27 research outputs found
Recovery of tinnitus and sensorineural hearing loss due to lysis of arachnoid adhesions in the posterior cranial fossa: Is there a novel etiology in neurotological disorders?
WOS: 000408247500032PubMed ID: 28816700We reported the recovery of sensorineural hearing loss and tinnitus in a 22-year-old man after complete removal of intracranial portion of jugular foramen schwannoma via the retrosigmoid approach. The aim of this case report was to present the excision of a large jugular foramen schwannoma via the retrosigmoid approach and to describe the improvement of sensorineural hearing loss related to arachnoid inflammations due to chronic arachnoiditis after suboccipital craniectomy. The recovery of sensorineural hearing loss and tinnitus after release of arachnoid adhesions may indicate the clinical significance of these adhesions or arachnoiditis, which should also be considered and investigated in the etiology of other neurotological diseases
Effect of adenoidectomy / tonsillectomy on temporomandibular joint (TMJ) function and mouth opening in early period
Bu çalışmada, adenoidektomi ve/veya tonsillektomi yapılan hastalarda ameliyat sırasında kullanılan ağız ekartörüne bağlı olarak ağız açıklığı derecesinde ve temporomandibular eklemde (TME) etkilenme olup olmadığının dijital kumpas aleti kullanıla- rak değerlendirilmesi amaçlandı. Kasım 2015 - Kasım 2016 yılları arasında üçüncü basamak bir KBB kliniği tarafından ağız ekar- törü kullanılarak adenoidektomi ve/veya tonsillektomi ameliyatı yapılan 30 hasta (6-43 yaşları arası, 17’si erkek ve 13’ü kadın) ile, kontrol grubu olarak septoplasti ameliyatı olan 20 hasta (19- 47 yaşları arası, 12’si erkek ve 8’i kadın ) olmak üzere toplam 50 hastanın ağız çene açıklığı dijital kumpas aleti ile ameliyattan 1 saat önce, 4 saat sonra, 1 hafta sonra ve 1 ay sonra olmak üzere ölçüldü. Adenoidektomi ve/veya tonsillektomi yapılan hastalarda operasyon sonrası 4. saat, 1 hafta sonrası ve 1 ay sonrası ağız açıklığı ölçümlerindeki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulun- muştur (p=0,001, p0,05). Her iki gruptaki ağız açıklığı ölçümlerinin yaş ile ilişkisi- ne bakıldığında; yaşla beraber ağız açıklığındaki artışın da %57,5 düzeyinde korelasyon gösterdiği saptanmıştır (r: 0,575, p=0,001, p0.05). There is 57.5% positive correlation betwe- en patients’ age, and range of mouth opening in two groups (r:0.575, p=0.001, p<0.01). As a conclusion; mouth opening and TMJ function might be effected by mouth gag in adenoidectomy / tonsillectomy surgeries depending on the duration of surgery and age of the patient. Small sample size and short follow-up period were limitations of the study
Evaluation of Voice Analysis of Snoring Patients Under Physical Examination and Laboratory Findings In Terms of Presence of Obstructive Sleep Apnea Syndrome
OUAS mortalitesi ve morbiditesi oldukça yüksek olan ciddi bir sağlık sorunudur. Tanısı; altın standart olan polisomnografi ile konur. Ancak bu inceleme uzun zaman alan, pahalı, özel ekip ve cihaz gerektiren bir uygulamadır. KBB fizik muayene bulguları ve sefalometrik inceleme hastalığın tanısını koydurmada yardımcı olsada kollaps seviyeleri hakkında fikir verememektedir. Bu çalışmanın amacı; horlama ve OUAS hastalarının öykü, fizik muayene, sefalometrik verileri ve ses analiz bulguları ile OUAS'ın varlığını ve ağırlığını belirlemede farklılık gösterip göstermediği ve OUAS'lı hastalada ÜSY patolojisinin yerinin tayini hedeflenmiştir. Bu çalışmada; hastalara ses analizleri, KBB fizik muayenesi, sefalometrik inceleme, PSG çalışması, gündüz uykululuğunu subjektif olarak değerlendiren ESS ve GÜUHDA yapılmıştır. Yapılan bütün inceleme bulguları istatiksel olarak birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Olgular AHİ 15'e göre iki gruba ayrıldığında, gruplar arasında; yumuşak damak skoru, GÜUHDA, en düşük oksijen satürasyonu ve SPI değerleri anlamlı olarak farklı bulunmuştur. Bunlardan SPI dışındaki parametreler ile AHİ arasındaki korelasyon analizinde de anlamlı sonuçlar elde edilmiştir. Lojistik regresyon analizinde ise; sadece GÜUHDA değerlerinin ve yumuşak damak damak skorunun yüksek olması orta-ağır OUAS olma ihtimalini arttırmaktadır. Horlama sesinin formant analizleri ile diğer bulgular arasında istatiksel olarak anlamlılık saptanmamıştır. Ünlü fonemlerin formant frekansları ile KBB fizik muayene bulguları, sefalometrik ölçümler ve AHİ arasında arasında bir dizi anlamlı korelasyonlar saptanmıştır. Bu