43 research outputs found
İki Kardeşte Görülen Robinow Sendromu
Robinow sendromu (RS); baş, yüz, boy, ekstremiteler, mezomelik ekstremite kısalması, fasiyal malformasyonlar ve genital anormallikler ile karakterize, oldukça nadir görülen (1:500.000) bir genetik
bozukluktur. Kraniyofasiyal özellikler; geniş bir alın, hipertelorizm,
orta yüz hipoplazisi, düzleşmiş ve genişlemiş burun, basık burun köprüsü, aşağı eğimli ağız köşeleri, düşük kulaklar, mikrognati ve üçgen
ağızdan oluşur. Sıklıkla görülen oral bulgular arasında; jinjival hiperplazi, dilde anomaliler, dental anomaliler yer alır. RS çeşitli orofasiyal
ve dental özellikleri göstermesine rağmen, bu hastaların intraoral bulguları ve diş tedavisi protokolü ile ilgili yayımlanmış raporlar nispeten
azdır. Bu nedenle bu olgu sunumunun amacı oldukça nadir görülen Robinow sendromu olgusunu sunmak ve literatüre katkı sağlamaktır. </p
Radyolojik Bulgularla Submandibular Bezde Dev Siyalolit: Olgu Sunumu
Siyalolit, bir tükürük bezi parankimi veya kanalı içerisinde, bir veya daha fazla sayıda, oval
ya da yuvarlak formdaki kalsifik odak olarak tanımlanmaktadır. En sık submandibular
tükürük bezinde ve 30-60 yaş aralığında görülmektedir. 46 yaşında erkek hasta dental
tedavileri için İstanbul Üniversitesi Diş Hekimiği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi
Kliniği’ne başvurmuştur. Panoramik radyografisinde rastlantısal olarak sağ mandibula
angulus bölgesinde radyoopak bir oluşum görülmüştür. Klinik olarak ilgili bölgede herhangi
bir semptom saptanamamıştır. Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi incelemesinde sağ angulus
bölgesinde, lingual alanda, iç yapısı mikst, hiperdens odak izlenmiş olup siyalolit olduğu
tespit edilmiştir. Ultrasonografide ise submandibular tükürük bezi kanalı içerisinde olduğu
belirlenmiştir. Herhangi bir semptom bulunmaması nedeniyle hastanın düazenli takibi
sağlanmıştır. Klinik ve radyografik bulgular ile siyalolitin lokalizasyon ve ebatlarının
belirlenmesi tedavi planlamasında önemlidir. Bu vaka sunumunda asemptomatik büyük
boyutlu bir siyalolit olgusunun radyolojik bulgularını sunmak amaçlanmıştır. </p
Semento-osseöz Displazi: Vaka Serisi
Semento-osseöz displazi, trabeküler kemik yapısının
fibröz doku ile yer değiştirmesi sonucu oluşur. Bu çalışmada,
semento-osseöz displazisi olan hastaların yaş, cinsiyet
dağılımlarını değerlendirmeyi, lezyonu tipleri ve evrelerine
göre incelemeyi amaçladık. Bu olgu serisinde farklı nedenlerle
kliniğimize başvuran 17 hasta ile semento-osseöz displazi
bulunan bölgede ağrı şikayetiyle başvuran 5 hasta
değerlendirildi. Semento-osseöz displazi lezyonları asemptomatikse
ve sekonder enfeksiyon yoksa müdahale edilmemelidir.
Kanlanması az olan sklerotik ve asemptomatik sementoosseöz displazi vakalarında sekonder enfeksiyona neden
olabileceğinden biyopsiden kaçınılmalıdır.</p
Cone-beam computed tomography evaluation of impacted and transmigrated mandibular canines: a retrospective study.
Objectives The purpose of this study is to evaluate CBCT images of impacted mandibular canines in detail and to discuss
implications for diagnosis and treatment.
Methods CBCT images of dental patients applied between December 2015 and December 2017 were evaluated retrospectively. 2591 CBCT images, including mandible in their feld of view, were determined and evaluated regarding the presence
of mandibular canine impaction. 66 impacted mandibular canines of 58 patients were analyzed in detail regarding their
location, morphology, associated pathologies, and their relationship with the neighboring anatomic structures, the role of
these factors on transmigration, as well as treatments applied. The Pearson Chi square test was used between the groups.
Results Transmigration was observed in 53% of impacted mandibular canines. Teeth with transmigration were localized
horizontally, below the apex of adjacent teeth frequently, and had no contact with mandibular cortical bone mostly. 62%
of mandibular canines were in contact/proximity with the incisive mandibular canal. The most applied treatment for transmigrated teeth was surgical removal, followed by radiographic monitoring, but orthodontic traction was not preferred in
any case. For non-transmigrated teeth, the most applied treatment options were surgical removal, orthodontic traction, and
radiographic monitoring, respectively. Autotransplantation was not preferred in any case of impacted teeth. Vertical position of the crown tip (p<0.05) and the presence of deciduous mandibular canines and their resorption showed signifcant
relation to transmigration (p<0.05).
