7 research outputs found

    Pilomatrix carcinoma of the lacrimal caruncle: a case report.

    Get PDF
    A 45-year-old man presented with a 3-month history of a mass located in the caruncle of his right eye. An incisional biopsy had been performed one month prior by another specialist, and the histopathology report showed basal cell carcinoma. The mass was completely excised with a 2 mm safety margin, and the large conjunctival defect was reconstructed with one sheet of amniotic membrane allograft. A histological diagnosis of pilomatrix carcinoma was established. To prevent recurrence after surgery, we added bevacizumab (25 mg/mL, 1.25 mg/mL per drop) eye drops four times per day for three months. At the one-year follow-up, the patient showed no evidence of local recurrence or distant metastasis after initial excision and remains under close follow-up. Pilomatrix carcinoma should be considered in the differential diagnosis of a caruncular mass

    Clinical outcomes of the amniotic membrane transplantation in conjunctivochalasis, the ınvestigation of conjunctivochalasis histopathology with light and electron microscopy.

    No full text
    TEZ8946Tez (Uzmanlık) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2012.Kaynakça (s. 71-75) var.x, 76 s. : res. ; 29 cm.Aim: To investigate the effectivity of the conjunctival excision and amniotic membrane transplantation for conjunctivochalasis, evaluation of pathologic changes at the conjunctival tissue Materials and Methods: The 19 eyes of 19 patients which refer to Çukurova University Ophthalmology Department with ocular surface symptoms and detected conjunctivochalasis in ocular examination between June 2009 and March 2012 included to our study. Ocular surface disease indeks scoring was calculated for all patients. Florecein and Rose - Bengal staining was performed on the corneal - conjunctival surface and findings were graded according to Oxford scheme. Amniotic membrane was applied with fibrin glue for 12 eyes and with suture for 7 eyes after conjunctival excision as a surgical treatment. The tissue samples which obtained during surgery were investigated with light and electron microscopy. The symptom scores, ocular surface disease indeks scores, measurements of tear break-up time, corneal - conjunctival staining scores were calculated at the control examination which performed one month after surgery and these values were compared with the values prior to surgery. Results: 13 females (68.4%) and 6 males (30.6%) in the study, 12 patients in Group I and 7 patients in Group II, mean age was found to be 66.8 ± 6.9 years in Group I and 58.4 ± 20.5 years in Group II. When the changes in the ocular surface disease index scores at the first month after surgery were examined, a statistically significant decrease was seen in both groups (p=0.019 ve p=0.001). Corneal and conjunctival staining which were detected in different phases before surgery completely disappeared after surgical treatment in both groups. When the alterations in the ocular symptoms at the first month after surgery were observed substantially reducing was seen in both groups. Increased inflammation in 13 patients (68%), lymphatic ectasia in 12 patients (63%), loss of goblet cells in 17 patients (89%) and destruction of elastic fibers in all patients were noted as the results of pathological examination of conjunctival tissues. Conclusions: Mechanical and inflammatory factors induce development of conjunctivochalasis. Amniotic membrane transplantation by suturing or with using of fibrin glue can be considered as an effective means for conjunctival surface reconstruction during removal of conjunctivochalasis.Amaç: Konjonktivoşalazis hastalarında konjonktival eksizyon ve amniyon zar uygulamasının etkinliğini araştırmak, konjonktivoşalaziste konjonktival dokuda meydana gelen patolojik değişikliklerin değerlendirilmesi Gereç ve Yöntem: Haziran 2009 - Mart 2012 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'na oküler yüzey semptomları nedeniyle başvuran ve yapılan oftalmolojik muayenede konjonktivoşalazis saptanan 19 hastanın 19 gözü çalışma kapsamına alındı. Tüm olguların oküler yüzey hastalık indeksi skorlaması yapıldı. Floresein ve Rose - Bengal boyama ile tespit edilen korneal ve konjonktival boyanma Oxford ?emasına göre derecelendirildi. Cerrahi tedavide konjonktival eksizyon sonrası amniyon zar 19 gözün 12'sine fibrin doku yapıştırıcısı ile (grup I), 7'sine ise sütür ile (grup II) uygulandı. Cerrahi sırasında elde edilen doku örnekleri ışık ve elektron mikroskobik olarak incelendi. 1. Ay takiplerinde değerlendirilen semptom skorları, OSDI değerleri, gözyaşı kırılma zamanı ölçümleri, korneal ve konjonktival boyanma skorları cerrahi öncesindeki değerler ile karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 13'ü kadın (% 68,4) 6'sı erkek (% 30,6), 19 hastanın 12'si Grup I'de, 7'si Grup II'de olmak üzere, Grup I'deki hastaların yaş ortalaması 66,8+-6,9 yıl ve Grup II'deki hastaların yaş ortalaması 58,4+-20,5 yıl olarak bulundu. Grupların cerrahi öncesine göre cerrahi sonrası 1. aydaki oküler yüzey hastalığı indeksi skorlarındaki değişimler incelendiğinde, skorların her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde düşüş gösterdiği saptandı (p=0,019 ve p=0,001). Cerrahi tedavi sonrası her iki grupta da cerrahi öncesi farklı evrelerde saptanan korneal ve konjonktival boyanmanın tamamen ortadan kalktığı gözlendi. Hastaların cerrahi sonrası oküler yüzey semptomlarındaki değişimler incelendiğinde, her iki grupta da cerrahi öncesi döneme göre semptomların önemli oranda azaldığı görüldü. Olguların konjonktival doku örnekleri incelendiğinde, 13 olguda (% 68) artmış inflamasyon bulguları, 12 olguda (% 63) lenfatik ektazi, 17 olguda (% 89) goblet hücre kaybı ve olguların tamamında elastik lif harabiyeti saptandı. Sonuç: Konjonktivoşalazis gelişiminde mekanik ve inflamatuar etkenler rol oynamaktadır. Konjonktivoşalazisin cerrahi tedavisinde konjonktival yüzeyin bütünlüğünü yeniden sağlamak amacıyla fibrin doku yapıştırıcısı ya da sütür ile amniyotik zar transplantasyonu etkin bir yöntem olarak kullanılabilir

