41 research outputs found
SEREBRAL METASTAZLARDA RADYOTERAPİ, KEMOTERAPİ VE RADYOCERRAHİ
Giriş ve Amaç:Serebral metastazlar, en sık görülen intrakraniyal tümörlerdir. Kanser hastalarının %20-40’ında görülmektedir. Cerrahideyeni teknikler, radyoterapi ve radyocerrahi teknolojisinde gelişmeler, yeni nesil kemoterapi ve immünoterapi ajanlarının kullanılması dolayısıyla beyin metastazı olan hastaların yönetimi daha multidisipliner hale gelmiştir.Yöntem:Serebral metastazlı hastalarda sağ kalımı uzatmak dışında, fonksiyonel ve kaliteli bağımsız yaşam sağlamaya yönelik tedavilerin uygulanması amaçlanmalıdır.Bulgular:Rezeksiyon sonrasında tüm beyin radyoterapi yapılmasının lokal nüks açısından stereotaktik radyocerrahi yapılmasına göre üstün olduğu, ancak genel sağ kalımı etkilemediği yakın tarihli çalışmalar ile gösterilmiştir. Hedefe yönelik tedavi kanser oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunan mutasyonları veya proteinleri hedef alan bir tedavi türüdür. Metastatik tümörlerin yanı sıra primer tümörlerde de kullanılmaktadır. Yakın zamanlı çalışmalar, metastatik tümörlerin primer tümörlerden farklı mutasyonlara sahip olduğunu göstermiştir. Bu tedavinin optimize edilebilmesi için daha fazla beyin dokusu örneklemesi zorunludur. Radyoterapi ile immünoterapinin kombine kullanıldığı vakalarda sinerjist etki ile daha güçlü immün yanıt oluşturulduğunu gösteren preklinik çalışmalar mevcuttur. İmmünoterapiye kombine verilecek radyoterapinin optimal dozu ve zamanlaması tartışmalıdır. Sistemik kemoterapiye yanıt, primer tümörün yanıtıyla doğru orantılıdır ve bu durum rezeksiyon sonrası yöntem seçiminde göz önünde bulundurulmalıdır. Birçok çalışma radyoterapi ile birlikte verilen kemoterapinin başarı şansını arttırdığını göstermiştir.Tartışma ve Sonuç:Sonuç olarak, serebral metastazlarının tedavisinde tek bir yöntem yoktur. Hangi tedavi yönteminin ya da yöntemlerin seçileceği, sistemik hastalığın odağı ve eş zamanlı durumu, metastaz sayısı ve lokalizasyonu, hastanın performans skorlaması ve diğer birçok prognostik faktörlerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde uygulanmalıdır.Anahtar Sözcükler:Metastaz, radyoterapi, immünoterapi, kemoterap
Kafa Travması ve Vasküler Yaralanmalar
Kafa travması, gelişmekte olan ülkelerde özellikle genç nüfusta ölüm ve sakatlıklara neden olan en önemli halk sağlığı sorunlarındandır.
Kafa travmasına bağlı gelişen vasküler yaralanmalar; büyük damar yaralanmalarından, travmatik beyin hasarı ile ilişkili mikrovasküler
hasara kadar geniş bir çerçevede incelenebilir. Bunun sonucunda oluşan hasar karşımıza; kontüzyon, intraaksiyal ya da ekstraaksiyal
hematom, travmatik anevrizma, travmatik diseksiyon, oklüzyon ve travmatik fistül olarak çıkmaktadır. Travmanın mekanizması ve
şiddeti oluşacak hasarın en önemli belirleyicisidir. Hafif kafa travmasıyla dahi ortaya çıkabilir. Olgunun ilk değerlendirmesi kapsamlı
olmalı ve vasküler yaralanmaya bağlı nörolojik bulguların geç dönemde ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Şüpheli olgularda ileri
tetkikler planlanmalıdır. Tedavide cerrahi ve endovasküler yöntemler birlikte kullanılabilir
Primer İzole Total Serebellar Agenezi: Yetişkin bir Hastanın Olgu Sunumu ve Literatür Taraması
Serebellar agenezi oldukça nadir görülür. Yenidoğan dönemde ölüme ve ciddi paraliziye sebep olabileceği gibi, yetişkin hayatta
asemptomatik olarak da görülebilir. Radyolojik görüntüleme yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte tanı olasılığı artmıştır. Serebellar
agenezili hastalarda motor bozukluklar, mental durum bozukluğu serebellar koordinasyon bozukluğu bulunabildiği gibi, bunlardan
hiçbiri de bulunmayabilir. Ek konjenital patolojilerin eşlik etmediği serebellar agenezide normal yaşam mümkündür. Serebellumdaki
konjenital bozukluklar sıklıkla Dandy-Walker malformasyonu ve Chiari Malformasyonu şeklinde görülür. İleri tanı ve tedavilere
gerek kalıp kalmayacağı açısından bu hastaların ayırıcı tanısının önemli olduğunu düşünmekteyiz. Radyolojik görüntüleme ile baş
ağrısı yakınmasıyla başvuran 32 yaşındaki erkek hastamızda tespit ettiğimiz primer izole serebellar agenezi’yi literatür eşliğinde
değerlendirdik
A single-center experience of transsphenoidal endoscopic surgery for acromegaly in 73 patients: results and predictive factors for remission
Background: Transsphenoidal endoscopic surgery is the first-line treatment forgrowth hormone-secreting adenomas. The aim of the study is to analyze theresults of transsphenoidal endoscopic approach for acromegaly and to determinethe predictive factors for remission.Methods: A single-center retrospective review was performed in patients whounderwent endoscopic transsphenoidal surgery for acromegaly between January2009 and January 2019. Demographic features, clinical presentation, histopathologyrecords, postoperative complications, pre- and postoperative radiologic,and endocrinological assessments were evaluated. The factors that influence theremission rates were investigated.Results: A total of 73 patients were operated via transsphenoidal endoscopicapproach. Cavernous sinus invasion was detected in 32 (43,8%) patients and57 (78%) patients had macroadenomas. Pathology specimens of the 27(36,9%) patients revealed dual staining adenomas with prolactin. A total of51 patients (69,8%) were in biochemical remission one year after surgery. Asecond operation was performed in 10 patients (13,6%) with residual tumorand without biochemical remission in the first year. 6 of these patients (60%)were in remission at the last follow-up. Transient diabetes insipidus wasobserved in 18 (24,6%) patients and rhinorrhea in 4 patients (5,4%) whichceased with conservative treatment. None of the patients had developedpanhypopituitarism. The presence of cavernous sinus invasion, preoperativeIGF-1, immediate postoperative GH, and 3 rd -month IGF-1 levels are predictivefor remission.Conclusion: Transsphenoidal endoscopic surgery is a safe and effective treatmentfor acromegaly. Reoperation should be considered in patients with residualtumor and without remission