17 research outputs found

    Announcing the New Website of Balkan Medical Journal

    Get PDF
    At the end of the last year, we, editorial team, decided to redesign our website to better serve our readers, reviewers and authors. After much hard work, we are excited to officially announce the new and improved Balkan Medical Journal website. You can now reach us at http://balkanmedicaljournal.org/ We thought that it was important to renew the website to reacha wider audience. So, we wanted to have good, clear, easy-tofollow navigation throughout our website. The new website will remain both open access and free of article processing charges.We hope that the website will respond better to our readers'needs and interests

    Non-opioid Analgesics and the Endocannabinoid System

    Get PDF
    Non-steroidal anti-inflammatory drugs produce antinociceptive effects mainly through peripheral cyclooxygenase inhibition. In opposition to the classical non-steroidal anti-inflammatory drugs, paracetamol and dipyrone exert weak anti-inflammatory activity, their antinociceptive effects appearing to be mostly due to mechanisms other than peripheral cyclooxygenase inhibition. In this review, we classify classical non-steroidal anti-inflammatory drugs, paracetamol and dipyrone as “non-opioid analgesics” and discuss the mechanisms mediating participation of the endocannabinoid system in their antinociceptive effects. Non-opioid analgesics and their metabolites may activate cannabinoid receptors, as well as elevate endocannabinoid levels through different mechanisms: reduction of endocannabinoid degradation via fatty acid amide hydrolase and/or cyclooxygenase-2 inhibition, mobilization of arachidonic acid for the biosynthesis of endocannabinoids due to cyclooxygenase inhibition, inhibition of endocannabinoid cellular uptake directly or through the inhibition of nitric oxide synthase production, and induction of endocannabinoid release

    Tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında total homosistein ve asimetrik dimetilargininin plazma düzeyleri

    Get PDF
    Amaç: Tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında, ailesinde diyabet öyküsü olmayan sağlıklı olgulara göre kardiyovasküler hastalıklar daha sık görülmektedir. Asimetrik dimetilarginin (ADMA) ve homosistein (Hcy) plazma düzeyleri kardiyovasküler hastalıklar ve endotel disfonksiyonuyla ilişkili göstergelerdir. Bu çalışmada, tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında ADMA ve Hcy plazma düzeyleri ile bu göstergelerle kardiyovasküler risk faktörleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Dolaşımdaki ADMA ve Hcy düzeyleri 15 tip 2 diyabet hastasının birinci derece yakınında ve ailesinde diyabet öyküsü olmayan 15 kontrol olgusunda ölçüldü. Bulgular: Her iki grup arasında ADMA ve Hcy plazma düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Asimetrik dimetilarginin plazma düzeyi tip 2 diyabetik olguların birinci derece yakınlarında, bel çevresi (p=0.02), açlık insülin düzeyi (p=0.03), insülin direnci (p=0.01), total kolesterol (p=0.04) ve HDL kolesterol (p=0.03) ile ilişkiliydi. Sonuç: Bu sonuçlara göre, kardiyovasküler risk faktörlerine sahip olan tip 2 diyabetik olguların birinci derece yakınlarında, ADMA plazma düzeylerinin doğrudan endotel disfonksiyonunun gelişimine katkıda bulunmadığını düşünmekteyiz.Objectives: Cardiovascular diseases are more common among first degree relatives of type 2 diabetic patients than healthy subjects without a family history of diabetes. Plasma asymmetric dimethylarginine (ADMA) and homocysteine (Hcy) levels are markers of endothelial dysfunction and cardiovascular disease. The objective of this study was to evaluate levels of ADMA, Hcy and their association with cardiovascular risk factors in first degree relatives of type 2 diabetic patients. Patients and Methods: The circulating ADMA and Hcy levels were measured in 15 first degree relatives of type 2 diabetic patients and 15 control subjects without a known family history of diabetes. Results: No statistically significant differences were found in plasma levels of ADMA and Hcy between the two groups (p>0.05). Plasma ADMA levels correlated significantly with waist circumference (p=0.02), fasting insulin levels (p=0.03), insulin resistance (p=0.01), total cholesterol (p=0.04) and HDL-cholesterol (p=0.03) levels in the first degree relatives of type 2 diabetic patients. Conclusion: These results suggest that plasma ADMA levels do not directly contribute to the development of endothelial dysfunction in first degree relatives of type 2 diabetic patients with cardiovascular risk factors

