9 research outputs found
Serebral palsili çocukların tedavisinde Aile odaklı yaklaşım
Engelli çocukların yaşantısında ailenin önemli bir rolü olduğu gittikçe önem kazanan bir görüştür. Aile odaklı bakım, özel ihtiyaçları olan çocukların bakım sürecini kolaylaştırmak ve ailelerine yardımcı olmak için geliştirilmiştir. Aile odaklı bakım çocuk sağlığı alanında yaygın olarak kullanılmakta olup sonrasında pediatrik rehabilitasyon alanında da uygulanmaya başlanmıştır. Aile odaklı bakım anlayışının kabulü ve motor gelişim konusunda yeni teorilerin ortaya çıkması, serebral palsili çocuklara tedavi yaklaşımını etkilemiş, yapılan uygulamalar çocuk yerine daha çok aile ve fonksiyon merkezli hale gelmiştir. Bu derlemenin amacı serebral palside uygulanan tedavi yaklaşımlarının teorik zeminlerini, bir kavramsal yapı olarak aile odaklı bakım anlayışını ve serebral palsili çocukların tedavisinde kullanılan terapi yaklaşımlarına etkilerini anlamak için genel bir bakış sağlamaktır. Türk Fiz T›p Re hab Derg 2012;58:229-35.There has been a growing understanding that the family has an important role in the life of children with disabilities. Family-centered care was developed to facilitate the process of care of children with special needs and their families. Since then, it has been widely used in child health and afterward implemented to the pediatric rehabilitation. The acceptance of family-centered care and the emergence of new theories on motor development have influenced the management of children with cerebral palsy. The interventions have become more family- and function-focused, rather than child-focused. The purpose of this review is to provide an overview of the theoretical background of the approaches to cerebral palsy, family-centered care as a conceptual framework and its implications for therapy approaches that are used in the management of children with cerebral palsy. Turk J Phys Med Re hab 2012;58:229-35
Comparison of the sensation of proprioception between healthy persons and patients with knee osteoarthritis
Amaç: Bu çalışmanın amacı dizde osteoartrit (OA) tanısı konan hastalarla, aynı yaş grubundaki sağlıklı kişileri propriosepsiyon duyu düzeyi açısından karşılaştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya evre I ve II primer diz OA’sı bulunan 29 kadın hasta ile 20 sağlıklı kadın alındı. Propriosepsiyon duyusu ölçümleri her iki diz ekleminde reprodüksiyon yöntemi kullanılarak 10 ayrı açıda yapıldı. Proprioseptif duyu düzeyi ile ters orantılı olan Ortalama Mutlak Açısal Hata (OMAH) değerleri hesaplandı. Bulgular: OA’lı hasta ve kontrol grubu arasında yaş ve vücut kitle indeksi (VKİ) açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0,05). Propriosepsiyon ölçüm sonucuna göre, sağ dizde OMAH değerleri OA’lı hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). Sol dizde de hasta grubunda, kontrol grubuna göre OMAH daha yüksek olmakla birlikte, fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,154). Sağ ve sol diz arasında OMAH değeri açısından orta derecede pozitif anlamlı korelasyon vardı (p<0,01, r=0,61). Sonuç: Aynı yaş ve VKİ’ye sahip kontrollerle karşılaştıldığında, diz OA’lı hastalarda propriosepsif duyu keskinliği azalmıştır. Ancak bu farklılık, sadece dominant bacakta istatistiksel olarak anlamlıdır. Dolasıyla diz OA’sında proprioseptif duyu bozukluğunun öncelikle dominant bacağı etkilediği düşünülmüştür.Objective: The aim of this study was to compare patients diagnosed as having knee osteoarthritis (OA) with healthy people of the same age group with respect to the level of proprioceptive sense. Materials and Methods: Twenty-nine female patients with stage I and II primary OA and 20 healthy female subjects were included in the study. Measurements of the sensation of proprioception were carried out in both knee joints at 10 separate angles using the reproduction method. The Average Absolute Angular Error (AAAE) values that were inversely proportional