10 research outputs found

    Diş Hekimliği Fakültesinde Mavi Kod Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi

    Get PDF
    Amaç: Mavi kod; hastanelerde acil tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyan hastalara, hasta yakınlarına ve tüm hastane personeline en kısa sürede profesyonel ekiple müdahale edilmesini sağlayan acil durum yönetimidir. Uluslararası renkli kod uygulamalarında mavi rengin ortak kullanıldığı tek koddur. Tüm dünyada tek ve aynı renk kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı; diş hekimliği fakültesinde mavi kod uygulamalarının önemini, etkinliğini ve uygulama sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde Ocak 2020- Haziran 2022 tarihleri arasında Mavi Kod çağrısı verilen 83 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, sistemik hastalıkları, çağrının hangi bölümden yapıldığı, ekibin hastaya ulaşma süresi, çağrı sebebi, yapılan müdahale ve uygulamanın sonuçları araştırıldı. Bulgular: Çalışmada 83 hastanın Mavi Kod Bildiri Formu değerlendirildi. Hastaların 53’ü kadın (%63.85) ve 30’u (%36.15) ise erkekti. Yaş ortalaması 32.15 ± 19.53 idi. Çağrıların %25.30’unun pedodonti bölümünden verildiği ve Mavi Kod Ekibinin ortalama 2.38 ± 1.52 dakikada (min/mak: 0.25 / 5.78 dakika) olay yerine ulaştığı tespit edildi. Sonuç: İki yıllık zaman periodunda herhangi bir arrest ya da pre-arrest vakası olmadığı görüldü. Ekibin her çağrıyı ciddiye alarak olay yerine gittiği, gerekli müdahaleyi yaptıkları ve doğru yönlendirmeler ile istenmeyen hayati risk olasılığını ortadan kaldırdığı sonucuna varıldı

    Effect of platelet-rich fibrin in reducing postoperative complications after impacted third molar surgery: a prospective, randomized controlled clinical trial

    No full text
    Objective: The first aim of this study was to evaluate the effect of platelet-rich fibrin (PRF) on pain, swelling, and trismus after mandibular impacted third molar surgery without the use of postoperative antibiotics. A second aim was to evaluate the patients’ quality of life (QOL) during the postoperative period. Materials and Method: Forty patients, who had bony impacted, mesio-angular mandibular third molars that were fully covered with mucosa, were selected. Patients were divided into two groups: PRF was placed in the socket in the first group and, traditional surgery was performed in the second group (the socket was left empty). The same surgeon performed all surgeries under local anesthesia. No antibiotics were prescribed after surgery. The outcome variables were pain, swelling, trismus, and QOL over a follow-up period of seven days. Results: The mean age of the patients was 23.3 (±3.9) years in the first group, and 23.3 (±4.6) years in the second group. Statistical analyses of the postoperative results showed that there were no significant differences between the groups with regard to pain, swelling, trismus, and QOL scores (p>0.05). Conclusion: The present study showed that PRF use had no significant effect on the postoperative pain, swelling, trismus, and QOL after impacted third molar surgery

    Trombositten zengin fibrinin gömülü yirmi yaş dişi cerrahisi sonrası postoperatif komplikasyonların azaltılmasına etkisi: prospektif, randomize kontrollü klinik araştırma