    Atriyal natriüretik peptid infüzyonunun izole sıçan kalbinde iskemi sonrası oluşturduğu hemodinamik değişikliklerde egzersizin rolü

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada düşük akımlı iskemi sonrası reperfüzyon döneminde atriyal natriüretik peptid ANP uygulamasının sol ventrikül hemodinamik yanıtlarına etkisi ve bu etkide egzersizin rolü araştırıldı. Gereç ve yöntem: Çalışmada yer alan tüm sıçanlara 60 dakika düşük akımlı iskemi ve takiben 120 dk reperfüzyon uygulandı. Egzersiz E gruplarına ardışık olarak beş gün süreyle yürüyüş egzersizini takiben iskemi ve reperfüzyon uygulandı. Reperfüzyonun ilk 15 dakikasında 0.1 μM/L ANP infüzyonu yapılan iki grup; ANP n=6 ve Egzersiz-ANP n=6 gruplarını oluşturdu. Tüm gruplarda sol ventrikül gelişim basıncı SVGB , maksimum ve minimum sol ventrikül basınç değişim oranları +dP/dt and -dP/dt kaydedildi. Bulgular: Kontrol K , E, ANP ve E-ANP gruplarının SVGB, +dp/dt, -dp/dt ve kalp hızı değerleri iskemi öncesinde ve iskemi sonrası reperfüzyonun 1, 60 ve 120. dakikalarında karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermedi. Benzer şekilde infarkt alanlarının yüzde değerleri karşılaştırıldığında dört grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Sonuç: Kısa süreli yoğun egzersiz, reperfüzyon döneminde ANP uygulamasına bağlı kardiyak kontraktilitede oluşan değişimleri etkilememektedi

    Dopaminin koroner arter bypass cerrahisi operasyonlarında kullanılan internal torasik arter grefti üzerine in vitro etkileri

    No full text
    Amaç: Bu çalışmanın amacı dopaminin internal torasik arter (İTA) grefti üzerine etkilerini, invitro araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Aralık 2003- Haziran 2005 tarihleri arasında kliniğimizde koroner arter bypass greft (CABG) operasyonu olan toplam 32 hasta (2'si kadın 30'u erkek, ortalama yaş; 59.256±8,.34, 37-75 yaşları arası) çalışmaya alındı. İn vitro organ banyosunda hastaların ITA'larından arta kalan parçacıklar üzerinde dopaminin oluşturduğu kasıcı ve gevşetici yanıtlar isometrik olarak kaydedildi. Bulgular: Dopamin 10-9 M-10-7 M konsantrasyon aralığında fenilefrinle önceden kastırılmış ITA'da hafif bir gevşeme yanıtı, sonrasında artan konsantrasyonlarında (>10-7 M) kasılma yanıtı gerçekleştirdiği gözlendi. Dopaminin gevşetici etkisinin kısmen L-NAME (nitrik oksit sentaz inhibitorü, 10-6 M), propranolol (10-6 M) ve cis-?-flupentiksol (dopaminerjik reseptör antagonisti, 10-6 M) ile kısmen azaldığı fakat metoklopramidin (D2-dopaminerjik reseptör antagonisti) dopaminin kaynaklı gevşemeye etki yapmadığı gözlendi. Dopaminin ITA'daki kasıcı etkisi kısmen fentolamin, prazosin ve yohimbin ile antagonize edildiği gözlendi. Sonuç: Sonuç olarak dopamin düşük konsantrasyonlarda ITA'da vazodilatasyon yanıtını oluştururken daha yüksek konsantrasyonlarda ITA'da vasokonstriksiyon yanıtını oluşturmaktadır. ?-adrenerjik ve nitrik oksit aracılı mekanizma (D1-dopaminerjik reseptör yoluyla) dopaminin düşük konsantrasyonlarında ITA'da oluşturduğu gevşetici etkide rol alabilir. Dopaminin yüksek konsantrasyonlardaki ITA'da oluşturduğu kasıcı etki ?1- ve ?2-adrenerjik reseptörlerin aktivasyonu ile oluşturulmaktadır.Objective: The aim of this study was to investigate in vitro effects of dopamine on internal thoracic artery (ITA) graft. Material and Methods: Between December 2003- June 2005, 32 patients (2 women and 30 men, mean age; 59.26±8.34, range 37-75 years old) who were subjected to coronary artery bypass grafting (CABG) operation in our clinic were enrolled in this study. ITA remnants were suspended in an isolated organ bath. Constrictor or relaxant responses to dopamine were recorded isometrically. Results: Dopamine in the concentration range of 10-9 M-10-7 M produced a mild relaxant effect on phenylephrine-precontracted ITA, and at higher concentrations than 10-7 M it produced a constrictor response. Ther relaxant effect of dopamine was partially antagonized by L-NAME (nitric oxide synthase inhibitor, 10-6 M), propranolol (10-6 M), and cis-α-flupenthixol (dopaminergic receptor antagonist, 10-6 M), but not by metoclopramide (D2-dopaminergic receptor antagonist). The constrictor effect of dopamine was partially antagonized by phentolamine, prazosin and, yohimbine. Conclusion: It was concluded that, while dopamine produces a vasodilator response at the lower concentrations, it causes a constrictor effect on ITA at the higher concentrations. Both a β-adrenergic and a nitric oxide mediated mechanism (via D1-dopaminergic receptor) may play a role in the relaxant effect of dopamine on ITA at the lower concentrations. Constrictor response to dopamine at the higher concentrations on ITA may be produced by the activation of α1- and α2-adrenergic receptors

