20 research outputs found

    Koroner arter hastalarında perkütan transluminal koroner anjiyoplastinin kalp atım hızı değişkenliği ve sol ventrikül fonksiyonları üzerine etkileri

    No full text
    TEZ656Tez (Uzmanlık) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 1999.Kaynakça (s. 69-84) var.vi, 84 s. ; 30 cm.

    Two cases with suspected permanent pacemaker allergy

    No full text
    Kalıcı pacemaker implantasyonu sonrası ciltte ortaya çıkan eritem, ısı artışı, ağrı ve akıntı sıklıkla pil cebinde enfeksiyonu düşündürmektedir. Enfeksiyonun tedavisinde, genellikle pacemaker ve elektrodun çıkarılarak kültürde üretilen patojen bakteriye karşı uzun süreli antibiyotik kullanımı esastır. Eritem, ağrı, ısı artışı ve akıntı gibi cilt reaksiyonlarının, pacemaker’ın kendisi, kapsülü ve elektrod bileşenlerinden birine veya daha fazlasına karşı aşırı duyarlılık sonucu ortaya çıktığı bildirilmiştir (1, 2). Bu yazıda, kalıcı pacemaker implantasyonu ardından cilt reaksiyonu gelişen, uzun süreli geniş spektrumlu antibiyotik uygulaması ve pil cebi değişimine karşın tedavi edilemeyen iki olgu sunulmuştur

    Monomorphic ventricular tachycardia during the ajmaline test

    No full text
    Çarpıntı şikâyeti ile gittiği bir klinikte geniş QRS’li taşikardi saptanan 44 yaşında erkek hastanın amiodaron ile düzeldiği, daha sonra yapılan koroner anjiyografinin normal olduğu öğrenildi. Hastanın kliniğimize başvurduğu istirahat EKG’si Brugada tip 2 ile uyumlu olması nedeniyle ajmalin testi yapılması planlandı. İnfüzyonun dördüncü dakikasında tip 1 EKG bulgularının ortaya çıktığının görülmesi üzerine infüzyon sonlandırıldı. Yaklaşık 10-15 sn sonra hastada aniden 150 atım/dakika hızında monomorfik ventrikül taşikardisi gelişti. İzleme süresinde hastanın ritmi 3-4 dk içerisinde kendiliğinden sinüs ritmine döndü. Brugada sendromunda senkop veya ani kardiyak ölüme neden olan taşiaritmi sıklıkla polimorfik ventrikül taşikardisi veya ventrikül fibrilasyonudur. Bununla beraber olgumuzda olduğu gibi nadiren monomorfik taşikardi görülebilir. Bu yazıda, ajmalin testi sırasında çok nadir görülen monomorfik ventrikül taşikardili olgu sunuldu.A 44-year-old male patient admitted with palpi- tations was diagnosed with tachycardia with wide QRS, but recovered after being treated with amiodarone. The patient’s coronary angiography was normal. As the patient’s resting ECG was compatible with Brugada type 2, an ajmaline challenge test was scheduled. The infusion procedure was suspended following an observation of type 1 ECG findings in the 4th minute of infusion. Approximately 10-15 seconds later, a monomorphic ventricular tachycardia with a rate of 150 beats/minute developed. In the follow-up, the patient’s heartbeat returned spontaneously to the sinus rhythm within 3-4 minutes. Polymorphic ventricular tachycardia or ventric- ular fibrillation tachyarrhythmias usually result in syncope or sudden cardiac death in cases of Brugada syndrome, while monomorphic tachycardia, as in our case, is rare. Here, we present a rare case of monomorphic ventricular tachycar- dia, which was observed during the ajmaline challenge test

    Pericarditis: Review

    No full text
    Perikardit, kalbin inflamatuar patolojileri içinde sık görülen hastalıklardan birisidir. Başta enfeksiyöz ajanlar olmak üzere pek çok patojen etken perikard içinde inflamasyon yoluyla perikardite neden olabilir. Klinikte, akut ve kronik perikarditler olarak iki ana başlık altında toplanmıştır. Tipik göğüs ağrısı, akut perikarditin en belirgin klinik bulgusudur. Akut perikarditler içinde enfeksiyöz ajanlar, özellikle virüsler en önemli etkenlerdir. Kronik perikarditte pretibial ödem, asit ve hepatomegali gibi sağ kalp yetersizliği bulguları görülmektedir. Kalp cerrahisi, malignite, kronik böbrek yetersizliği ve tüberküloz kronik perikarditin başlıca nedenleri arasındadır. Günümüzde akut perikarditlerin tanısında klasik klinik bulgular hala değerini korur iken, kronik perikarditlerin tanısında doku Doppler ekokardiyografi ve magnetik rezonans görüntüleme teknikleri önemli yer tutmaktadır. Bu yazıda, perikarditlerin klinik özellikleri, tanı ve tedavileri gözden geçirilmiştir.Pericarditis is rather frequent disease in the inflammation pathologies of the heart. Firstly, infection agents and other patogens may cause pericarditis by inflammation. There are two clinical titles as acute and chronic pericarditis. Typical chest pain is the most marked clinical findings of acute pericarditis. Enfection pathogens, especially viral agents are the most important etiological reason in acute pericarditis. Right heart failure findings such as pretibial edema, ascites and hepatomegali are seen in chronic pericarditis. Cardiac surgery, malignancy, chronic kidney disease and tuberculosis are the main cause of chronic pericarditis. Nowadays, while classical clinical findings are useful for diagnosis of acute pericarditis, tissue Doppler imaging and magnetic resonans imaging are becoming the important techniques for diagnosis of chronic pericarditis. In this paper, we reviewed clinical features, diagnosis and treatment of the pericarditis

