462 research outputs found
The Place of Islam and Human in Nurettin Topçu’s Education Perspective
The subjects of this work consist of the books written by NurettinTopçu, especially the one named İslam ve İnsan (İslam and Human), as well as the works of other researchers on this topic. Document investigation method, which is a qualitative research method, was used in the collection of the data. Content analysis method was used in the analysis of collected data. The study included information on whether the books selected for this research deal with NurettinTopçu’s world of thought or his philosophical thoughts. Each book was analyzed individually by the researchers and suitable codes were used in the classification of the books on their philosophical dimensions. The results of the content analysis revealed that the works of NurettinTopçu act as a bridge between the traditional construct and the modern one. While his frustration with ethics is emphasized in these works, this is not static, but rather dynamic activism and rebellion; he clearly states that syllabi should include the essentials of topics such as religion, history, nation, and ethics. Keywords: nurettin topçu, education, islam and huma
Investigating the Benefits of Electronic Accounting Applications for Accounting Professionals with Analytical Hierarchy Process
Electronic accounting applications occupy a pivotal position in the professional accounting landscape, largely due to the technological advancements they facilitate. Electronic accounting applications facilitate the work of professional accountants, create standards in the transactions made, save professional accountants in terms of time and manpower, and increase the reliability of the data created. This study aims to investigate the benefits of electronic accounting applications for professional accountants. To this end, multi-criteria decision-making methods are applied in the study, and it is analysed in which aspects electronic accounting applications offer more benefits. The analytical hierarchy process (AHP) was selected as the preferred method for this study, as it is one of the most widely used multi-criteria decision-making methods. The data used in the study was obtained from interviews with professional accountants who are experts in their field. The advantages of electronic accounting applications for professional accountants are examined under five main headings. The criteria expressed as the benefits offered by electronic accounting applications are as follows: ease of auditing, time savings, reduction in labour, ease of accessibility and increased safety. As a result of the application of the analytical hierarchy process method, it has been concluded that electronic accounting applications provide the most benefit to professional accountants in terms of saving time and then saving on the labour force used
MARKA İLETİŞİMİNİN KRİZ DÖNEMLERİNDE İŞLETME PERFORMANSINA ETKİSİ VE HAZIR GİYİM İŞLETMELERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Kriz dönemleri belirsizlik ve risk içerdiği için işletmelerde panik ve karmaşaya neden olmakta, üst yönetimin sorumluluklarını artırmaktadır. Yöneticiler böyle dönemlerde çoğu zaman sağlıklı karar almakta zorlanmakta ve stratejik hatalar yapabilmektedir. Yöneticilerin kriz dönemlerinde aldıkları önlemlerin başında bazı maliyetlerin ve harcama kalemlerinin azaltılmasına yönelik tedbirler gelmektedir. Bu bağlamda tasarrufa gidilen harcama kalemlerinden birisi de reklam, satış geliştirme, sponsorluk vb. gibi faaliyetleri kapsayan marka iletişim faaliyetleri olmaktadır. Ancak, işletmenin bilinirliğini ve markalarının imajını artırma konusunda en etkili yöntem olan marka iletişiminin, kriz dönemlerinde azaltılmasının, işletme açısından krizi daha da derinleştirme olasılığı bulunmaktadır. Bu bağlamda, kriz dönemlerinde, marka iletişim faaliyetlerinin azaltılması mı yoksa marka iletişimine önem verilerek krizi aşmada ve fırsata çevirmede bir yatırım aracı olarak kullanılması mı gerektiği sorusunun cevabı, bu çalışmada marka iletişimine en fazla önem veren sektörlerden birisi olan hazır giyim sektörü üzerinde araştırılmıştır
TİPOGRAFİK TASARIMDA RENGİN OKUNURLUĞA ETKİSİ KONUSUNDA ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİNİN İNCELENMESİ
