15 research outputs found

    Maksiller sinüzit ve odontojenik enfeksiyon ilişkisinin dental volümetrik tomografi görüntüleri ile değerlendirilmesi

    Get PDF
    Amaç: Radyografik olarak sinüzit bulguları bulunan hastaların maksiller posterior dişlerindeki enfeksiyonlar ile maksiller sinüzit ilişkisinin, dental volümetrik tomografi (DVT) görüntüleri kullanılarak değerlendirilmesidir.Gereç ve Yöntemler: 1000 hastaya ait DVT görüntüsü, maksiller sinüs mukoza kalınlığını saptamak amacıyla retrospektif olarak tarandı. Sinüs mukozası kalınlığının 2 mm ve üzerinde olduğu olgular patolojik olarak kabul edildi. Patolojik olgular içerisinde sinüse komşu molar ve/veya premolar dişlerde apikal lezyonu bulunanlara, radyografik olarak odontojenik maksiller sinüzit tanısı kondu. Sinüs mukozası kalınlaşmasına etki edebilecek faktörler; demografik değişkenler, diş tipi ve apikal lezyona ait parametreler (lezyonlu diş/ kök sayısı, lezyon çapı, lezyon-sinüs tabanı mesafesi) olmak üzere 3 farklı başlıkta değerlendirildi. Veriler tanımlayıcı istatistik ve lineer regresyon analizi ile incelendi (p=0.05). Gözlemci içi uyum değerlendirmesinde Kappa testinden yararlanıldı (κ).Bulgular: Mukozal kalınlaşma saptanan 202 olgunun, % 47,5'inde odontojenik maksiller sinüzit olduğu saptandı. Odontojenik maksiller sinüzitin en sık gözlendiği diş tipi 1. molar dişlerdi (p<0.05). Mukozal kalınlaşma miktarı ile istatistiksel olarak anlamlı ilişki; cinsiyet (erkekler), lezyonlu kök sayısı, lezyon çapı ve lezyonlu diş sayısı arasında saptandı (p<0.05).Sonuçlar: Özellikle erkek hastalarda 1.molar dişte birden çok kökü etkileyen geniş apikal lezyon(lar) varlığında, lezyonun sinüse olan uzaklığından bağımsız olarak odontojenik maksiller sinüzit gelişme riski artmaktadır. Ayrıca, iyileşmeyen veya tekrarlayan inatçı sinüzit olgularında dişhekimi konsültasyonu ve endodontik tedavi opsiyonu mutlaka değerlendirilmelidir.ANAHTAR KELİMELER Apikal lezyon, maksiller sinüzit, DV

    Intraoral premalign ve malign lezyonlu hastaların doku örneklerindeki candida türlerinin DNA analiziyle belirlenmesi ve sağlıklı doku ile karşılaştırılması

    Get PDF
    Amaç: Bu retrospektif çalışmada premalign ve malign lezyonlu ile sağlıklı bireylere ait doku örneklerindeki Candida albicans, Candida kruseii, Candida parapsilosis, Candida tropicalis ve Candida glabrata türlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.  Gereç ve Yöntem: Çalışmaya oral premalign veya malign lezyon şüphesi nedeniyle biyopsi uygulanmış doku örnekleri dahil edildi. Örnekler histolojik özelliklerine göre sağlıklı (n=20), displazi (n=20), karsinoma in-situ (n=20) ve skuamoz hücreli karsinom (SHK) (n=20) olmak üzere 4 gruba ayrıldı. DNA izolasyonunun ardından Candida türlerine ait DNA örneklerinin miktar ve saflık kontrolleri gerçekleştirildi. Kantitatif ölçümler için Real-Time PCR (LightCycler 96, Almanya) kullanıldı ve standart eğriler hesaplandı. Veriler Mann-Whitney ve Wilcoxon Signed Ranks testleri ile değerlendirildi (P<0.05).Bulgular: Sağlıklı ve displazik örneklerin yer aldığı gruplarda C. parapsilosis (104DNA/50 mg) en sık görülen Candida türüydü. Karsinoma in-situ grubunda C. tropicalis ve C. kruseii (103DNA/50 mg), SHK grubunda ise C. kruseii (104DNA/50 mg) seviyelerinin daha yüksek olduğu belirlendi. Örneklerin hiçbirinde C. albicans varlığı gösterilemedi. Gruplar arasında farklı Candida türlerinin sayısına göre anlamlı bir fark gözlenmedi (P>0.05). Farklı Candida türlerinin gruplar içerisindeki seviyeleri incelendiğinde; sağlıklı örneklerde C. glabrata (103DNA/50 mg), displazi grubunda C. parapsilosis (104DNA/50 mg), karsinoma in-situ grubunda C. tropicalis-C. kruseii (103DNA/50 mg), SHK grubunda ise C. kruseii’nin (103DNA/50 mg) en fazla sayıda gözlenen Candida türü olduğu belirlendi. Candida türlerinin gruplar içerisindeki dağılımı anlamlı değildi (P>0.05).Sonuç: Sağlıklı, displazik, karsinoma in situ ve skuamöz hücreli karsinoma doku örneklerinde Real-Time PCR yöntemiyle yapılan kantitatif değerlendirmede Candida türlerinin tüm gruplarda benzer oranda mevcut oldukları belirlendi.ANAHTAR KELİMELER Oral Candida, C. albicans, ağız kanseri, Real-Time PCR, moleküler analiz &nbsp

