psychosocial factors affecting the preventive health behaviors during COVID-19 pandemic, and shed light on the researchers for the future studies.Publisher's Versio
Understanding the factors of depression among home - office working mothers during the Covid-19 outberak: work-family conflict, dyadic adjustment and parenting burnout
Çalışma hayatında yer alan çocuklu kadınların bireysel ve aile yaşantısındaki çoklu rolleri nedeniyle depresyon için risk grubu altında yer aldığı bilinmektedir. İçinde bulunduğumuz COVID-19 pandemisinde evden çalışma düzeniyle birlikte kadınlar için artan bu çoklu roller ile depresyon arasındaki ilişki henüz araştırılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, iş-aile çatışması, evlilik uyumu ve ebeveyn tükenmişliğinin depresyon üzerindeki yordayıcı etkisinin klinik olmayan bir örneklem grubunda araştırılmasıdır. Araştırmanın örneklemini evden çalışan, evli ve çocuğu olan 24-55 yaş arası (ORT = 34.27, SS = 5.88) 495 kadın oluşturmaktadır. Psikososyodemografik Bilgi Formu, Depresyon Anksiyete Stress Ölçeği (DASS-21) Depresyon Alt Boyutu, Yenilenmiş Çift Uyum Ölçeği (YÇUÖ), İş-Aile Çatışması Ölçeği (İAÇÖ) ve Ebeveyn Tükenmişlik Değerlendirmesi’yle (ABT) oluşan anket bataryası çevrimiçi olarak sunulmuştur. Çoklu hiyerarşik regresyon analizi sonuçlarına göre, iş-aile çatışması, evlilik uyumu ve ebeveyn tükenmişliği değişkenlerinin depresyonu istatistiksel olarak anlamlı ve birbirine benzer güç düzeyinde yordadığı bulunmuştur. Çalışmada elde edilen bulguların, çalışan kadınlarda depresyonla müdahale programlarında pratik ve teorik açılardan fayda sağlayacağı düşünülmektedir.It is known that due to their multiple roles in their personal and family lives, working women with children are at risk for depression. The relationship between depression and these multiple roles, which has increased with the pattern of working from home during the COVID-19 pandemic, has not yet been investigated. The purpose of this study is to investigate the predictive roles of work-family conflict, dyadic adjustment, and parental burnout on depression in a non-clinical sample. The sample of the study consists of 495 women who are working from home, are married with children, and are between the ages of 24-55 (M = 34.27, SD = 5.88). The questionnaire battery that has been presented online includes Psycho-Social Demographic Information Form, Depression Subscale of Depression Anxiety Stress Scale Short Form (DASS-21), Revised Dyadic Adjustment Scale (RDAS), Work-Family Conflict Scale (WFC), and Parental Burnout Assessment (PBA). According to the results of multiple hierarchical regression analysis, it has been found that work-family conflict, dyadic adjustment, and parental burnout predict depression at a significant level with similar effect size. It is thought that the findings contained in the study will provide practical and theoretical benefits in intervention programs related to depression among women.Publisher's Versio
Ev kadınlarında tükenmişlik ve somatizasyon: depresyonun yordayıcıları
It is known that somatic symptoms as a sign for depression and depression is more prevalent among women who are married and non-worker. Even though frequently research focus on depression, burnout that related to depression have not been examined with somatization among housewives. This study examines the predictive role of burnout and somatization on depression among housewives. A total of 388 women living in Turkey, aged between 20-65 (M=41.74, SD=11.09) were involved this cross-sectional study. In addition to a socio-demographic and information form, Housewives Burnout Questionnaire (CUBAC), Short Form Symptom Check List-Somatization subscale (SCL-90-SOMA) and Depression, Anxiety and Stress Scale (DASS -21) depression subscale were given to participants via online platfom. Hierarchical multiple regression results demonstrated that beyond the age, number of child and psychiatric diagnosis burnout and somatization predicted positive depression among housewives. Findings highlighted the prevent housewife burnout and considering somatic symptoms as prior signal of depression should be prioritized to cope with depression among housewives.