to the level of proprioceptive sense were calculated. Results: There was no statistically significant difference between the patient group with OA and the control group with respect to age and body mass index (BMI) (p>0.05). According to the proprioception measurement result, the AAAE values for the right knee were significantly higher in the patient group with OA compared to the control group (p<0.05). Although the AAAE values in the left knee were also higher in the patient group than in the control group, the difference was not statistically significant (p=0.154). There was a moderately positive significant correlation between the right and left knee with respect to AAAE value (p<0.01, r=0.61). Conclusion: Compared with control subjects of the same age and BMI, proprioceptive sense acuity is decreased in patients with knee OA. However, this difference is statistically significant only in the dominant leg. Therefore, this finding suggests that in knee OA proprioceptive sense impairment primarily affects the dominant leg
Postural performance in patients with cervical radiculopathy
Amaç: Başta whiplash yaralanmaları olmak üzere servikal bölgeyi etkileyen çeşitli hastalıklar postüral performansı etkileyebilir. Bu çalışmanın amacı boyun ve/veya kol ağrılı hastalar arasında servikal kök basısı olanlar ve kök basısı olmayanların postüral performans açısından karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya son 6 aydır devam eden boyun ve/veya kol ağrısı olan ve son 6 ayda çekilmiş servikal manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikinde en az bir spinal seviyede servikal kök basısı tespit edilen 34 hasta ile (radikülopati grubu), son 6 aydır boyun ve/veya kol ağrısı olmasına rağmen MRG’de kök basısı saptanmayan 37 kişi (boyun ağrısı grubu) alındı. Postüral performans, bilgisayar destekli statik postürografi ile değerlendirilerek sekiz farklı pozisyondaki ölçümlere göre hesaplanan düşme riski değeri, stabilite indeksi (Sİ), ağırlık dağılım indeksi (ADİ) ve Fourier frekans değerleri incelendi. Bulgular: Radikülopati grubunda hesaplanan düşme riski, toplam stabilite indeksi ve F2-4 Fourier frekansında servikal rotasyon ve ekstansiyonda yapılan ölçümlerde boyun ağrısı grubuna göre anlamlı olarak daha kötü sonuçlar elde edildi (p0,05). Sonuç: MRG ile saptanan servikal kök basısı olan kişiler, servikal kök basısı olmayanlara göre bazı postürografik parametreler açısından olumsuz ölçüm sonuçları vermektedir. Bu sonuçların klinik önemi araştırılmalıdır.Objective: Various disorders affecting cervical region, mainly whiplash injuries, may distress postural performance. The purpose of this study was to compare the postural performance of patients suffering from neck pain and/or brachialgia with cervical root compression to those without compression. Materials and Methods: The study consisted of two groups: radiculopathy group-34 patients, who have been suffering from neck pain and/or brachialgia during the last 6 months and with at least one cervical root compression at spinal level identified on magnetic resonance imaging (MRI) taken in the last 6 months, and neck pain group-37 persons who had neck pain and/or brachialgia during the last 6 months, but without cervical root compression detected by MRI. Postural performance was assessed by computerized static posturography (Tetrax); and fall risk, stability index (SI), weight distribution index (WDI) and Fourier frequency values were evaluated after calculation using the measurements in eight different positions. Results: Fall risk, total SI and F2-4 Fourier frequency values, measured during cervical rotation and flexion-extension, were found to be significantly worse in the radiculopathy group compared with the neck pain group (p<0.05). No difference was found between the groups in terms of total WDI value and in the measurements carried out at other positions (p>0.05). Conclusion: Subjects who had cervical root compression detected by MRI give negative measurement results in terms of some posturographic parameters as compared with the results of subjects without cervical root compression. The clinical significance and relevance of these results should be investigated
