15 research outputs found

    Properatuar yüksek ve düşük doz Metilprednisolon uygulamasının yaşayan akraba böbrek nakillerindeki sonuçları

    No full text
    TEZ1299Tez (Uzmanlık) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 1993.Kaynakça (s. 34-37) var.37 s. ; 30 cm.

    Our ureteroscopic experiences in lower ureteral calculus disease

    No full text
    Günümüzde, üreteroskopik girişim üreterin distal taşlarının tedavisinde ilk alternatif olma özelliğini korumaktadır. Kliniğimizde de uygulanan bu tekniğin sonuçlarını incelemek amacıyla Mart 1992-Ocak 1996 tarihleri arasında kliniğimize üreter alt uç taşı tanısı ile başvuran 335 hastadaki 360 üreteroskopik girişimin sonuçları retrospektif bir çalışma ile incelendi. Olguların yaşlan 18 ile 71 arasında (ortalama 42.2), cinsiyet dağılımı ise 147 kadın 188 erkekti. 11.5 ve 12.5F Wolf rigid, AUR-9 ACMI flexible, HTO-5 semirigid ve MR-6L ACMI rigid ureterorenoskop bu amaçla kullanıldı.Hastaların 220'sinde girişim öncesi balon ûreteral dilatasyon uygulandı. Taşların kırılması için elektrohidrolik veya ultrasonik enerji, büyüklük ve lokalizasyonlarına göre ekstraksiyonda yabancı cisim forsepsi veya basket kateter kullanıldı. Girişim sonrası 224 hastaya 48 saat ile 45 gün ûreteral stent kondu. Hastaların 241'inde (%72) taşların tamamı extrakte edildi, 60 hastada (%18) taşların bir kısmı çıkarılarak kalan parçaların stent eşliğinde diurez ile düşmesi sağlandı, böylece 301 hasta (%90) üreteroskopik yolla taştan kurtulmuş (stone free) oldu. Sadece 12 hastada (%3.6) ûreteral perforasyon gelişti. Perforasyon gelişen hastaların 3 tanesi (%0.9) aynı seansta açık operasyona alındı. Bir hastada (%0.3) girişim sırasında tespit edilemeyen perforasyona sekonder ürinom görüldü. Hastaların 11'inde (%3.3) taşlar proksimale doğru kaçtı. Bu hastalara kateter konulup SWL önerildi. Başarısız olunan 34 hastanın (%10) 11' inde (%3.3) önceden geçirilmiş açık operasyon veya üreteroskopi girişimi vardı, /ki hastada (%0.6) postoperatif ürosepsis gelişti. Bir hastada (%0.3) girişimden bir yıl sonra nonfonksiyone böbrek tanısı kondu ve nefrektomi uygulandı. Hiçbir hastada girişime bağlı mortaliteye rastlanmadı. Bu sonuçlarla, literatürde de belirtildiği üzere, üreter alt uç taşları tedavisinde üreteroskopik girişimin, kullanım kolaylığı, yüksek etkinliği ve düşük morbidite oranıyla ilk akla gelmesi gereken tedavi yöntemi olması gerektiği kanısına vardık

