15 research outputs found

    Monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio is predictive of in-hospital and five-year mortality in ST-segment elevation myocardial infarction

    Get PDF
    Background: We assessed the value of monocyte to high-density lipoprotein cholesterol ratio (MHR) in predicting in-hospital and 5-year mortality and major adverse cardiovascular events (MACE) in ST-segment elevation myocardial infarction (STEMI) patients. Methods: A group of 1,598 patients were enrolled and divided into tertiles according to MHR values. The effects of different variables on clinical outcomes were assessed by Cox regression analysis. Results: MHR was found as an independent predictor of in-hospital mortality (HR = 3.745, 95% CI 1.308–5.950), in-hospital MACE (HR 1.501, 95% CI 1.015–1.993, p = 0.022) and 5-year mortality (HR = 2.048, 95% CI 1.225–4.091, p = 0.014) and 5-year MACE (HR 1.285, 95% CI 1.064–1.552, p = 0.009). Conclusions: MHR is an independent predictor of in-hospital and long term mortality and MACE in STEMI

    White blood cell count to mean platelet volume ratio: A novel and promising prognostic marker for ST-segment elevation myocardial infarction

    Get PDF
    Background: Increased white blood cell (WBC) count is associated with increased mortality in patients with ST-segment elevation myocardial infarction (STEMI). We aimed to evaluate predictive value of admission WBC to mean platelet volume (MPV) ratio (WMR) on prognosis in patients undergoing primary percutaneous coronary intervention (pPCI) for STEMI. Methods: A total of 2,603 consecutive patients with STEMI who underwent pPCI were recruited for the study. Follow-up data were obtained from digital records, patient files or by telephone interview with patients, family members, or primary care physicians. Results: WMR has the highest area under receiver operating characteristic (ROC) curve and pairwise comparisons of the ROC curves revealed that WMR has the higher discriminative ability for long-term mortality than WBC, MPV, red blood cell distribution with (RDW), WBC-MPV combination, and platelet to lymphocyte ratio and neutrophil to lymphocyte ratio (PLR-NLR) combination in patients undergoing pPCI for STEMI (a WMR value of 1,653.47 was also found as threshold value for mortality with 75.4% sensitivity and 87.3% specificity by ROC curve analysis). Conclusions: Higher WMR value on admission was associated with worse outcomes in patients with STEMI and independently better predicted the long-term mortality than other complete blood count components, such as MPV, RDW, PLR-NLR and WBC-MPV combinations

    The ratio of contrast volume to glomerular filtration rate predicts in-hospital and six-month mortality in patients undergoing primary angioplasty for ST-elevation myocardial infarction

    Get PDF
    Background: The aim of this study is to determine the impact of ratio of contrast volume to glomerular filtration rate (V/GFR) on development of contrast-induced nephropathy (CIN) and long-term mortality in patients with ST-segment elevation acute myocardial infarction (STEMI) undergoing primary percutaneous coronary intervention (PCI). Methods: A total of 645 patients with STEMI undergoing primary PCI was prospectively enrolled. CIN was defined as an absolute increase in serum creatinine > 0.5 mg/dL or a relative increase > 25% within 48 h after PCI. The study population was divided into tertiles based on V/GFR. A high V/GFR was defined as a value in the third tertile (> 3.7). Results: Patients in tertile 3 were older, had higher rate of smoking, diabetes mellitus and CIN, lower left ventricular ejection fraction, hemoglobin, and systolic and diastolic blood pressure compared to tertiles 1 and 2 (p < 0.05). V/GFR was found an independent predictor of in-hospital and 6-month mortality. We found 2 separate values of V/GFR for 2 different end points. While the ratio of 3.6 predicted in-hospital mortality with 78% sensitivity and 82% specificity, the ratio of 3.3 predicted 6-month mortality with 71% sensitivity and 76% specificity. Survival rate decreases as V/GFR increases both for in-hospital and during 6-month follow-up. Diabetes mellitus and multivessel disease were other predictors of in-hospital mortality. Conclusions: High V/GFR level is associated with increased in-hospital and long-term mortality in patients with STEMI undergoing primary PCI.

    Comparision of coronary angiographic findings of ST-segment elevation and non-ST elevation myocardial infarction patients with totally occluded infarct related artery

