2 research outputs found

    Factors Influencing Clinical Pregnancy Rates After Myomectomy Among Infertile Women: A Single Center Retrospective Study

    Get PDF
    Aim:To determine the clinical pregnancy rates after myomectomy in infertile women who underwent surgery due to myoma uteri and to investigate the clinical factors affecting outcomes.Methods:This retrospective single-centered study included infertile patients who underwent intramural and/or subserousal uterine myomectomy in the infertility clinic at our hospital between February 2012 and October 2014. Data were obtained from the hospital records and patients’ files. Age, body mass index, physical features of myomas (diameter, number, structure, and location), surgical treatment methods used and postoperative pregnancy status were recorded for each patient separately.Results:A total of 211 infertile women who met the inclusion criteria for this study and who underwent myomectomy due to myoma uteri were included. The mean myoma diameter was 7.3±4.4 cm and intramural tumors (49.8%) were the most commonly observed type. Laparoscopic myomectomy was performed in 186 patients (88.1%) and laparoscopic in 25 patients (11.9%). The clinical pregnancy rate was calculated as 19.9% (42/211), while 28.6% (12/42) of pregnancies resulted in live birth and 71.4% (30/42) in spontaneous abortion. The mean age of the pregnant and non-pregnant patients was 33.2±5.6 and 36.8±5.8 years, respectively. The mean body mass index was 25.9±3.5 and 28.8±4.8 kg/m2, respectively (p0.05).Conclusion:The most important factors for predicting pregnancy in patients who undergo surgery due to myoma and infertility are female age and body mass index. It seems that myoma diameter, number, myometrial location, uterine location and method of surgery are not significant factors in predicting pregnancy

    Farklı Fenotiplere Sahip Polikistik Over Sendromlu Hastaların Klinik ve Laboratuvar Parametreleri Yönünden Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Polikistik over sendromu oligo/anovulasyon, klinik veya biyokimyasal hiperandrojenemi, polikistik overlerle karakterize heterojen bir hastalıktır. Bu çalışmada amacımız farklı fenotiplere sahip polikistik over sendromlu (PCOS) hastaların klinik ve laboratuvar parametreleri yönünden değerlendirilmesini sağlayarak hastalığın uygun tanı ve tedavisine katkı sağlamaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma Ekim 2013-Mayıs 2015 tarihleri arasında Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesi ve Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniklerinde ortak olarak yürütülmüştür. Çalışmaya PCOS tanısı konulan 760 (%89.1) hasta ve 93 (%10.1) sağlıklı birey dahil edilmiştir. PKOS’lu hastalar dört ana fenotipe ayrılmış olup, bu fenotipler hem kendi aralarında hem de kontrol grubu ile karşılaştırıldılar. Bulgular: PKOS fenotiplerin ülkemizdeki prevalansı 1. fenotip %45.7, 2. fenotip %10, 3. fenotip %17.8 ve 4. fenotip için %26.6 olarak saptandı. Fenotip 1 klinik ve biyokimyasal olarak en hiperandrojen fenotip olarak tespit edildi. 1. ve 2. fenotiplerde BMI değerleri daha yüksekti dolayısıyla obeziteye diğer fenotiplerden daha yatkındılar. Her 4 fenotipin ortalama sistolik ve diyastolik kan basınçları kontrol grubuna göre anlamlı yüksekti (p<0.05). HOMA indeksi fenotip 1’de en yüksek düzeydi. Metabolik sendrom açısından da fenotip 1 en riskli grubu oluşturmaktaydı (p<0.05). Sonuç: Farklı PKOS fenotipleri arasında klinik, metabolik ve hormonal parametreler yönünden birçok farklılık mevcuttur. Her fenotip için farklı riskler söz konusu olduğundan PKOS tanısı konulurken hastaların hangi fenotipe dahil olduğu uygun şekilde sınıflandırılmalıdır. Bu sayede hastaların karşılaşabilecekleri kısa ve uzun dönemli sağlık riskleri daha iyi hesaplanabili
    corecore