Konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile pineal bez kalsifikasyonunun boyutu ve prevalansının incelenmesi (KIBT)

Objectives: This study aimed to investigate the prevalence and dimensions of pineal gland calcification on cone-beam computed tomography (CBCT) in patients undergoing dental treatment. Materials and Methods: We retrospectively examined CBCT scans in which the pineal gland appeared in the field of view and noted the presence of pineal gland calcification (PGC). Anteroposterior, lateral, and area measurements of the PGCs were made by the same observer. Variables such as age and gender were recorded for each patient from previous clinical examination data. Results: Among 220 patients (135 females, 85 males), the prevalence of pineal gland calcification was 33.6%. There was no significant difference between males and females (p>0.05). PGC was strongly associated with older age (p<0.001). The PGCs had mean anteroposterior and lateral dimensions of 2.56±0.98 mm and 3.39±1.29 mm, respectively, and the mean total calcified area was 5.45±3.75 mm2. Conclusions: This study showed no correlation between age, gender, and PGC size. However, the average calcified area was found to be significantly larger in men than women.Amaç: Bu çalışmada diş tedavisi yapılan hastalarda konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) ile Pineal bez kalsifikasyonunun prevalansı ve boyutlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Materyal ve Metot: Bu retrospektif çalışmada pineal bezin fov aralığında olduğu konik ışınlı bilgisayarlı tomografiler seçilmiştir. Pineal bez kalsifikasyonu görünürlüğü not edilmiştir. Anteroposterior, lateral ve alan ölçümleri tek bir gözlemci tarafından yapılmıştır. Her hastanın yaş, cinsiyet gibi değişkenleri, klinik muayene verileri kullanılarak kaydedilmiştir. Bulgular: 220 hastada (135 kadın, 85 erkek) pineal bez kalsifikasyonu prevalansı %33.6 dır. Erkekler ve kadınlar arasındaki fark anlamlı değildir. Pineal bez kalsifikasyonu, genç hastalarla karşılaştırıldığında yaşlı hastalarda yüksek oranda görüldü. PGC'nin ortalama anteroposterior, lateral uzunluğu sırasıyla 2,56±0,98 mm ve 3,39±1,29 mm idi. Ortalama toplam kalsifiye alan 5,45±3,75 mm2 idi. Sonuçlar: Bu çalışmada yaş, cinsiyet ve lineer ölçümler arasında herhangi bir ilişki bulunmadı. Ancak erkeklerde ortalama kalsifiye alan kadınlara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur

Düşük gonial açı posterior mandibuladaki implant etrafındaki kemik kaybı miktarını etkiler mi?