    Is it necessary to stent the ureter after percutaneous nephrolithotripsy

    No full text
    Böbrek taş hastalığı nedeni ile perkütan nefrolitotripsi (PNL) uygulanan hastalara, operasyonun sonunda üreteral stent konulması ya da konulmaması konusunda değişik görüşler vardır. Bu çalışmanın amacı, PNL sonunda double J stent veya üreter kateteri konulan hastalarla stent kullanılmayan hastalarda alınan sonuçlan karşılaştırarak, bu konudaki klinik deneyimlerimizi gözden geçirmektir. Kliniğimizde 18 Ocak 1996 - 20 Mart 1998 tarihleri arasında böbrek taşları tanısıyla PNL uygulanan hastalardan 54'ü değerlendirmeye alındı. Yaşları 3-71 arasında değişen hastaların 33'ü kadın, 21'i erkekti. Operasyonlar sonunda, 54 hastanın 18'ine (%33.3) üreteral stent yerleştirildi. Stent kullanılanların 13'ünde (%72.2) ve stent kullanılmayanların 22'sinde (%61.1) birden fazla sayıda böbrek taşı vardı. Hastaların nefrostomileri postoperatif 2. günde nefrostografi yapıldıktan sonra çıkartıldı. Stentlerin kalış süresi ise 2-30 gün arasındaydı. Postoperatif dönemde stent konulan ve konulmayan hastalar arasında, nefrostomi yerinden drenaj ve hastanede kalış süreleri açısından farklılık saptanmadı. Bizim hasta grubumuzda, PNL sonrası üreteral stent kullanılmasının hasta konforunu attırmadığı, hastanede kalış ve pansuman sayısını etkilemediği ve bu nedenle rutin olarak kullanımının gerekli olmadığı sonucuna varıldı.There are different reports about whether stenting the collecting system after percutaneous nephrolithotripsy (PNL) is necessary or not. The aim of this study was to compare the results which we obtained after PNL with or without using ureteral stents, and to review clinical experience of our department. Fifty-four patients who underwent PNL between January 18, 1996 - March 20, 1998 were evaluated. The mean age of the patients was 39.1 years (range 3-71) and 21 of the patients were male. In 18 of the patients (33.3%) a ureteral stent was inserted into the collecting system. Thirteen of the patients (72.2%) who were stented and 22 of the patients (61.1 %) who were not stented had multiple stones. The nephrostomy tubes were removed on the 2nd postoperative day after performing an antegrade nephrostography. Inserted stents were left for 2 to 30 days. The stents did not alter the hospitalization time and the drainage from the nephrostomy site. As a result, the routine use of ureteral stents after PNL did not improve the patient's comfort and did not decrease the time of hospitalization and wound healing

    Renal angiomyolipoma: Experience in 14 patients

    No full text
    İzlemde bulunan 14 hastadaki 15 renal anjiyomiyoHpoma ait bilgiler ve izlem sonuçları, bu tümörün doğal seyrini belirlemek amacıyla retrospektif olarak incelendi. Hastaların hiçbirisinde tüberoz skleroz tanısı yoktu. Ortalama yaşı 42 olan (28 ile 54 yıl arasında) hastaların tümü kadındı ve 1 tanesinde lezyon bilateraldi. On hastada tümör insidental olarak bulunurken 4 hastada semptomlara neden olmuştu. Tanı 10 hastada abdominal ultrasonografi ile kondu, bilgisayarlı tomografi ile onaylandı. Diğer 4 hastada tanı primer olarak tomografide saptandı. Üç hastada tümör çapı 4 cm'den büyüktü ve bu hastalara cerrahi tedavi uygulandı. Daha küçük tümörler altı aylık aralarla ultrasonografik olarak incelendi. İzlem süresi 1 yıl ile 5.5 yılarasında değişmekteydi (ortalama, 3.3 yıl). İzlemdeki hastaların hiçbirisinde tümör çapında değişiklik ve tümöre sekonder komplikasyon görülmedi. Çapı 4 cm'den küçük anjiyomiyolipomlarda konservatif yaklaşımın uygun yol olduğu, bu hastalarda makul bir izlem süresi içinde tümörün büyümediği ve komplikasyonlara yol açmadığı düşünülmüştür.Renal Angiomyolipoma: Experience in 14 Patients-To define the natural course of the tumor 15 renal angiomyolipomas in 14 patients were evaluated, retrospectively. No patient in the group had tuberous sclerosis. The mean age was 42 years (range; 28-54 years) and all patients were women with one having bilateral lesions. The tumor was diagnosed incidentally in 10 patients while 4 patients had suggestive symptoms. The diagnoses were made by ultrasonography in 10 patients and confirmed by computed tomography. In the remaining 4 patients the diagnosis was made primarily by tomography. Three patients had lesions greater than 4 cm in diameter and these underwent surgery. Patients with smaller tumors were followed up periodically by ultrasonograpy. The follow up duration ranged between 1 and 5.5 years (mean; 3.3 years). Patients on follow up showed an uneventful course and neither had complications secondary to the tumor. It appears that angiomyolipomas smaller than 4 cm in diameter can be treated conservatively and in a reasonable follow up period tumor growth or secondary complications are unlikel