Öncül belirtilerinden biri somatik semptomlar olan depresyonun, evli ve çalışmayan kadınlarda daha yaygın görüldüğü bilinmektedir. Ev kadınlarında depresyon araştırmacıların sıklıkla üzerinde çalıştığı bir konu olsa da, alan yazına son yıllarda kazandırılan ve depresyonun yordayıcılarından biri olan tükenmişlik kavramı, somatizasyon ile birlikte henüz ev kadınlarında araştırılmamıştır. Bu çalışmanın amacı ev kadınlarında tükenmişlik ve somatizasyonun depresyon üzerindekini rolünü araştırmaktır. Kesitsel ve ilişkisel araştırma modeli ile yürütülen bu çalışmaya Türkiye’de yaşayan, evli ve çalışmayan, 20-65 yaş arasında (Ort. =41.74, SS=11.09) 388 kadın katılmıştır. Sosyo-Demografik Bilgi ve Veri Formuna ek olarak, Ev Hanımlarında Tükenmişlik Ölçeği (EHTÖ), Kısa Semptom Envanteri-Somatizasyon alt boyutu (SCL-90-SOMA) ve Depresyon Anksiyete Stres Ölçeği (DASS-21)- Depresyon alt boyutunu içeren anket bataryası katılımcılara çevrimiçi olaraksunulmuştur. Hiyerarşik çoklu regresyon analizi sonuçlarına göre, yaş, çocuk sayısı ve psikiyatrik tanı kontrol edildiğinde,tükenmişlik ve somatizasyon depresyonu pozitif yönde yordamaktadır. Elde edilen bu bulgular dahilinde, ev kadınlarında tükenmişliğe yönelik müdahale çalışmaları yapılmasının ve somatik belirtilerin depresyonun öncül sinyalleri olarak değerlendirilmesinin depresyonun klinik tablosu ile mücadelede yol göstereceği olacağı düşünülmektedir.Publisher's VersionWOS:00077999210001
The mediator role of marital satisfaction between the attachment styles and relationship-cen- tered and partner-focused obsessive compulsive symptoms
Insecure attachment in close relationships in adulthood affects the quality of the relation-ship and is closely related to various psychopathologies. Relationship-centered and partner-oriented obsessions and compulsions are concepts that have been introduced to the litera-ture in recent years and are considered an important part of obsessive-compulsive symp-toms. Although previous studies investigated the associations between insecure attachment patterns and relationship obsessive-compulsive disorder in individuals in romantic relation-ships, the mediator role of marital satisfaction in this relationship has not been examined. The aim of this study was to investigate the mediational role of marital satisfaction between the relationship adult attachment styles and relationship-centered and partner-focused ob-sessive-compulsive symptoms. The sample of the study consisted of 380 married individu-als (200 females, 180 males) between the ages of 22-70 (M = 40.75, SD = 10.57) living in Istanbul, Turkey. Participants completed the Sociodemographic Information Form, Experi-ences in Close Relationship Scale-Revised (ECR-R), Dyadic Adjustment Scale (DAS), Rela-tionship Obsessive-Compulsive Inventory (ROCI) and, Partner-Related Obsessive-Compulsive Symptoms Inventory (PROCSI). Findings indicated that marital satisfaction demonstrated a mediational role between insecure attachment styles and relationship-centered and partner-focused obsessive-compulsive symptoms. These results implicate that clinicians might consider the role of the insecure attachment styles and marital satisfaction in the treatment of relationship obsessive-compulsive disorder
Illness experience and group process in patients with eating disorders: a qualitative study
Bu çalışmada yeme bozukluğu vakalarında hastalık yaşantısını anlamak ve grup sürecinde yaşanan ortak deneyimleri nitel yöntemle incelemek amaçlanmıştır. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Yeme Bozukluğu Birimi’nden yeme bozukluğu tanısı almış dört kadın vakayla yapılan sekiz seanslık grup psikoterapi süreci fenomenolojik araştırma deseni kullanılarak incelenmiştir. Verilerin analizi sonucunda yeme bozukluğu vakalarının paylaştıkları ortak deneyimler; hastalık yaşantısı ve grup süreci olmak üzere iki ana tema altında toplanmıştır. Hastalık yaşantısı; yemek, beden imgesi, hastalığın hayata etkisi, bilişsel faktörler, duygusal faktörler, hastalık seyri, hastalıkla ilgili zihni meşguliyet, kadınlığın inkârı, kilo ve zayıflık, hastalığa yönelik atıflar, egzersiz ve kendini ötekileştirme alt temalarından oluşmaktadır. Grup süreci ise; şimdi ve burada, evrensellik, terapistle ilişki, gruba yönelik kaygılar, umut aşılama, gruba bağlılık ve grubun etkisi alt temalarını