Background: The purpose of this study was to investigatewhether there is a role of the low gonial angle on marginal boneresorption around the implants placed in the posterior mandible. Methods: This retrospective study, including 20 patients with 46implants followed 36 months were inserted in the mandibularedentulous posterior area. Patients without systemic diseasewere included in this study. The gonial angle was measured on apanoramic x-ray; Patients with a gonial angle of more than1250were classified as high gonial angle, and those with lessthan 1200 were classified as a low gonial angle group. Mesialand distal marginal bone resorption and implant angulation withthe occlusal plane were measured via Image J software (National Institutes of Health; version 1.5i, USA). Independent samples t test was used to compare measured variables between high andlow gonial angle groups. Results: The mean marginal bone resorption (MBL) was0.27±0.16 mm for the mesial side and 0.27±0.13mm for thedistal side in the LGA group. In the HGA group, MBL was0.77±0.28mm for the mesial side and 0.71±0.27mm for thedistal side. There was no statistical significance between HGAand LGA groups regarding marginal bone resorption. However,implant angulation with the occlusal plane was correlated withmarginal bone resorption in the HGA group. Conclusion: The result of this study is that a low gonial angle isnot directly a risk factor for marginal bone resorption around thedental implant. However, implants should be placedperpendicular to the occlusal plane as possible in the HGAgroup.Amaç: Bu çalışmanın amacı; posterior mandibulaya yerleştirilen implantların etrafındaki marjinal kemik rezorpsiyonunda, düşük gonial açının bir rolünün olup olmadığının araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmada; 36 aylık takibi olan toplam 20 hastada yapılan 46 implant alt çene posterior dişsiz alana yerleştirildi. Sistemik hastalığı olmayan olgular çalışmaya dahil edildi. Gonial açı panaromik röntgen üzerinde ölçülüp; 1250 den fazla olan hastalar yüksek gonial açı, 1200 den az olanlar ise düşük gonial açı grubu olarak sınıflandırıldı. Mezial, distal marjinal kemik rezorpsiyonu ve implantın okluzal düzlemle olan açılanması Image J yazılımı (National Institutes of Health; sürüm 1.5i, USA) ile ölçüldü. Yüksek (HGA) ve düşük gonial açı grupları (LGA) arasındaki farkı karşılaştırmak için bağımsız gruplar t testi kullanıldı. Bulgular: Ortalama marjinal kemik rezorpsiyonu (MBL), düşük gonial açı grubunda; mezial taraf için 0.27 ± 0.16 mm ve distal taraf için 0.27 ± 0.13 mm idi. Yüksek gonial açı grubunda mezial taraf için 0.77 ± 0.28mm ve distal taraf için 0.71 ± 0.27mm idi. Yüksek ve düşük gonial açı grubu arasında marjinal kemik rezorpsiyonu açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Ancak; yüksek gonial açı grubunda; implantın okluzal düzlem ile açılanmasının marjinal kemik rezorpsiyonu ile korele olduğu tespit edildi (p<0.05). Sonuç: Bu çalışmanın sonucunda, düşük gonial açının implant çevresindeki marjinal kemik rezorpsiyonu açısından doğrudan bir risk faktörü olmadığı görülmüştür. Bununla birlikte; implantlar HGA grubunda mümkün olduğunca oklüzal düzleme dik olarak yerleştirilmelidir

Dental implant cerrahisi ile ilgili cerrahi komplikasyonların Clavien-Dindo Sınıflandırması kullanılarak değerlendirilmesi

Background: The aim of this study is to evaluate the surgicalcomplications encountered in the implants performed by the same surgeon between 2016-2019 using the Clavien-Dindoclassification used to grade the severity of surgicalcomplications. Methods: This retrospective study includes a total of 1171implants performed in 368 cases undergoing dental implantsurgery. Complications related to the operation were recordedand these complications were evaluated according to theClavien-Dindo Classification system. Possible effects of otherfactors such as age, gender, smoking, Diabetes mellitus andimmediate implant placement on complications were alsoevaluated. Results: A total of 98 complications have been reported,including flap dehiscence, numbness, infection, the apical part ofthe dental implant in the maxillary sinus, lack of primary stability,and cortical bone perforation. Smoking and immediateimplantation were found to be risk factors for flap dehiscence (p 0.05). Sonuç: Clavien-Dindo sınıflandırması dental implant cerrahisindehem komplikasyonların standardizasyonu hem de klinisyenlerinkomplikasyonların sonuçlarını anlamalarına yardımcı olmak içinyararlı olabilir. Clavien-Dindo sınıflandırma sisteminin geniş biryelpazede kullanılması, implant cerrahisinde farklı tekniklerdekarşılaşılan komplikasyonların farklı cerrahlar ve merkezlerarasında karşılaştırılmasına olanak sağlayacaktır