Çağımızda iletişim kurmak için birçok iletişim dili ve farklı iletişim teknikleri geliştirilmiştir ve bu dillerin sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Bu farklı teknikleri anlamak, algılamak ve yararlanmak için ise bu tekniklere uygun olan dili bilmek yani yeni okuryazarlık becerileri edinmek gerekmektedir. Bu yeni becerileri görsel okuryazarlık başta olmak üzere teknoloji okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı, medya okuryazarlığı olarak örneklendirilebilir.Görsel bir iletişim dalı olan grafik tasarımın birinci işlevi; bir mesajı iletmek, bir ürün ya da hizmeti tanıtmaktır. Daha geniş bir ifadeyle sanatçının elinden özgün biçimlendirmeyle çıkan eserin, bilgi iletmek, basılmak, kitle iletişim araçlarını kullanarak yayamak amacıyla hazırlanan; tüm görsel elemanlar ve bunların düzenlemeleriyle ilgili tasarımları kapsar.Tasarım tüm sanatsal etkinliklerin, hatta insan etkinliklerinin içinde yer alan bir olgudur. Planlı bir yapıya ve kurallara sahiptir. Dolayısıyla tasarımın grafiksel olması ya da grafik tasarım olması; tasarım kurallarının grafik alanına uygulanmasıdır. Tasarım; bir model, kalıp ya da süsleme yapmak değildir. Bir tasarım kendi içinde bir yapıya ve bu yapı arkasında bir planlamaya sahip bulunmaktadır. Tasarım, getirileri ve hedef kitle analizleri göz önünde bulundurularak planlanır ve uygulanır.Rengin tüketici üzerindeki etkisi ve renk psikolojisi uzun yıllar boyunca bilim insanları tarafından araştırılmış ve birçok farklı sonuca ulaşılmıştır. Yapılan araştırmalar; yaş, cinsiyet, içinde yaşanılan toplum, sosyo-ekonomik düzey, politik görüş, siyasi yönelim gibi birçok farklı etkinin insanların renk tercihlerini ve piyasa yönelimlerini etkilediğini göstermiştir.Bu araştırma yükseköğretim düzeyinde sanat eğitimi alan öğrencilerin, renklerin tasarımın okunurluğuna etkisi üzerine düşüncelerini araştırmak amacıyla hazırlanmıştır
Türk Resim Sanatında Bir Öncü Hareket Olan D Grubu’nun Düşünsel Temelleri
Türk resim sanatının başlangıcından itibaren gerek biçimsel değişimi ve dönüşümü gerekse içerik yönünden barındırdığı değerlerin farklılaşan yapısı birçok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Bu konu bağlamında yapılan araştırmaların merkezinde ‘Türk resim sanatında batılılaşma etkileri’ önemli yer tutar. Bu dönemlerde ortaya çıkan batılılaşma etkilerinin tespit edilmesi, 1933 yılında kurulan D Grubu’nun Türk resim sanatındaki öncü hareket olma potansiyelinin algılanması açısından önemlidir. Çoğu, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde eğitim görmüş D Grubu sanatçıları, resim sanatının akademik düzeyde etkili bir bağlamda gerçekleştirildiği Batı’ya giderek var olan sanatsal birikimlerine yeni değerler eklemişlerdir. D Grubu sanatçıları, yurda döndükten sonra Türk resim sanatı açısından ‘öncü’ ifadesiyle değerlendirilecek bir oluşumun temellerini atmışlardır. Bu temeller sadece Doğu’nun konstrüktivist (inşacı) ve Batı’nın kübist formların harmanlanmasıyla ulaşılan estetik değerler değildi. Aynı zamanda kültürümüzün toplumsal dinamiklerini oluşturan gündelik yaşamın konularını, kırsal bölgelerde yaşayan insanların yaşam pratiklerini ve kültürümüze ait imgeleri estetik bir düzeyde harmanlayarak eserlerine yansıtan D Grubu sanatçıları Türk resim sanatına yeni bir soluk getirmiştir. D Grubu hareketini öncesindeki sanat oluşumlarından farklı kılan bazı değerler bulunur. Bu değerlerin incelenmesi araştırmanın amacının ortaya konulması açısından önemlidir. D Grubu’nun potansiyeline yönelik yapılan araştırmalarda ulaşılan genel değerlendirmeleri şu şekilde ifade edebiliriz: - Türk resim sanatında geometrik parçalanmaları ve inşacı anlayışı bir arada kullanan D Grubu sanatçıları, oluşturdukları özgün formları estetik düzeyde eserlere yansıtmışlardır. - Grubun ortaya koyduğu sanat anlayışının algılanabilirliğini arttırmaya yönelik sanatçılar, bir savunma refleksi olarak kuramsal/teorik söylemler geliştirmişlerdir. İfade edilen bu değerlendirmeler, D Grubu’nun ‘öncü’ bir sanat hareketi olma potansiyeline yönelik düşünsel temellerin açıklanabilmesine katkı sağlar
Identification of syntrophic butyrate degrading community with stable isotope probing technique in anaerobic bioreactors