anlamlı korelasyonlar daha çok orofarengeal yumuşak dokular, farengeal boyut ve farengeal havayolu mesafesi arasında çıkmıştır. Sonuç olarak; ünlü fonemlerin formant frekans analizleri ile KBB fizik muayene ve sefalometrik analiz bulguları birlikte değerlendirildiğinde hastalığın derecesi ve ÜSY'deki patolojinin yeri hakkında fikir verebeliceğini düşündürmektedir. Ancak bu çalışma ilk teşkil etmektedir ve gelecek çalışmalar için rehber niteliği taşımaktadır ve ileride yapılacak benzer çalışmalar ile teyit edilmesi gerekmektedir.OSAS is a serious health problem with high morbidity and mortality. It is known that PSG is the gold standard diagnostic test for diagnosis of OSAS. However it is a time consuming and costly procedure, which requires specialized staff and special equipment. Furthermore, PSG is unable to detect level of obstruction/collapse, unlike physical examination and cephalometric analysis. The purpose of this study is to determine whether OSAS patients? history, physical examination, cephalometric findings and voice analysis of both vowels and snore sound could be used to predict severity of OSAS and localize the pathology in the upper airway. All the patients were evaluated with physical examination, PSG, cephalometric graphies and voice analysis. Totally 73 variables from the data above were included in the study. For statistical analysis, the subjects were divided into two subgroups according to AHI (<15, ?15), and the data was compared between groups. Further, correlation analysis was also run between the couples of the variables. It was found that soft palate score, GÜUHDA, least oxygen saturation and SPI values revealed significant difference between the subgroups. Soft palate and GÜUHDA scores and least oxygen saturations were found to be correlated with AHI. However, logistic regression analysis presented that only high GÜUHDA and soft palate scores increase the probability of medium-to-severe OSAS subgroup (AHI?15). Statistically no correlation was found between formant analysis of snoring sound and other findings. However, a series of correlations of formant frequencies of vowel sounds with some upper airway and cephalometric data as well as AHI has been confirmed. They were particularly related with measurements of oropharyngeal soft tissues and pharyngeal dimensions. As a conclusion, it could be suggested that formant frequency analysis of vowel sounds together with physical examination and cephalometric data could give insight on severity of the OSAS and the location of the pathology in the upper airway but this should be supported with further studies
Yetişkinde kendiliğinden edinilen tek taraflı makrotia: Olgu sunumu
Macrotia is one of the rare congenital external ear deformities. This deformity occurs when the measurements of the ear exceeds the standard values. However, enlargement of the ear may occur secondary to other causes and have clinical implications similar to true macrotia. In this report, we present an adult who had previously unilateral, slight auricular asymmetry on his left ear. His left ear enlarged spontaneously within the last four years without genetic, dermatological and rheumatological pathologies. We recommend considering other possibilities in the differential diagnosis and making comprehensive research before surgical intervention to the deformity.Makrotia ender görülen konjenital dış kulak deformitelerinden biridir. Bu deformite dış kulağın standart boyutlarının artması ile oluşur. Ancak dış kulakta başka nedenlerle de büyüme olabilir ve gerçek makrotia gibi klinik olabilir. Bu raporda, daha önce sol kulağında tek taraflı, hafif dış kulak asimetrisi olan, son dört yıl içinde spontane olarak sol kulağı büyüyen, genetik dermatolojik ve romatolojik patolojisi bulunmayan yetişkin hasta sunulmaktadır. Deformiteye cerrahi müdahale öncesi ayırıcı tanıdaki diğer olasılıkların düşünülmesi ve kapsamlı bir araştırma yapılmasını önermekteyiz
Burun problemlerinin pozisyonel ve pozisyonel olmayan tıkayıcı uyku apnesiüzerindeki rolü