    Isolated right ventricular myocardial infarction misdiagnosed as anteroseptal myocardial infarction on ECG: a case report

    No full text
    Bu yazıda, EKG’de akut anteroseptal miyokart en- farktüsü (ME) şüphesi ile koroner anjiyografi yapılan, buna karşın sağ koroner arterin (RCA) proksimal bölümünde tı- kanma saptanan tek başına sağ ventrikül ME’li bir olgu sunuldu. Altmış beş yaşındaki kadın hasta bir saat önce gelişen bilinç kaybı ile acil servise getirildi. Hastanın öykü- sünden beş gün önce RCA proksimaline stent takıldığı öğre- nildi. EKG’de V1’den V4’e yüksekliği gittikçe azalan tarzda ST segment yüksekliği, DIII ve aVF’de patolojik Q dalgaları vardı. EKG’deki ritmi AV tam blok ile uyumluydu. Yapılan ko- roner anjiyografide RCA proksimalindeki stentin trombüs ile tıkandığı görüldü. Sol ön inen koroner arterin orta kısmında %50, distal kısımda %60 darlık saptandı. Sirkumfleks koro- ner arter ise normal olarak bulundu. RCA proksimalindeki stent içi trombotik %95 lezyona perkütan koroner balon an- jiyoplasti uygulandı ve tam açıklık sağlandı. Sunulan olguda V1’den V4’e yüksekliği giderek azalan ST segment yüksel- mesi vardı. Sağ ventrikül ME’si genellikle baskın olmayan ve kollateral almayan RCA’nın proksimal segmentinin ani tıkanmasıyla oluşur. Sunulan olguda ise RCA baskın değildi ve RCA proksimalindeki stentin trombüs ile ani tıkanması mevcuttu. Baskın olmayan RCA’nın tam tıkanıklığı, sol vent- rikülün kanlanmasını bozmadığı için sol ventrikül enfarktına neden olmaksızın izole sağ ventrikül ME ile karşımıza çı- kabilir.In this article, we present a case with isolated right ventricular myocardial infarction (MI) who underwent coronary angiography on suspicion of acute anteroseptal MI detected on ECG; however, occlusion of the proximal right coronary ar- tery (RCA) was detected. A female patient aged 65 years was brought to the emergency room due to loss of consciousness 1 hour before. From the patient's history, it was understood that she had undergone stent placement to her proximal RCA 5 days before. On ECG, a decreasing elevation in ST segment elevation from V1 to V4 was seen, and pathologic Q waves were present at DIII and AVF. A complete AV block was de- tected on ECG. In the coronary angiography, thrombosis of the stent in the proximal RCA was seen. Stenosis detected in the mid-left anterior descending artery was 50% and at the dis- tal part was 60%. The circumflex coronary artery was found normal. Percutaneous transluminal coronary angioplasty was performed to the 95% thrombotic lesion in the stent of the proximal RCA, and full patency was established. In our case, a decreasing elevation in the ST segment elevation from V1 to V4 was seen. Right ventricular MI usually occurs by an acute stenosis of the non-dominant proximal RCA branch that does not receive collateral flow. In our case, RCA was codominant and an acute stenosis of the stent in the proximal RCA was present. The occlusion of the non-dominant RCA can appear as isolated right ventricular MI without causing a left ventricular infarct, since it does not feed the left ventricle

    Kreatin kinaz düzeyi yüksek olan hastalarda heart fatty acid binding protein hatalı olarak pozitif olabilir