Bütirat, metanojenik şartlar altında organik madde dönüşümünde önemli bir ara ürün olup havasız biyoreaktörlerde metanojenezin %60’ını kapsayabilen bir maddedir. Organik maddenin ayrışması sırasında oluşan hidrojen ve/veya format, ortamdan uzaklaştırılmadığı sürece bütiratın ayrışması termodinamik açıdan mümkün değildir. Bütiratın ayrışması hidrojen tüketen organizmalarla yapılan sintrofik etkileşimlere dayalı olup ayrışma mekanizması ile ilgili bilgiler saf kültür çalışmalarıyla sınırlıdır. Bu açıdan bakıldığında, bütirat ayrışmasını yapan sintrofik bakterilerin çeşitliliği ve ekolojisi birçok bilinmeyen özelliği içermektedir Bu kapsamda yeni bir teknik olan stabil izotop işaretlemesi kullanılarak havasız ortamlardaki bütiratı ayrıştıran aktif mikroorganizmaların kimliği tespit edilmiştir. Sintrofik bütirat ayrıştıran bu aktif türlerin, filogenetik olarak bir gruba ait olmadığı ve 9 farklı filum içerisinde yer aldığı bulunmuştur. Ayrıca bu çalışmada saf kültür tanımlaması yapılmamış türlerin varlığına rastlanmıştır. 16S ribozomal ribo nükleik asit sekans analizleri belirlenen klonların, veri bankalarında yapılan karşılaştırmalı analizinde bakteriyel türlerin çok çeşitli metabolik aktivitelere sahip olabileceklerini ve büyük bir kısmının havasız ortamlardan izole edilmiş klonlara benzerlik gösterdiği bulunmuştur. Özellikle, Proteobacteria filumunda yer alan klonlara benzerlik gösteren türlerin baskın olduğu belirlenmiştir. Bunun yanında sintrofik bütirat ayrışmasında başlıca Syntrophus sp. türünün önemli rol aldığı tespit edilmiştir. Bu bulgu, şimdiye kadar kabul gören bütiratı ayrıştıran Syntrophomonas türlerinin ait olduğu Firmicutes’ten farklı olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte sintrofik propiyonat oksitleyen Syntrophobacter türünün de bütirat gideriminde aktif rol oynadığı tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Havasız arıtma, moleküler biyolojik teknikler, stabil izotop işaretlemesi.Anaerobic treatment is presently accepted as a sustainable technology for a wide range of wastewater and waste types; and its applicability is growing each year. An important intermediate of organic matter conversion under methanogenic conditions is butyrate; which may account for up to 60 % of methanogenesis in anaerobic bioreactors. The degradation of butyrate is thermodynamically not favorable unless the H2 and/or formate can be removed by one of the hydrogen consumers. To proceed this reaction, the hydrogen level should be kept below 10-4to 10-5 atm. Butyrate oxidation requires syntrophic interactions between -oxidizing, hydrogen producing bacteria and hydyrogen and/or acetate utilizers. To date, several butyrate as well as some long-chain fatty acids (up to C18) oxidizing bacteria have been isolated in co-culture with hydrogen utilizing partner. This could be either methanogenic or sulfidogenic micro-organisms. The information on the degradation of butyrate is limited to the pure cultures. Diversity and ecology of syntrophic butyrate- degrading bacteria is sharing this unknown characteristic and is waiting to be explored. In this concept, the novel SIP technique was used in this study to identify the key microorganisms of the syntrophic butyrate degrading communities. The SIP incubation with 13C labeled butyrate was carried out on the wild anaerobic granular sludge of Eerbeek paper mill wastewater treatment plant, in the presence of sulfate (3 mM). It is very difficult to assess the best method for observing the most active microorganisms in mixed cultures. In this study, to reveal the genetic diversity of the complex microbial diversity, the conceptual design of the experiments were conducted to mimic in situ conditions to approach more real conditions as much as possible. For example, the 13C labelled butyrate was fed together with the actual wastewater, which was fed to the full scale anaerobic bioreactor. Since the feeding conditions were not changed from the actual situation, the syntrophic butyrate degraders would be selectively separated by the density of the nucleic acids. These results can be assigned directly to natural systems, assuming the same environmental conditions. Subsequently applied Denaturing Gradient Gel Electrophoresis (DGGE) profiling method was also useful for following the changes of