    No full text
    AMAÇ: Bu çalışmanın birincil amacı, mandibular gömülü yirmi yaş dişi cerrahisi sonrası, antibiyotik kullanılmaksızın trombositten zengin fibrinin postoperatif ağrı, şişlik ve trismus üzerine etkilerini incelemektir. Ayrıca, diğer bir amaç da hastaların postoperatif dönemdeki yaşam kalitelerini değerlendirmektir.GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya kemik retansiyonlu, üzeri tamamen mukoza ile kapalı, meziyo-angular pozisyonda gömülü dişlere sahip toplam 40 hasta dahil edildi. Hastalar iki gruba ayrıldı. Birinci gruptaki hastaların çekim soketine trombositten zengin fibrin yerleştirildi; ikinci gruba sadece geleneksel cerrahi uygulandı (soket boş bırakıldı). Bütün cerrahi işlemler lokal anestezi altında aynı cerrah tarafından yapıldı. Cerrahi sonrası hastalara antibiyotik reçete edilmedi. Yedi günlük takip periyodunda hastaların ağrı, şişlik, trismus ve yaşam kalitesi kayıtları değerlendirildi.BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması birinci grupta 23.3 (3.9) ve ikinci grupta 23.3 (4.6) olarak bulundu. İstatistiksel analizler iki grup arasında postoperatif ağrı, şişlik, ağız açıklığı ve yaşam kalitesi skorları açısından fark olmadığını gösterdi (p0.05).SONUÇ: Gömülü yirmi yaş dişi cerrahisinde trombositten zengin fibrin kullanımının postoperatif ağrı, şişlik, trismus ve yaşam kalitesi üzerine önemli bir etkisi olmadığı sonucuna varıldı.OBJECTIVE: The first aim of this study was to evaluate the effect of platelet-rich fibrin (PRF) on pain, swelling, and trismus after mandibular impacted third molar surgery without the use of postoperative antibiotics. A second aim was to evaluate the patients' quality of life (QOL) during the postoperative period.MATERIALS AND METHOD: Forty patients, who had bony impacted, mesio-angular mandibular third molars that were fully covered with mucosa, were selected. Patients were divided into two groups: PRF was placed in the socket in the first group and, traditional surgery was performed in the second group (the socket was left empty). The same surgeon performed all surgeries under local anesthesia. No antibiotics were prescribed after surgery. The outcome variables were pain, swelling, trismus, and QOL over a follow-up period of seven days.Results: The mean age of the patients was 23.3 (±3.9) years in the first group, and 23.3 (±4.6) years in the second group. Statistical analyses of the postoperative results showed that there were no significant differences between the groups with regard to pain, swelling, trismus, and QOL scores (p<0.05).CONCLUSION: The present study showed that PRF use had no significant effect on the postoperative pain, swelling, trismus, and QOL after impacted third molar surgery

    Reasons of cone-beam computed tomography requests in oral and maxillofacial surgery

    No full text
    Amaç: Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT), dental ve maksillofasiyal bölgenin görüntülemesi için kullanılan radyografik bir tekniktir. Diş hekimliğinde de kullanımı oldukça sıktır.Çalışmanın amacı, bir Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi bölümündeKIBT istenme nedenleri ve bunların dağılımının belirlenmesidir.Gereç ve Yöntem : Ağız, Diş ve Çene cerrahisi bölümündeKIBT elde edilmesi için başvuran hastalara ait 974 adet KIBTistek formu incelendi. KIBT istek nedenleri kaydedildi.Bulgular: KIBT isteklerinin sırasıyla: implant planlaması(%43.12), intraosseoz lezyonlar (%19.61), üçüncü molar dişlerin köklerinin mandibular kanal ile olan ilişkisi (% 10.58),gömülü dişlerin lokalizasyonunun saptanması (%8.01), sinüslifting işlemi (%5.85) ve diğer nedenler (%12.83) için olduğugörüldü.Sonuç: Çalışmamız, KIBT incelemesinin en fazla pre-operatifimplant planlaması için istendiğini gösterdi.Aim: Cone beam computed tomography (CBCT), is a radiographic imaging technique that is used for dental and maxillofacial region. the use of cbct are quite frequent in dentistry..The aim of study was to assess the reasons and distribution ofthe CBCT requests in a oral and maxillofacial surgery.Materials and Methods: CBCT request forms belonging to974 patients attending the department of Oral and Maxillofacial Surgery, were assessed. The reasons of the KBIT requestwere recorded.Results: The requested CBCT images were found to be forimplant planning (43.12%), jaw lesions (19.61%), relationshipof the mandibular canal to the roots of third molars (10.58%),the assesment of the localization of impacted teeth (8.01%),sinus-lifting procedures (%5.85) and other reasons (12.83%),in order.Conclusion: The our study showed that most of the CBCTexaminations were requested for pre-operative implant planning