Effect of V-Y plasty on lip lengthening and treatment of gummy smile

Gülme esnasında diş etlerinin 3mm'den fazla görünmesine gummy smile (diş eti gülümsemesi) denilmektedir. Diş eti gülümsemesinin nedenleri arasında; üst çene ön bölgesinin dik yönde aşırı gelişimi, ağız çevresi kaslarının gülme esnasında dudağı normalden fazla yukarıya taşıması, üst kesicilerin okluzal düzlemden aşağıya sarkmış olması ve kısa kron boyu sayılmaktadır. Le Fort I osteotomisi ile maksillayı yukarı almak, kron boyu uzatmak, maksiller kesicilerin intrüzyonu, botulinum toksin uygulaması, myektomiler ve dudak uzatma operasyonları diş eti gülümsemesinin tedavi yöntemleri arasındadır. V-Y plasti, diş eti gülümsemesini azaltmak için uygulanan bir cerrahi teknik olmakla beraber bu teknik hemen her zaman maksilla cerrahisi ile birlikte uygulanmaktadır. Bu nedenle maksilla hareketlerinin ve V-Y plastinin dudak uzunluğunu hangi oranda etkilediği değerlendirilememektedir. Bu çalışmada diş eti gülümsemesi şikayetiyle kliniğe başvuran 14 hastaya izole V-Y plasti yapılmıştır. Gingival hiperplazisi, değişmiş pasif erüpsiyonu, kısa kron boyu olan ve maksiller cerrahiyle beraber V-Y plasti yapılan hastalar çalışma dışı kabul edilmiştir. Hastaların preoperatif ve postoperatif 1., 3. ve 6. aydaki poz gülüşünde fotoğrafları çekilerek bu fotoğraflar üzerinde dudak uzunluğu ve anterior dişlerin gingival marjinindeki görünen diş eti miktarları ölçüldü. V-Y plasti sonrasında dudak uzunluğunda her üç kontrol döneminde istatistiksel olarak anlamlı bir artış olduğu ve görünür diş eti miktarının anlamlı derecede azaldığı belirlendi. Anterior dişetlerin görünürlüğünde 1.ayda ortalama olarak % 43'lük bir azalma sağlanmışken bu oran 3.ayda %29, 6.ayda ise %21'e düşmüştür.Gummy smile is defined as the gingival display greater than 3 mm when patient smiles. Vertical maxillary excess, hiperactive muscle that retracts upper lip superiorly than normal, infraposition of upper incisors, short clinical crown height are the reasons of gummy smile. Treatment options of gummy smile are maxillary impaction with Le Fort I osteotomy, crown lengthening, maxilary incisor intrusion, botulinum toxin injections, myectomy and lip lengthening procedures. V-Y plasty is a well known surgical technique to decrease the gingival display. As this technique is mostly combined with maxillary surgery, the effect of maxillary movement on V-Y plasty and lip lenghtening is unknown. In this study, isolated V-Y plasty was performed to patients with gummy smile. Gingival hyperplasia, altered passive eruption, short clinical crown length and previously maxillary surgery other than tooth removal were excluded from the study. On pre and postoperative 1., 3. and 6. months posed smile photos, lip length and gingival display were measured and compared accordingly. Gingival display decreased and lip lenght increased significantly in all control periods. Although postoperative first month gingival display decrease ratio was 43%, this ratio decreased to 29% and 21% at postoperative third and six months respectively

Evaluation of quality and reliability of websites about orthognathic surgery using Google Trends (TM) application

Objectives: Orthognathic surgery is the only treatment option for some cases in orthodontics. livo main goals were aimed in this study. The first goal was to determine the top three keywords that Google searchers look for "orthognathic surgery" using the Google Trendsmi application. The second was to assess the quality and reliability of the webpages yielded by searching those four keywords on Google.Materials and Methods: Google Trends was searched using the keyword "Orthognathic Surgery" Then, Google was searched using keywords: "Orthognathic surgery" and the other first three keywords. An oral surgeon and an orthodontist analyzed the quality and reliability of the websites using the DISCERN assessment tool.Results: The correlation between evaluators was low. Forty-six of the 70 websites were the websites of different oral and maxillofacial clinics and orthodontic clinics. The percentage of websites was 11% for personal doctor websites, 10% for academic journals, 7% for institutes, 6% for orthodontic clinics, and 1.4% for denial clinics. Overall rating scores of the websites for researchers were 2.41 +/- 1.35 for oral surgeon and 1.99 +/- 1.49 for orthodontist.Conclusions: The reliability and quality of the information in all of the websites was very low. The data on the websites did not have any scientific review processes such as review-peer review