    No full text
    Heart fatty acite binding protein (H-FABP) erken dönemde akut miyokard enfarktüsünü gösteren yeni hassas bir belirteçtir. Troponin’den daha az özgüldür, çünkü ayrıca iskelet kasında da bulunur. Son zamanlarda iskelet kası yıkımına bağlı CK yüksekliği bulunan ve beraberinde hatalı pozitif H-FABP yüksekliği saptanan 3 hasta gözlemledik. (JAEM 2012; 11: 241-2)Serum heart fatty acid binding protein (H-FABP) is a novel sensitive marker for early diagnosis of acute myocardial infarction. However, H-FABP is less specific than troponins, because it is also found in skeletal muscle. Recently, we have observed 3 patients who had high CK levels due to destruction of skeletal muscle and they had false positive high H-FABP levels. (JAEM 2012; 11: 241-2

    Leimyoma extending to the right ventricle:Case report

    No full text
    İntravenöz leiomiyomlar, uterus miyomlarından köken alırlar ve venlerin lümenlerine yaydım gösterirler. Leiomiyomlar nadir de olsa, sağ kalp boşluklarına ulaşabilmekte, çeşitli kardiyovasküler semptomlara neden olabilmektedir. Leiomiyomlar trombus ile karıştırılabilir ve trombus tedavisine bağlı komplikasyonlar görülebilmektedir. Leiomiyomun triküspit kapağa ulaşması halinde, ani ölüm riski oluşmaktadır. Bu yazıda, iliyak venden sağ ventriküle kadar uzanan ve endokardit gelişimine zemin hazırlayan dev bir leiomiyom olgusu sunulmaktadır.Intravenous leiomyomas originate from the uterine myomas and may spread intravenously. Leiomyomas rarely can reach the right heart cavities and may cause various cardiovascular symptoms. They may be misdiagnosed as thrombus and some complications due to anti thrombotic treatment may occur. Sudden death risk arises if the leiomyoma reaches to the tricuspid valve. We report a giant leiomyoma case that originated from the iliac veins, reached the right ventricle and predisposed to the development of endocarditis

    Transmitral basınç farkının saptanmasında standart Doppler yöntemine yeni seçenekler

    No full text
    Amaç: Ekokardiyografik olarak ölçülen transmitral basınç farkı mitral kapak hastalarının kapak fonksiyonlarını değerlendirmede kullanılan önemli bir yöntemdir. Geleneksel yöntemde modifiye Bernoulli eşitliğinden yararlanılarak elde edilen ortalama transmitral basınç farkı, pulse Doppler sinyal sınırlarının elle çizilmesine dayanır. Son zamanlarda, bu ölçüm için sırasıyla Devlin M ve ark. ve Yang SS tarafından daha kolay iki yöntem tanımlanmıştır. Bu çalışmada geleneksel yöntemle yeni yöntemlerin karşılaştırılması amaçlandı. Çalışma planı: Mitral darlığı veya mitral kapak replasmanı nedeniyle mitral kapak üzerinde basınç farkı oluşan 78 hasta (55 kadın, 23 erkek; ort. yaş 43±14; dağılım 17-78) prospektif olarak incelendi. Hastaların 31’inde atriyal fibrilasyon vardı. Tüm hastalarda geleneksel yöntemle ortalama transmitral basınç farkı bulundu. Yeni yöntemler için, pulse Doppler akım trasesinin sınırları elle çizilmeden, sadece tepe ve orta hızlar ölçüldü, tanımlanan formüller yardımıyla ortalama transmitral basınç farkı hesaplandı. Transmitral basınç farkı ayrıca 14 hastada kardiyak kateterizasyon sırasında da ölçüldü. Bulgular: Standart yöntemle, birinci ve ikinci yöntemle ölçülen ortalama transmitral basınç farkları sırasıyla 9.2±5.7 mmHg, 9.4±6.2 mmHg ve 10.6±6.6 mmHg bulundu. Yeni yöntemlerin standart yöntemle iyi bir korelasyon gösterdiği görüldü (her iki yöntem için, r=0.98, p<0.001). Altgrup incelemelerinde, ritim türü, mitral kapak alanı ve eşlik eden lezyon varlığının bu uyumun derecesini değiştirmediği görüldü. Standart yöntem, birinci ve ikinci yöntemlerle ölçülen ortalama transmitral basınç farkları, kardiyak kateterizasyon sonuçlarıyla da uyumlu bulundu (sırasıyla, r=0.97, r=0.96, r=0.96). Sonuç: Standart Doppler yönetimiyle ve iki yöntemle hesaplanan sonuçların benzer bulunması nedeniyle, yeni yöntemlerin günlük klinik uygulamada transmitral basınç farkının hesaplanmasını kolaylaştırdığı söylenebilir.Objectives: Mitral valve pressure gradient measured by echocardiography is a very useful method for the evaluation of mitral valve disease. The standard method is based on the calculation of mean mitral valve pressure gradient with the use of the modified Bernoulli equation, which includes manual drawing of the border of Doppler signal. Recently, two new methods have been described by Devlin M et al. and Yang SS, respectively. This study aimed to compare the results of the standard method with those of the new methods. Study design: We prospectively studied 78 patients (55 women, 23 men; mean age 43±14 years; range 17 to 78 years) with mitral valve gradient either due to mitral stenosis or mitral valve replacement. Atrial fibrillation was present in 31 patients. The mean mitral valve gradient was measured using the standard method. As for the new methods, measurements of the mean mitral valve gradient were made without manual drawing of the border of Doppler signal and using the formulas which included the peak and trough velocities. Transmitral gradient was also obtained by cardiac catheterization in 14 patients. Results: The mean transmitral pressure gradients were 9.2±5.7 mmHg, 9.4±6.2 mmHg, and 10.6±6.6 mmHg by the standard method, the first, and the second methods, respectively. The new methods were in good correlation with the standard method (for both methods, r=0.98, <0.001). Subgroup analyses based on mitral valve area, rhythm, and the presence of associated valve lesions did not change the consistency of correlations. Transmitral gradients obtained by catheterization were also correlated with those obtained by the standard, first, and second methods (r=0.97, r=0.96, r=0.96, respectively). Conclusion: Considering that the standard Doppler method and two different approaches yield similar results, the new approaches seem to facilitate the measurement of mitral valve gradient in daily clinical practice