    Incidence of mandibular and maxillary impacted canines transmigration: A retrospective study

    No full text
    Amaç: Transmigrant maksiller ve mandibular kaninlerin insidansını belirlemek, patolojik değişiklikleri ve tedavi seçeneklerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Panoramik radyograflara ve klinik kayıtlara dayanan retrospektif bir çalışma planladık. Transmigrant kaninler (TK), panoramik radyografta tarandı. TK saptandığında, yaş, cinsiyet, süt kaninlerin varlığı, komşu dişin radyografi ve tedavi seçeneği (çekim, ortodontik tedavi veya periyodik takip) hastaların kayıtlarından alındı. Bulgular: Sekiz hastada 8 TK (4 maksilla, 4 mandibula) bulundu. Transmigrasyon oranı %0.08'di. TK'lerin 3'ü sağ tarafta ve 5'i sol taraftaydı. Hiçbirinde kuronun etrafındaki dental folikülde genişleme veya komşu diş kökünde rezorpsiyon görülmedi. Sonuç: TK'ler hem alt çenede hem de üst çenede görülebilir. Erken teşhis prognozu ve tedavi sonuçlarını iyileştirebilir. Zamanla oluşabilecek olan komplikasyonları önlemeye de yardımcı olur.Aim: We attempted to determine the incidence of transmigrant maxillary and mandibular canine teeth, assess pathological changes and treatment choices. Material and Methods: We planned a retrospective study based on panoramic radiographs and clinical records. Transmigratecanines (TCs)were scanned in the panoramic radiographs. When a TC was determined, age and sex, presence of primary canines, radiographic data from the adjacent teeth and treatment choice (extraction, orthodontic treatment or periodical follow-up) were taken from the patient’s records. Results: We found 8 TCs (4 in maxilla, 4 in mandible) in 8 patients (4 males, 4 females). The rate of transmigration was 0.08%. Three of TCs were in the right and 5 were in the left side. None of the TCs showed pathological signs such as expansion of the dental follicle around the crown, cysts, or root resorption of adjacent teeth. Conclusion: TCs are seen both in upper and lower jaws. Early detection of them can improve the prognosis and treatment outcomes. It also helps preventing the complications that may occur later on time

    Localization, characteristics and complications of the maxillary and mandibular supernumerary teeth in cone beam computed tomography

