78 research outputs found
POST-TRAUMATIC STRESS DISORDER AND AFFECTING FACTORS IN PREGNANT WOMEN IN THE COVID-19 PANDEMIC
Background: Post-traumatic stress disorder (PTSD) causes adverse obstetric outcomes in pregnants. COVID-19 pandemic can cause PTSD symptoms in pregnant women. This descriptive study aims to determine the post-traumatic stress disorder and affecting factors in pregnant women in the COVID-19 pandemic.
Subjects and methods: A total of 445 pregnant women completed “Data Collection Form” and “DSM-5 Post-Traumatic Stress Disorder Checklist (PCL-5)”.
Results: The mean total PCL-5 score of the pregnant women was found to be 57.27±17.90. There was a significant difference between PCL-5 and gestational week, parity, the idea that the COVID-19 outbreak would cause a problem in childbirth, the presence of a COVID-19 in one of the family members/a loved one, the status of following COVID-19 -related developments (p<0.05).
Conclusions: It is important for health professionals to evaluate the psychological effects of the pandemic in pregnants during antenatal period
Emzirme Sorunları ve Hemşirenin Rolleri
Anne sütü, anne ve bebek sağlığının korunması ve geliştirilmesi yönünden vazgeçilmez bir unsurdur. Anne sütünün bebeğe verilmesinin en doğru yolu emzirmedir. Emzirme ve anne sütünün fizyolojik, psikolojik, sosyal, emosyonel, toplumsal ve ekonomik açıdan birçok faydası vardır. Buna rağmen dünyadaki ve Türkiye’deki verilere göre emzirmede hâlâ istenilen hedeflere ulaşılamamıştır. Kadınların emzirmeye yükledikleri anlam, sosyal destek sistemleri, yaşadıkları emzirme sorunları başarılı emzirmenin geçekleşmesine engel oluşturmaktadır. Laktasyon sürecinde yaşanılan emzirme sorunları, annede tükenmişlik ve yetersizlik hissine yol açmakta ve annelerin emzirmeyi bırakmalarına neden olmaktadır. En sık görülen emzirme sorunları; meme başı travmaları, meme ağrısı, meme dolgunluğu, meme iltihabı, aşırı ya da az anne sütü üretimi, bebeğin memeye yerleştirilmesinde yaşanılan zorluk, bebeğin memeyi reddi, anne ve/veya bebeğin hasta olması ve buna bağlı olarak ilaç kullanımı, annede yorgunluk ve tükenmişlik ile annenin iş hayatına dönüşüdür. Emzirme sorunlarının çözümünde hemşirelik uygulamaları büyük önem taşımaktadır. Emzirme dönemindeki hemşirelik uygulamaları emzirme sorunlarının giderilmesi, emzirme başarısının arttırılması ve kadınların emzirmeye motive olmasını sağlamaktadır. Emzirme sorunlarına yönelik bakım ve danışmanlık verecek hemşirelerin kendi bilgi ve becerilerini geliştirmesi ve yeterli donanıma sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle hemşirelerin, emzirmeye ilişkin güncel gelişmeleri, araştırmaları takip etmesi ve ilgili konuda eğitimlere katılması büyük önem taşımaktadır. Bu derlemede emzirme sorunları ve hemşirenin rollerinin ele alınması amaçlanmıştır
Predictors of breastfeeding self-efficacy in pregnant adolescents
Background
Breastfeeding is critical for infant health and development globally. Current knowledge and attitude of future parents will significantly influence breastfeeding practices. The study was conducted to determine the levels and determinants of breastfeeding self-efficacy among primiparous and secundigravid adolescents.
Methods
A cross-sectional study was performed involving 54 primiparous and secundigravid adolescents in antenatal clinics of hospitals affiliated to the Ministry of Health in Adana, Turkey. They were aged between 16 and 19 years, had a single living fetus, did not have pregnancy complications, were in their third trimester of pregnancy, attended an antenatal clinic, and agreed to participate in the study. Data were collected using a Personal Information Form and the Antenatal Breastfeeding Self-Efficacy Short Form Scale (BSES-SF). Kruskal-Wallis variance analysis, Mann Whitney U and multiple linear regression analysis test were used to analyze the data.