    Gebelik ve Tanısal Görüntüleme Yöntemleri

    No full text
    Günümüzde birçok kadın gebelikleri boyunca tanı ve tedavi amacıyla iyonize radyasyon içeren (direkt radyografi, bilgisayarlı tomografi, radyonüklid görüntüleme) veya içermeyen görüntüleme yöntemleri (ultrasonografi, manyetik rezonans görüntüleme) ile incelemeye maruz kalmaktadırlar. Bu yöntemler içinde diagnostik radyasyon prosedürlerinin teratojenik etkiler yaratacağı öngörülerek genellikle bu dönemde X ışını içermeyen yöntemler tercih edilmektedir. Fakat sanıldığının aksine, gebelik döneminde X ışını içeren tüm görüntüleme yöntemlerin yanısıra, X ışını içermeyen görüntüleme yöntemlerinin de hekimler tarafından her koşulda sınırsızca kullanılabilecek yöntemler olmayıp,bilinçsiz kullanıldığı zamanlarda fetüs ve embriyo üzerinde zararlı etkiler ortaya çıkmaktadır. Genetik bozukluk, intrauterin ölüm, artmış malignite riski, yapısal ve/veya fonksiyonel gelişim anomalisi ve mental retardasyon radyasyonun olası teratojenik etkileri içinde yer almakta olup, bu komplikasyonların ortaya çıkma olasılığı tercih edilen görüntüleme yöntemi, gebeliğin dönemi, maruz kalınan radyasyon dozu gibi birçok parametreye bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. Bu derlemenin amacı; gebelikdöneminde kullanılabilecek tanısal görüntüleme yöntemleri ile alakalı mevcut bilgileri litaratür bilgileri ışığında güncellemek ve doğru endikasyonun konulması adına öneriler sunmaktır

    Topical steroids in dentistry: Adverse effects and proposal for application

    No full text
    Topikal, sistemik, inhalasyonel, rektal ve intraartiküler ajanlar olarak kullanılabilen glikokortikoidler genellikle enflamatuvar, alerjik, otoimmün ve neoplastik hastalıkların tedavisinde tercih edilirler. Özellikle bu ajanlardan topikal formda olanlar oral mukozal hastalıklarla ilişkili ağız lezyonlarının tedavisinde kullanılmaktadırlar. Bu nedenle oral mukozal hastalıklarda etkili bir tedavi sağlamak ve aynı zamanda hastaları potansiyel yan etkilerden korumak için diş hekimleri topikal steroidlerin (TS) endikasyonlarını, yan etkilerini ve klinik uygulama şekillerini bilmelidirler. Doğru şekilde kullanıldığında birçok oral mukozal hastalıkta tatmin edici klinik sonuçlar sağlayan TS’nin, hatalı uygulamalar sonucunda iyatrojenik Cushing sendromu, adrenal yetmezlik gibi ciddi komplikasyonlara neden olabileceğine dair birçok çalışma bulunmaktadır. Literatürde, TS’nin hangi dozdan ve uygulama sıklığından sonra sistemik kan dolaşımına katıldığına ilişkin bir görüş birliğine varılamamıştır. Sunulan bu derlemede, son yıllarda diş hekimleri tarafından sıklıkla reçete edilmeye başlayan TS’nin endikasyon ve kontrendikasyonları ile avantaj ve dezavantajlarının yanı sıra, güncel literatür bilgileri ışığında doğru kullanım önerilerinin paylaşılması amaçlanmıştır.Glucocorticoids, which are used as topical, systemic, inhalational, rectal and intraarticular agents, are often preferred for treatment of inflammatory, allergic, autoimmune and neoplastic diseases. Especially, topical forms of these agents are used to treat oral lesions associated with oral mucosal diseases. Therefore, dentists must know indications, side effects and application forms of topical steroids (TS) in order to treat oral mucosal diseases effectively, and to protect the patients from potential side effects. There are many studies, suggesting that when TS are used properly, they provide satisfactory clinical results in many oral mucosal diseases; whereas it may lead to serious complications, such as iatrogenic Cushing syndrome and adrenal insufficiency, as a result of inaccurate applications. in the literature, there is no consensus about the posology of TS, which results in the absorption of the TS into systemic circulation. the aims of this review are to offer indications, contraindications, advantages, and disadvantages of TS, which have been frequently prescribed by dentists in recent years, as well as to share suggestions for proper usage of these drugs in accordance with the current information in the literature