    Get PDF
    Amaç: Süpernümere dişler, normal diş sayısından fazla olan dişler olarak tanımlanmaktadır. Hem süt hemde daimi dentisyonda süpernümere dişlere rastlanılmaktadır. Etiyolojileri tam olarak bilinmemektedir. Genelde gömülüdür ve radyograflarda tesadüfen görülürler. Bu çalışmanın amacı, süpernümere dişlerin panoramik radyograf ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) kullanılarak lokalizasyonunu değerlendirmek ve tedavi yaklaşımlarını sunmaktadır. Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada 6273 hastanın radyografik verileri Necmettin Erbakan Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş Çene Cerrahisi ve Ortodonti bölümlerinde incelendi. Süpernümere dişlerin sayısı, dişin anatomik lokalizasyonu, erüpsiyon durumu panoramik radyografta ve KIBT’ta incelendi. Bulgular: 6273 hastanın 64’ünde (40 erkek, 24 kadın) 66 süpernümere diş teşhis edildi. Hastaların yaş aralığı 9-65 yıl ve yaş ortalaması 22.47 yıldı. İki hastada (mandibula premolar ve molar bölge) çift taraflı süpernümere diş vardı. Kırk üç süpernümere diş gömülüydü. Süpernümere dişlerin hepsi çekildi. 44 süpernümere diş ortodontik tedavi için çekildi. 2 hastada maksilla premolar bölgede görülen süpernümere diş ile birlikte görülen kist enükle edildi ve dişler çekildi. 14 süpernümere diş profilaktik olarak çekildi. Sonuç: Süpernümere dişlerin büyük çoğunluğu gömülü olduğundan rutin klinik muayeneler sırasında teşhis edilememekte ancak radyografik incelemeler sırasında veya komplikasyonlara neden olduklarında saptanabilmektedir. Ortodontik tedavi gören hastalarda süpernümere dişler daimi dişlerin hareketine engel olmaktadır. Erken tanı ve tedavi komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir.Background: Supernumerary teeth are described as the teeth formed in excess of the normal dental formula. They have been reported in both the primary and permanent dentition. Their etiology is still not clearly understood. They usually don’t erupt and are seen incidentally on radiographies. The aim of study is to evaluate the localization of supernumerary teeth using panoramic radiography and conic beam computed tomography (CBCT) and to present treatment approaches. Methods: In this retrospective study, radiographic data of 6273 patients were examined at Necmettin Erbakan University Faculty of Dentistry, department of oral and maxillofacial surgery and orthodontics. Number of supernumerary teeth patients tooth number, anatomical localization of the tooth, and status of the eruption were examined in CBCT and panoramic radiography. Results: 66 supernumerary teeth were diagnosed in 64 (40 male, 24 female) of 6273 patients. The mean age of patients was 22.47 years (9-65years). Two patients have bilateral supernumerary teeth in premolar and molar region in mandible. 43 supernumerary teeth were impacted. All of the supernumerary teeth were extracted. 44 supernumerary teeth were extracted for the orthodontic treatment. There were two supernumerary teeth with cysts in two patients. 14 supernumerary teeth were extracted for profilactic indication. Conclusion: Supernumerary teeth can’t be diagnosed during routine clinical examination, because the majority of them are impacted. However they can only be detected during radiological examination or when they cause complications. The supernumerary teeth prevent the movement of permanent teeth in orthodontics patients. Early diagnosis and treatment are important to prevent the complications

