181 research outputs found
17. Yüzyıl Dîvân şiirinde zaman(Hâletî [ö. 1631] - Nef’î [ö. 1635] - Nâ’ili [ö. 1666] - Neşâtî [ö. 1674]- Nâbî [ö. 1712])
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Tez çalışmasının konusunu, 17. yüzyılda yaşamış belli başlı Dîvȃn şairlerinin dîvȃnlarında geçen zaman ve zaman kavram alanına ait kelimelerin incelenmesi oluşturmaktadır. Düşünce tarihi boyunca, özellikle felsefe alanında en tartışmalı konulardan biri olan zamanın, geniş bir konu olması itibariyle de belirli sınırlar çerçevesinde ele alınması kaçınılmaz olmuştur. Bu çalışmada, klasik dönem zaman algısını şekillendiren teorik zeminde, zaman kavram alanına ait kelimeler belirlenmiştir. Alt başlıklar halinde ele alınan bu kelimelerin, seçilen şairlerin dȋvȃnlarında hangi çerçevede ve nasıl ele alındığını belirlemekle, bir bakıma sanat üzerinden dönemin insanının zaman algısını, buna bağlı olarak varlığı kavrayış biçimini ortaya koymak mümkün olmuştur. Başka bir açıdan bakıldığında ise bu çalışmanın, dönemin bilinç yapısını anlamaya yardımcı olmak adına bir zihniyet çözümlemesi olduğu söylenebilir. Metinler incelenirken, tabiȋ ve mutlak zaman olarak kategorize edilen zaman göz önünde bulundurulmuştur. Duyularımızla algıladığımız, beşerȋ ve fȃni yönümüzle idrâk ettiğimiz dünya zamanı tabiȋ zaman; cismȃnȋ sıfatlardan münezzeh, sonsuzluk ve sınırsızlığın yaşandığı ȃlemin zamanı ise mutlak zaman olarak adlandırılmıştır. Zamana dair bir diğer sınıflandırma ise, dünyaya ait zamanın doğrusal bir yapıda olması; mutlak ve kozmik zamanın ise dairesel zaman olarak adlandırılmasıdır. Seçilen beyitlerden bazıları yorumlanırken daha anlaşılır olması adına bu sınıflandırmalardan yararlanılmıştır. Bu çalışma ile edebȋ metinlerin ait olduğu dönemin ruhunu taşıması ve felsefe, tasavvuf gibi çağın ilimleri ile ilişki kurmadan anlaşılmasının eksik kalacağı sonucu ortaya çıkmaktadır denilebilir.This thesis attempts to examine the conception of time and related words that appear in the poetries of the leading Dîvân poets in the 17th century. Due both to its being a broad subject, and to its being one of the most controversial topics throughout the history of thought, particularly in philosophy, the discussion of the concept of time in a narrower perspective is inevitable. In this study, in the theoretical ground that shapes the perception of time of the classical period, the words belong to the conceptual field of time is specified. These words are dealt with under the subtitles and shown in what framework and how they are treated in the poetries of the selected poets. In doing so, it has, n a way, been possible to reveal the perception of time of the period's man and the way they conceive of being through art. This work, when looked from a different point of view, is an analysis of a mentality that helps to understand the structure of the period's consciousness. In examining the texts two different categories of time, namely, natural time and absolute time is considered. The former indicates to the worldly time that we perceive through our senses, through our humane and mortal side whereas the latter to the time of the realm, where corporeal attributes are excluded, and where one lives in infinity and unlimitedness. One more difference is that while the worldly time is linear, the absolute and the cosmic time is circular. In order to make the subject more comprehensible, these classifications are benefited in interpreting some of the selected couplets. Since the literary texts reflects the spirit of the period they belong to, their reading is incomplete if one does not consider their relation to philosophy, Islamic Sufism, and the other disciplines. This study is an outcome of such an approach that bears in mind these connections
Türkiye’de yoksulluk ve yoksullukla mücadele
Küreselleşme özellikle 1980’li yıllarda neoliberal politikaların uygulanmaya başlanmasıyla birlikte etkisini göstermeye başlamıştır. Küreselleşme kavramı son zamanlarda yoğun bir şekilde üzerinde durulan bir konu olmasına karşın, küreselleşme olgusunun ortaya çıkışı ve gelişim süreci daha eskilere dayanmaktadır. Teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının hızlı bir şekilde gelişmesi küreselleşmenin etkilerinin günümüzde daha hissedilir olmasını sağlamıştır. Bu bakımdan küreselleşmenin etkileri sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanda daha belirginleşmiştir. Bu gelişme ve değişmelere ayak uyduramayan ya da gelişimleri anlamayan ülkeler birtakım sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır
