146 research outputs found
Child Abuse/Neglect and Depressive Symptomatology: The Mediating Roles of Early Maladaptive Schemas
Son dönemlerde, çocuk istismarı / ihmalinin erişkinlik döneminde psikopatolojinin gelişimini nasıl öngördüğünü anlamaya yönelik çalışmaların sayısında artış bulunmaktadır. Bu çalışmalar daha çok bu ilişkide etkili olan mekanizmalarının saptanması ve değerlendirmesi üzerine odaklanmaktadır. Bu bakımdan, şema terapi, erken dönem uyumsuz şemalar aracılığıyla yetişkin dönem psikopatolojisi ve çocukluk istismarı ve ihmalin arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Mevcut çalışmada, üniversite öğrencileri örnekleminde çocuk istismarı / ihmali ve depresif semptomatoloji ilişkisi arasındaki beş farklı şema alanının aracı rolleri araştırılmıştır. Bu araştırmanın örneklemini, yaşları 18 ile 32 arasında değişen 414 üniversite öğrencisinden [312 (% 75,4) kadın, 102 (% 24,6) erkek] ve [322 (% 75,4) kadın] oluşmaktadır. Beş şema alanı için yürütülen Paralel Çoklu Aracı Değişken Analizi sonuçlarına göre, tüm şema alanları arasında yalnızca zedelenmiş otonomi/ performans şema alanının, çocuk istismarı / ihmali ve depresif semptomatoloji arasındaki ilişkiye aracılık ettiğini görülmektedir. Diğer bir deyişle, çocukluk çağında karşılaşılan istismar ve ihmal düzeylerinin yüksek olduğunu bildiren bireylerin, zedelenmiş otonomi / performans şema alanından uyumsuz şemalar geliştirme eğiliminde oldukları ve bunun sonucu olarak da depresif belirtiler açısından yüksek risk altında bulundukları söylenebilir. Araştırma sonuçları alan yazın ışığında tartışılmıştır.Recently, there has been a growing interest in identifying the mechanisms of how child abuse/neglect predicts the development of psychopathology in adulthood. In that respect, schema therapy explains the origin of psychopathology with early maladaptive schemas. This study aimed to explore the mediator roles of five different schema domains between child abuse/neglect and depressive symptomatology relationship in a university student sample. The sample of this study consisted of 414 undergraduate and graduate students from the various universities of Turkey [312 (75.4%) female, and 102 (24.6%) male], whose ages ranged between 18 and 32 (M = 21.69, SD = 2.08). Parallel Multiple Mediation Analysis for five schema domains showed that among all schema domains only impaired autonomy/performance schema domain-mediated the relationship between child abuse/neglect and depressive symptomatology. Individuals who reported higher levels of childhood abuse and neglect tended to develop more maladaptive schemas from impaired autonomy/performance schema domain, and as a consequence, were at increased risk for depressive symptoms. Results were discussed in light of the relavant literature
Psychometric properties of the Interpersonal Emotion Regulation Questionnaire (IERQ) in Turkish samples
Intrapersonal emotion regulation is accepted to have an important role on mental health. However, research investigating the effects of interpersonal emotion regulation on mental health is still in its infancy. The objective of the current study was to investigate the psychometric properties of the Interpersonal Emotion Regulation Questionnaire (IERQ) in Turkish samples. For this purpose, IERQ was translated into Turkish and psychometric properties of the scale were examined in two different samples. Structural, concurrent, and criterion validity, as well as reliability analyses, were conducted. Results confirmed the four-factor structure of the original scale. Supporting concurrent validity, IERQ score revealed moderate correlations with the measures of intrapersonal emotion regulation and interpersonal problems. Results of criterion validity analysis revealed that IERQ score
successfully differentiated the group with low interpersonal problems from the group with high. The twenty-item Turkish IERQ appeared to be a reliable and valid measure of interpersonal emotion regulation.No sponso
Psychometric properties of the reassurance-seeking scale in a Turkish sample
This study examined the psychometric properties of the Reassurance-Seeking Scale in a sample of 102 Turkish undergraduate students. High internal consistency reliability was found for the Reassurance-Seeking Scale (alpha=.86). Factor analysis of the scale identified a single component that accounted for 71% of the total variance. The scale was significantly positively correlated with the Beck Depression Inventory and Beck Anxiety Inventory and had a significantly negative correlation with the Rosenberg Self-esteem Scale. Partial correlations of Reassurance-seeking with Depression scores as controlled by Anxiety scores and with Anxiety scores as controlled by Depression scores indicated that Reassurance-seeking scores maintained association with Depression but not with Anxiety. All these findings were in line with expectations
Positive and negative affect schedule: A study of validity and reliability
The aim of the present study was to study reliability and validity of Turkish version of the Positive and Negative Affect Schedule (Watson, Clark, & Tellegen, 1988) which is consisted of 20 items 10 of which is used to measure positive and other 10 to measure negative affect. Based on the data derived from 199 university students, 10 items loaded on both Positive and Negative Affect factors separately, as was anticipated. Besides studying factorial validity, internal consistencies were found as .83 and .86, respectively for positive and negative affect; and test-retest reliability coefficients were found as .40 and .54 sequentially. Criterion-related validity of Turkish version of this scale tvas studied through Beck Depression Inventory and Beck Anxiety Inventory scores. Results revealed that, Positive Affect presented correlations of -.48 and -.22 with these inventories respectively; while negative affect correlations were found to be .51 and .47 respectively for these inventories. Coherency of the findings with the literature was discussed
Ebeveyn stilleri, algılanan duygudurum düzenlemesi ve ergenlerin psikolojik sağlığı
TÜBİTAK SOBAG Proje15.10.201
Klinik psikolog kimdir? Ne çalışır?