    No full text
    Akut miyokard infarktüsü, dünyada ve ülkemizde önde gelen ölüm nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir. Halen kullanmakta olduğumuz akut miyokard infarktüsü sınıflaması EKG’de saptanan ST-segment yükselmesine dayalı olup ST-segment yükselmeli miyokard infarktüsü (STEMİ) ve ST-segment yükselmesiz miyokard infarktüsü(NSTEMİ) olarak iki alt sınıf ortaya koyar. ST-segment yükselmeli miyokard infarktüsü hastalarında genel olarak infarkttan sorumlu arterin (İRA) tam tıkalı olduğu varsayılırken NSTEMİ hastalarında ise genel olarak infarkttan sorumlu arterin tam tıkalı olmadığı düşünülmektedir. Bununla birlikte günlük pratikte durum her zaman böyle değildir ve infarkttan sorumlu arter tam tıkalı olduğu halde STEMİ değil NSTEMİ gelişebilmektedir. Elektrokardiyografide sessiz kalan alanlar ve kollateral dolaşım varlığı gibi nedenler öne sürüldüyse de bu durumun nedeni net olarak ortaya konmamıştır. Çalışmamızın amacı, ilk kez AMİ geçiren ve infarkttan sorumlu arteri tam tıkalı olan NSTEMİ hastalarının anjiyografik özelliklerini değerlendirerek bunları STEMİ hastaları ile karşılaştırmaktır. Literatürde daha önce yapılmış benzer bir çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda, Mayıs 2004-Nisan 2010 tarihleri arasında akut miyokard infarktüsü tanısı alan hastaların kayıtları geriye yönelik olarak incelenerek infarktta sorumlu arteri tam tıkalı NSTEMİ hastaları saptanmıştır. İlk kez miyokard infarktüsü geçiren, koroner anjiyografide infarkttan sorumlu arteri net olarak belli olan, daha önce perkutan girişim ya da CABG operasyonu geçirmemiş hastalar seçilmiştir. Bu kriterleri sağlayan toplam 50 NSTEMİ hastasına rastlanmıştır. Her bir NSTEMİ hastasına karşılık yaş, cinsiyet, koroner arter hastalığı risk faktörleri ve serum kreatinin düzeyine göre eşleştirme yapılmış ve bir STEMİ hastası seçilmiştir. Hastaların koroner anjiyografi filmleri izlenerek aterosklerotik lezyon olan segmentler kaydedilmiş, Gensini skorlar hesaplanmış ve kollateral arterler değerlendirilmiştir. Kollateral düzeyi Rentrop 0 ve 1 olan hastalar kötü kollateral gelişimine sahip, Rentrop 2 ve 3 olan hastalar ise iyi kollateral gelişimine sahip olarak kabul edilmiştir. Verileri incelenen NSTEMİ hastalarında infarkttan sorumlu arterin tam tıkalı olma oranı % 18,9’du. Hem NSTEMİ, hem STEMİ grubunda hastaların ortalama yaşı 61,2 olup hastaların % 80’i erkekti. Gruplar arasında yapılan eşleştirme nedeniyle diabetes mellitus, hipertansiyon, sigara içme, aile öyküsü, LDL ve HDL düzeyleri açısından anlamlı bir fark yoktu. STEMİ grubunda lökosit sayısı, CK, CK-MB ve BUN düzeyleri NSTEMİ grubundan anlamlı derecede daha yüksek, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ise anlamlı derecede düşük saptanarak bu hastalarda transmural infarktüs ve daha büyük infarkt alanı varlığına bağlanmıştır. NSTEMİ hastalarının % 12’sinde yeni patolojik Q dalgası oluşumu izlenmişken bu oran STEMİ için % 96’ydı. İnfarkttan sorumlu arter hem NSTEMİ, hem de STEMİ grubunda en sık RCA olarak saptanmıştır. CX’in İRA olma oranı NSTEMİ grubunda anlamlı olarak fazla bulunmuştur. LAD’in İRA olma oranı ise STEMİ hastalarında daha fazla olarak saptanmıştır, fark istatistiksel olarak anlamlılık sınırındadır. NSTEMİ hastalarında tam tıkanıklıklar sol ventrikülün posterolateralini besleyen segmentlerde daha sık olarak saptanmıştır. İnfarkttan sorumlu lezyonun koroner arterin proksimal ya da distal bölgesinde olması açısından gruplar arasında bir fark gösterilememiştir. Gensini skoru NSTEMİ grubunda anlamlı derecede yüksek saptanmıştır. Kollateral düzeyi rentrop 2 ve 3 olan hastalar NSTEMİ grubunda % 78, STEMİ grubunda ise % 36 olarak saptanmış olup aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Sonuç olarak İRA’sı tam tıkalı NSTEMİ ve STEMİ hastaları arasındaki en önemli farklar NSTEMİ grubuna kollateral gelişiminin daha iyi olması ve infarkttan sorumlu arter olarak CX’in daha sık görülmesidir. Bu hastalarda iyi kollateral gelişimi nedeniyle sol ventrikülün korunduğu ve transmural olmayan infarktüs geliştiği düşünülmüştür. Üzerinde yeterince çalışma yapılmamış bu konunun açıklığa kavuşturulması için daha büyük çalışmalara ihtiyaç vardır

    [Association of red blood cell distribution width with presence and severity of rheumatic mitral valve stenosis].

    No full text
    As an indicator of variability in circulating erythrocyte size, red cell distribution width (RDW) is linked to chronic inflammation. The association of rheumatic heart valve stenosis and inflammation is also well-known. This study aimed to assess the relationship between RDW and presence and severity of rheumatic mitral valve stenosis (RMVS)
    corecore