3 research outputs found

    Dindar Facebook Etkisi: Türk Kullanıcılar Üzerine Bir Analiz

    Get PDF
    Dijitalleşme ve etkileşim, bir toplumsal kurum olarak din üzerine iki açıdan etkide bulunmaktadır: Dini iletişim ve dinin dijitalleşmesi. Geleneksel dini kurumlar ve dinle ilgilenen kullanıcılar, çeşitli motivasyonlarla sosyal medyayı, özellikle de Facebook’u kullanmaktadırlar. Facebook sadece Müslümanlar için değil, diğer din ve inançlar için de yeni bir irşat ve tebliğ (açıklama ve davet) vasıtası, propaganda aracı, toplanma ortamıdır. Bu araştırmada analiz edilen “Dindar Facebook” olgusu; içine din katılmış veya paylaşımları dinselleştirilmiş Facebook görünümlerini (paylaşım, etkileşim ve etkinlikleri) ifade etmektedir. Dindar Facebook üzerinden sürdürülen, temelde dinin sosyal medyadaki algılanış ve temsil biçimi, amacı ve etkisine dair fırsat ve tehditleri gündeme getiren tartışmalar iki kategoride ele alınabilir: 1) Dijitalleşmenin geleneksel din algısında radikal bir dönüşüme yol açma olasılığına dair “dijital din” tartışmaları, 2) Dini içerikli paylaşımların dinî samimiyet ve mahremiyete uygunluğuna dair “gösteriş/riya – teşvik/tebliğ” tartışmaları. Her iki tartışmaya ait bulgulara ulaşılan araştırmada tamamlayıcı iki tekniğe başvuruldu: Teorik çerçeveyi oluşturmak amacıyla literatür taraması ve “Dindar Facebook”a dair kullanıcı görüşlerini elde etmek amacıyla anket çalışması. Literatürde dijital dinin, geleneksel dini yapıların mevcut etkilerini azaltacağı, bunun yerini ise “yeni” bir dijital dinin alacağı dile getirilmektedir. Kullanıcıların, dini içerikli Facebook paylaşımlarını, muhafazakâr ve dini söyleme sahip mevcut siyasi iktidarla ilişkilendirme yönünde ciddi bir eğilim taşıdıkları görülmüştür

    Medya Etiğine Dair Tartışmalar: The Post Filminin Medya Etiği Kriterleri Açısından Analizi