Results
Mean age of the pregnant adolescents was 18.28 ± 0.79 years, and 31.5% had primary education, 96.3% were not working, 55.6% lived in a nuclear family, and 51.9% had not received breastfeeding education. The total BSES-SF mean score was 55.37 ± 12.84. Breastfeeding education has a statistically significant effect on breastfeeding self-efficacy of pregnant adolescents (p<0.05). Regular antenatal care, breastfeeding training status, breastfeeding education source variables and breastfeeding self-efficacy variable of women significantly predicted negatively (p<0.05).
Conclusions
Breastfeeding education source was the most influential predictor variable of BSES. There is a need for nursing initiatives to enhance the adolescents’ antenatal breastfeeding self-efficacy levels
A new problem arising after the cesarean, cesarean scar defect(ısthmocele): a case report
Background: Cesarean rates continue to increase all over the world. This has led
to a particularly rapid increase in placenta-induced complications. A definition
has emerged which is now called the new name istmosel, also called cesarean
scar defect. Globally, the frequency is between 6.2% and 36%. Scar tissue in
the old cesarean section causes problems such as menometrorrhagia, staining
and infertility in patients. There are laparoscopic and hysteroscopic treatment
approaches. Since there is a new terminology, there is no comprehensive
publication in the literature to provide a general view on diagnosis and treatment.
The primary treatment approach we offer in this case is laparoscopic surgery.
Case Presentaion: A 37-year-old patient with gravida 2, parity 2, two previous
cesarean section stories had complaints of continuing intermenstrual bleeding
for 2 years. When the patient’s examination and radiological evaluation is done,
there was fluid accumulation in the old cesarean section.In the ultrasonographic
examination; a dome-shaped fluid collection of about 2.3x1.4 cm was observed in
the uterine lower segment anterior Wall. As a result, laparoscopic approach was
decided for istmosel treatment.
Conclusion: There is no consensus in the literature as to what type of suture or
energy modality should be used to repair the isthmocele. In addition, there is
no consensus on the superiority of double-layer suturing and superiority of the
laparoscopic or hysteroscopic approach in cesarean scar repai
KADINLARIN AİLE PLANLAMASINA İLİŞKİN TUTUMLARININ BELİRLENMESİ
Tanımlayıcı türde olan bu araştırma, kadınların doğurganlık özellikleri ve aile planlamasına ilişkin
tutumlarını ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın evrenini 17 Ekim 2007- 18 Ocak 2008 tarihleri
arasında bir üniversite hastanesinin jinekoloji polikliniğe başvuran kadınlar oluşturmuştur. Örneklemini ise
belirtilen tarihlerde olasılıksız örnek/em yöntemlerinden olan rastlantısal örnekleme yöntemiyle alınan, evli,
iletişim kurulabilen ve Türkçe konuşabilen 424 kadın oluşturmuştur. Veriler Soru Formu ve Aile Planlaması
Tutum Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde; yüzdelik, t testi ve tek yönlü varyans analizi
kullanılmıştır. Araştırmaya katılan kadınların yaş ortalamasının 31.42+7.95, ortalama toplam gebelik sayısının
2+0.97, ortalama canlı doğum sayısının 2+1.11, ortalama düşük sayısının ise 3.23+1.18 olduğu belirlenmiştir.
Kadınların Aile Planlaması Tutum Ölçeği'nin alt boyutlarından "Toplumun Aile Planlamasına İlişkin Tutumu"
alt boyutundan 51.88+0.52, "Aile Planlaması Yöntemlerine İlişkin Tutumu" alt boyutundan 36.72+0.29 ve
"Doğuma İlişkin Tutumu" alt boyutundan 28.73+0.26 puan aldıkları bulunmuştur. Aile Planlaması Tutum
Ölçeği’den alınabilecek en yüksek puan ortalaması 152 iken, bu çalışmada kadınların Aile Planlaması Tutum
Ölçeği puan ortalamasının 114.11+0.91 olduğu belirlenmiştir. Bu sonuca dayanarak kadınların aile
planlamasına karşı tutumlarının islendik düzeyde olmadığı söylenebilir
Sığınmacı ve Mülteci Kadınların Yaşadığı Sorunlar ve Sunulan Sağlık Hizmetleri
Göç, bireylerin ya da grupların bir yerden başka bir yere gitmeleri ve gidilen yerde yaşamlarını belli bir
süre sürdürmeleridir. Son yıllarda insanlar savaş, sosyal, siyasi ve ekonomik problemlerden dolayı ülkelerini terk
etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenlerle göç eden kişiler mülteci ya da sığınmacı olarak adlandırılmaktadır.