World Report on Disability: analysis of the disability issues and contributions of physical medicine and rehabilitation medical specialty in Turkey
Engeli olan bireylerin tüm yaşam alanlarına tam ve etkin katılımını bir insan hakları konusu olarak gören "Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi"nin uygulamaya konulmasını kolaylaştırmak amacıyla hazırlanan "Dünya Engellilik Raporu" engellilerin toplumsal yaşama tam ve etkin katılımlarını ve sosyal içerilmelerini geliştirecek ulusal ve uluslararası düzeyde somut adımları belirtmektedir. Bu yazının amacı Türkiye'deki engellilerle ilgili mevcut durumu Dünya Engellilik Raporu'nda vurgulanan kavramlar ve öneriler doğrultusunda analiz etmek ve Dünya Engellilik Raporu'nun hayata geçirilmesinde ulusal seviyede Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon tıpta uzmanlık alanının mevcut ve potansiyel katkılarını vurgulamaktırWorld Report on Disability was prepared to facilitate the implementation of the United Nations Convention on the Rights of Persons with Disabilities which puts forward the requirement of full and effective participation of people with disabilities in the society as a human rights issue. The Report indicates concrete steps at international and national levels to achieve this goal. The aim of this paper is to analyse the situation in Turkey with regard to disability in relation to underlined concepts and recommendations in the World Report on Disability and to emphasise the already available and potential contributions of Physical Medicine and Rehabilitation medical specialty in the implementation of this Report at the national leve
The relationship between cardiovascular endurance thoracic expansion and vital capacity in the patients with ankylosing spondylitis
Ankilozan spondilit (AS) özellikle omurga eklemlerini tutan ve sistemik bulgularla giden inflamatuar bir hastalıktır. AS'li hastalarda toraks civarındaki eklemlerin tutulmasına bağlı olarak restriktif tipte akciğer hastalığı gelişir, vital kapasite azalır. Bu çalışmada amacımız AS'li hastalarda kardiyovasküler dayanıklılığı, indirekt bir yöntem olan Astrand testi ile değerlendirmek, bunun göğüs ekspansiyonu ve vital kapasite ile olan ilişkisini araştırmaktır. Bu çalışmaya AS'li 21 hasta alındı. Astrand testi ancak 17 hastaya yapılabildi. Test ile eş zamanlı olarak göğüs ekspansiyonu ve vital kapasite Ölçüldü. Hastalık yaşı, sigara içip içmedikleri de sorgulandı. İstatiksel analizlerde Pearson korelasyon katsayısı ve Student t testi kullanıldı. Hastalar yaş ortalaması 30±7 yıl olan, 2 kadın ve 15 erkekten oluşuyordu. Hastalık süresi ortalama 72±75 aydı. V02max' m göğüs ekspansiyonu, vital kapasite ve hastalık süresi ile korele olmadığı görüldü (p>0.05). V02 max'ın sigara içen ve içmeyen hastalar arasında da farklı olmadığı bulundu (p>0.05). Hastaların çoğu genç erkek olup, bir takım fonksiyonel kısıtlılıklarına rağmen işlerine devam etmektedirler. Bu durum, göğüs ekspansiyonu ve vital kapasitede düşüklük olmasına rağmen V02 max'ın belli bir düzeyde tutulmasına yardım etmektedir. Hastalık uzun yıllar sürmesine rağmen, yavaş seyirli olabilir. Sonuç olarak, hastalarımızda göğüs ekspansiyonu ve vital kapasite ile kardiyovasküler dayanıklılık arasında bir ilişki bulunamamıştır. Bunların dışındaki bir çok faktörün kondisyonu etkileyebileceği düşünülmüştür. Bu sonuçlar geniş, randomize kontrollü çalışmalarla araştırılmalıdır.Ankylosing spondylitis (AS) is an inflammatory disease which involves especially columna vertebralis. There is commonly noted restrictive pulmonary disease due to involvement of the thoracic joints, therefore it results in decreased vital capacity. The aim of this