the presence of species along the centrifugation gradient, and was also helpful for observing the heavy and light fraction differences. The composition of the bacteria and archaea community in the syntrophic butyrate degradation environment in the full-scale upflow anaerobic sludge blanket reactor of paper mill wastewater was determined by the 16S rRNA phylogenetic analyses of clone libraries derived from RNA extracted from the density resolved gradient of the SIP. Around 120 bacterial and 24 archaeal clones from each heavy and light fraction of the enrichment 16S rRNA gene libraries constructed from the original sludge were analyzed by comparing the DGGE and Terminal-Restriction Fragment Length Polymorphism (T-RFLP) fragment patterns of the amplified 16S rRNA genes. This diverse active member of the syntrophic butyrate degraders were represented by grouping in 9 different phyla, which showed more diversity than recent studies of the bacteria capable of syntrophic metabolism in terms of both phylogenetics and physiology. This functional group of organisms did not fall into the phylogenetically consistent groups, rather, it spread out into several lineages. In most cases, the closest uncultured relatives have been identified from anaerobic ecosystems. These were the majority of the microbial community associated with deep subsurface aquifer, anaerobic dechlorinating mixed cultures equine fecal contaminated sites and bioreactors. Sequence representatives of several bacterial divisions have been identified in a wide range of habitats, suggesting the sophisticated distribution of the corresponding organisms in the environment and, potentially, their wide metabolic capabilities. The 16S rRNA gene clone library showed that the largest groups of clones belonged to the members of the Proteobacteria, which were not what was expected from the community of syntrophic butyrate degradation that belong to the phyla of Firmicutes. The main possible role of the butyrate degradation was attained to the Syntrophus sp., Sequence types associated with the genus Syntrophus sp. can produce energy from the anaerobic oxidation of organic acids, with the production of acetate and hydrogen. However, it was also found that the Syntrophobacter sp., known as propionate degrader, also played an active role in the butyrate degradation. By using these techniques, potential roles of the strain specific microorganisms involved in the syntrophic butyrate degradation were achieved. Keywords: Anaerobic treatment, molecular biological techniques, stable isotope probing
Does Al2O3 airborne particle abrasion improve repair bond strength of universal adhesives to aged and non-aged nanocomposites?
This study investigated the effect of universal adhesives on the resin composite–composite adhesion for immediate and aged repair with and without air-borne particle abrasion. Composite resin specimens were fabricated by placing multiple increments of resin composite (Clearfil Majesty Posterior) into cylindrical cavities (diameter: 4 mm, height: 2 mm) and photo-polymerized. Specimens (N = 720) were randomly assigned to 4 groups (fresh dry specimens, 24 h and 6 months water storage and thermocycled). These four main groups (n = 180) were further assigned to 2 groups (n = 90) according to the surface conditioning procedures; (a) Al2O3 air-abrasion and (b) No air-abrasion. Then, all subgroups were divided into six subgroups due to the adhesive procedures (a) All Bond Universal: AB (Bisco Inc.), (b) Monobond Plus: MP (Ivoclar Vivadent), (c) G-Premio Bond: GP (GC), Gluma Bond Universal: GB (Heraus Kulzer), Clearfil Universal Bond: CU (Kuraray), Clearfil Universal Bond Quick: SK (Kuraray). All bonding systems were applied according to the manufacturer’s instructions and new composite blocks were bonded to the specimens for shear bond strength testing at the Universal Testing Machine (0.5 mm/min). Al2O3 air-abraded groups showed significantly higher bond strength values compared to non-treated groups (p < 0.0001). CU and SK groups showed higher bond strength values and the worst values were observed for the groups of MP. Conditioning with Al2O3 air-abrasion and silane in universal adhesives improves the bond strength of universal adhesives in composite repair