Mülteci, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve talebi o ülke tarafından kabul edilen kişidir. Sığınmacı
ise; mülteci statüsü almaya yönelik başvurusu henüz karara bağlanmamış kişi olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar
göç sürecinden en fazla etkilenen gruptur. Kadınların yeni bir bölgeye uyum sağlama süreci çeşitli zorluklar
yaşamalarına neden olabilmektedir. Karşılaştıkları en önemli zorluklar iletişim, maddi olanaksızlıklar,
psikososyal problemler ve sağlık hizmetleri ile ilgili sorunlardır. Mülteci/Sığınmacı kadınların sorunlarına yönelik
çalışmaların yapılması, sağlık hizmetleri ile ilgili yasa ve yönetmeliklerin düzenlenmesi ile birçok sorunun
oluşması engellenebilir veya çözüm sağlanabilir. Bu derlemede sığınmacı ve mülteci kadınların yaşadıkları
sorunlar ve sunulan sağlık hizmetleri hakkında bilgi vermek hedeflenmiştir
HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN EMPATİK BECERİLERİ İLE ÖZ DUYARLIKLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
Bu çalışma hemşirelik öğrencilerinin empatik beceri ve öz duyarlık seviyelerini ve aradaki ilişkiyi
belirlemek için yapılmıştır. Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırma 9-18 Aralık 2009 tarihleri arasında
yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini Çukurova Üniversitesi Adana Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümünde
öğrenim gören 185 öğrenci oluşturmuştur. Veriler Kişisel Bilgi Formu, Öz Duyarlık Ölçeği ve Empatik Beceri
Ölçeği - B formu kullanılarak toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, aritmetik ortalama ve
standart sapma, t testi, Kruskal Wallish, Man Whitney U testi ve korelasyon testleri kullanılmıştır. Öğrencilerin
empatik beceri puan ortalamasının 150.55± 26.81, Öz duyarlık ölçeği puan ortalamasının 73.67±9.65 olduğu
saptanmıştır. Empatik beceri ölçeği ile öz duyarlık ölçeğine ait puanlar arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki
belirlenmiştir (r=-0.264 p<0.01). Bu sonuçlar doğrultusunda ders içeriklerinin öğrencilerin empatik becerilerini
ve öz duyarlıklarını geliştirecek şekilde planlanması önerilmektedi
Solunum sisteminin değerlendirilmesi ve klinik karar verme
Arslan S., Erden S., "Solunum sisteminin değerlendirilmesi ve klinik karar verme", Sağlığın değerlendirilmesi ve klinik karar verme, Fatma Eti ASLAN, Ed., akademisyen tıp Kitapevi Yayınları, Ankara, ss.381-405, 201
The effect of aromatherapy on pain, comfort and satisfaction during childbirth
Research was conducted in order to identify the effect of aromatherapy on pain, comfort and satisfaction during the first stage of childbirth,
using a randomized controlled, quasi-experimental trial with control group.Study was conducted between 01.06.2016-02.08.2016 at the
delivery room of Republic of Turkey, Ministry of Health, Public Hospitals Administration, Adana Gynaecology and Paediatrics Hospital. The
sample of the study was a total of 60 pregnant women who were admitted to the delivery room for vaginal delivery between the
abovementioned dates and fit the participation criteria, and 30 of these women were in the control group whereas 30 were in the
experimental group. For data collection, “Personal Information Form”, “Visual Analog Scale (VAS)”, “Chıldbırth Comfort Scale (CCS)” and
“Postpartum Self-Assessment Scale”s “Satisfaction with Childbirth” sub-dimension were used. For data evaluation, percent distributions, chisquare significance test, independent samples t-test and Mann-Whitney U test were used. In the Latent phase of childbirth, mean VAS was
3,4±2,1 in experimental group, 6,6±2,0 in control group; in the Active phase of childbirth, mean VAS was 6,1±1,7 in experimental group,
8,7±1,0 in control group; in the Transition phase, mean VAS was 8,3±0,9 in experimental group, and 9,8±0,5 in control group, and the
difference between groups was significant in all phases (p=0.000). In the Latent phase of childbirth, mean CCS points was 3,4±2,1 in
experimental group, 6,6±2,0 in control group; in the Active phase of childbirth, mean CCS points was 6,1±1,7 in experimental group, 8,7±1,0
in control group; in the Transition phase, mean CCS points was 8,3±0,9 in experimental group, and 9,8±0,5 in control group, and the