Kırsaldan Kente Göç ve Değişen Siyaset: Muş Örneği
Göç ve toplumsal-kavimsel hareketlilik tarihte uygarlıkların oluşmasında önemli bir etkendir. Birçok büyük uygarlıklar göçle beraber mekânda meydana gelen değişmenin, sanata, kültüre, hayata ve mimariye yansıması ile birlikte oluşmuştur. Örneğin Helen uygarlığı batı ile doğunun bir sentezini ifade ederken, sentez kendini yer değiştiren halklara, askerlere, sanatkârlara borçludur. Göçle beraber bugünkü Avrupa ulusları oluşmuştur. Tarihteki büyük göçler aynı zamanda farklı kültür ve geleneklerin yeni bir mekânda sentezini ifade eder. Göç mekânı yeniden biçimlendirir. Mimaride mekânın kullanımı ve yapının biçimi ve duruşu değişirken, şehirde ise yatay bir ilerleme meydana gelir. Böylece arazi daha çok şehrin içine kayar. Göç daha önceden inşa edilmiş kent kimliğini değiştirir, onun statik yapısını bozarak, yeni eklemelerde bulunur. Böylece değişim ve dönüşüm içinde kent, kendine yeni gelenlerin, eski kimliğine yeni kattıkları ile bir senteze ulaşır. Göç kentin zaman içindeki akan kimliğine müdahale ederek, ona bazen yeni yataklar ve debiler sunar. Kentle birlikte eski ve yeni milletler kaynaşarak, başka bir milletin oluşumuna kaynaklık ederler. Geçmiş dönemlerde göçle bilinen ve ünlenmiş Keltler gibi kavimler vardır. Karadeniz insanın çaldığı tulum ile Đrlanda halkının çalgı aletlerindeki benzerlik kendisini göçe borçludur. Aynı zamanda göç siyasi sonuçlar doğuran hareketlerdir. Örneğin Frigya’lılar Ege’nin batı yakasından Anadolu’nun içlerine göç ederek Hitit’leri ortadan kaldırmışlardır. Dolayısıyla göç tarihte, şimdiki gibi, toplumsal, siyasal sonuçlar doğuran bir olgu olmuştur. Sanayi devrimi öncesi kentlerin göçle ilgili hikâyeleri genelde birbirine benzer. Hikâye sanayi devrimi sonrası, mekanikleşmeye bağlı olarak şehre yönelik iş bulmak amacıyla değişir. Köy artık eski üretkenliğini kaybetmiştir. Şehir sanayi öncesi dönemde temel özelliği olan tüketim yeri olmak yerine, sanayi devrimi sonrası üretim alanına dönüşmüştür. Üretimin temel amacı olan kar yani para sadece bütün mal ve hizmetleri satın alan değer değil, aynı zamanda bütün ekonomik ilişkileri belirleyen güç haline dönüşmüştür. 19.yy. da ülkeler, güçlü ordularından daha çok güçlü paralarına dayanmışlarıdır. Değişim aracı olan para, diğer bütün değişim araçlarının yerini aldıkça, paranın yoğunlaştığı şehir ise göç almaya başlamıştır. Şehirler göç aldıkça, mekân yatay olarak gelişmiş, sınıfsal ayrım ise kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Kırdan kente göç oranı artış göstermeye başladığında ise, kır ve kent kavramları da eski anlamalarını yitirmeye başlarlar. Şehrin kendisi değişip dönüşürken, kente bağlı olan kırsal kesimde (köy) dönüşüme uğramaya başlar. 19.yy. boyunca kırsal kesimde yaşayan insanlar kentteki iş gücü talebinin karşılamak için kendi köylerinden kente yüksek oranlarda göç etmeye devam eder. Ülkemizde ki iş bulmak için göç ise 1950’lerden sonra görülmeye başlar. Bu araştırmada genel olarak bu göç olgusu incelendikten sonra 1990’dan sonra kırdan Muş’a olan göçler değerlendirilecektir
Yerel Yönetimlerde Dijital Dönüşüm Uygulamaları
Dünyada ve ülkemizde sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişle beraber kamu ve özel yönetimlerde bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanım alanları gittikçe yaygınlaşmıştır. Küreselleşme, değişim gibi etkenler yönetimlerde internet teknolojisinden yararlanmayı zorunluluk haline getirmiştir. Kamu yönetimlerinin yeniden yapılanmasında etkili olan şeffaflık, katılımcılık, hesap verebilirlik, açıklık gibi ilkeler yerel yönetimlerde de önem verilmesi gereken ilkelerdir. Teknolojinin gelişmesi sonucunda yerel yönetimler de bilgi ve iletişim teknolojilerinden daha fazla yararlanmak amacıyla yerel yönetimlerde dijital dönüşüm kapsamında yeni teknolojilerin kullanılması gereği ortaya çıkmıştır. Merkezi yönetimde uygulanan elektronik hizmet sunma