OBJECTIVES: This study aims to examine the relationship between nasal pathologies and positional (PP) obstructive sleep apnea (OSA) or nonpositional (NPP) OSA.PATIENTS AND METHODS: A total of 44 male OSA patients (mean age 48.0±6.8 years; range 31 to 60 years) suffering from nasal obstruction were retrospectively evaluated for nasal obstruction scores, overall apnea hypopnea index (AHI) and AHI in supine and nonsupine positions, daytime sleepiness scores, and body mass index (BMI). Patients were divided into two equal groups as PP group and NPP group. Output parameters were snoring severity index, clinical nasal obstruction score, septal deviation score, conchal hypertrophy score, and allergic rhinitis (AR) score. These parameters were correlated with the type of OSA.RESULTS: Apnea hypopnea index was significantly lower in PP group than in NPP group (p<0.03). Spearman correlation analysis revealed significant negative correlation between AR score and PP (r=-0.40, p<0.0001). Pearson correlation test revealed significant correlation between AHI and BMI (r=0.32, p<0.05).CONCLUSION: We suggest that AR is not only an important risk factor for OSA, but also patients with AR tend to be NPP OSA patients because of the serious nasal obstruction which already causes an increase in nasal resistance or pharyngeal collapsibility.Amaç: Bu çalışmada burun patolojileri ve pozisyonel (PP) tıkayıcı uyku apnesi (TUA) veya pozisyonel olmayan (PO) TUA arasındakiilişki incelendi.Hastalar ve Yöntemler: Burun tıkanıklığı olan toplam 44 erkek TUA hastası (ort. yaş 48.0±6.8 yıl; dağılım 31-60 yıl) burun tıkanıklığıskorları, genel apne hipopne indeksi (AHİ) ve sırtüstü ve sırtüstü olmayan pozisyonlarda AHİ, gündüz uykululuk skorları ve vücut kütleindeksi (VKİ) açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar PP grubu ve PO grubu olmak üzere iki eşit gruba ayrıldı. Çıktıparametreleri horlama şiddeti indeksi, klinik burun tıkanıklığı skoru, septum deviasyonu skoru, konka hipertrofisi skoru ve alerjik rinit (AR)skoru idi. Bu parametreler TUA tipi ile ilişkiliydi.Bulgular: Apne hipopne indeksi PP grubunda PO grubundan anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.03). Spearman korelasyon analizi ARskoru ve PP arasında anlamlı negatif ilişki gösterdi (r=-0.40, p<0.0001). Pearson korelasyon testi AHİ ve VKİ arasında anlamlı ilişkigösterdi (r=0.32, p<0.05).Sonuç: Alerjik rinitin sadece TUA için önemli bir risk faktörü olduğunu değil, AR’li hastaların nazal direnç veya farengeal çökebilirliktehalihazırda artışa yol açan ciddi burun tıkanıklığı nedeniyle PO TUA hastaları olma eğilimi gösterdiğini ileri sürmekteyiz
Surgical considerations and safety of cochlear implantation in otitis media with effusion
WOS: 000430035900005PubMed ID: 28756095Objective: To evaluate the effects of otitis media with effusion on surgical parameters, patient safety, perioperative and postoperative complications. Methods: Total 890 children who underwent cochlear implantation between 2006 and 2015 were included. The ages ranged from 12 months to 63 months (mean: 32 months). The patients were divided into two groups according to the presence or absence of otitis media with effusion; otitis media with effusion group and non-otitis media group. Results: Of 890 children, 105 had otitis media with effusion prior to surgery. In non-otitis media with group, there were 785 children. The average duration of surgery was 60 min (ranged from 28 to 75 min) in non-otitis media group, and 90 min (ranged from 50 to 135 min) in otitis media with effusion group (p 0.05). In 5 of 105 patients, there was a ventilation tube inserted before cochlear implantation, which did not change the outcome of implantation. Conclusion: There is no need for surgical treatment for otitis media with effusion before implantation since otitis media with effusion does not increase the risks associated with cochlear implantation. Operation duration is longer in the presence of otitis media with effusion. However, otitis media with effusion leads to intraoperative difficulties like longer operation duration, bleeding, visualization of the round window membrane, cleansing the middle ear granulations as well as mastoid and petrous air cells
Delayed prelingual cochlear implantation in childhood and puberty