    Get PDF
    Yasanın kendilerini muhayyer bıraktığı durumlarda gazeteciler, bir olay haberleştirirken kişisel çıkarlar ile toplumun çıkarı, evrensel ahlaki prensipler ile kişisel ahlaki kanaatler arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilirler. Her iki seçeneğin de almaşık biçimde dezavantajlar yarattığı bu tür durumlara etik ikilemler denir. Aslında gazetecilik etik sorunları, her zaman vicdanen mutmain bir karar verebilmek için derin ve dikkatli uslamlamalar gerektiren ikilemler şeklinde karşımıza çıkmaz. Bazen de duyarsızlık, özensizlik, eski yazma alışkanlıkları hatta bencillik, korkaklık, kayırmacılık gibi sosyo-psikolojik etkiler altında etik uslamlamaya gerek duymaksızın ahlaken kötü tercihler yapılabilir. Ahlaken kötü tercihler, kişinin kendi vicdanı ya da kamu vicdanı tarafından suçlanacağı anlamına gelir. Cinsiyetçi dil ve nefret söylemi, haberden kişisel çıkar sağlama, bir ürünün reklamını yapma, özel yaşamı ihlal etme, güçlüyü savunma gibi durumlar da etik tartışmalara yol açar. Gazetecilik etiği, en nihayetinde bir meslek etiğidir ve habercilik yaparken muhabirin özgür iradesini ne yönde kullanacağına dair yönergelerle doludur. Evrensel etik ilkelere karşı yerel etik prensipler, mutlakçılığa karşı rölativist tutumlar, her seferinde basın çalışanını en doğru eylemin ne olduğuna dair kişisel ve vicdani bir sorgulama yükü altına sokar. Bu sorgulama öylesine evrenseldir ki onun izini en başında tanıklık, anlatıcılık, ulaklık, postacılık gibi olgularda, en nihayetinde ise basın-yayın faaliyetlerinde takip etmek mümkündür. Yine bu sorgulama öylesine karmaşıktır ki belli koşullar altında deontolojik davranan bir gazeteci, başka koşullar altında utilitarist davranabilir. Bu değişken tercihlerin altında yatan zihinsel mekanizmaların sorgulanması gerekir. Gazetecilik meslek etiği sorgulamalarını daha görünür kılan, bir anlamda eşsiz bir simülasyon sunan sinema filmleri çekilmiştir. The Post Filmi, Washington Post gazetesinin, bir ordu analisti tarafından basına sızdırılan, Vietnam Savaşı hakkındaki gizli gerçekleri açıklayan Pentagon Belgelerini ele alır. Film’de Washington Post Gazetenin Sahibi Bayan Meyer Kay Graham ve Editör Ben Bradlee arasında geçen diyaloglara, hükümetin gerçekleri gizleme çabasına ve bunlarla ilgili çıkarımlara odaklanılmaktadır. Gerçek olayların anlatıldığı, basın özgürlüğü kavramının sıkça kullanıldığı bu filmde, basınla etiğiyle ilgili bazı sorulara cevap aranmaktadır. Gazetecilerin Basın Meslek İlkelerine bağlı kalmaları mümkün müdür? Gazeteciler mesleklerini icra ederken onların tercihlerini hangi ilkeler yönlendiriyor? Gazetecilerin genel tutumu deontolojik mi yoksa teleolojik midir? Özgür basın, yoğun politik ve ekonomik baskı altında varlığını nasıl sürdürebilir? Bu metinde, bu tür sorulara cevap bulabilmek için The Post filmi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (2019) Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesinden Işıklı (2023) tarafından türetilen Medya Etiği Analiz Kriterleri göz önünde bulundurularak incelenmiştir. Analizlerden filmin büyük oranda basın etiğine uygun içerikler sunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç, araştırmacılar tarafından gazetecilerin etik tercihlerinin bağlama duyarlılığı ve bir önceki tercihten bağımsızlığı olarak yorumlanmıştır

    Deconstructive Philosophy of Asylum: Matter of Hostipitality

    No full text
    This article aims at applying Derrida’s views displayed in his work “Hostipitality” to the issues of asylum and refugee and also providing an exposition of the asylum’s philosophy by this way. In the text, in addition to taking into consideration the translation indicated in the deepnote, texts that discusses Derrida’s views on deconstruction in the context of ethics and politics are also referred to and hospitality’s linguistic practices in the local culture (Turkish culture) such as aphorisms and proverbs are revealed as short texts. The exploration held illustrates that the matter of asylum and refugee is neither ethical nor political nor cultural, on the contrary it is the probability amplitude (or state vector) which includes more than their collecitons. When resolved through deconstructive techniques, being a refugee, which starts with seeking asylum, seems to include both linguistic and political apoiras. In order to overcome “refugeeism as a problem”, the aporias of binary/oppositional thinking should be perceived, totally-originally different thinking should be appealed within the multi-valued logical thinking and it should initiate “thinking the unthinkable” as Derrida suggests by abandoning the system thought. The small linguistic difference between hospitality and hostility pointed out by Derrida invites to re-think on the presence of hostility supperessed in the concept of hospitality, and invites to reconsideration those who are dealing with especially the matters of asylum and refugeeism, migration and policy of migration, ends and universality and even those known as hospitable. The main question whose answer is sought in all of them is as such: Is hospitality possible?\u
    corecore