    The role of central histaminergic system in the analgesic effect of morphine in mice

    No full text
    Amaç: Farelerde morfinin analjezik etkilerine aracılık eden histaminin kaynağının santral histaminerjik nöronlardan salınan histamin mi, yoksa mast hücrelerinin içerdiği histamin mi olduğu araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla önce morfinin analjezik etkisi çalışıldı, daha sonra çalışmamızda kullanılan histamin H, ve H2 reseptör blokörlerinin ağrı üzerine ne tür etki yaptıkları ölçüldü. Analjezi ölçümü için hot plate analjezimetre kullanıldı. Bulgular: Dinletinden, feniramin (histamin H1 reseptör blokörleri) ve ranitidinin (H2 reseptör blokörü) analjezik etkilerinin olmadığı istatistiksel olarak gösterildi. Morfin ile histamin antagonistlerinin aralarında etkileşim olup olmadığını anlamak için histamin antagonistlerinin uygulanan tüm dozları, morfin (10 ve 30 mg/kg) ile kombine verilerek hot plate ölçümleri yapıldı. Dimetinden ve feniramin morfinin etkisinde anlamlı bir değişiklik meydana getirmedi, ancak dimetindenin (100 mg/kg) kullanılan dozlarının en yükseğinde morfinin etkisini potansiyalize ettiği görüldü. Ranitidin ise hem i.p. hem de i.c.v. uygulandığında morfinin (10 ve 30 mg/kg, i.p.) analjezik etkisini antagonize etti. Bu sonuçlara göre morfinin analjezik etkisine histamin H2 reseptörleri aracılık etmektedir. Morfinin analjezik etkisinde histaminin kaynağını belirlemek için hem i.p. hem de i.c.v. olarak 48/80 maddesi kullanıldı. Bu şekilde mast hücreleri degranüle edildikten sonra morfin uygulandığında elde edilen sonuçlar mast hücresi sağlam farelerden alman sonuçlar ile karşılaştırıldığında, mast hücreleri degranüle edilmiş farelerde morfinin analjezik etkisinin devam etmesine karşın, istatistiksel olarak azaldığı belirlendi. Sonuç: Çalışmamız morfinin analjezik etkisine histamin H2 reseptörlerinin aracılık ettiğini ve bu etkide nöronal histamine ek olarak mast hücrelerinin de rolü olabileceğini göstermektedir.Purpose: We investigated the source of histamine contributing to the analgesic effect of morphine in mice; whether it is secreted from histaminergic neurons or mast cells. Methods: First, we studied the analgesic effect of morphine, then evaluated the effects H1, and H2 receptor blockers on pain. To measure analgesia, we used hot plate analgesimeter. Results: With these tests we demonstrated that H1 (dinethindene and pheniramine) and H2 receptor blockers (ranitidine) had no statistically significant analgesic effects. In order to determine whether there is an interaction between histamine antagonists and morphine, hot plate measurements were performed, combining morphine (10 and 30 mg/kg) with histamine antagonists, Dimethindene and pheniramine didn't make any significant change in the effect of morphine; however dimethindene (100 mg/kg), with its highest dose, augmented the analgesic effect of morphine. On the other hand, both i.p. and i.c.v. administrations of ranitidine antagonized the analgesic effect of morphine. We concluded that histamine H2 receptors mediate the analgesic effect of morphine. In order to determine the source of histamine in the analgesic effect of morphine, compound 48/80, a selective mast cell degranulator was administered i.p. and i.c.v. After mast cells were degranulated, control measurements were taken and then morphine was applied (10 and 30 mg/kg). When these results were compared with the results obtained from mice which had intact mast cells, the analgesic effect of morphine was found to be attenuated in mice whose mast cells were degranulated. Conclusion: These results show that the analgesic effect of morphine is mediated by histamine H2 receptors; moreover, besides central histaminergic system, mast cells' histamine content might also play role in the analgesic effect of morphine