    An unusual foreign body in the urinary bladder: A radio antenna

    No full text
    A self-insertion of a radio antenna by a 21 year-old female is reported. The foreign body was removed from the bladder by a nephroscope after dilatation of the urethra. There were no complications after the procedure.A self-insertion of a radio antenna by a 21 year-old female is reported. The foreign body was removed from the bladder by a nephroscope after dilatation of the urethra. There were no complications after the procedure

    Comparison of laser treatment with transurethral prostatectomy in surgical treatment of benign prostatic hyperplasia

    No full text
    Benign prostat hiperplazisinin cerrahi tedavisinde vizüel laser ablasyonu (VLAP) yönteminin etkinliği ve güvenilirliği transüretral prostatektomi (TURP) ile toplam 40 hasta içeren randomize, prospektif bir çalışmada karşılaştırıldı. Etkinlik ölçütleri olarak preoperatif ve postoperatif altıncı ay uluslararası semptom skoru (IPSS), maksimum idrar akım hızı ve rezidüel idrar miktarları; güvenilirlik ölçütleri olarak preoperatif ve postoperatif erken dönem (uyandırma odası) kan sodyum ve hematokrit değerleri kullanıldı. Buna göre iki grupta da mortaliteye rastlanmadı. Güvenilirlik parametreleri karşılaştırıldığında her iki yöntem arasında anlamlı fark gözlenmedi. Etkinlik parametrelerinde ise her iki grupta ciddi iyileşme gözlenirken bu iyileşmenin TURP grubunda daha belirgin olduğu saptandı. Prostatın laser ablasyonunun ancak uygun olgularda TURP'ye alternatif olabileceği düşünüldü.Comparison of Laser Treatment ıvith Transurethral Prostatectomy in Surgical Treatment of Benign Prostatic Hyperplasia- The efficacy and safety ofvisual laser ablation (VLAP) in surgical treatment of benign prostatic hyperplasia were compared ıvith those of transurethral prostatectomy in a randomised, prospective sudy zvhich included a total of '40 patients. The parameters of efficacy were preoperative and postoperative sixth month International symptom scores (IPSS), maximum urinary floıv rates and postvoiding residual urine volumes; ıvhile the parameters of safety luere preoperative and early postoperative (recovery room) serum sodium and hematocrit levels. No mortality was recorded overall. The safety parameters zvere comparable in the tıvo treatment groups. Although both groups shoıved significant amelioration, the efficacy ıvas more prominent in the TURP patients. Laser ablation ofthe prostate can be considered as an altenative method of treatment against TURP in only selected patients

