7 research outputs found

    Short-term impact of glycaemic control and intravitreal ranibizumab treatment on serum cytokine levels and diabetic macular edema in patients with unregulated blood glucose

    Get PDF
    Objective: To evaluate the short-term effect of glycaemic control and intravitreal ranibizumab treatment on diabetic macular edema (DME) and to assess the correlation between HbA1c and certain serum cytokines. Design: A prospective study of 43 participants with HbA1c levels exceeding 53 mmol/mol (7%) and with DME, as detected by spectral domain optical coherence tomography (SDOCT). Subjects: Participants were grouped according to their initial best corrected distance visual acuity (BCVA). Group 1 was treated with three monthly doses of intravitreal ranibizumab (0.5 mg) injections, and Group 2 was followed without treatment. Methods: Serum cytokine levels, including interleukin (IL)-1β, IL-6, IL-8, tumor necrosis factor-alpha (TNF-α), monocyte chemoattractant protein-1(MCP-1), and vascular endothelial growth factor (VEGF) were analysed at the beginning and at the end of 3 months, using enzyme-linked immunosorbent assays (ELISA). Results: A significant decrease in macular thicknesses (except for one quadrant) was observed in Group. Changes in serum cytokine levels were not correlated with HbA1c decrease. Serum VEGF level was significantly increased in Group 1, despite the intravitreal treatment. Conclusion: Short-term glycaemic control alone had limited value in the treatment of DME. The therapeutic effect of intravitreal treatment on DME supports the role of the local cytokine milieu in the pathophysiology

    Variniklinle İndüklenen Akut Adrenal Kriz: Olgu Sunumu

    No full text
    Biz bu çalışmada primer adrenal yetmezliği olan erkek olguyu sunduk. Sigara bırakmak için vareniklin kullanılan hastamızda adrenal kriz gelişti. Hasta muhtemel adrenal kriz nedenleri ile ilgili dikkatlice tetkik edildi. Tek farklılık bir hafta önce vareniklin tedavisi başlamasıydı. Vareniklin tedavisi altında akut adrenal kriz gelişen ilk olgu sunumunu rapor ettik. Anaktar kelimeler: Vareniklin, adrenal, yetersizlik.We present a male patient with the diagnosis of primary adrenal insufficiency. He had acute adrenal crisis while receiving varenicline treatment for smoking cessation. The patient was examined carefully for the potential cause of adrenal crisis. His medical history was unremarkable except for varenicline use that started one week ago. We report here the first case of a patient who developed acute adrenal crisis under varenicline treatment

    "Abdominal Pain" Due To Angiotensin Converting Enzyme Inhibitor andAngiotensin Receptor Blocker Treatment

    No full text
    Amaç: Anjiotensin konverting enzim inhibitörleri (ACEİ) ve anjiotensin reseptör blokerleri (ARB) hipertansiyon tedavisinde ilk sırada reçete edilen ilaçlar arasındadır. Bu grup ilaçların farkındalık düzeyi düşük bir yan etkisi de; intestinal ödeme bağlı olarak ortaya çıkan karın ağrısı ataklarıdır. Bu advers etki ile ilgili yayınlar olgu sunumu ve literatür taramaları şeklindedir. Gereç ve Yöntem: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi etik kurulundan onay alınarak, aynı hastanenin iç hastalıkları polikliniklerine herhangi bir şikayetle müracaat etmiş 8736 hastadan hipertansiyon endikasyonu ile ACEİ ve ARB kullanmakta olduğu tespit edilen 1010 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların bu ilaçları kullanmaya başladıktan sonra oluşan dil-dudakta şişlik, öksürük ve karın ağrısı semptomları sorgulandı. Karın ağrısı şikayeti olup herhangi bir patoloji saptanamayan hastalar, çalışmanın hedefini oluşturacak grup olarak belirlendi. Bulgular: Hastaların 650 (%64.3)'si kadın ve 360 (%35.6)'i erkek idi. Yaş ortalamaları 528.02 idi. 553 (%55.3) 'ü ARB ve 447 (%44.7)'si ACEİ kullanmaktaydı. Hastaların ilacı kullanma süreleri ortalama ACEİ için 607.4 ay ARB için 568ay idi. Karın ağrısı tarifleyen 12 hastanın 7'si ACEİ, 5'i ARB kullanmaktaydı. Sonuç: ACEİ ve/veya ARB kullanımında intestinal anjioödeme bağlı olarak gelişen karın ağrısı görülebilmektedir. Bu ilaçlarla gelişebilecek gastrointestinal manifestasyonların farkındalığı arttıkça bu klinik semptom hekimler tarafından daha iyi tanınacaktır.Objective: Angiotensin converting enzyme inhibitors (ACEI) and angiotensin receptor blockers (ARB) are the first line drugs for the treatment of hypertension. Abdominal pain due to intestinal edema is another adverse effect which is not well recognized and so with lower levels of awareness. Data about this adverse effect is insufficient and limited with case reports. Materials and Methods: This study was approved by the Local Ethics Committee conducted at Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University. A total of 8736 patients were evaluated who were admitted to outpatient clinic of internal medicine, Meram Faculty of Medicine. A total of 1010 patients were included in the study who were on ACEI or ARB therapy. The new symptoms of angioedema on lips and tongue, cough and abdominal pain were questioned after usage of these drugs. The patients with abdominal pain but without any pathology were selected as the study group. Results: 650 (64.3%) of the patients were female and 360 (35.6%) of them were male. The mean age was 52±8.02. 553 (55.3%) of patients were on ARB and 447 (44.7%) of them were on ACEI therapy. The mean duration of drug usage was 60±7.4 months for ACEI and 56±8 months for ARB. A total of 12 patients (ACEI7, ARB5) were found with abdominal pain. Conclusion: angioedema may be seen during ACEI and/or ARB usage. The gastrointestinal adverse effects of these drugs may be better recognized by physicians as the level of awareness as increased

