3 research outputs found

    Kranial kemiklerin plazmositomu

    No full text
    AMAÇ: Plazma hücreli tümörler başlığı altında soliter plazmasitoma, multiple plazmasitoma ve multiple miyeloma yer alır. Bu yazıda frontal kranial kemik yerleşimli plazmasitomu olan bir hasta rapor edilmiştir. YÖNTEM ve GEREÇ: 49 yaşındaki erkek hasta amnezi, sinirlilik ve frontal bölge cildinde sert kıvamlı ve 1 yıl içinde 4-5 cm çapa ulaşan şişlik şikayeti ile başvurdu. Nörolojik muayene bulguları normal saptanan hastaya direkt kafa grafisi çekildi ve frontalde yaklaşık 10 cm çapında kemik defekti saptanarak kranial MRG yapıldı. MRG de frontal bölgede hipervasküler görünümlü, solid-kistik komponenti olan ve 9x5, 5x8,5 cm çapında ekstradural yerleşimli kitle tespit edilerek gros total kitle eksizyonu ameliyatı yapıldı. Operasyon sırasında tümörün kemik iliğinden kaynaklandığı ve eksternal ve internal kemik tabulaları arasında yer alıp kemik yapıların oldukça incelmesine neden olduğu gözlendi. Histopatolojik inceleme sonucu plazmositik proliferasyon olarak rapor edildi. Ameliyat sonrası takibinde problem olmayan hasta altıncı günde taburcu edildi. İzleminde multiple miyelomaya yönelik kemik iliği örneklemesi planlanan hastanın taburculuğundan bir hafta sonra intihar ettiği öğrenildi. SONUÇ: Her ne kadar plazmositomanın prognozu relatif olarak iyi olsa da, özellikle ventral frontal yerleşimli tümörlerin ameliyat öncesi ve/ veya sonrası ciddi davranışsal problemlerin oluşmasına zemin hazırlayabileceği ve bu nedenle de bu tarz hastaların ameliyat sonrası dikkatli takibinin gerekliliği akılda tutulmalıdır.AIM: Plasma cell tumours include solitary plasmocytoma, multiple plasmocytoma and multiple myeloma. Herein we report a case of plasmocytoma of the skull. CASE HISTORY: A 49 year-old-man suffered from amnesia, irritability and a rubbery swelling which was gradually increased approximately to 4-5 cm in diameter at the frontal vertex over a year. His neurological examination was normal. The skull direct X-ray revealed patchy destruction of the left frontal bone 10 cm in diameter. CT with bone windows showed relatively preserved but severely thinned inner table and irregularly destructed outer table. MR scan showed a hypervascular, mainly solid mass measuring 9x5.5x8.5 cms. Radical surgery consisting of total tumour extirpation was undertaken. Histopathological examination confirmed a plasmocytic proliferation. The postoperative period was uneventful and the patient was discharged on the 6th day postoperatively. Bone marrow sampling was scheduled to rule out multiple myeloma, but the patient committed suicide a week later for reasons not known to us. CONCLUSION: Although the prognosis of a plasmocytoma is relatively good, this study demonstrated that patients with ventral frontal cortex tumour may have significantly worse mood pre- or postoperatively. Clinicians should therefore be careful in the follow-up period

    Dirençli intrakranial hipertansiyonda dekompresif kraniektomi

    No full text
    Amaç: Bu retrospektif klinik çalışmada çeşitli sebeplerle ortaya çıkmış olan intrakranial hipertansiyon tedavisinde dekompresif kraniektominin yeri ve etkileri incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: 18 ile 75 yaş arası 9 hasta çalışmaya alınmıştır. Dört hasta travmatik beyin yaralanması, iki hasta subaraknoid kanama ve üç hasta ise malign orta serebral arter tıkanıklığı ile takip ve tedavi edilmiştir. Bulgular: Dokuz hastaya dekompresif kraniektomi tedavisi uygulanmıştır. Bu hastaların ilk başvurularındaki intrakranial basınç (ICP) değerleri ortalaması 22.6 ± 6.7 mmHg; ortalama ameliyat öncesi ICP değeri 40.8 ± 16.3 mmHg ve cerrahi tedavi sonrası ICP ortalama değeri 9.3± 3.6 mmHg olarak ölçülmüştür. İki hastaya bilateral ve kalan yedi hastaya unilateral frontotemporoparietal kraniektomi uygulanmıştır. Kraniektomi kemik flebinin tekrar yerine konması için ortalama 25.75±10.0 gün beklenmiştir. Subaraknoid kanama ile takip edilen bir hasta cerrahi tedavi sonrası ölmüştür (mortalite oranı %11.1). Otuz altı aylık takip sonrası hastaların ortalama Glasgow iyileşme skala puanı yaklaşık 4 olarak hesaplanmıştır. Sonuç: Eğer zamanında ve dikkatli bir şekilde uygulanabilirse bu cerrahi teknik akut ya da gecikmiş dirençli intrakranial hipertansiyon tedavisinde başarılı sonuçlar verir.Aim: This retrospective study was established to analyse the effects of the decompressive craniectomy on patients with different causes of increased intracranial pressure. Material and Method: Nine patients at risk of developing malignant cerebral edema aged between 18 and 75 years were included in this study. Four patients suffered from severe traumatic brain injury, two patients from subarachnoid haemorrhage (SAH) and vasospastic ischemia, and 3 patients from malignant infarction of the middle cerebral artery. Results: Nine patients underwent decompressive craniectomy as the last therapeutic choice. At first admission mean intracranial pressure (ICP) was 22.6 ± 6.7 mmHg; mean preoperative ICP value was 40.8 ± 16.3 mmHg; and mean postoperative ICP value was 9.3± 3.6 mmHg. In two patients bilateral; and in seven patients unilateral frontotemporoparietal craniectomy was preferred. Mean time of the re-implantation of the bone flap was 25.75±10.0 days. One patient with SAH died postoperatively and eight patients survived (mortality rate 11.1%). Mean value of the Glasgow Outcome Scale score as evaluated at 36 months after the decompression was approximately 4. Discussion: This surgical procedure is successful for treatment of the acute or delayed intractable intracerebral hypertension with a low rate of complication if it is performed timely and carefully
    corecore