    Is exercise effective in lowening of fibrinogen in patient with coronary artery disease?

    No full text
    AMAÇ: Koroner arter hastalarında (KAH) fibrinojen yüksekliğinin akut koroner sendromlara yol açtığı bilinmektedir. Bu çalışma egzersizin fibrinojen seviyesine etkisini araştırmak amacıyla planlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: KAH tespit edilen 16 erkek, 5 kadın hasta, egzersiz grubu (grup I, ortalama yaş:54 ± 13), KAH tespit edilen ancak egzersiz yapamayan 14 erkek, 6 kadın hasta (grup II, ortalama yaş: 55 ± 12) kontrol grubu olarak alındı. KAH tanısı, geçirilmiş miyokard infarktüsü, koroner revaskülarizasyon veya koroner anjiyografide %50'den fazla stenotik lezyon olması ile konuldu. Grup I hastalara haftada 4 gün, 30 dakika düşük seviyeli aerobik yürüyüş yaptırıldı. Grup II, dejeneratif eklem hastalığı, sakatlık veya uyumsuzluk nedeniyle egzersiz yapamayan hastalardan oluştu. Tüm hastaların başlangıçta, 3. ve 6. aylarda elektrokardiyografi, vücut kitle indeksi (VKİ) ve fibrinojen düzeyleri ölçülerek takip edildi. İstatistik analiz için "Repeated Measure Testi" kullanıldı. BULGULAR: Grup I'de fibrinojen seviyesi sırasıyla 333±98 mg/dl (başlangıç), 327±83 mg/dl (3. ay), 314±80 mg/dl (6. ay) bulundu. Fibrinojen azalması istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p >0.05). Grup II'de ise 321±106 mg/dl (başlangıç), 330± 62 mg/dl (3. ay) ve 370±156 mg/dl (6. ay) olarak bulundu. Fibrinojen artışı anlamlı bulunmadı (p>0.05). SONUÇ: Koroner arter hastalarına önerilen düşük seviyeli aerobik egzersizin fibrinojen seviyesinde anlamlı değişme yapmadığı kanısına varıldı.AIM: It is known that an elevated plasma level of fibrinogen causes acute coronary syndrome in patient with coronary artery disease (CAD). The aim of this study was to investigate the effect of exercise on fibrinogen level in CAD. MATERIAL AND METHOD: 16 men and 5 women in with CAD were assigned to the exercise group (group I, mean age: 54 ± 13), 14 men and 6 women in patients history of with CAD who couldn't exercise were assigned to the control group (group II, mean age: 55 ± 12). CAD is defined with previous myocardial infarction, coronary revascularization or stenosis of a major coronary artery, greaten than 50% on coronary angiography. Group I patients were on low level aerobic exercise 30 minutes per day and 4 day a week. Group II consisted of patients who couldn't exercise owing to physical disability, osteoarthritis or incompability to exercise. RESULTS: All patient's electrocardiographies were recorded, body mass indexes (BMI) were calculated and fibrinogen levels were established, at initial, 3rd and 6th month. -Repeated Measure Test- was used for statistical analysis. In group I, fibrinogen levels were 333±98 mg/dl (initial), 327±83 mg/dl (3rd month), 314±80 mg/dl (6th month), respectively. Reduction of fibrinogen levels were not significant (p>0.05). In group II, fibrinogen levels were 321±106 mg/dl (initial), 330±62 mg/dl (3rd month) ve 370±156 mg/dl (6th month). Increase in fibrinogen levels alsı were not significant (p>0.05) . CONCLUSION: We concluded that low level aerobic exercise does not significantly affect fibrinogen level in patients with CAD
    corecore