study is to assess the cardiovascular endurance in AS patients by an indirect test (Astrand test) and to investigate the relationship between thoracic expansion range and vital capacity. Twenty one patients with AS were recruited in the study. Astrand test was performed only in 17 of this patients with simultaneous assessment of thoracic expansion range and vital capacity. Patients were questioned about smoking habits and Pearson correlation and Student-t test were used for statistical analysis. This study group were composed of 2 females and 15 males with mean 30± 7years of ages. The mean disease duration was 72 ±75 months. There was no correlation between VO2 max with thoracic expansion range, vital capacity and disease duration (p>0.05). There was no significant difference ofVO2max values in smoking and nonsmoking patients (p>0.05). VO2max may not show any significant decrease, because our patients were mostly males and actively working people. Furthermore we hypothesized that the lack of correlation may be due to the slow progression of disease. As a result, we state that we have not found a significant correlation between thoracic expansion range, vital capacity and cardiovascular endurance in our series and we believe that cardiovascular endurance may be affected by various other factors, and larger randomized controlled studies are needed to confirm these results
İstanbul'daki Serebral Palsi Olgularının Klinik ve Demografik Özellikleri: Çok Merkezli Çalışma
Amaç: Bu makalenin amacı İstanbul 'daki serebral palsi (SP) olgularının demografik özellikleri, klinik tipi, risk faktörleri ve bazı klinik özelliklerini içeren epidemiyolojik özelliklerini araştırmaktır.Gereç ve Yöntemler: Eğitim, araştırma ve üniversite hastanelerinden oluşan 11 merkezin katıldığı çok merkezli ve retrospektif bir çalışmadır. 2005 ve 2007 yılları arasında eğitim, araştırma ya da üniversite hastanelerinde kayıt edilen SP olgularının demografik ve klinik verileri, İstanbul Serebral Palsi Çalışma Grubunca toplandı.Bulgular: Yaş ortalamaları 7,27±4,63 yıl olan 730 olgu çalışmaya alındı. Olguların 429'u (%58,8) erkek, 301'i (%41,2) kızdı. Klinik tiplendirmede, spastik tip %91, karma tip %3,6, diskinetik tip %3,2 ve ataksik tip % 0,7 olarak bulundu. Olguların %51,9'una yaşamlarının ilk 6 ayı içinde tanı konmuştu, %24,6'sı 2. altı ay; %23,5 'i ise 12. aydan sonra tanı almıştı. Yüzde 32 olguda konuşma bozukluğu, %23,1'inde mental gerilik ve %20,9'unda epilepsi mevcuttu.Sonuç: Ülkemizde SP olguların demografik özellikleri ile ilgili az sayıda çalışma mevcuttur. Bu çalışma, Türkiye'deki SP olgu profilini belirlemede ve prospektif çalışmalara hasta havuzu oluşturmak için bir ön çalışma niteliğindedir.Objective: The objective of this study is to identify epidemiological characteristics of patients with cerebral palsy (CP) in Istanbul, including demographic information, clinical types, risk factors, and some clinical features.Material and Methods: This is a retrospective and multicenter study, with the participation of 11 training and university hospitals in Istanbul. Demographic and clinical data of patients with CP presenting to university and training hospitals in Istanbul between 2005 and 2007 were recorded. Data were collected by the Istanbul Cerebral Palsy Study Group (ICPSG).Results: A total of 730 patients with a mean age of 7.27±4.63 (2-18 years) were enrolled into the study; 429 (58.8%) of the patients were male and 301 (41.2%) were female. During clinical typing, it was seen that 91% of the patients were spastic, 3.6% was mixed, 3.2% was dyskinetic, and 0.7% was ataxic. Also, 51.9 % of the patients had a diagnosis of CP during 0-6 months of age, 24.6% had the diagnosis Sonuç: Ülkemizde SP olguların demografik özellikleri ile ilgili az sayıda çalışma mevcuttur. Bu çalışma, Türkiye'deki SP olgu profilini belirlemede ve prospektif çalışmalara hasta havuzu oluşturmak için bir ön çalışma niteliğindedir