yöntemlerinden beklenen faydanın sağlanmasıyla yerel yönetimlerde de elektronik ortamda hizmet sunmanın mümkün olabileceği görülmüştür. Yerel yönetimlerde internet, bilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak yerel halka daha nitelikli, daha kaliteli ve daha verimli hizmet sunmak amacıyla farklı farklı uygulamalar geliştirilmiştir. Yerel yönetimler tarafından uygulamaya konulan dijital dönüşüm uygulamaları sayesinde yerel halkın ihtiyaçlarına daha kısa ve daha hızlı bir sürede cevap verebilmekte, onların günlük hayatlarını kolaylaştırmaktadır. Bu kapsamda çalışmada yerel yönetimlerde gerçekleştirilen dijital dönüşüm uygulamaları sayesinde yerel yönetimler üzerindeki etkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Yerel yönetimlerin bilgi teknolojisinden yararlanarak hangi uygulamaları gerçekleştirdikleri incelenmiştir. Yerel yönetimlerde dijital dönüşümden beklenen faydanın sağlanması amacıyla öneriler geliştirilmiştir
Sosyal Politika Kapsamında Türkiye’de Yaşlanmaya İlişkin Ulusal Düzeydeki Düzenlemeler
Yaşlanma, yaşam boyu gelişim sürecinin en son aşamasını oluşturmaktadır. Gerek teknolojik gelişmeler, gerek sağlık teknolojisinde yaşanan gelişimle birlikte yaşlı nüfusta daha önceki çağlara göre bir artış yaşanmaktadır. Yaşlı nüfusunun artması, ülkelerin yaşlılara yönelik politika uygulamalarında daha fazla sorumluluk yüklemektedir. Yaşlıların fiziksel özelliklerinde yaşanan değişimler, hastalıkların artmasına dolayısıyla daha fazla bakıma ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Bir yandan teknolojinin gelişmesi diğer yandan toplum yapısının değişmesi sonucu geleneksel aile yapısı terk edilmeye başlanmıştır. Yaşlı bireylere ailelerin bakım ve gözetimi günümüzde kimi zaman mümkün olmamaktadır. Hayat koşullarının zorluğu ve yaşam şartlarının değişmesi yaşlıların bakımı konusunda başka alternatifler geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu noktada yaşlıların bakım hizmetlerini üstlenen huzur evleri, bakım evleri, yaşam merkezleri oluşturulma yoluna gidilmiştir. Türkiye’de de yaşlı nüfus oranında bir artış söz konusudur. Sanayileşme, toplumsal yapının değişmesi, teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi ve yayılması yaşlı bireylerin sorunlarını artırmıştır. Türkiye’de yaşlı bireylerin hayatlarını sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde devam ettirebilmeleri için, uzun vadeli politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu yüzden yaşlılara yönelik uygulanan sosyal hizmetler konusu önem taşımaktadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı, yaşlılara yönelik uygulanan düzenlemelerden yola çıkarak, yaşlıların yaşamış oldukları sorunları ortaya koymak ve bu konuda öneriler getirmektir. Bu amaçla çalışmada, yaşlılara yönelik uygulanan sosyal hizmet uygulamaları kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Ayrıca dünyada bazı ülkelerde yaşlılara yönelik uygulanan sosyal politika uygulamalarına da yer verilmiştir. Son olarak Türkiye’de yaşlılara yönelik düzenlenebilecek uygulamalar konusunda öneriler getirilmiştir
Đnternetin Görünen Yüzü
İçerisinde bulunduğumuz çağ, bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu çağın getirdiği zorunluluklardan en önemlisi teknolojik gelişmelerin yakından izlenmesinin ve buna ayak uydurulmasının zorunlu bir hal aldığı gerçeğidir. İnsanoğlunun bilim ve teknolojik alanda kaydettiği ilerlemeler, yönetim becerileri, uzmanlık ve örgütlenme aşamalarında sağlanan gelişmeler bu yüzyılın gelişmeleridir. Küreselleşme olgusunun hayatımızın her alanında hissedildiği günümüzde; küreselleşen dünyayı daha da küçülten internetin varlığı, hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yer almaya başlamıştır. Bir nevi hayatımızın olmazsa olmazı bir hal almıştır. İnternet iyilerin elinde iyi, kötülerin elinde kötü olabilen bir kullanım aracı olmuştur. Adeta önemli bir propaganda aracı ve bir silah görevi üstlenmiştir. İçinde bulunduğumuz çağa ayak uydurabilmek için teknolojiyi hayatımızın içinde etkin bir şekilde kullanma gerekliliği doğmaktadır. İnternet büyük bir hızla hayatımıza girdi ve şekillendirmeye başladı. Artık her yerde elektronik dünya (e-world), elektronik ticaret (e-trade), elektronik posta (e-mail), elektronik