Haller hücreleri ve schneiderian membran kalınlığı arasındaki ilişkinin analizi

Objective: This first aim of this study was to determine whether there is a relationship between the presence of Haller cells and Schneiderian membrane thickness (SMT) by considering factors such as age and gender. The second aim of this study was to investigate correlation between the visibility of Haller cells on cone beam computed tomography (CBCT) and digital panoramic radiographs. Materials and Methods: Seventy-eight edentulous patients were included in the study. Cross-sectional views obtained from CBCTs were used to determine the mean sinus membrane thickness. Parameters such as gender and age were also investigated. Results: The difference in SMT at the base of the maxillary sinus was significant between those with and without Haller cells (p &lt;0.05). A correlation was found between the detection of Haller cells on CBCT and digital panoramic radiographs (p &lt;0.01). Although SMT was higher in men than in women, this difference was not significant (p&gt; 0.05). Conclusion: Considering the results of our study, the presence of Haller cells may cause sinus membrane thickness at base of maxillary sinus. Since Haller cells can also be seen in digital panoramic radiographs, digital panoramic view taken prior to sinus lift surgery can provide clinicians with preoperative hint about SMT.Amaç: Bu çalışmanın ilk amacı, Haller hücreleri varlığı ile Schneiderian membran kalınlığı (SMT) arasında; yaş ve cinsiyet gibi faktörleri de göz önünde bulundurarak, bir ilişki olup olmadığını belirlemekti. Bu çalışmanın ikinci amacı ise panaromik röntgen ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (CBCT)’de Haller hücrelerinin görünürlüğünün korelasyonunu araştırmaktı. Materyal ve Metot: 78 dişsiz hasta çalışmaya dahil edildi. CBCT’lerden elde edilen kesitsel görüntüler, sinüs membran kalınlığını belirlemek için kullanıldı. Cinsiyet ve yaş gibi parametreler ayrıca incelendi. Bulgular: Haller hücresi olan ve olmayanlar arasında, maksiller sinüs tabanındaki sinüs membran kalınlığındaki fark anlamlı bulundu (p &lt;0,05). Haller hücrelerinin CBCT ve dijital panoramik radyografilerde görünürlüğü arasında korelasyon bulunmuştur (p &lt;0,01). Sinüs membran kalınlığı, erkeklerde kadınlardan daha yüksek görülmekle beraber bu fark anlamlı bulunmamıştır (p&gt; 0,05). Sonuç: Çalışmamızdaki sonuçlar göz önüne alındığında, Haller hücresi varlığı sinüs membranının tabanında kalınlaşmaya yol açabilmektedir. Haller hücrelerinin dijital panoramik radyografilerde de görülebilmesi nedeniyle; sinüs yükseltme cerrahisi öncesinde alınan dijital panaromik görüntü, Schneiderian membran kalınlığı hakkında klinisyenlere ameliyat öncesi ipucu verebilir

Effect of V-Y plasty on lip lengthening and treatment of gummy smile

WOS: 000424716400007PubMed ID: 29042176The aim of this study was to assess the effect of isolated V-Y plasty on lip lengthening and the treatment of gummy smile. An isolated V-Y plasty was performed on 14 patients with a gummy smile. In each case, measurements of upper lip length and gingival display were recorded from posed-smile photographs taken preoperatively and at 1, 3, and 6 months postoperatively. Gingival display decreased significantly and lip length increased significantly over all intervals investigated. Applying this technique after Le Fort I surgery may be beneficial; however, as with other injection or surgical lip lengthening methods, its stand-alone application should be questioned

Correlation between prevelance of haller cells and postoperative maxillary sinusitis after sinus lifting procedure

WOS: 000469800000017PubMed ID: 31085018Our aim was to investigate the prevalence of Haller cells in a group of patients listed for sinus lifting, and to assess the correlation between postoperative maxillary sinusitis and their presence. A total of 102 patients (150 sides) were evaluated retrospectively on cone-beam computed tomography (CT). The presence and dimensions of Haller cells were noted on the scans. The development of postoperative maxillary sinusitis was recorded. Fisher's exact test was used for statistical evaluation and probabilities of less than 0.05 were considered significant. Maxillary sinusitis developed after sinus lifting in five patients, and Haller cells were found in three of them. However, there was no correlation between the presence of Haller cells and postoperative maxillary sinusitis (p = 0.638). The cells were larger in patients with postoperative maxillary sinusitis, and the greater dimensions may be a potential risk factor for developing it after a sinus lift

Cerrahi destekli hızlı üst çene genişletmesi sonrası yumuşak doku değişikliklerinin aksiyal konik ışınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinde değerlendirilmesi