kapsamaktadır. Çalışmamızdaki vakaların hastalık yaşantısı ve grup süreciyle ilgili yaşantılarında ortaya çıkan temaların yeme bozukluğu literatürüyle tutarlı olduğu görülmektedir. Araştırma bulgularının yeme bozukluğu alanında hem hastalığın anlaşılması hem de etkili tedavilerin geliştirilmesi açısından klinik uygulamalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.The aim of this study is to understand the illness experience and describe the common themes in the group process with a qualitative research method. Four women with an eating disorder diagnosis from the Eating Disorders Unit in Istanbul University, Psychiatry Department attended eight sessions group psychotherapy. Group process was examined with a phenomenological research design. According to the results, two major themes were found; illness experience and group process. Illness experience includes food, body image, impact of disorder, cognitive factors, emotional factors, prognosis, preoccupation, denial of femininity, weight and thinness, attitudes towards illness, exercise and selfothering. Group process includes; here and now, universality, relationship with therapist, anxiety toward group, instillation of hope, group cohesiveness and group efficacy. Major themes about illness experience and group process are consistent with the eating disorders literature. It is assumed that research findings could contribute clinical practices in the field of eating disorders in terms of understanding the disease and the development of effective treatments.Publisher's Versio
The role of self compassion and mindful eating in predicting eating attitudes: a comparatative study
Son yıllarda yeme bozukluğu tanısında görülen artış ile birlikte, klinik olmayan örneklemde de yeme tutumları sıklıkla araştırılmaya başlanmıştır. Yeme farkındalığı, yeme tutumlarını yordayıcı bir faktör olarak bilinirken, alan yazına yeni kazandırılmış bir kavram olan öz anlayışın yeme farkındalığı ve yeme tutumları ile yakından ilişkili olduğu bilinse de bu değişkenleri bir arada inceleyen bir çalışma henüz alan yazında yer almamaktadır. Bu çalışmanın amacı, öz anlayış ve yeme farkındalığının yeme tutumlarını yordayıcı rolünü diyetisyene giden ve gitmeyen kadınlarda araştırmaktır. Çalışmanın örneklemini, çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 18-59 yaş arası (Ort.=31.65, SS=9.31), kilo vermek için diyetisyene giden 230 (%52.9) ve 205 diyetisyene gitmeyen (%47.1) toplam 435 kadın katılımcı oluşturmaktadır. Katılımcılara, Sosyodemografik Bilgi ve Veri Formu dışında, Yeme Tutum Testi (YTT-26), Yeme Farkındalığı Ölçeği (YFÖ-30), Öz Anlayış Ölçeği (ÖZAN) ve Yeme Tutum Testi (YTT-26) ile oluşturulmuş anket bataryası online olarak sunulmuştur. Yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonuçlarına göre, yeme tutumlarını yordamada, öz anlayış ve yeme farkındalığın rolünün diyetisyene giden ve gitmeyen bireylerde farklılaştığı, kilo vermek için diyetisyene giden kadınlarda yeme farkındalığı ve öz yargılamanın yeme tutumlarını yordarken, diyetisyene gitmeyen kadınlarda yeme farkındalığı ve öz anlayışın yordayıcı rolü olmadığı bulunmuştur. Örneklem gruplarında görülen bu fark, yeme tutumlarında, risk grubu ile genel örneklem grubu arasında farklı yordayıcıların olduğuna dikkat çekerek, yeme bozukluğunu önlemede bu yordayıcıların araştırılmasının önemini vurgulamaktadır.With the increase in the diagnosis of eating disorders in recent years, eating attitudes have been frequently investigated in the non-clinical sample. While mindful eating is known as a predictor of eating attitudes, it is known that self-compassion, which is a newly introduced concept in the literature, is closely related to mindful eating and eating attitudes. The aim of this study is to investigate the predictive role of self-compassion and mindful eating in eating attitudes in women who go to a dietitian and who do not. The sample of the study consisted of 435 female participants who voluntarily agreed to participate in the study, aged between 18-59 (M.=31.65, SD.=9.31), 230 (52.9%) and not 205 dieticians (47.1%). In addition to the Sociodemographic Information and Data Form, Eating Attitude Test (EAT), The Mindful Eating Questionnare (MEQ) and The Self-Compassion Scale (SCS) were given to participants via online. Hierarchical regression analysis results demonstrated that the role of self-compassion and mindful eating have distinct role according to going/not going to dietitian. While mindful eating and self-compassion predicted eating attitudes among women who go to dietitian to lose weight, did not predict among women who do not. This difference highlight the importance of investigating these predictors in preventing eating disorders, noting that there are different predictors of eating attitudes between the risk group and the general population.Publisher's VersionWOS:000817163700006Affiliation ID: 6001047