    Sıçanlarda iyonizan radyasyonla oluşturulan katarakt üzerine curcuminin koruyucu etkisi

    No full text
    Amaç: Çalışmamızın amacı, sıçan lenslerinde iyonizan radyasyonla oluşturulan katarakt modelinde curcuminin koruyucu etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Sıçanlar altı gruba ayrıldı. Grup 1: Kontrol, Grup 2: Dimetil sülfoksid (DMSO), Grup 3: DMSO+curcumin, Grup 4: Radyasyon, Grup 5: Radyasyon+DMSO, Grup 6: Radyasyon+DMSO+curcumin. Grup 4, 5 ve 6’ya hasar oluşturmak için iyonizan radyasyon toplam 15 Gy dozunda verildi. Curcumin (100 mg/kg), DMSO içinde çözülerek 28 gün süresince intragastrik yoldan verildi. Çalışmanın sonunda, lensler sınıflandırıldı ve çıkarıldı. Lens dokusunda antioksidan durumu değerlendirmek üzere total antioksidan, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) enzimleri ve oksidan durumu değerlendirmek üzere malondialdehit (MDA) düzeylerine bakıldı. Bulgular: Radyasyon alan grupta %100 katarakt görüldü. Curcumin verilen grupta bu oran %40’a düştü ve grade 1 ve 2 ile sınırlıydı. Radyasyon alan grupta, kontrol grubuna göre antioxidan enzim seviyesi düştü, MDA enzim seviyesi yükseldi. Curcumin verilen grupta radyasyon grubuna göre ise anlamlı şekilde antioxidan enzim seviyesi yükseldi, MDA enzim seviyesi düştü. Sonuç: Curcumin antioksidan ve radioprotektif özelliklere sahiptir ve iyonizan radyasyona karşı koruyucu olarak değerli bir ajan olması nedeni ile antioksidan ve radioprotektör olarak radyasyon nedenli katarakt oluşumunda kullanılması önerilebilir.Objective: The aim of the study was to determine the protective effect of curcumin against ionizing radiation-induced cataract in the lens of rats. Material and Methods: Rats were divided into six groups. Group 1: Control, Group 2: Dimethyl sulfoxide (DMSO), Group 3: DMSO+curcumin, Group 4: Irradiation, Group 5: Irradiation+DMSO, Group 6: Irradiation+DMSO+curcumin. A 15 Gy total dose was given to 4, 5, 6 groups for radiation damage. Curcumin (100 mg/kg) was dissolved in DMSO and given by intragastric intubation for 28 days. At the end of the experiment, lenses were graded and enucleated. The lenticular activity of the antioxidant enzymes, total antioxidant and glutathione peroxidase (GSH-Px), and the malondialdehyde (MDA) were measured. Results: 100% Cataract was seen in the irradiation group. Cataract rate fell to 40% and was limited at grade 1 and 2 in the curcumin group. In the irradiation group, antioxidant enzyme levels were decreased, MDA levels were increased. There was an increase in antioxidant enzyme levels and a significant decrease in MDA in the group which was given curcumin. Conclusion: Curcumin has antioxidant and radioprotective properties and is likely to be a valuable agent for protection against ionizing radiation. Hence, it may be used as an antioxidant and radioprotector against radiation-induced cataractogenesis