    Our augmentation cystoplasty results

    No full text
    Son 3 yıl içinde kliniğimizde 8 hastaya ogmentasyon sistoplasti uygulandı. Yaşları 4 ile 65 arasında değişen (ortalama 32.4) hastaların 2'si kadın, 6'sı erkekti. 6 hasta kronik enfeksiyona sekonder kontrakte mesane, 2 hasta ise nörojenik mesane nedeni ile opere edildi. Hastaların preoperatif mesane kapasitesi 90 - 160 cc. arasında (ortalama 120 cc.) idi. Nörojenik mesaneli 2 çocuk hastanın 3 renal ünitinde vezikoüreteral reflü vardı. Hastaların 6'sında ogmentasyon için ileal segment, 2'sinde ise gastrik segment kullanıldı. Postoperatif dönemde önemli bir komplikasyon görülmedi. Takip süresi 6-30 (ortalama 18) ay olan hastaların, 6 ay sonundaki ortalama mesane kapasitesi 420 cc. olarak ölçüldü. Nörojenik mesaneli 2 hasta dışındakiler postoperatif dönemde spontan idrar yapabildiler. Nörojenik mesaneli 2 hastaya temiz aralıklı kateterizasyon önerildi. İleal segment kullanılan 6 hastanın 4'ünde yeterli mesane kapasitesine erişilmesine rağmen, dizüri ve enfeksiyon yakınmaları erken dönemden itibaren devam etti. Bu hastalara antibiyotik supresyon tedavisi uygulandı. Gastrik segment kullanılan 2 hastada ise enfeksiyon bulguları erken dönemde kayboldu. Postoperatif temiz aralıklı kateterizasyon uygulayan 2 nörojenik mesaneli çocukta, üriner enfeksiyon veya üst traktta bozulma gözlenmedi. Bu bulgularla, gastrosistoplastinin mukus ve enfeksiyon problemlerine çözüm getirdiğini, ileosistoplastinin ise büyük volümlere ulaşmada daha avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Her iki yöntem de hastaların özelliğine göre seçilmek üzere, modern bir üroloji kliniğinde uygulanan operasyonlar arasında yer almalıdır.We performed augmentation cystoplasty on 8 patients in the last three years. Ages of the patients (6 male and 2 female) ranged between 4-65 (mean 32.4) years. Operations performed for contracted bladder secondary to chronic cystitis in 6 patients and for neurogenic bladder in 2 patients. Preoperative bladder volumes were between 90-160 (mean 120) ml. Vesicoureteral reflux was detected in 3 renal units of 2 children with neurogenic bladder. We used gastric segment in 2 patients and ileal segment in the others. No major complications were encountered in the postoperative course. Mean follow-up time was 18 months, and average bladder volume was 420 ml at the 6th month. All patients voided spontaneously except 2 with neurogenic bladder. Dysuria and complaints of urinary infection persisted in early postoperative period in 4 patients with adequate bladder capacity after ileal augmentation. Antibacterial suppression therapy was given to these patients. No symptoms of urinary infection arose in 2 patients who underwent augmentation with gastric segment. We observed neither infection nor deterioration of upper tract in 2 children who perform self-intermittent catheterization. We conclude that gastrocystoplasty brings solution to mucus and infection problems, while ileocystoplasty is advantageous in reaching larger volumes. Both procedures may be used in modern urology clinics in preferred patients

    Recently, there have been new advances in the ESLW treatment stone disease

    No full text
    Son yıllarda endoüroloji alanındaki gelişmelere paralel olarak üreter taşlarının tedavisinde ESLW'nin başarılı sonuçları yapılan birçok araştırma ile ortaya konulmuştur. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Taş Kırma Merkezi'nde Temmuz 1991 ile Ocak 1996 tarihleri arasında değişik lokalizasyonlarda üreter taşı nedeni ile ESLW uygulanan 216 hastanın sonuçları retrospektif olarak incelenerek taş lokalizasyonlarının tedavinin başarısı üzerine olan etkileri tartışıldı. 144'ü erkek, 72'si kadın olan hastaların yaşları 15 ile 66 arasında (ortalama 37.2) değişmekte idi. 216 olgunun 133'ü proksimal üreter taşı, 71'i üreter orta kısım taşı ve 12'si distal üreter taşı idi. Ortalama taş büyüklüğü 1.4 cm olan hastalar Dornier MPL 9000 litotriptörü ile tedaviye alındı. Tedavide olgu başına kullanılan ortalama şok sayısı 2714 , ortalama voltaj ise 23 kV (17-26 kV) idi. Olgulara 1-4 arasında (ortalama 1.3) değişen sayılarda toplam 281 seans ESLW uygulandı. Tüm hastalara diazepam + fentanyl ile sedasyon ve narkotik analjezi sağlandı. Taşın tamamen fragmente olup, tüm parçaların dökülmesi başarı olarak kabul edildi. 3 aylık takip süresi içinde kontrole gelen 121 proksimal üreter taşlı hastanın 107'sinin (%88.4), 62 üreter orta taşlı hastanın 53'ünün (%85.5) ve 11 distal üreter taşlı hastanın 9'unun (%81.8) taşdan temizlendiği görüldü. Bu sonuçlara göre ESLW, proksimal kısım üreter taşlarında daha başarılı olmak üzere bütün üreter taşlarında noninvazif ve etkili bir yöntem olarak uygulanabilir