    Correlation between measurement of waist and neck circumference and glucose, HBA1C, lipid parameters and blood pressure in diabetic patients

    No full text
    Amaç: Diyabet olan hastalarda bel çevresi ve boyun çevresinin; glukoz, HBA1c lipid parametreleri ve kan basıncı üzerine etkisini tespit etmek. Gereç ve Yöntemler: Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Endokrinoloji Kliniğine son 6 ayda başvuran 264 Tip 2 Diabetes Mellitus tanısı olan hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların kan basıncı, boy, kilo, bel çevresi ve boyun çevresi (BÇ) ölçüldü. Ölçüm sonuçları ile açlık plazma glukoz (APG), A1c lipid para- metreleri ve kan basıncı arasında verilerin korelasyonuna bakıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 264 hastanın 141i (%53.4) kadın, 123i (%46.6) erkekti. Hastaların ortalama yaş 55.7 10, VKİ 31.1 5.5 kg/m2, A1c %8.72.4, APG 18182 mg/dL, trigliserit 182111.7 mg/dL, HDL 42.911.7 mg/dL, LDL 111.834 mg/dL, sistolik kan basıncı (SKB) 13120 mmHg, diastolik kan basıncı (DKB) 81.612 mmHg, kadında bel çevresi ortalama 10614 cm, BÇ 36.22.8 cm, erkekte bel çevresi ortalama 105.912.8 cm, BÇ 37.95.1 cm olarak ölçüldü. Kadınlarda ve erkeklerde ayrı ayrı analizde BKİ ile bel çevresi, BÇ, SKB, DKB arasında anlamlı pozitif korelasyon bulundu (her biri için p0.001). Hem kadında hem erkekte boyun çevresi ile SKB, DKB trigliseritte pozitif korelasyon (sırasıyla p0.001, p0.001, p0.02) tespit edilirken, boyun çevresi ve HDL arasında negatif yönde korelasyon bulundu (p0.09). Kadın ve erkekler diyabetik hastalarda bel çevresi ile SKB ve DKB arasında pozitif korelasyon varken (sırasıyla p0.001, p0.001) ve HDL arasında negatif yönde korelasyon tespit edildi (p0.049). Bel çevresi ve boyun çevresi A1C, APG ve LDL-kolesterol arasında korelasyon tespit edilmedi. Sonuç: Bel çevresinin yanında boyun çevresi ölçümü takibi diyabetik hastalarda metabolik değişiklikleri yan- sıtan önemli ve basit fizik muayene bulgusu olarak kullanılabilir.Aim: To evaluate the effect of Waist circumference (WC) and Neck circumference (NC) on glucose, HbA1C, lipid parameters and blood pressure in patients with diabetes. Method: Two hundred and ninety patients with Diabetes Mellitus were included in the study. Height, weight, WC, NC, glucose, HbA1c, HDL, LDL, triglyceride and blood pressure levels were noted. We assessed the correlation between these measurements and the levels of fasting plasma glucose (FPG), HbA1c, lipid parameters and blood pressure. Results: Study population was consisted of 141 female (53.4%) and 123 male (46.6%) patients. Mean age was 55.7 ± 10 year, body mass index (BMI) was 31.1 ± 5.5 kg/m2, HbA1c was %8.7±2.4, FPG was 181±82 mg/ dL, trigliserid was 182±111.7 mg/dL, HDL was 42.9±11.7 mg/dL, LDL was 111.8±34 mg/dL, diastolic blood pressure (DBP) was 81.6±12 mmHg, sistolic blood pressure (SBP) was 131±20 mmHg. Mean WC was 106±14 cm and NC was 36.2±2.8 cm in women, mean WC was 105.9±12.8 cm and NC was 37.9±5.1 cm in men. BMI was significantly correlated with WC, SBP and DBP individually in women and men (p>0.001 for each). NC was positively correlated with SBP, DBP and triglycerides (p>0.001, p>0.001, p 0.02) and negatively correlated with HDL (p 0.09) in all patients. WC was positively correlated with SBP and DBP (p>0.001, p>0.001) and negatively correlated with HDL (p 0.049) in male and female diabetic patients. Conclusion: Waist circumference and neck circumference measurements are important and simple physical examination methods and may reflect metabolic changes in diabetic patients. Key words: Diabetes mellitus, Waist circumference, Correlation of data