    Bir Diş Hekimliği Fakültesine Başvuran Hastalarda Diş Çekimi Nedenlerinin Araştırılması

    No full text
    Objective: This study was aimed to determine the reasons for extraction of permanent teeth in patients who applied to Necmettin Erbakan University Faculty of Dentistry in Turkey. Materials and Methods: A clinical survey was done for the patients ranging in age from 11 to 79 years that has undergone tooth extraction at department of oral and maxillofacial surgery. The permanent tooth extraction reasons were recorded excluding third molars. Reasons for tooth extraction were assigned to eight groups: tooth caries, periodontal disease, orthodontic, endo-perio lesions, preprosthetic, patients request, trauma and other reasons. Additionally, frequency of tooth brushing and dental visit, sociodemographic datas such as age, gender, residence place, education and income level were recorded for each participant. Obtained data were statistically analyzed by using descriptive statistics and chi-square test with a significance level at p0.05. Results: A total of 792 teeth were extracted from 487 patients. Males were 50.7% while females formed 49.3%. The reasons for extractions were: tooth caries 39.6%, periodontal disease 31.2%, orthodontic 1.8%, endo-perio lesions 17.5%, preprosthetic 6.8%, patient request 2.1%, trauma 0.8% and 0.2% other reasons. The tooth type most frequently extracted was the first left mandibular molar. The tooth type least frequently extracted was the left mandibular canine. Conclusion: Both caries and periodontal disease were the main reasons for tooth extraction in this Turkish subpopulation, so that proper oral health system including efficient programs focusing on prevention and treatment of these diseases should be created and developed.Amaç: Bu çalışma Necmettin Erbakan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran hastalarda daimi diş çekim nedenlerini saptamayı amaçlamıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma, ağız, diş ve çene cerrahisi ana bilim dalında diş çekimi yapılan 11-79 yaş aralığındaki hastalar ile yürütülmüştür. Daimi diş çekim nedenleri kaydedilirken üçüncü molar dişler dahil edilmemiştir. Diş çekim nedenleri: Diş çürükleri, periodontal hastalık, ortodontik, endo-perio lezyonlar, preprostetik, hasta isteği, travma ve diğer nedenler olmak üzere sekiz kategoriye ayrılmıştır. Ek olarak, diş fırçalama ve diş hekimi ziyareti sıklığı, yaş, cinsiyet, yaşanılan yer, eğitim ve gelir seviyesi gibi sosyodemografik bilgiler de her hasta için kayıt altına alınmıştır. Elde edilen veriler tanımlayıcı istatistikler ve ki-kare testi ile p0,05 düzeyinde analiz edilmiştir. Bulgular: Dört üz seksen yedi hastadan 792 diş çekilmiştir. Erkekler çalışmanın %50,7’sini, kadınlar %49,3’ünü oluşturmaktadır. Diş çekim nedenlerinde diş çürüğü %39,6, periodontal hastalık %31,2, ortodontik nedenler %1,8, endo-perio lezyonlar %17,5, preprotetik nedenler %6,8, hasta isteği %2,1, travma %0,8 ve diğer nedenler %0,2 olarak dağılım göstermiştir. En sık çekimi yapılan diş sol birinci mandibular molar iken en az çekim sol mandibular kaninde olmuştur. Sonuç: İncelenen Türk alt popülasyonunda çürük ve periodontal hastalık diş çekimlerinin ana nedenleri olduğundan bu hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilmesine odaklanan etkili programları içeren uygun bir ağız sağlığı sistemi oluşturulmalı ve geliştirilmelidir

    DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN DENTAL ANKSİYETE-KORKU DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

    No full text
    Amaç: Diş hekimliği fakültesi 1., 2., 3. ve 4. sınıflar arasındaki dental anksiyete-korku seviyelerini karşılaştırmaktırGereç ve Yöntemler:Diş hekimliği fakültesi öğrencilerinin dental girişimlere karşı olan anksiyete ve korku seviyelerini ölçmek için Modifiye Dental Anksiyete Skalası (MDAS) ve Dental Koaku Skalası (DKS) uygulandı. MDAS skorları ≥19 olanlar yüksek anksiyete seviyesi olduğu düşünüldü. Bulgular:Birinci sınıfların DKS puan ortalamaları, diğer sınıflardan anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p:0,011). Öğrencilerin MDAS skorları 5-20 arasında değişmekte olup (ort=10.32±3.59) %3.8’inde yüksek dental anksiyete görülmektedir. Gruplar arasında MDAS puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p:0,206).Sonuçlar:Bu çalışmanın sonucu; diş hekimliği eğitiminin, dental anksiyete ve korku seviyesinin azalmasında etkili olabileceğini göstermektedir.  Anahtar Kelimeler:Anksiyete, korku, diş hekimliği öğrenciler

    Evaluation of the dental anxiety-fear levels of dental faculty students

    No full text
    Amaç: Diş hekimliği fakültesi 1., 2., 3. ve 4. sınıflar arasındaki dental anksiyete-korku seviyelerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Diş hekimliği fakültesinde eğitim gören 1. sınıf (n66), 2. Sınıf (n59), 3.sınıf (n60) ve 4. sınıf öğrencilerinin (n49) dental girişimlere karşı olan anksiyete ve korku seviyelerini ölçmek için anketler uygulandı. Bu anketler Modifiye Dental Anksiyete Skalası (MDAS) ve Dental Korku Skalası’ydı (DKS). MDAS skorları 19 olanlar yüksek anksiyete seviyesi olduğu düşünüldü. DKS skorlarına göre; 80 puan üstü aşırı yüksek anksiyeteli, 60-80 puan arası yüksek anksiyeteli, 4060 puan arası ılımlı anksiyeteli ve 40 puanın altı düşük anksiyeteli olarak değerlendirildi. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için IBM SPSS Statistics 22 programı kullanıldı. Bulgular: Bu çalışma; 79’u (%33.8) erkek ve 155’i (%66.2) kadın olmak üzere toplam 234 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Öğrencilerin DKS skorları 19 ile 89 arasında değişmekteydi. Birinci sınıfların DKS puan ortalamaları, diğer sınıflardan anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p:0,011). Öğrencilerin MDAS skorları 5-20 arasında değişmekte olup, öğrenciler arasında %3.8’inde yüksek dental anksiyete görülmüştür. Gruplar arasında MDAS puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p:0,206). Sonuç: Birinci sınıf öğrencilerinin dental anksiyete ve korku düzeyleri diğer sınıflara göre daha yüksek bulundu. Hem eğitim seviyesinin hem de diş hekimliği eğitiminin, dental anksiyete ve korku seviyesinin azalmasında etkili olabileceğini göstermektedir.Background: The purpose of this study was to compare dental anxiety- fear levels between first, second, third and fourth year dental students. Methods: In order to evaluate the level of dental anxiety and fear against dental interventions, questionnaires were applied to first year (n66), second year (n59), third year (n60) and fourth year (n49) dental students. Thesequestionnaires were Modified Dental Anxiety Scale (MDAS) and Dental Fear Scale (DFS).Students whose MDAS score value was 19 were considered as highly anxious.DFS’s score were evaluated as 80 points above extreme high-anxious, 60-80 points between the high-anxious, 40-60 points between moderate anxious and under 40 pointslow-anxious. Statistical analysis was performed using IBM SPSS Statistics 22 (IBM SPSS, Turkey) for statistical analysis. Results: This study was conducted on 234 (79 male (33.8%) and 155 female (66.2%)) dental students. DFS’s scores of the students ranged from 19 to 89. DFS score values were found to be significantly greater for the first year dental students compared to the other year students (p:0.011). MDAS’s scores of the students ranged from 5 to 20. High dental anxiety was seen 3.8% among all students.There was no statistically significant difference between groups in the MDAS average points. Conclusion: First-year students of dental anxiety and fear levels were found to be higher than other classes. Results of the present study suggest that both level of education and dental education may have an influence on reducing the level of dental anxiety and fear

    Mandibuler insiziv kanalın panoramik radyograf ve konikışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi

    No full text
    Mandibuler insiziv kanalın panoramik radyograf ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi Amaç: Bu çalışmada, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (CBCT) ve digital panoramik radyograf (DPR) kullanarak mandibular insiziv kanalın, anterior loop"un ve mental foramenin karakteristiğini ve lokalizasyonunu incelemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Mandibuler insiziv kanal görünürlüğü, anterior loop ve mental foramenin lokalizasyonu için hem DPR hem de CBCT görüntüsü olan 430 hasta bu retrospektif çalışmaya dahil edildi. Bütün CBCT"ler konik ışınlı volumetrik tomografi cihazı ile alındı. Bulgular: Panoramik görüntüde %17.7 ve CBCT görüntüsünde %89.1 interforaminal bölgede en az bir tarafta mandibular insiziv kanal (MIK) gözlemlenmiştir. MIK"ın fark edilmesinde kullanılan iki metod arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p.000). Sonuç: Mental foraminalar arasında cerrahi bir operasyon planlandığında MIC ,,ın olma ihtimali düşünülmelidir. Bunun yanı sıra; DPR, MIC"ın araştırılmasında güvenilir bir teknik değildir. Kritik durumlarda CBCT kullanımı tavsiye edilirBackground: This study aimed to evaluate the location and characteristics of mental foramen, anterior loop and mandibular incisive canal using cone beam computed tomography (CBCT) and digital panoramic radiograph (DPR). Methods: 430 patients both DPRs and CBCTs scans for the location of mental foramen, anterior loop and mandibular incisive canal visibility were included in this retrospective study. All CBCTs were generated with a cone-beam volumetric tomography device. Results: The mandibular incisive canal (MIC) at least one side in the interforaminal region was detected in 17.7% of panoramic images and 89.1% of CBCT images. There was statistically significant difference between two methods (p.000) in terms of MICs detection. Conclusion: When planning a surgical operation between the mental foraminas, possibility of the presence of MIC should be taken into consideration. Besides, DPR is not a reliable technique in detecting MIC. In critical situations, use of CBCT is recommended
    corecore