    Adana Acıbadem Hastanesinde Hastane Enfeksiyonları Surveyansı: Bir Yıllık Analiz Sonuçları

    No full text
    Amaç: Hastanemizde gelişen hastane enfeksiyonuna (HE) neden olan etkenlerin dağılımı ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi. Hastalar ve yöntem: Yaklaşık 116 yatak kapasiteli hastanemizde, Ocak 2017 – Aralık 2017 tarihleri arasındaki hastane enfeksiyonları surveyans yöntemi ile retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Ocak 2017-Aralık 2017 tarihleri arasında Acıbadem Adana Hastanesinde 9931 hasta yatışı yapıldı. Hastaların 92’sinde hastane enfeksiyonu geliştiği saptandı. Tüm hastane genelinde enfeksiyon hızı %1,32 idi. HE dağılımı; 30 hastada bakteriyemi (%29,4), 22 hastada cerrahi alan enfeksiyonu (%21,5), 20 hastada üriner sistem enfeksiyonu (%19,6) ve 15 hastada pnomoni (%14,7) olarak saptandı. Çocukluk yaş grubunda bakteriyemi ve pnömoni, yetişkin yaş grubunda ise üriner sistem ve cerrahi alan enfeksiyonu en sık saptanan HE idi. HE gelişen hastaların %97,7’de bir ya da daha fazla etken izole edilirken, %2,3’de herhangi bir etken izole edilemedi. Hastane genelinde en sık izole edilen mikroorganizmalar sırasıyla; Klebsiella spp. (%29,5), E.coli (%22,7), maya mantarları %20 ,5 ve S.aureus (%9) idi. HE en sık olarak onkoloji servisinde (%57,8), genel yoğun bakım ünitesinde (%24,5) ve pediatrik kemik iliği ünitesinde (%17,6) görüldü. Sonuçlar: HE yataklı tedavi kurumlarının hizmet kalitesinin önemli göstergelerinden biri olup artık tüm dünyada önemli bir sağlık sorunu olarak görülmektedir. HE önlemek için düzenli olarak surveyans çalışmaları yapılarak elde edilen sonuçlar düzenli bir şekilde takip edilmeli, ayrıca gereksiz invaziv işlemlerden kaçınılmalıdır. Tüm hastaneler ve hastane içinde birimlerin; hastane enfeksiyonuna neden olan mikroorganizmaları ve bunların direnç oranlarını surveyans çalışmaları ile belirlemeleri, tedavi kararlarını buna göre vermeleri gerekir

    Bladder biopsies under topical lidocaine anesthesia

    No full text
    Rastlantısal mesane biopsileri çoğunlukla genel veya spinal anestezi altında yapılmaktadır. Bu çalışmada, topikal İidokain anestezisi altında alınan cold cup mesane biopsilerinin tolerabilıte, komplikasyon ve kalitesini belirlemeyi amaçladık. Ocak 1994- Aralık 1994 tarihleri arasında, daha önce yüzeye! mesane kanseri tanısı ile TUR-B uygulanan ve her üç ayda bir sistoskopi ile kontrol edilen 20 hastaya lokal anestezi altında cold cup mesane biopsisi yapıldı. Lokal anestezi amacı ile erkek hastalara external meatustan steril jel seklinde hazırlanmış 10 mi. İidokain HCI solüsyonu instile edildikten sonra, tüm hastalarda mesaneye, ince bir nelaton kateter (10-12 F) yardımıyla aynı solüsyondan 50 mi. verildi. Hasta toleransının iyi olduğu görüldü. Asın ağrı duyan 2 hasta, diazepam ile sedatize edildikten sonra işlemin sürdürülmesine karar verdi. Daha fazla ağrısı olan 1 hastada işlem kesilmek zorunda kalındı. Topikal anesteziye bağlı komplikasyon gözlenmedi. Tüm hastalardan alınan örnekler, histopatolojik inceleme için yeterli bulundu. Sonuç olarak, seçilmiş olgularda topikal İidokain anestezisinin hastayı genel veya spinal anestezinin risklerinden koruyan, basit ve ucuz bir teknik olduğu görüldü
    corecore