29 research outputs found

    Single step therapy for abscess foci localized at different parts of the body using trocar type catheter: Results of two year-experience

    Get PDF
    Objectives: The aim of this study was to emphasize the feasibility and cost effectiveness of trocar type catheter in percutaneous abscess drainage under imaging guidance and to determine the clinical efficacy of the method.Materials and methods: From June 2008 to December 2010, 48 patients who were referred to interventional radiology unit, in order to undergo percutaneous abscess drainage. All was data including age, the organ or the part of the body where the abscess was localized and size of abscess were recorded. Forty-two (87%) patients underwent drainage with ultrasonographic guidance, while 6 (13%) underwent with computed tomography guidance. One pediatric patient underwent systemic sedation anesthesia (with remiphentanyl and midazolam) and the rest of the patient with local anesthesia (with prilocain hydrochlorid). Catheterization procedure with which abscess drainage was done accepted as technically successful.Results: Imaging guided percutaneous abscess drainage procedures were performed with trocar type catheter to localized abscesses in different organs or systems in 48 patients (25 men, 23 women, mean age 52 years, range 2-82 years). Technical success was 100% in all cases. No patient had a complication during the procedure. Time to extraction of percutaneous catheter after drainage procedure was 5-28 days (mean 11.2 days). There was no recurrence except for a case, in which an abscess at the splenectomy site was successfully drained.Conclusion: Percutaneous drainage with imaging guidance using the trocar type catheter should be preferred because of its feasibility, cost-effectiveness, and reduced rate of complications in treating abscesses, which localized at different organ systems

    Manyetik rezonans görüntüleme ile supraspinatus kas alanı değerlendirmede iki farklı yazılımın karşılaştırılması

    Get PDF
    Amaç: Rotator manşet yaralanmalarında en sık etkilenen tendon supraspinatus SPS tendonudur. SPS tendonunda rüptür sonrasında kasın kendisinde atrofi meydana gelmektedir. SPS kas alanının doğru ölçümünün, kas atrofisinin erken tanı ve tedavisinde önemli bir ölçüt olduğu düşünülmektedir. Alan ölçümleri genel olarak özel yazılımlar gerektiren iş istasyonlarında yapılmaktadır ve bu da yüksek maliyet gerektirmektedir. Bu çalışmada, SPS kas alanı ölçümünün değerlendirilmesinde bir iş istasyonu olan syngo.via ile hastanemizde de halen kullanılmakta olan yerli bir görüntü arşivleme ve bağlantı sistemi PACS olan EnlilPacs yazılımının sonuçları karşılaştırılmıştır. “Alan ölçümü yapmak için, iş istasyonu kullanılmadan, rütin rapor okumada kullanılan Enlilpacs ile iş istasyonu kadar güvenilir sonuçlar elde edilebilir mi?” sorusunun cevabını bulmak amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: SPS tendonunda tam kat rüptür olan 50 hastanın omuz manyetik rezonans MR görüntüleri değerlendirildi. Omuz MR görüntülemede rütin çekim protokolü kullanıldı. Sagital oblik T2 ağırlıklı görüntüler üzerinden, supraskapüler olukta, Y şekli içerisinde SPS kas alanları ölçüldü. Ölçümler kas iskelet radyolojisinde deneyimli iki farklı radyolog tarafından, iki farklı yazılım syngo.via ve EnlilPacs kullanılarak yapıldı. Elde edilen sonuçların ortalamaları karşılaştırıldı. Korelasyon ve güvenilirlik analizleri yapıldı. Bulgular: Ortalamalar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Güvenilirlik analizinde ölçüm sonuçları açısından gruplar birbirleri ile iyi derecede tutarlı bulundu Cronbach alfa=0.970 . Korelasyon analizlerinde aynı yazılım kullanıldığında radyologlar arasında ve farklı yazılımlar kullanıldığında, yazılımlar arasında oldukça iyi korelasyon tespit edildi. En iyi korelasyonlar her iki kullanıcı için de iki farklı yazılım arasında idi. Sonuç: Alan ölçümü yapmak için yüksek maliyet gerektiren iş istasyonları yerine, yerli bir PACS sistemi olan EnlilPacs güvenle kullanılabili