    Prevalence of Nephropathy in Multiple Myeloma Patients: An Experience of Single Center

    No full text
    Multipl miyelom (MM); anemi, tekrarlayan enfeksiyonlar, serum ve/veya idrarda monoklonal protein artışı, osteolitik kemik lezyonları, hiperkalsemi ve böbrek yetmezliği ile karakterize neoplastik bir plazma hücre diskrezisidir. MM ilişkili böbrek yetmezliği erken mortaliteye neden olan önemli bir prognostik faktördür ve MM’da böbrek hastalığı sıklığı tanıma bağlı olarak %20-50 arasında değişmektedir. Bu çalışmada, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Hematoloji ve Nefroloji Kliniklerine başvuran MM hastalarında, nefropati sıklığı ve ilişkili faktörler araştırıldı. Son beş yıl içerisinde hastanemizde MM tanısı ile takip edilen toplam 104 hasta (K/E: 55/49) retrospektif olarak incelendi. Hastaların ortalama takip süresİ 29ay, yaş ortalaması 6410.6 yıldı. Takip süresince hastaların %30.8’i ölmüş, %58’i ise halen yaşamaktaydı. Hastaların %10.6’sının ise akıbeti öğrenilemedi. Kreatinin değeri 2 mg/dL olan hastalar miyelom nefropatili olarak kabul edildi. Başlangıç tedavisi olarak vinkristin-adriyamisin-deksametazon veya melfelan-metilprednizolon (65 yaş hastalar için) verilmişti. SPSS 15.0 programı ile istatistiksel analizler yapıldı. Çalışmaya katılan 104 hastanın %31.7’sinde (n33), miyeloma bağlı böbrek yetmezliği tespit edildi. Serum kreatinini 2 mg/dL olanlarda hipovolemi ve oligüri oranları daha yüksek bulundu (p0.001). Miyeloma bağlı böbrek yetmezliği olanların ortalama ürik asit (p0.002) ve kalsiyum (p0.037) değerleri, böbrek yetmezliği olmayanlardan yüksekti. Başlangıçta 31 hastada (%29.8) hemodiyaliz (HD) ihtiyacı varken bunların 19’unda (diyaliz yapılan hastaların %61.2’si, tüm hastaların %18.2’si) HD kalıcı oldu. Böbrek tutulumu olan MM hastalarında mortalite %42.4 iken böbrek tutulumu olmayanlarda %25.3 oranındaydı (p0.034). Multipl miyelomda böbrek yetmezliği kötü prognositik belirteçler arasında yer almaktadır. Hastaların yaklaşık üçte birinde miyeloma bağlı böbrek hastalığı saptandı. Böbrek yetmezliği, esas olarak monoklonal hafif zincir nefropatisine bağlı olarak gelişse de hipovolemi gibi geri dönüşümlü nedenlerin dikkatli değerlendirilmesi ve böbrek yetmezliği olan grupta artmış mortalite riski nedeniyle, MM’da bu alt gruba özellikle dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Multiple myelom (MM) is a plasma cell malignancy and is characterized by anemia, recurrent infections, serum and/or urine monoclonal protein, osteolytic bone lesions, hypercalcemia and renal failure . The prevalence of nephropathy varies between 20 and 50% in MM. In this study, the prevalence of nephropathy and related factors were aimed to investigate in MM patients who admitted to the Hematology and Nephrology clinics of Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University. A total of 104 MM patients (F/M: 55/49) were retrospectively examined who were administered in the last five years. The mean follow up duration was 29 months. The mean age was 6410.6 years. During the follow-up period, 30.8% of our patients died and 58% were still alive. The fate of the 10.6% of the patients could not be learned. Patients with serum creatinine 2 mg/dL were considered as patients with nephropathy. The vincristine-adriamycin-dexamethasone or melfelan -methylprednisolone (for patients 65 years) were administered as initial therapy. Statistical analysis was performed with SPSS 15.0. Renal involvements were observed in 33 patients (31.7%). Hyperuricemia (p0. 002), hypercalcemia (p0.037), hypovolemia (p0 .001) and oliguria (p0.001) were found to be higher in patients with creatinine 2 mg/dL. In 31 patients (29.8%), hemodialysis (HD) treatment was required, 19 of these (61.2% of HD patients, 18.2% of all patients) were treated with HD permanently. Mortality rates were found as %42 in patients with nephropathy and %25.3 without nephropathy (p0.034). Renal failure is a poor prognostic marker in multiple myeloma. In this study one-third of MM patients had nephropathy requiring HD. Although renal insufficiency is mainly due to monoclonal light chain nephropathy, reversible causes such as hypovolaemia should be carefully evaluated. We think that particular attention should be paid to this group because of the increased risk of mortality
    corecore