    Çocukluk çağı göz allerjilerinin tanınması gereken ciddi bir yönü: Vernal keratokonjonktivit

    No full text
    Amaç: Vernal keratokonjonktivitin klinik özelliklerini tanımlamak ve tıbbi tedavinin güvenlik ve klinik evreler üzerindeki etkinliğini değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Vernal keratokonjonktivit tanısı olan ile topikal mast hücre stabilizatörü, antihistaminik ve suni gözyaşı tedavisi alan hastalar çalışmaya dahil edildi. Topikal steroidler nüksler sırasında eklendi, klinik düzelmeye göre azaltıldı ve kesildi. Topikal siklosporin % 0,05 günde dört kez bir damla olarak steroid direnci olan veya tedaviye yetersiz yanıtı olan hastalarda kullanıldı. Temel sonuç kriterleri klinik özellikler, klinik evrelerde değişiklik, nüks sıklığı ve göz damlalarının yan etkileriydi. Bulgular: Değişik klinik evrelerde vernal keratokonjonktivit tanısı olan 20 hasta (13 erkek, 7 kız) çalışmaya dahil edildi. Ortanca hasta yaşı 10 (9-11) yıl idi. Ortanca takip süresi 35 (15-56) ay idi. On hasta topikal siklosporin kullandı. Topikal siklosporin kullanan hastalarda nüks sıklığı topikal steroid kullananlar ile benzer idi. (p=0.17) Hiçbir formülasyona karşı ciddi yan etki izlenmedi. Tartışma: Topikal siklosporin %0,05 steroidden koruyucu bir ilaç olarak vernal keratokonjonktivit tedavisinde güvenli ve etkilidir. Ciddi yan etki olmadan iyi bir klinik cevap alınmasına yardımcı olur ve klinik evrelerin düzelmesini sağlar.Aim: To determine the clinical features of vernal keratoconjunctivitis and to evaluate the safety and the efficacy of the medical treatment on clinical grades. Material and Method: All patients with vernal keratoconjunctivitis who had been treated with mast-cell stabilizers, antihistamines and artificial tear drops previously were enrolled in the study. Topical steroids were added during recurrences, were tapered and discontinued according to the clinical improvement. Topical cyclosporin 0.05% four times daily was used additionally in cases of inadequate response to treatment or evident steroid dependance. Main outcome measures were the clinical features, change of clinical grades, response to treatment, rate of recurrences and side effects of the eyedrops. Results: Twenty patients ( 13 males, 7 females) with vernal keratoconjunctivitis in different severity scales were included. The median age of the patients was 10 (9-11) years. The median follow-up time was 35 (15-56) months. Ten patients received topical cyclosporine. The rate of recurrences was similar in patients who received topical cyclosporine compared to those who were followed with topical steroids. (p=0.17) No severe adverse reaction to any of the formulations was seen. Discussion: Topical 0.05% cyclosporin is safe and effective for the treatment of vernal keratoconjunctivitis as a steroid sparing agent. It helps to obtain good clinical response without serious adverse effects and provides improvement on the clinical grades