Health cognition questionnaire- Covid-19 form: adaptation study
Bu çalışma Sağlık Bilişleri Anketi’nin (Health Cognition Questionnaire) COVID-19 kapsamında kullanımı için uyarlanması ve COVID-19 tanısı alan ve almayan örneklem için psikometrik özelliklerinin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Ölçeğin COVID-19 Formu ile sağlık kaygısıyla ilişkili COVID-19 pandemisine özgü işlevsel olmayan inançların belirlenmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın örneklemini, COVID-19 tanısı almış 18-87 yaş arasındaki 372 (220 Kadın, 152 Erkek), COVID-19 tanısı almamış 18-75 yaş aralığındaki 375 (221 Kadın, 154 Erkek) olmak üzere toplam 747 kişi oluşturmaktadır. Katılımcılara Sosyodemografik Bilgi ve Sağlık Veri Formu, Sağlık Bilişleri Anketi COVID-19 Formu, Sağlık Anksiyetesi Ölçeği ile Depresyon, Anksiyete, Stres Skalası [DASS42] sunulmuştur. Açımlayıcı faktör analizi sonucunda, ölçeğin COVID-19 tanısı almış ve almamış gruplara ayrı olarak uygulanan her iki formun da orijinal ve Türkçe’ye daha önce uyarlanmış versiyonuna uygun şekilde hastalıkla baş etmede güçlük, tıbbi hizmetlerin yetersizliği, hastalığın korkutuculuğu ve hastalık olasılığı olmak üzere dört faktörlü yapı ile aynı madde dağılımı gösterdiği bulunmuştur. Test-tekrar test güvenirliği dışında faktörler iç tutarlık sayıları COVID-19 tanısı almamış örneklem için .68-.87 ve Covid-19 tanısı almış örneklem için ise .70-.80 arasındadır. Doğrulayıcı faktör analizi ile de değerlendirilen Sağlık Bilişleri Anketi-COVID-19 Formu’nun Türkiye’de COVID-19 tanısı alan ve almayan kişiler için COVID-19 ile ilgili işlevsel olmayan inançlarını değerlendirmede geçerli ve güvenilir bir değerlendirme aracı olduğu bulunmuştur. Ölçeğin ayrıca COVID-19 pandemisinde uygulanacak müdahale çalışmaları için rehber oluşturacağı düşünülmektedir.The purpose of this study was to adapt the Health Cognition Questionnaire for COVID-19 and to evaluate psychometric properties of the scale for people who were infected and not infected with COVID-19. With the COVID-19 Form of the scale, it was aimed to evaluate dysfunctional beliefs specific to COVID-19 pandemic associated with health anxiety. The sample of the study consisted of a total of 747 people, of which 372 (220 women, 152 men) diagnosed with COVID-19 between the ages of 18-87, and 375 (221 women, 154 men) not diagnosed with COVID-19 between the ages of 18- 75. Sociodemographic Information and Health Data Form, Health Cognition Questionnaire COVID19 Form, Health Anxiety Scale and Depression, Anxiety, Stress Scale (DASS-42) were given to the participants. Exploratory factor analysis demonstrated that, both forms of the scale, which were applied separately to the groups who were diagnosed and not diagnosed with COVID-19, had a fourfactor structure, similar to the original and Turkish versions, and showed the same item distribution. Factors of the test-retest reliability were found satisfactory, and Cronbach alpha coefficient varied between .68-.87 for individuals who were not diagnosed with Covid-19 and .70-.80 for individuals who were diagnosed with COVID-19. Confirmatory factor analysis results confirmed that The Health Cognition Questionnaire- COVID-19 Form is a valid and reliable instrument to evaluate the dysfunctional beliefs related to COVID-19 for individuals diagnosed or not diagnosed with COVID19 in Turkey. Moreover, it is assumed that this scale will be helpful as a guide for preventive studies to be applied in the COVID-19 pandemic.Publisher's Versio
Covid-19 tanısı almış ve almamış bireylerde salgına yönelik inançlar, baş etme stratejileri ve psikopatoloji arasındaki iliski: boylamsal bir çalışma