difference between groups was significant in all phases (p=0.000). Mean value of Satisfaction with Childbirth points was 30,03±2,53 for the
experimental group and 27,6±3,6 for the control group, and the difference was statistically significant (p=0.000).In this study, aromatherapy
was found to reduce the perception of pain and increase the level of comfort and satisfaction during the first stage of childbirth. These
results show that aromatherapy is a nursing intervention that is efficient in coping with labour pain and increasing the level of comfort and
satisfaction
Effect of Migration on Women And Children Health
Göç, altı ay ve daha fazla süreyle yaşanılan yerin kalıcı olarak değiştirilmesi olarak tanımlanmakta ve bireylerin yaşamını toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal olarak etkilemektedir. Günümüzde dünyada küreselleşmenin doğrudan ya da dolaylı etkileri, bölgesel çatışmalar, yoksulluk, teknolojik gelişmeler, ulaşım ve iletişim olanaklarının gelişmesi ile birlikte nüfus hareketleri hız kazanmış ve göç dalga halinde daha yoğun bir şekilde yaşanmaya başlanmıştır. Göçler daha çok doğal afetler, siyasi gelişmeler, terör, güvenlik sorunları ve sosyo-ekonomik sebeplerle gerçekleşmektedir. Göç ne sebeple yapılırsa yapılsın göç edenlerin yaklaşık yarısını kadın ve çocuklar oluşturmakta, göçten toplumdaki riskli gruplar arasında en çok kadın ve çocuklar etkilenmektedir. Kadınlara özgü göç nedenleri arasında sıklıkla ailenin göç etmesi yer almaktadır. Bunun yanı sıra, savaş, ekonomik sebepler, daha iyi yaşam koşulları gibi nedenler kadınların göç sürecinde daha aktif rol almasını sağlamıştır. Bu durum ise kadınları bedensel ve ruhsal birçok etkiye de açık hale getirmiştir. Göç kararında çoğu zaman etkisiz olan çocuklar da bu süreçte en çok etkilenen grup olmaktadır. Çocuklar bu süreçte fiziksel, sosyal ve mental bazı tehdit edici unsurlarla karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla göç, özellikle son yıllarda ulusal ve uluslararası düzeyde kadın ve çocuk sağlığını etkileyen önemli bir toplumsal değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Aile ve toplumdaki yeri düşünüldüğünde göç eden kadın ve çocukların yaşadıkları sağlık sorunlarının dikkatle ele alınması ve çözüm yolu aranması gerektiği açıktır. Bu nedenle bu derlemede göçün kadın ve çocuk sağlığına olan etkileri ele alınmıştır.Migration is defined as the permanent replacement of the place where it has lived for six months or more and affected the lives of individuals in a socially, economically, culturally, and politically. Today, with the direct or indirect effects of globalization, regional conflicts, poverty, technological developments, and the development of transportation and communication possibilities population movements have gained momentum and migration made to live through more intense waves in the world. Migrations are mostly caused by natural disasters, political developments, terrorism, security problems and socio-economic reasons. Nearly half of those doing migration for whatever reason is consisted of women and children. Among the risky groups in the migrant society, the most women and children are affected. Among the reasons for migration specific to women are frequent family migration. However, causes such as war, economic reasons and better living conditions have allowed women to take a more active role in the migration process. At the same time, it has made women vulnerable to many physical and psyholocical influences. Children who are often ineffective in migration decisions are been the most affected group in this process. Children have been faced with some physical, social and mental threats in this process. Therefore, migration, as an important social variables affecting the health of women and children at national and international level is encountered especially in recent years. If have considered the place in the family and society of the migrant women and children, it is obvious that their health problems should be carefully considered and the solution should be sought. In this review are discussed the effects of migration on women and children's health
- …