    Primary epiploic appendagitis: Clinic and radiologic imaging findings

    Get PDF
    Introduction: Primary epiploic appendagitis (PEA) is arare and self-limiting disease that can mimicking acuteapendicitis and diverticulitis because of the clinical symptoms.The present retrospective study was discussed toclinical and radiologic characteristics of PEA.Methods: We reviewed the clinical, laboratory and computedtomography (CT) findings of 10 patients with PEAbetween August 2010 and December 2012.Results: Ten patients (1 female and 9 males) were diagnosedwith PEA. The average age was 37.1 (15-63)years. Abdominal pain was localized to the right (2 cases,20%) or left (7 cases, 70%) lower quadrants and generalized(1 cases, 10%). All patients were afebrile. Only twopatients showed leukocytosis. There were gastrointestinalsymptoms such as nausea (3 patients) and vomiting(1patient). In all cases, a pericolic fatty mass with a hyperattenuated ring was observed on CT. All of the patientswere treated symptomatic.Conlusion: In patients have atypical symptoms and laboratoryvalues with abdominal pain (especially left lowerabdominal pain), PEA should be considered in differentialdiagnosis. For correct diagnosis and avoid unnecessarysurgery, CT must be used in diagnosis because imagingfindings characteristic of the disease.Key words: Primary epiploic appendagitis, imaging, C

    Tüm barsaklar sana emanet: Truncus coeliacamesenterica

    Get PDF
    Truncus coeliacus ve a. mesenterica superior, gastrointestinal sistemin önemli bir bölümünü besleyen iki damardır. Bu iki damarın ortak bir kök ile aorta abdominalis’ten ayrılması nadir görülen ve oldukça önemli bir varyasyondur. 63 yaşındaki erkek hastanın 256 kesitli multidedektör bilgisayarlı tomografi anjiografi görüntüleri incelendi. Yapılan değerlendirmede truncus coeliacus ve a. mesenterica superior’un ortak bir kök halinde 1. lumbal vertebra’nın alt hizasında aorta abdominalis’in ön yüzünden ayrıldıkları tespit edildi. Bunun yanı sıra; a. gastrica sinistra’nın a. hepatica propria’dan orijin aldığı gözlendi. Truncus coeliacus’un varyasyonları karaciğer nakilleri, safra kesesi ve gastrik bölge cerrahisinin yanı sıra girişimsel radyolojik prosüdürlerde de oldukça önemlidir

    Suprasellar hemanjioblastomun eşlik ettiği Von Hippel Lindau hastalığı

    Get PDF
    von Hippel-Lindau hastalığı; retinal, spinal ve serebellar hemanjioblastom, renal hücreli karsinom, feokromositoma, pankreatik kist ve tümörler, endolenfatik kese tümörleri gibi benign ve malign tümörlerin gelişimi ile karakterize kalıtsal bir hastalıktır. Epididimde ve broad ligamentte kistler ve papiller kistadenokarsinom oluşabilir. Radyolojik görüntüleme yöntemleri von Hippel-Lindau hasta- lığının tanısında, tedavisinde ve takibinde önemli bir yere sahiptir. Bu yazıda, multi-organ tutulumları olan 32 yaşındaki bir erkek hastada, von Hippel-Lindau hastalığının radyolojik bulgularını paylaşmak amaçlanmıştı

    Application of first-pass contrast bolus tracking sequence for the assessment of morphology and flow dynamics in cardiac MRI

    Get PDF
    PURPOSEThere are two well-known indications for first-pass perfusion in the literature. First is the evaluation of myocardial ischemia, and the other is the evaluation of tumor vascularity. Our aim was to assess the value of a first-pass contrast bolus tracking sequence (FPCBTS) for cases unrelated to these pathologies. MATERIALS AND METHODSA total of 35 patients (age range, 1 day to 66 years; mean age, 10.4±19.2 years; median age, 4.5 months) with suspected congenital (n=31) and acquired (n=4) heart and great vessel disease were included in the study. All the patients underwent cardiac magnetic resonance imaging (MRI) and FPCBTS, and 20 patients underwent contrast enhanced magnetic resonance angiography (CE-MRA). We used cardiac MRI and CEMRA for anatomic evaluation and FPCBTS for dynamic flow evaluation. RESULTSTruncus arteriosus, double outlet right ventricle, tetralogy of Fallot, corrected transposition of great arteries, atrial and ventricular septal defect, aortic rupture, cardiac hydatid cyst, tricuspid atresia, anomalous pulmonary venous return, and interrupted aorta were detected using the technique described here. Septal defects in six patients and atrial aneurysm in two patients were excluded. The shunt gap and flow direction of the septal defects, a ruptured wall in a dissected aorta, a hydatid cyst, and the atrial relationship in two cases with paracardiac masses were diagnosed easily using this dynamic evaluation technique. CONCLUSIONFPCBTS can be performed in addition to cardiac MRI and CEMRA to reveal flow dynamics and morphology