Günümüz insanının en önemli sorunlarından biri akıl sağlığıdır. Akıl sağlığını biyolojik bazda inceleyen çalışmalarda önemli gelişmeler olmakla birlikte, sosyal alanda da akıl sağlığının korunması için önemli çalışmalar yürütülmektedir. Bir taraftan bu gelişmeler yaşanırken, diğer taraftan çok eski dönemlerden bu yana tutulan istatistikler, akıl sağlığının gittikçe büyüyen bir sorun, hatta tehlike olduğunu gösterir niteliktedir. Biyolojik ve sosyal alanda ilerleyen çalışmalar arasındaki en önemli noktada, Klinik Psikoloji yer almaktadır. Biyolojik bulguların mentalizasyonu, sosyal olguların bireysel baza indirilmesi önemlidir; bu nedenle önümüzdeki 50 sene içinde psikoterapi akıl sağlığı ile mücadelede en stratejik noktadadır. Klinik Psikoloji programlarının çağın ihtiyaçlarını karşılayabilecek; ülkenin, alanın ihtiyaçlarına uygun kişiler yetiştirebilmesi için, psikoterapi pratiği ve bilimselliğin korunması önemli ilkelerdir; bu noktada programların akreditasyonu kritik bir rol oynamaktadır. Klinik Psikolog yetiştiren programlarda yer alan öğretim üyelerinin Klinik Psikoloji doktora ünvanına sahip olmaları, programların psikolojik değerlendirme, psikopatoloji ve psikoterapi alanlarında derslerle donatılmış olması; ayrıca öğrencilerin süpervizyon altında mümkün olduğunca çok psikoterapi uygulamaları yapmaları önemli unsurlardır. Bir diğer önemli nokta da Klinik Psikoloji alanında yürütülen bilimsel çalışmaların niteliği ve içeriğidir. Günümüzde semptom tarayan/değerlendiren ölçeklerin bir çalışmada yer alması, o çalışmanın klinik psikoloji çalışması olarak nitelendirilmesinde yeterli bulunabilmektedir. Klinik psikoloji alanına yapılacak en büyük zarar, bu zihniyetin devamı olacaktır. Nitekim bu çalışmaları yürütmek için istatistiki analizlere hâkim olunması yeterli gözükmekte; çalışmaların kuramsal altyapısı, çalışılan konunun klinik psikoloji uygulamalarına ve bireylerin sosyal yaşamlarına olan katkısı büyük oranda göz ardı edilmektedir. Klinik Psikolojinin cevap aradığı sorunun “Ne?”, “Nasıl?” olduğu kadar “Neden?” olduğu da unutulmamalıdır. Tam da bu nedenledir ki, Klinik Psikolog ayrıntılı alt-gruplara ayrılan ve sayısı gittikçe artan taksonomik tanı gruplarıyla değil; kişilerin temel yapıları çerçevesinde etiyolojik faktörlere odaklanan bir bakış açısıyla çalışır. Bu nedenle, niceliksel çalışmaların yanı sıra yürütülecek niteliksel çalışmalar alanda kaydedilecek ilerlemelerde, kültürümüzü ve problemlerimizin doğasını anlamada kritik rol oynayacaktır. Günümüzde disiplinlerarası çalışmalara verilen önem gittikçe artmaktadır ve bu çalışmalar bilimsel bakışa önemli katkılar sağlayabilmektedir. Benzer bir şekilde, klinik psikoloji çalışmaları yürütülürken, akıl sağlığı alanında yer alan psikiyatrist, psikiyatri hemşiresi, sosyal hizmet uzmanı gibi diğer uzmanlarla birlikte çalışılması, çalışmaların perspektifinin derinleştirilmesinde ve genişletilmesine önemli olacaktır. Söz konusu alt-alanlar hep birlikte bir bir takım oluşturmakla birlikte, aynı zamanda bu alt-alanların her birinin kendi içerisinde bir uzmanlık alanı olduğu ve farklı eğitim alanlarına hitap ettikleri hiçbir zaman unutulmamalıdır. Benzer bir şekilde sosyoloji, antropoloji ve felsefe alanlarıyla birlikte yürütülecek disiplinlerarası çalışmalar, oldukça değerli bakışların kazanılmasına katkı sağlayacaktır. Sonuç olarak Klinik Psikoloji, kuramsal temelli psikopatoloji eğitimi, psikoterapi uygulamaları ve bilimsel çalışmalarıyla hassasiyetle ele alınması gereken bir alandır
Discriminant validity of low positive affect: is it specific to depression?