    Tıp ve diş hekimliği fakülteleri arasındaki radyolojik konsültasyon profilinin değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Bu çalışmanın amacı; radyolojik konsültasyon amacıyla yönlendirilen hastaların başlıca yönlendirilme sebeplerini araştırarak, tıp ve diş hekimliği fakültesi arasındaki genel radyolojik konsültasyon profilinin belirlenmesidir. Yöntem: 2017-2018 tarihleri arasında, EÜ Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi AD ve E.Ü Tıp Fakültesi Radyoloji AD birimine radyolojik konsültasyon amacıyla sevk edilen tüm olguların kayıtları incelendi. Olgular; yaş, cinsiyet, konsültasyon nedeni ve mevcut patoloji lokalizasyonuna yönelik sınıflandırıldı. Elde edilen veriler tanımlayıcı istatistiksel yöntemler kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Toplam 80 adet radyolojik konsültasyon olgusu incelendiğinde, 65 tanesinin diş hekimliği fakültesinden tıp fakültesine; 15 olgunun ise tıp fakültesinden diş hekimliği fakültesine yönlendirildiği belirlendi. Olguların yaş ortalamasının 49 olarak belirlendiği çalışmamızda katılımcıların 44 tanesi erkek (%55) iken, 36 tanesinin kadın (%45) olduğu saptandı. Diş hekimliği fakültesinden tıp fakültesine radyolojik konsültasyon amacıyla yönlendirilen hastaların başlıca yönlendirilme sebepleri arasında malign lezyon şüphesi olan olgularda ileri tetkik gerekliliği (%39) ve cihazın görüntüleme hacmini (FOV) (Field of view) aşan geniş kemik içi lezyon varlığı (%35) yer almaktaydı. Mevcut patolojilerin en sık yerleşim bölgesi mandibula (%25) olarak belirlenirken, en sık talep edilen ileri radyografik tetkik bilgisayarlı tomografi ile görüntüleme (%48.7) idi. Tıp fakültesinden diş hekimliği fakültesine en sıklıkla yönlendirilen olguların başında ise travma olguları yer alırken (%54), bunu odontojenik kist cerrahisi sonrası kontrol (%33) ve dentofasiyal anomali olguları (%13) izledi. En sık talep edilen radyografik tetkik ise panoramik radyografi ile görüntüleme (%100) idi. Sonuç: Diş hekimliği fakültesi ve tıp fakültesinden radyolojik konsültasyon amacıyla yönlendirilen hastaların başlıca yönlendirilme sebepleri birbirinden farklılık göstermektedir. Radyolojik konsültasyon, hastanın durumunun belirlenmesi ve en uygun tedavinin planlanmasında önemli katkı sağlayacaktır.Aim: the aims of study were to evaluate main reasons of radiological consultation cases referred from both faculty of dentistry and faculty of medicine and to determine the general radiological consultation profiles between these two faculties. Methods: Cases both referred to the Radiology department of Faculty of Dentistry and Faculty of Medicine, Ege University for radiological consultation between 2017 and 2018 were evaluated. Data were classified according to the age, sex, reason for radiological consultation and location of the pathology. the variables were analysed using descriptive analysis. Results: 80 (36 females,44 males) radiological consultation cases were evaluated. 65 cases were referred to the Faculty of Medicine, while 15 cases were consulted to the Faculty of Dentistry. the mean age was 49. the most common location of the pathologies was the mandible (32.5%). “Further evaluation requirement with advanced imaging modalities” and “Intrabony lesions with dimensions extending the FOV (Field of view) of imaging modality” were the main reasons of consultation from Faculty of Dentistry, while the imaging modality frequenty requested was computed tomography (48.7%). Through the cases referred from Faculty of Medicine, “trauma cases (54%)” were the most common consultation reason followed by “control cases after the odontogenic cyst surgery (33%)” and “dentofacial anomaly cases (13%)”. Orthopantomography (100%) was the most frequently requested imaging modality. Conclusion: the main reasons of radiological consultations were different from each other. Radiological consultations in medical field have provided important contributions in terms of determining the most appropriate treatment planning and patient’s status

    Elongation or Angulation of Styloid Process: Discussion with a Case Report and Review of the Literature

    No full text
    Styloid process of temporal bone is a pointed projection from the petrous part of temporal bone which ranges with an average of 25 mm in length, and any process longer than 30 mm is defined as the "Elongated Styloid Process”. In asymptomatic cases, diagnosis is usually made with routine radiological examination, but morphological aspects of styloid process can be eva­luated with different imaging modalities. Although digital panoramic radiographs are sufficiently accurate for the diagnosis of elongated styloid process, multislice computed tomography scan with 3D reconstruction can further assist in determining the actual length and correct relationship with the surrounding adjacent anatomical structures. The aim of this case report is to investigate the morphological characteristics of an unilateral elongated styloid process (ESP) using both conventional and multidetector computed tomography (MDCT) on a 55 year old asymptomatic male patient and to review the literature
    corecore