    Nörofibromatozis tip 1: Kraniyal MRG Bulguları

    Get PDF
    Amaç: Nörofibromatozis tip 1 NF1, von Recklinghausen hastalığı, periferal nörofibromatozis öncelikle nöral dokular olmak üzere birçok sistemi tutan nörokutanöz bir hastalıktır. Çocuklarda kanser yatkınlığını artırması sebebiyle bilinmesi ve tanı konması önem kazanan bir sendromdur. Amacımız kliniğimizde incelenen nörofibromatozis tip 1 hastalarının kraniyal MRG bulgularını tartışmak ve mevcut bulgular eşliğinde nörofibromatozis tip 1’in kraniyal tutulum şekillerini değerlendirmektir. Gereç ve yöntemler: Haziran 2011 ve Mart 2013 tarihleri arasında kliniğimizde Nörofibromatozis tip 1 tanısı olan ve en az 1 MRG incelemesi bulunan 21 hastanın 19’u değerlendirilmiştir. 6-32 yaş aralığında ortalama yaş 15,3 , 7 kız ve 12 erkek hastadan elde edilen kraniyal MRG incelemeleri retrospektif olarak taranmıştır. Çalışmaya dahil edilen olgulardaki lezyonların tipi ve lokalizasyonları farklı bir radyolog tarafından yeniden değerlendirilmiştir. Bulgular: Nörofibromatozis tip 1 tanısıyla takip edilen ve kraniyal MR görüntülemeleri değerlendirilen 19 hastanın 16’sında santral sinir sisteminde hamartomatöz lezyonlar, 5 hastada optik gliom ya da optik sinir kalınlaşması, 5 hastada pleksiform nörofibromlar ve 2 hastada nörofibrom odakları izlenmiştir. Sonuç: Birçok farklı tümör ve bulgu içermesi ve en sık kalıtılan santral sinir sistemi hastalığı olması Nörofibromatozis tip 1’in tanı kriterlerinin ve lezyonlarının bilinmesini ve akılda tutulmasını gerektirmektedir. Klinik bulguları Nörofibromatozis tip 1 kriterlerini karşılamayan, tanı kriterlerindeki lezyonlar gelişmeyen veya tanı konurken şüphede kalınan hastaların tanısı ve hastalığın tümöral oluşumların gelişmesine olan yatkınlığı sebebiyle Nörofibromatozis tip 1 hastalarında MR görüntüleme bulguları erken ve doğru tanı açısından önemlidi

    Mikrokalsifikasyonların Tanısında Vakum Destekli Stereotaktik Meme Biyopsisi:Üç Yıllık Deneyimlerimiz

    Get PDF
    Amaç: Vakum destekli stereotaktik meme biyopsisi VDSB , günümüzde giderek artan sıklıkla kullanılan, gereksiz eksizyonel biyopsileri önleyebilecek, basit, güvenli, minimal invaziv bir perkütan biyopsi yöntemidir. Bu geriye dönük çalışmanın amacı, mikrokalsifikasyonların tanısında kullandığımız VDSB ile ilgili deneyimlerimizi sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, 2010-2013 yılları arasında mamografisinde mikrokalsifikasyon saptanmış ve VDSB uygulanmış 46 olgunun dosya bilgileri geriye dönük olarak incelenmiştir. Mikrokalsifikasyonların özellikleri, VDSB uygulamaları sırasında ve sonrasında karşılaşılan erken ve geç dönem komplikasyonlar, histopatolojik sonuçlar, takip sonuçları değerlendirilmiş ve sonuçlar hasta sayısı, yüzde ve ortalama ± standart sapma olarak sunulmuştur. Bulgular: VDSB yapılan 46 olguya ait mamogramlarda en çok küme oluşturan pleomorfik %32,6 mikrokalsifikasyonlar görülmüştür.VDSB’ye bağlı erken dönem komplikasyonlar %15,2 olguda ağrı, %2,2 olguda hematom, % 2,2 olguda ise ekimozdur. Olguların hiç birisinde geç dönemde komplikasyon ile karşılaşılmamıştır. 29 olguda % 63 histopatoloji benign, 17 olguda %37.0 ise malign olarak sonuçlanmıştır. 11 %23,9 olguda saptanan duktal karsinoma insitu, bir olguda %2,2 saptanan lobüler karsinoma insitu, dört %8,7 olguda saptanan atipik duktal hiperplazi göz önüne alındığında, toplam 16 olguda %34,7 tümör henüz prekürsor iken veya hücre içi aşamada yakalanmıştır. Sonuç: VDSB, özellikle mamografik mikrokalsifikasyonların tanısında cerrahi biyopsilere göre öncelikle tercih edilebilecek minimal invaziv bir yöntemdir. Benign olgularda hasta için anksiyete ve morbidite kaynağı olabilecek gereksiz cerrahi girişimleri önlemekte malign olgularda ise klinisyene tedavi planında yol gösterici olmaktadı

    A novel modified PAIR technique using a trocar catheter for percutaneous treatment of liver hydatid cysts: a six-year experience