reklam (e-ad) ve de elektronik yaşam (e-life) gibi “e” ile başlayan kelimelere rastlanılmaktadır. Günümüz dünyasında internet kullanımı ile mesafeler neredeyse ortadan kalkmış, hem üretici, hem pazarlamacı, hem de tüketici yönüyle sınırsız fırsatlar elde edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, bilgi çağına geçiş sürecinde bilgi toplumu olabilmek için internetin ne maksatla kullanıldığı, burada yapılan faaliyetlerin incelenmesi, burada kurulan teknolojinin bilgi toplumu olma yolunda mı kullanıldığı, yoksa burada kurulan teknolojinin toplumu yobazlaştırıp bilgiden uzak başka fırsatlar ve amaçlar için mi kullanıldığı konularına açıklık getirebilmektir. İnternet; pahalı olan bilgi teknolojisine ulaşamayan insanlar için eğitim, kültür, moral, sağlık, çevre gibi temel konularda kullanılabilmekte midir, yoksa halkın sorunlarına kamu kurum ve kuruluşlarına ulaşmadan e-devlet yapısı içinde çözüm bulunmasına katkıda bulunmakta ve bu çerçevede bilgi toplumu oluşumuna katkı sağlamakta mıdır. Bu konunun çözülmesine katkı sağlaması amaçlanmıştır
Sosyo-Kültürel Yapı ve Suç Olgusu Arasındaki İlişki: Malatya İli Örneği
Günümüzde çeşitli türleriyle sosyal yapıları etkileyen suç olgusu, sosyal sistemin ve bireylerin korunması için giderek çok daha fazla çaba harcanmasını
gerektirmektedir. Suç olgusu, sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin temel sorunu olmayıp, sanayisi gelişmiş, hatta süper güç olarak tabir edilen
ülkelerin dahi, önemli sorunlarından birisi haline gelmiştir. Bu konuda artan ilgi ise bir yandan toplumu suçtan temizlemek, artan suç olaylarına karşı önlem
almak, çözümler ortaya koymak kadar, diğer bir yandan suç olarak görülen davranışlar ile bunların tabiatını anlamak bir ihtiyaç haline gelmiştir. Suç ve suç
olgusu günümüzde toplumların çözüm bekleyen önemli sorunlarından birisidir. Bu sorun, yaklaşık olarak 19. yüzyılın başlarına kadar büyük ölçüde fizyoloji,
psikoloji ve biyoloji gibi disiplinler tarafından ele alınmış ve çözümlenmeye çalışılmıştır. Suç ve suç olgusunun, sosyo-kültürel, ekonomik ve çevresel
faktörler temelinde sosyoloji bilimi tarafından açıklanma çabaları 1930' lu yıllardan itibaren yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren suç
konusunda, sosyolojide zengin bir literatür oluşmaya başlamıştır. Suç konusundaki araştırmalar, suçun nedenleri, işleniş biçimleri, suçlunun çeşitli demografik
ve sosyolojik özellikleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle gelişmiş ülkelerde suçluluk veya suç eylemleri, gelişmekte olan ülkelere nispeten daha önemli ve
büyük bir sorun olarak, toplumların gündemini işgal etmektedir. Bu ülkelerdeki istatistiksel verilere bakıldığında, suç oranlarının ürkütücü bir boyut aldığı
görülmektedir. Suç olgusu üzerinde önemli etkisi olan konulardan biride toplumun sosyokültürel yapısıdır. Toplumsal yapı, suç olgusunun gerçekleşme
zeminini teşkil etmektedir. Bu sebeple sosyo-kültürel yapı, suçun nitelik ve nicelik görünümünü vermede dominant bir faktör olarak gözükmektedir. Bu
çalışma, suç olgusunu sosyo-kültürel faktörlere ilişkin olarak sosyolojik bir açıdan incelenmesini amaçlamaktadır. Çünkü suç olgusu hem ortaya çıkış biçimi,
nedenleri ve hem de sonuçları açısından sosyolojik olarak çözümlenmeyi gerekli kılmaktadır. Suç konusu ilgi çekici olduğu kadar, onun karmaşık bir sosyal
süreç olduğu kadar hem de suçluluğun anlamlaştırılması konusunda da sorun teşkil etmektedir. Bu araştırmada suç olgusu adı altında, suçun tanımı, suç
teorileri, suç türleri ve suçu etkileyen faktörler ortaya konarak literatür yardımıyla açıklanmaya çalışılacaktır. Ayrıca, araştırmamızın en önemli kısmı olan,
Malatya ili sınırları içerisinde bulunan cezaevlerindeki hükümlülere uygulanan anket çalışmasının elde edilen verilerinin analizine ve değerlendirilmesine
ayrılmıştır. Cezaevlerinde tutuklu bulunan suçluların; cinsiyet, yaş, öğrenim durumu, aile, medeni, meslek, ekonomik dur
Belediyelerin sosyal politika uygulamaları üzerine bir değerlendirme: Malatya Belediyesi örneği
1980’li yıllar küreselleşme olgusuyla birlikte yerelleşme tartışmalarını da
beraberinde getirmiştir. Küreselleşme kamu yönetimi anlayışını yeniden
şekillendirmekte, merkez karşısında yerel yönetimleri güçlendirmektedir.