WOS: 000348888700013PubMed ID: 25560805Objective: To evaluate the results of delayed cochlear impantion performed in childhood and puberty in the light of speech language pathology assessments. Methods: Totally 49 children with prelingual profound hearing loss were included in the study. All children received a cochlear implant between the ages of 5 and 19 years (Group 1 aged between 5 and 9 years, group 2 aged between 10 and 14 years, group 3 aged between and 15 and 19 years). The MAIS, MUSS and PLS-4 scores of children were evaluated one month before, and one year and two years after the operation. The descriptive statistics included several independent variables; age of implantation; gender; trade name of the implant; preoperative duration of hearing aid use; preoperative special education, family support and additional handicap. These variables were categorical variables. We used repeated measures analysis of variance to test improvements in MAIS, MUSS and PLS scores, and whether this improvement depend on the independent variables. In addition, we also tested the interaction between time and the independent variables. Results: The preoperative MAIS, MUSS and language scores were significantly higher in older children compared to younger children (p 0.4). There was a significant age and time interaction (p = 0.005). That is, improvement continued in all age groups in a parallel way and group 2 reached to the level of group 1 after two years. However, group 3 almost reached to a plateau level after two years. The family support was associated with the MAIS, MUSS and language scores of the patients (p = 0.01), and there was a family support-time interaction (p 0.05). Conclusion: The decision of delayed cochlear implantation in children can be made in the light of following parameters. A good family support is most important. The patients must be wearing hearing aids regularly since early childhood, and preferably use the auditory verbal communication. Evaluation of the patient with MAIS, MUSS and PLS is important to understand the level of receptive and expressive communication level
Neutrophil-lymphocyte ratio findings and larynx carcinoma: A preliminary study in Turkey
Background: To identify the potential prognostic role of the neutrophil/lymphocyte (N/L) ratio in larynx carcinoma. Materials and Methods: Oncologic archive charts of patients with a larynx carcinoma diagnosis between the years 2010 and 2013 were retrospectively reviewed. The inclusion criterion was to be available with hemogram test prior to diagnostic procedure. Patients undergoing septorinoplasty comprised the control group. Results: There were 65 cases in the study and 42 cases in control group meeting inclusion criteria. In general a non-significant increase in N/L ratio was observed with increasing tumor size and stage (p>0.05) in larynx carcinoma. The N/L ratio was found to be significantly higher in larynx carcinoma compared to control group (p=0.004). Conclusions: In conclusion, the N/L ratio was shown to be significantly increased in larynx carcinomas compared to control group. Further studies are needed to assess any prognostic role
Retroaurikuler bölgede pilomatrikoma
Pilomatricoma is a benign skin tumor of hair matrix cells. The head and neck is the most commonly affected site of the body. This article describes 41 year-old man who referred to our clinic with an asymptomatic, slow-growing mass on the right retroauricular, suboccipital region. The tumor was excised and histopathologically diagnosed as pilomatricoma. Because of its frequency and predilection of head and neck region, otolaryngologists should be familiar of this tumor.Pilomatrikoma, kıl folliküllerinin matriks hücrelerinden köken alan benign deri tümörleridir. Bu tümörün en sık görüldüğü yerleşim yeri baş ve boyun bölgesidir. Bu yazıda, 41 yaşında sağ retroauriküler, suboccipital bölgede semptomsuz, yavaş büyüyen kitle ile başvuran bir hasta tarif edilmektedir. Bu tümör çıkarılarak histopatolojik incelemeye gönderilmiş ve pilomatrikoma tanısı almıştır. Baş ve boyun bölgesinde sık görülme eğilimi nedeniyle kulak burun boğaz hekimlerinin bu tümörün klinik sunumunun bilincinde olması ve baş boyun kitlelerinin ayırıcı tanısında bu tümörleri akla getirmesi önerilmektedir
Fiber CO2 lazer kullanarak iki taraflı dış kulak kanalında seboreik keratoz tedavisi
In this article, we report a 33-year-old female patient with lesions of bilateral external auditory canals who was treated using fiber CO2 laser without canaloplasty. Histopathological examination confirmed the diagnosis of irritated type seborrheic keratosis, which is rare in external auditory canal. Twelve months after the treatment, the patient showed no signs of recurrence.Bu makalede, iki taraflı dış kulak kanallarında lezyonlar olan ve kanaloplasti olmadan fiber CO2 lazer kullanılarak tedavi edilen 33 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Dış kulak kanalında nadir görülen irrite tip seboreik keratoz tanısı histopatolojik incelemede doğrulandı. Tedaviden 12 ay sonra hastada herhangi bir nüks belirtisi görülmedi