The aim of this study was to reveal the effects of low Positive Affect on depression symptomatology. Due to the high correlations between depression and anxiety scores, it was also aimed to present a discriminative validity for these symptomatologies. The study was conducted with 8 1 university students, who were available during follow-up assessment as well. Consistent with expectations, analyses revealed that low Positive Affect predicted changes in depression symptomatology but did not predict changes in anxiety symptoms. Regarding Negative Affect. although zero-order correlations and hierarchical regression revealed Negative Affect as related with depression and anxiety measures; more conservative hierarchical regression equations where the changes of these symptomatologies were tested, by controlling for the variance accounted for by the changes in counterpart symptomatology, the effect of Negative Affect did not remain to be significant on either measure. Implications of these results were discussed in terms of their relevance to positive-negative affect and tripartite models, and also discriminative value of low Positive Affect for depression and anxiety measures was underlined
Duygu düzenleme becerisi bağlamında temel kişilik özellikleri ve kişilik bozuklukları
Duygu düzenleme, psikopatolojinin ortaya çıkmasında tanılararası ortak bir değişken olarak önerilmektedir. Duygu düzenlemenin kişilik özelliklerini ve kişilik bozukluklarını yordayıcı gücü görgül destek almıştır. Mevcut derlemenin amacı, duygu düzenlemenin temel kişilik özellikleri ve kişilik bozuklukları üzerindeki kritik rolünü incelemektir. Gözden geçirilen alan yazın, bağlanma organizasyonun duygu düzenleme kapasitesini ve kişilik örgütlenmesini şekillendirmedeki önemini ve bu ilişkide mentalizasyon yeteneğinin kritik bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Nevrotisizm ve içedönük kişilik boyutlarında kuvvetli özellikler gösteren bireyler ile deneyime açık, uyumlu ve özdisiplinli olma boyutlarında zayıf özellikler gösteren bireylerin duygu düzenleme güçlüklerine veya işlevsiz duygu düzenleme stratejilerine yatkınlaşabileceği görülmektedir. Çalışmalar, A ve C küme kişilik bozukluklarının genel olarak duyguların aşırı kontrolüyle, B kümenin duyguların yetersiz kontrolüyle karakterize edilebileceğine işaret etmektedir. İlgili alan yazında, çalışmaların B kümeye, özellikle borderline kişilik bozukluğuna ağırlık verdiği, A ve C kümeye odaklanan çalışmaların kısıtlı kaldığı görülmektedir. Bu nedenle geniş kapsamlı çalışmaların bu alana olan hâkimiyette önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.The predictive power of emotion regulation (ER) on both personality traits and disorders has been empirically supported. The present review aimed at examining the critical role of ER on basic personality traits and disorders. The relevant literature underlines the importance of attachment in shaping ER capacity and personality, and the critical role played by the mentalization in this relationship. Individuals having strong characteristics in neuroticism and introversion along with those having weak characteristics in terms of openness to experience, agreeableness and conscientiousness tend to be predisposed to ER difficulties. Studies indicated that cluster-A and -C were generally characterized by excessive control of emotions, whereas cluster-B could be characterized by inadequate control of emotions. In the relevant literature studies usually focused on cluster-B, in particular, borderline personality disorder; and consequently, studies focusing on cluster-A and -C remained limited. Hence, studies covering an extensive viewpoint would provide important contributions to this area
- …