    SİSTİNOZİS’Lİ HASTALARDA KONJONKTİVANIN ELEKTRON MİKROSKOPİK DÜZEYDE İNCELENMESİ

    No full text
    AMAÇ: Sistinozis, sistin kristallerinin intralizozomal birikmesi ile karakterize, otozomal resesif geçişli bir hastalıktır.İntrasitoplazmik yüksek sistin seviyeleri nedeniyle, dokularda başlıca fibroblast ve makrofajlarda belirgin olmak üzere sistin kristalleri birikir. Bu çalışmada, kristallerin birikimi, hücresel dağılımı ve oluş mekanizmaları ile ilgili literatürde yer alan bilgiler ışığında, farklı ailelerden ikişer kardeşten alınan konjonktiva biopsilerinde, sistin kristallerinin varlığının elektron mikroskopik düzeyde araştırılması amaçlandı. MATERYAL VE METOD: Klinik olarak sistinozis ön tanısı almış farklı ailelere ait ikişer kardeşten alınan konjonktiva doku biyopsileri rutin elektron mikroskopik takip yöntemleriyle hazırlanarak transmisyon elektron mikroskobunda incelendi. BULGULAR: Sistin kristallerinin özellikle bağ dokusu içersinde yer alan fibroblast ve makrofaj sitoplazmalarında belirgin olduğu görüldü. Bununla birlikte vak’aların birinde, epitelin bazal tabakasında yer alan hücreler içerisinde de sitoplazmada sistin kristallerine rastlanması dikkati çekti. Fibroblast ve makrofajlarda yer alan sistin kristalleri, perinüklear sitoplazmada ve sitoplazmik uzantılar içerisinde, genellikle çok sayıda bulunmaktaydı. Sistin kristalleri poligonal, hexagonal, kare, eşkenar dörtgen ve benzeri şekillerde izlendi. Sistin kristallerinin etrafı bir membranla sarılıydı. Kristallerin içlerinde homojen amorf maddelere rastlanmakla birlikte, genellikle içerisindeki proteinin doku hazırlanması aşamalarında çözülmesinden dolayı, sistin kristalleri, sitoplazmada boşluklar şeklinde izlenmekteydi. Bütün bunların yanında, ekstrasellüler aralıklarda sistin kristali varlığına rastlanmadı. TARTIŞMA VE SONUÇLAR: Tanı amaçlı olarak incelenen 4 hastadan alınan konjonktiva biyopsilerinde sistin kristallerinin bağ dokusu hücreleri içerisinde yaygın olduğu elektron mikroskopik olarak gösterildi. Bunun yanında epitel içerisinde de kristal varlığına rastlanması ilginç bulundu. Bütün bu bulgular ışığında, sistinin sitoplazmada kristaller şeklinde aşırı birikiminin hücre yapı ve fonksiyonlarının bozulmasına neden olacağı sonucuna varıldı

    Konjonktivokalazis Olgularında Amniyon Zar Tedavisi Uygulamasının Işık ve Elektron Mikroskobik Düzeyde Değerlendirilmesi

    No full text
    AMAÇ: Bu çalışmada, konjonktivokalazis hastalarında, konjonktival eksizyon ve amniyon zar uygulamasının etkinliğini araştırmak, konjonktivokalasizte konjonktival dokuda meydana gelen yapısal değişikliklerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Konjonktivokalasiz saptanan 19 hastanın 19 gözü çalışma kapsamına alındı. Korneal ve konjonktival boyanma Oxford şemasına göre derecelendirildi. Cerrahi tedavide konjonktival eksizyon sonrası amniyon zar 12 göze fibrin doku yapıştırıcısı ile (grup I), 7 göze ise sutür ile (grup II) uygulandı. Cerrahi işlem sırasında elde edilen doku örnekleri ışık ve elektron mikroskopik olarak incelendi. 1. ay takiplerinde değerlendirilen semptom skorları, OSDI değerleri, gözyaşı kırılma zamanı ölçümleri, korneal ve konjoktival boyanma skorları cerrahi öncesindeki değerler ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 13'ü kadın 6'sı erkek, 19 hastanın 12'si Grup I'de, 7'si Grup II'de olmak üzere, Grup I'deki hastaların yaş ortalaması 66,8±6,9 yıl ve Grup II'deki hastaların yaş ortalaması 58±20,5 yıl olarak bulundu. Grupların cerrahi öncesine göre cerrahi sonrası 1. aydaki oküler yüzey hastalığı indeksi skorlarının her iki grupta da düşüş gösterdiği saptandı (p=0,019 ve p=0,001). Cerrahi tedavi sonrası her iki grupta da cerrahi öncesi farklı evrelerde saptanan korneal ve konjonktival boyanmanın tamamen ortadan kalktığı ve cerrahi öncesi döneme göre semptomların önemli oranda azaldığı görüldü. Işık mikroskopisi ile konjonktival doku örneklerinin 13'ünde artmış enflamasyon bulguları, 12'sinde lenfatik ektazi, 17'sinde goblet hücre kaybı ve tamamında elastik lif harabiyeti saptanırken, elektron mikroskobik inceleme ile konjonktivokalasiz grubuna ait konjonktiva dokularında çok katlı prizmatik yüzey epitel hücreleri arasında bulunan hücreler arası aralıkların genişlediği, hücrelerde elektron densite artışı, intrasitoplazmik vakuollerin varlığı ve çekirdeklerde heterokromatin birikimi gözlendi. Lamina propriyada kollajen liflerin arasında kümeler halinde düzenlenen elastik liflerin varlığı izlendi. SONUÇ: Konjonktivokalasis gelişiminde mekanik ve enflamatuvar etkenler rol oynamaktadır. Konjoktivokalasizin cerrahi tedavisinde fibrin doku yapıştırıcısı veya sütur ile amniyotik zar transplantasyonu etkin bir yöntem olarak kullanılabilir
    corecore