    Get PDF
    PURPOSEWe aimed to demonstrate the success and reliability of a novel puncture, aspiration, injection, and reaspiration (PAIR) technique in liver hydatid cysts.METHODSPercutaneous treatment with ultrasonographic guidance was performed in 493 hepatic hydatid cysts in 374 patients. Patients were treated with a new PAIR technique by single puncture method using a 6F trocar catheter. The results of this novel technique were evaluated with regards to efficacy and safety of the procedure and complication rates.RESULTSOut of 493 cysts, 317 were Gharbi type I (WHO CE 1) and 176 were Gharbi type II (WHO CE 3A). Of all cysts, 13 were referred to surgery because of cystobiliary fistulization. Recurrence was observed in 11 cysts one month later. Therefore, the success rate of the PAIR technique was 97.7% (469/480). Minor complications (fever, urticaria-like reactions, biliary fistula) were seen in 44 treated patients (12%, 44/374); the only major complication was reversible anaphylactic shock which was observed in two patients (0.5%, 2/374).CONCLUSIONThis novel modified PAIR technique may be superior to catheterization by Seldinger technique due to its efficiency, easier application, lower severe complication rate, and lower cost. Further comparative studies are required to confirm our observations

    Diagnosis of pulmonary embolism by multidedector CT combined with doppler ultrasonography and indirect BTV of the Leg

    No full text
    Pulmoner tromboemboli (PTE) sık görülmekle birlikte tanısındaki gecikmenedeniyle mortalitesi yüksek bir hastalıktır. PTE ve alt ekstremite derin ven trombozu (DVT) aynı patolojik sürecin iki parçası olmakla birlikte PE'nin %90 nedenini alt DVT oluşturmaktadır.Çalışmamızın amacı klinik muayenesinde pulmoner emboli ön tanılı olgularda BTA' nın tanıya katkısını, alt ekstremite derin venlerinin indirekt BT venografi ve RDUS ile değerlendirilmesi ve son iki incelemenin DVT tanısındaki yerini araştırmaktır.GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya ön tanısında PE olan ve pulmoner BT anjiografide (BTA) PE tespit edilen 46 hasta dahil edildi. Hastaların iliak krestler ile femur başı arası ve popliteal bölgeleri (kesit aralığı 0.8 mm) toplam bir bölge için 17-18 kesit alınacak şekilde, ek kontrast madde verilmeden tarandı. Hastalara aynı gün içinde alt ekstremite venlerine yönelik RDUS yapıldı.BULGULAR: Çalışma dahilindeki 46 hastanın 4' ünde RDUS' de trombüs varken BTV normaldi. 2' sinde de doppler normal iken BTV' de trombüs görünümü vardı. RDUS altın standart kabul edildiğinde indirekt BTV'nin duyarlılığı: %81.8 seçiciliği: %91.6 olarak hesaplandı. İki tetkik arasında Kappa değeri: 0.738 olarak hesaplandı ve %87 tutarlılık olduğu saptandı. BTA çekimi için hastaya verilen ortalama doz miktarı 2.43 mSv, BTV için verilen doz 0.457 olarak hesaplandı.SONUÇ: Kombine BTA-indirekt BTV yöntemi olarak adlandırılan inceleme tekniğinde çok yüksek duyarlılıkta olmasa bile yüksek seçicilik oranında, düşük dozda ek kontrast madde verilerek DVT saptanabilmektedir.Despite the fact that Pulmonary Thrombo Embolism (PTE) is seen frequently because of the delay in its diagnosis it is a disease with a high mortality rate. PTE and lower extremity deep venous thrombosis (DVT) are two parts of the same pathological process and DVT is the reason of the PTE in 90% of the cases.The aim of our study is to investigate the contribution of CT angiography in cases with PE first diagnosis, evaluating lower extremity veins with CT venography and colored Doppler ultrasonography (CDU) and the role of these methods at diagnosis of DVT.MATERIAL AND METHODS: 46 patients with first diagnosis of PE and had a positive CT angiography (CTA) for the PE were included to the study. Lower extremities between the iliac crest and head of femur and the popliteal region were scanned having 17-18 slices from each area, without administrating extra contrast agent with a 0.8 mm slice gap. The patients had lower extremity CDU the same day.RESULTS: 4 of the 46 patients were shown to have thrombus with CDU while their CTV were normal. 2 of them had an appearance of thrombus on CTV while their CDU were normal. When we consider CDU as the gold standard method the sensitivity of CTV is calculated as 81.8% and the specificity is as 91.6%. Kappa value between two modalities is calculated as 0.738 and a consistency of 87% is found. Patient dose is calculated as 2.43 mSv for CTA and 0.457 mSv for BTV.CONCLUSION: With the imaging technique called combined CTA-indirect CTV method, DVT can be determined with moderate sensitivity and high specificity via low dose extra radiation
    corecore