Küreselleşme sürecinde yerel yönetimler, yönetimde etkinlik ve ekonomik
verimlilik sağlama yanında demokratikleşmenin de önemli yapıtaşları olarak
görülmektedir. Yeni yönetim anlayışı ile yerel yönetimlerin sosyal politikalarının
da içerik değiştirdiği görülmektedir. Bu değişim süreci ülkemiz kamu yönetimi
politikalarını dolayısıyla yerel yönetimleri ve yerel yönetimlerin sosyal
politikalarını etkilemektedir. Bu süreçte yerel yönetim birimlerinden olan
belediyeler, yerine getirmek zorunda oldukları çok önemli görev ve
sorumluluklarla donatılmışlardır. Bu çalışmada, Türkiye’de belediyelerin sosyal
politikaların yürütülmesinde üstlendikleri rol ve sorumlulukları ele alınmış, bu
yürütülen faaliyetler, Malatya Belediyesi örneği kapsamında incelenmiştir. Bu
kapsamda, Malatya Belediyesi’nin sosyal hizmetler, sosyal yardımlar, eğitim,
sağlık ve konut hizmetleri çerçevesinde yürüttükleri faaliyetler analiz edilmeye
çalışılmıştır. Araştırmanın bulgularına göre, belediyelerin sosyal politika
uygulamaları konusunda yüklendikleri görev ve sorumlulukları artırmıştır, verilen
hizmetlerde yıllar itibariyle önemli artışlar yaşanırken; buna karşılık bazı sosyal
hizmetlerde düşüşler de yaşanmıştır. Bu düşüşün nedenleri ortaya konurken,
sosyal politika uygulamaları kapsamında daha etkili ve verimli hizmet sunmanın
yolları aranırken, bunlara yönelik birtakım çözüm önerileri de geliştirilmiştir
Antioxidant Effect of Bilberry on Oxidative Stress Caused by Acute Exercise in Rats
This research is supported by Atatürk University Scientific Research Commission. Abstract This study, it was aimed to determine the antioxidant effect of bilberry extract in decreasing the oxidative stress caused by acute exhaustive exercises in rats' blood and liver tissues. 27 Spraque-Dawley type male rats were divided into four groups (control, exercise, bilberry and bilberry+exercise groups). Bilberry extract was administered using gavage once daily. Before blood and liver tissues were taken, the rats ran in a treadmill at a speed of 25 m/min (1.5 km / h) at a slope of 0 for about 1 hour or until exhaustion. Compared to the control group, serum GSH levels and GPx activities did not have a significant change in the bilberry, acute exercise and bilberry + acute exercise groups; while serum MDA levels decreased significantly. When compared to the control group, liver GPx activity significantly increased in the bilberry and bilberry+acute exercise groups. Again, it was determined that liver GSH level significantly increased in bilberry+acute exercise group.The results of this study demonstrate that bilberry extract may provide antioxidant protection against a potential oxidative damage as it causes an increase in hepatic GPx activity and GSH levels in rats exposed to acute exhaustive exercise. Keywords: Antioxidants, acute exhaustive exercise, bilberry, glutathione, glutathione peroxidase, malondialdehyDOI: 10.7176/JMPB/65-04 Publication date: April 30th 2020
- …