Conclusion Transmigration is common among impacted mandibular canines. Resorption of adjacent teeth roots was one of
the possible complications of impaction and likely contact/proximity of incisive mandibular canal with impacted mandibular
canines, which may pose difculties in surgical treatment, can be better detected by CBCT.</p
The Morphologic and Functional Features of LAD Myocardial Bridging at 64-Detector MDCT Coronary Angiography: Correlation with Coronary Artery Disease
Association Between Glu298Asp Polymorphism of the eNOS Gene and Coronary No-Reflow in Patients Undergoing Primary Percutenous Intervention
Oral Radyoloji Akıl Notları
Radyoloji uygulamalarında radyasyondan korunma; gerekçelendirme, optimizasyon ve doz sınırlamaları ilkeleri doğrultusunda iyonlaştırıcı radyasyonun zararlarına karşı gerekli önlemlerin alınması ile sağlanabilir. Bu kapsamda bir radyoloji cihazı; cihazın kullanılmasından edinilecek toplumsal veya bireysel yararın, radyasyona maruz kalınması nedeniyle oluşabilecek zarardan daha fazla olduğunda kullanılabilir. Ayrıca tüm planlanmış ışınlanmalardan maruz kalınacak radyasyon dozlarının, doz sınırlarını aşmaması sağlanmalıdır. Röntgen cihazlarının kullanımı sırasında bu cihazlardan yayılan X ışınlarının, cihazla çalışan personele, hastaya ve halka zarar vermesini önlemek amacıyla, cihazı bulunduran ve kullanan kuruluş tarafından radyasyon güvenliğinin sağlanması gerekmektedir
Garre Osteomyeliti: Olgu Sunumu
İlk olarak 1893 yılında Carl Garre tarafından tanımlanmış olan Garre osteomyeliti sıklıkla çocukları ve genç erişkinleri etkilemektedir. Çoğunlukla hafif bir enfeksiyon veya irritasyona bağlı oluşmaktadır. Klinik olarak tek taraflı sert bir şişlik ve fasiyal asimetri görülmektedir. Radyografik olarak ‘soğan kabuğu’ görünümü adı verilen kemik depozisyonlarının eşlik ettiği periosteal reaksiyonları ile karakterizedir. Kliniğimize yüzündeki şişlik nedeniyle başvuran 9 yaşında kadın hastadan alınan anamnezinde sağ alt büyük azı dişindeki ağrı nedeniyle diş hekimine başvurduğu ve bir ay süreyle iki farklı antibiyotik kullandığı öğrenilmiştir. Panoramik radyografide sağ alt büyük azı dişinde çürüğe bağlı oluşmuş apikal lezyon mevcut olduğu izlenmiştir. Ayrıca sağ alt molar bölgede mandibula basisinde periost reaksiyonu ile uyumlu bulgu tespit edilmiş ve hastadan oklüzal radyografi alınmıştır. Oklüzal radyografide soğan kabuğu görünümü net bir şekilde görülmüş olup anamnez, klinik ve radyografik bulguların korelasyonunda hastaya Garre osteomyeliti tanısı konulmuştur. Bu sunumda Garre osteomyeliti olan bir hastanın radyografik bulguları ile tanı konulması ilgili bilgi vermek amaçlanmıştır
Mandibulada Görülen İntraosseöz Hemanjiyom: Olgu Sunumu
Amaç: Hemanjiyom, epitelyal kökenli
benign bir neoplazmdır. Genellikle yumuşak
dokuda bulunur ve doğal olarak hızlı
postnatal büyümeyi ardından yavaş spontan
regresyonu izler. İntraosseöz varyant veya
kavernöz hemanjiyomlar nadir olup tüm
intraosseöz tümörlerin %0.5-1’ini oluşturur.
Çene kemiklerinde vertebral kolon ve kafatası
kemiklerine kıyasla daha nadirdir. Molar ve
premolar bölgede %65 oranında bulunur. Bu
olgu sunumunun amacı literatüde nadir rapor
edilen intraosseöz hemanjiyomu radyolojik
bulgularıyla detaylı inceleyerek literatüre katkı
sağlamaktır.
Olgu: 41 yaşında erkek hasta eksik dişlerin
protetik olarak tamamlanması için İstanbul
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve
Çene Radyolojisi Ana Bilim Dalı’na başvurdu.
Hastadan alınan anamnezde Okulofaringodistal
Miyopati (kasları etkileyen nadir görülen
herediter bir hastalık) tanısı olduğu öğrenildi.
Hastadan alınan panoramik radyografide
33 nolu dişin kökünden 37 nolu dişin distal
köküne uzanım gösteren düzenli sınırlı, yer
yer radyoopasitelerin izlendiği uniloküler
radyolusent lezyon görülmüştür. Odontojenik
keratokist, travmatik kemik kisti ve unikistik
ameloblastoma ön tanılarıyla hastadan konik
ışınlı bilgisayarlı tomografi alınmıştır. Alınan
tomografide 33 nolu dişin kökünün distali ile
37 nolu dişin distal kökünün distali arasında
mandibular kanalı içine alan, vestibül ve lingual
kortikal kemikte perforasyona neden olmuş
düzenli sınırlı uniloküler radyolusent bölge
izlenmiştir. Hasta, Ağız, diş ve çene cerrahisi
ana bilim dalına yönlendirilmiştir. Yapılan
histopatolojik değerlendirme sonucu hastaya
İntraössez Hemanjiyom tanısı konulmuştur.
Sonuç: Hemanjiyomlar damarsal yapıya
sahip olduklarından cerrahi sırasında
kanamalara bağlı ciddi komplikasyonlar
oluşturabilmektedir. Bu nedenle olası teşhis
olarak hemanjiyom düşünülen vakalarda daha
detaylı radyolojik incelemeler yapılarak cerrahi
işlemlerin bu yönde daha dikkatli planlanması
ve oluşabilecek komplikasyonların önüne
geçilmesi sağlanmalıdır