The Effect of Ethnocentrism, Cosmopolitanism, Consumer Decision Making Style, Involvement and Perceived Risk on the Intention to Purchase Domestic Clothing Products
Küreselleşme yalnızca giyim endüstrisinin büyümesine aracılık etmemiştir. Aynı zamanda bireylere farklı kültürlerle etkileşime girme imkânı sağlamış ve tüketicilerin satın alma alışkanlıklarında değişimlere sebep olmuştur. Bu doğrultuda çalışmanın amacı, etnosentrizm, kozmopolitlik, satın alma tarzı, ilgilenim ve algılanan riskin yerli giyim ürünü satın alma niyeti üzerindeki etkisini ortaya çıkarmaktır. Araştırma örnekleminde İstanbul'da yaşamakta olan 18 yaşından büyük bireyler hedeflenmiş, toplamda geçerli olan 464 anket araştırmaya dâhil edilmiştir. Anket verileri kolayda örnekleme yöntemiyle toplanmıştır. Çalışma sonucunda etnosentrizm, marka bilinçli, moda bilinçli ve fiyat bilinçli satın alma tarzlarının yerli giyim ürünü satın alma niyeti üzerinde olumlu etkisi olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca kozmopolitliğin tüketici etnosentrizmini olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkarılmıştırGlobalization has not only mediated the growth of the clothing industry; but also let individuals to interact with different cultures and caused changes of buying habits. Within this context, the aim of this study is to reveal the effect of ethnocentrism, cosmopolitanism, consumer decision making style, involvement and perceived risk on the intention to purchase domestic brand clothing products. From the research subjects who are individuals older than 18 years living in Istanbul, 464 usable surveys are collected. According to the results, ethnocentrism, brand conscious, fashion conscious and price conscious purchasing styles positively affect intention to purchase domestic brand clothing products. Furthermore, it has been found that cosmopolitanism negatively affects ethnocentris
Integrated usage of geophysical prospection techniques in Höyük (tepe, tell)-type archaeological settlements
The integrated use of geophysical methods has developed rapidly in the last fifteen years in archaeological prospection (Brizzolari et al., 1992; Gaffney et al., 2004; Drahor, 2006; Casana et al., 2008). The combined application of different geophysical techniques supplies useful information about buried archaeological contexts, particularly höyük(tell, tepe)-type archaeological settlements. The aim of such studies is to help archaeologists conduct fast, effective and economical excavations b..
Ranibizumab or Aflibercept Monotherapies in Treatment-Naive Eyes with Diabetic Macular Edema: A Head-to-Head Comparison in Real-Life Experience
Objectives:To compare the functional and anatomical outcomes of ranibizumab and aflibercept monotherapies given according to a pro re nata (PRN) protocol in treatment-naive eyes with diabetic macular edema (DME) in a real-life clinical setting.Materials and Methods:The medical charts of treatment-naive patients with center-involved DME retrieved from our institutional database were reviewed in this retrospective cohort study. A total of 512 treatment-naive eyes with DME underwent either ranibizumab (Group I; 308 eyes) or aflibercept (Group II; 204 eyes) monotherapy and 462 patients were included. The primary outcome was visual gain over 12 months.Results:The mean number of intravitreal injections within the first year was 4.34±1.83 and 4.39±2.12 in Group I and II, respectively (p=0.260). The mean best corrected visual acuity (BCVA) improvement at 12 months was +5.7 and +6.5 ETDRS letters in Group I and II, respectively (p=0.321). However, among eyes with a BCVA score less than 69 ETDRS letters (54% of the study population), visual gain was more prominent in Group II (+15.2 vs. +12.1 ETDRS letters; p<0.001). Statistically significant decreases in central foveal thickness were observed with both ranibizumab and aflibercept monotherapy (p<0.001), with no significant difference between the groups. (p=0.148).Conclusions:No statistically significant difference was found in visual outcomes at 12-month follow-up between ranibizumab and aflibercept monotherapies using a PRN protocol, although there was a tendency toward slightly better functional and anatomic prognosis in the aflibercept arm
- …