    Tip 2 diabetes mellitusta egzersizin Adma düzeyine etkisi

    No full text
    Amaç: Simetri (SDMA) ve asimetri dimetil argininde (ADMA)artış endotelyal disfonksiyona işaret eder. Bu projenini amacı tip 2 diabetes mellitusta egzersizden sonraki düzeylerini incelemektir. Hastalar ve Yöntemler: Tip 2 DM bulunan 36 kadın ve 44 sağlıklı kadın dahil edildi. Sırasıyla 14 ve 19'u 4 haftalık orta yoğunlukta egzersize alındı. Başlangıçta, ilk egzersiz seansından sonra ve bir ay sonra plazmada SDMA, ADMA ve L-arginin düzeyleri HPLC yöntemiyle ölçüldü. Bulgular: Her iki grupta da tüm ölçümler normal aralıktaydı ve ne egzersizden sonra ne de bir ayın sonunda belirgin olarak değişmedi. Egzersiz yapan sağlıklı grupta bir ayın sonunda L-arginin/ADMA ve L-arginin/SDMA oranları başlangıç değerlerine göre belirgin olarak yüksek bulundu (sırasıyla, p<0.022 ve 0.017). Bir aylık egzersizin sonunda, ilk egzersiz seansı sonundaki değerlere göre oranlar diyabetiklerde arttı ve sağlıklı kişilerde azaldı. Sonuç: Mutlak değerlerden ziyade L-arginin/ADMA ve L-arginin/SDMA oranlarının kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Sağlıklı kişilerde egzersizin yararlı etkileri açısından bu moleküllerin önemli rolü bulunurken diyabetiklerde bu rol çok azdır.Objective: The increase in symmetric (SDMA) and asymmetric dimethyl arginine (ADMA) is associated with endothelial dysfunction. The aim of this study was to evaluate the effect of exercise on ADMA and SDMA levels and related ratios in type 2 DM. Material and Methods: Thirty-six women with type 2 DM and 44 healthy women were recruited to the study. Fourteen and 19 subjects, respectively, attended four-weeks of moderate intensity exercise. Plasma SDMA, ADMA, and L-arginine levels were measured by the HPLC method initially, after the first exercise session, and after one month. Results: All measurements were within the normal range in both groups and did not change significantly immediately after exercise and after the first month. In the healthy group, L-arginine/ADMA and L-arginine/SDMA ratios after one month were significantly higher than the initial values (p&lt;0.022 and p=0.017, respectively). After one month of exercise, L-arginine/ADMA and L-arginine/SDMA ratios increased in diabetics and decreased in healthy subjects when compared to those after the first exercise session (p=0.026 and p=0.037, respectively). Conclusion: We suggest that L-arginine/ADMA and L-arginine/SDMA ratios should be used in spite of absolute values. These molecules have a substantial role in the beneficial effects of exercise in healthy subjects while their role is small in diabetics

    In vitro effects of amiodarone on coronary artery bypass grafts

    No full text
    Background: This study aims to investigate the effects of amiodarone on the most commonly used grafts, internal thoracic artery (ITA), saphenous vein (SV), and radial artery (RA) in organ bath. Methods: Twenty patients (16 males, 4 females; mean ages 58.4 +/- 9.9 years; range 38 to 80 years) who underwent isolated coronary artery bypass graft (CABG) surgery between May 2008 and October 2008 were included in this study. Internal thoracic artery, saphenous vein, and radial artery grafts were harvested. Specimens were taken to laboratory in +4 degrees C Krebs solution. Specimens were suspended in 10 ml organ bath containing Krebs solution. Results: Amiodarone caused relaxation in all grafts (ITA, RA, SV) between 10(-9)-10(-3,5) M concentration in a dose dependent manner (p<0.01). Maximum relaxation rates (mean) induced by amiodarone were 78.9%, 74.9% and 66.5% for ITA, RA and SV, respectively. Conclusion: Although we did not evaluate the endothelium-independent relaxation response in this study, higher rates of relaxation response were observed with ITA grafts comparing to other grafts, and these results were compatible with literature. According to the results of this study, amiodarone-class III antiarrhythmic agent- caused vasodilation in all three grafts in vitro. Vasodilator effect of amiodarone on grafts may help to increase patency rates
    corecore