TÜBİTAK 1001 Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı tarafından desteklenmiştir.Bu proje Covid-19 tanısı almış ve almamış bireyler psikolojik değişkenlere etki eden faktörlerin belirlenerek zaman içerisindeki değişiminin incelenmesini hedeflemiştir. Projenin temel amaçları Koruyucu sağlık davranışlarının uygulanmasına etki eden faktörlerin belirlenmesi ve zaman içerisindeki değişiminin incelenmesi (i), evlilik uyumu ve ebeveynlik ile ilgili zorlukların Covid-19 tanısı alan ve almayan bireylere özgü belirlenmesi (ii), sağlık bilişleri, sağlık kaygısı, obsesif kompulsif belirtiler ve baş etme yolları ile depresyon, anksiyete ve stres düzeyini yordamadaki rolünün belirlenerek zaman içerisindeki değişiminin hem Covid-19 tanısı almış, hem de Covid-19 tanısı almamış bireyler için ortaya konması (iii) çerçevesinde belirlenmiştir. Araştırmanın ilk aşaması Türkiye’den 372 Covid-19 tanısı almış ve 375 Covid19 tanısı almamış birey ile toplam 747 kişiden, ikinci aşaması ise 264 Covid-19 tanısı almış ve 251 Covid-19 tanısı almamış toplam 515 kişiden oluşmuştur. Ayrıca, 19 Covid-19 tanısı almış, 20 Covid-19 tanısı almamış 39 kişiden oluşan bir örneklem ile de nitel çalışma yürütülmüştür. Çalışmanın bulgularına göre, koruyucu sağlık davranışlarının (maske takmak, el hijyeni, sosyal mesafe korumak) Covid-19’dan koruyuculuğuna ilişkin etkinlik inancının tanı durumundan bağımsız olarak zaman içerisinde arttığı ve cinsiyet ile yaşın uyum düzeyinde önemli bir rolü olduğu (i), Covid-19 tanısı alan ve almayan bireylerin deneyimleri ebeveynlik zorlukların her iki zaman diliminde de benzer olduğu ancak zaman içerisinde arttığı ve yaşanan zorluk sayısıyla evlilik uyumunun negatif ilişkili olduğu (ii), kadercilik ve doğa üstü güçlere inanış/batıl inançlar baş etme stratejilerinin zaman içerisinde Covid-19 tanısı almış bireylerde azalırken, Covid-19 tanısı almamış bireylerde arttığı (iii), depresyon, anksiyete ve stres düzeylerinin zaman içerisinde Covid-19 tanısı almış bireyler için azalırken, Covid-19 tanısı almamış bireyler için aynı kaldığı (iv) ve depresyon, anksiyete, stres düzeylerini yordamada Covid-19 tanısı almış ve almamış bireylerde farklı bilişlerin yordayıcı olduğu (v) bulunmuştur.This study aims to examine the factors affecting the psychological variables among Covid-19 patients and inpatients over time. The main purposes of this study are; (i) determining the factors related to preventive health behaviors and their changes over time, (ii) understanding cross-sectional and longitudinal level of dyadic satisfaction and parental difficulties among Covid-19 patients and inpatients, (iii) investigating the predictive role of Covid-19 cognitions, health anxiety, obsessive-compulsive symptoms, and coping strategies on depression, anxiety, and stress among Covid-19 infected and non-infected over time. The first wave of the study consisted of 372 Covid-19 infected and 375 non-infected, totally 747 people, the second wave of the study consisted of 264 Covid-19 infected and 251 non-infected totally 515 people from all around Turkey. In addition, in-depth-interviews were also conducted with 19 Covid-19 patients and 20 Covid-19 inpatients. The results of the study demonstrated that the belief about the efficacy of the preventive health behaviors of Covid-19 (wearing mask, hand hygiene, keeping social distance) increase over time for both Covid-19 infected and non-infected and people who have at least one chronic illness demonstated more preventive behavior (i), experience in parenting difficulties similarity among Covid-19 infected and noninfected, also increases the frequencies of parenting difficulties over time with its positive relationship with dyadic adjustment (ii), seeking refuge in fate and seeking refuge in supernatural forces increase over time among Covid-19 non-infected people, while decreased among Covid-19 infected people, (iii) the level of depression, anxiety and stress decreased among Covid-19 infected people over time, in contrast keeping the same level among Covid-19 non-infected people (iv), different types of health cognition as a determinant of predicting depression, anxiety, and stress among Covid-19 infected and non-infected people.Publisher's Versio