Objective: Surgically assisted rapid maxillary expansion (SARME) is one of the major treatment objectives in orthodontics. It is very obvious that SARME has non-negligible clinical impacts on the facial soft tissues of patients. This study aimed to investigate the correlation between hard tissue expansion and soft tissue projection after SARME on axial cone beam computed tomography (CBCT).Materials and Methods: Sixteen patients (9 women, 7 men) with a mean age of 22.18 +/- 1.64 years and having a transverse maxillary deficiency were enrolled in this retrospective study. A tooth borne Hyrax maxillary expander was applied to the patients and CBCT images were taken before (T0) and 6 months after (T1) SARME. Soft and hard tissue changes were superimposed and evaluated digitally on presurgical and post-surgical axial CBCT images by using In Vivo Dental Software.Results: The mean value of the hard tissue expansion was 4.50 +/- 1.38 mm for the anterior region and 3.92 +/- 1.31 mm for the posterior region. The difference between these values was not significant (p>0.05). There was no correlation between soft tissue projections (p=0.509; r=0.178) and anterior and posterior hard tissue expansion values (p=0.424; r=0.102) on both sides.Conclusion: There was no correlation between soft tissue projection and hard tissue expansion values after SARME. In addition, the difference between the anterior and posterior hard tissue expansion values was not statistically significant.Amaç: Cerrahi destekli hızlı üst çene genişletmesi (SARME) (surgically assisted rapid maxillary expansion) ortodontide ana tedavi seçeneklerinden biridir. SARME’nin hastaların yüzleri ve yumuşak dokuları üzerinde göz ardı edilemeyecek klinik etkileri olduğu ortadadır. Bu çalışmanın amacı, konik ışınlı bilgisayarlı tomografinin (KIBT) aksiyel görüntülerinde SARME sonrası elde edilen sert doku genişlemesi ve yumuşak doku projeksiyonu arasındaki korelasyonu incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışmaya transvers maksiller yetmezliği olan ve yaş ortalaması 22,18±1,64 yıl olan 16 hasta (9 kadın, 7 erkek) alındı. Hastalara Hyrax maksiller ekspansiyon apare uygulandı ve KIBT görüntüleri SARME öncesi (T0) ve 6 ay sonra (T1) olacak şekilde çekildi. Yumuşak ve sert doku değişiklikleri, In Vivo Dental Yazılımı kullanılarak cerrahi öncesi ve cerrahi sonrası aksiyel KIBT görüntülerinde dijital olarak değerlendirildi. Bulgular: Sert doku genişlemesinin ortalama değeri ön bölge için 4,50±1,38 mm ve arka bölge için 3,92±1,31 mm idi. Bu değerler arasındaki fark anlamlı değildi (p>0,05). Her iki tarafta yumuşak doku projeksiyonları ile ön ve arka sert doku genişleme değerleri arasında korelasyon yoktu (p=0,509; r=0,178) (p=0,424; r=0,102). Sonuç: SARME sonrasında yumuşak doku projeksiyonu ile sert doku genişleme miktarları arasında bir ilişki yoktu. Ayrıca ön ve arka sert doku genişleme miktarları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi

Analysis of Gull in Flight Appearance and Related Parameters Following Le Fort I Osteotomy

The present study aimed to investigate how "Gull in Flight" appearance and alar-columellar relationship change following maxillary surgery. Thirty-three patients who underwent Le Fort I osteotomy with or without mandibular osteotomy were included in this retrospective study. Measurements which were angle of columella triangle, alar-rim angle, columella lobular angle, and distance of points forming "Gull in Flight" appearance were evaluated on pre and postoperative frontal and lateral photos of patients. Data was submitted to statistical analysis and significance level was determined as 0.05. Following Le Fort I surgery, distance of points forming "Gull in Flight" appearance with respect to canthus was decreased significantly (P 0.05). Every 1 mm maxillary impaction led to 0.58 mm reduction in y3 (the distance from the point that illustrates Gull's body) (P = 0.032). There was a decrease in angle of columella triangle, alar-rim angle and increase in columella lobular angle. However, these changes were not found significant (P > 0.05). Angle of columella triangle was increased 2.51 degree for every 1 mm maxillary advancement (P = 0.028). In conclusion, maxillary surgery had an impact on nasal region from frontal view. However, "Gull in Flight" appearance which is one of the aesthetic parameters in nose was not changed following maxillary surgery