43 research outputs found

    METİNLERARASI MİZAHIN BİR TÜRÜ OLARAK ANTİ-ATASÖZLERİ

    Get PDF
    Intertextuality is one of the most complicated disciplines of literary studies, which a large number of theorists have attempted to define; still, the definitions greatly differ from each other in terms of their focal points. Whilst some scholars such as Rifaterre (1994) and Barthes (2001) emphasize the role of readers and reading process in the discipline, others like Bakhtin (1981) and Kristeva (1980) are mainly concerned with the relationship among texts. Studies have investigated intertextuality in different fields such as advertising (Oppenheim, 2014), sitcom series (Kinnonen, 2012), music (Barron, 2015), and so on; our study attempts to examine intertextual references on the basis of creating humor, specifically, through the popular phenomenon of antiproverbs. In other words, anti-proverbs have been analyzed from the point of the view of humor theories –superiority, incongruity, and relief theories, attempting to discover how the intertextual references function in creating a humorous content in the new text- anti-proverbs.Metinlerarasılık, çok sayıda kuramcının tanımlamaya çalıştığı, edebi çalışmaların en karmaşık alanlarından biridir. Dolayısıyla bu alanda yapılan tanımlamalar, odak noktaları açısından birbirinden oldukça farklıdır. Rifaterre (1994) ve Barthes (2001) gibi bazı düşünürler okurların ve okuma sürecinin bu disiplindeki rolünü vurgularken; Bakhtin (1981) ve Kristeva (1980) gibi diğer düşünürler daha çok bu disiplinin diğer metinlerle ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Metinlerarasılığı reklam (Oppenheim, 2014), durum komedisi (Kinnonen, 2012), müzik (Barron, 2015) gibi farklı alanlarda inceleyen çalışmalar bulunmaktadır. Bu makale ise, özellikle popüler bir olgu olan anti-atasözleri aracılığıyla mizah ortaya çıkarmayı amaçlayan metinlerararası referansları incelemeye çalışmıştır. Diğer bir deyişle, metinlerararası referansların yeni bir metin olan anti-atasözlerinde mizahi bir içerik oluşturmada nasıl bir işlev gördüğü ortaya koymaya çalışılmış ve anti-atasözleri Üstünlük, Uyuşmazlık ve Rahatlama Teorileri olan mizah teorileri açısından analiz edilmiştir

    Multipl Sklerozda İlaç Tedavisine Uyumu Etkileyen Faktörler

    No full text
    Poor treatment adherence is problematic in other diseases, including multiple sclerosis (MS). Several immunomodulatory drugs are available for the treatment of MS, all of which require frequent parenteral administration. Current first-line therapies are two formulations of interferon beta-1a (Avonex®-intramuscular, Rebif ®-subcutaneous) one of interferon beta-1b (Betaseron®-subcutaneous), and one of glatiramer acetate (Copaxone®-subcutaneous). Discontinuation of treatment is common, particularly in the first few months after initiation. Although the true effect of poor adherence to Multiple Sclerosis therapy is not known, it is likely to lead to a fall in Multiple Sclerosis disease and its treatment efficacy. Many factors influence a patient’s adherence to treatment, including the patient’s subtype and disability level, cognitive impairment resulting from MS, perceived lack of efficacy of the prescribed medication, and adverse events associated with Multiple Sclerosis therapy. Adherence to medication is very important. Adherence to MS therapy can be enhanced by providing the patient with a support network. Often, the MS and other nurses are well placed to co-ordinate the support network, being the central point of contact with the patient once therapy has been initiated. The MS nurse can advise the patient on the management of symptoms, side-effects, and co-morbidities. In addition to the care provided by the physician and nurse, treatment, information, and support from a wider, multidisciplinary team can enhance further the patient’s adherence to therapy. This Article summarizes the barriers to adherence to MS therapies, and discusses patient management strategies that can be employed to encourage adherence.Zayıf bir tedavi uyumu, multiple skleroz (MS) da dâhil olmak üzere birçok tedavi alanında ve hastalıkta sorun yaratmaktadır. MS tedavisinde sık sık parenteral uygulama gerektiren çeşitli immünomodülatör ilaçlar kullanılmaktadır. Mevcut olan birinci basamak tedavi iki interferon formülasyonu (interferon beta-1a-Avonex® intramusküler, Rebif ® subkütan ve interferon beta-1bBetaseron® subkütan) ve glatiramer asetat (Copaxone®-subkütan)’tan oluşmaktadır. Özellikle tedaviye başlanmasından sonraki ilk birkaç ay içinde tedavinin kesilmesi sık yaşanmaktadır. MS’de ilaç tedavisine zayıf uyumun gerçek etkisi tam olarak bilinmemesine rağmen, bu zayıf uyumun MS hastalığında ve MS ilaç tedavi etkinliğinde bir düşüşe sebep olma olasılığı yüksektir. İlaç tedavisine hastanın uyumunu etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlar; hastadaki MS alt tipi ve MS sonucu gelişen özürlülük düzeyi, MS’ten kaynaklanan bilişsel bozukluk, ilaçların etkinliği ile ilgili algılanan eksiklik ve MS tedavisi ile ilişkili yan etkiler gibi çeşitli faktörlerdir. İlaç tedavisine uyum oldukça önemlidir. MS tedavisine uyum, bir destek ağının hastaya sunulması ile artırılabilir. MS hemşireleri ve diğer hemşireler, tedaviye başlandığında bu destek ağını koordine etmek de ve hasta ile temas kurmada merkez noktada bulunmaktadır. MS hemşireleri hastalığın semptomları, yan etkileri ve eşlik eden hastalıkların yönetiminde hastaya rehberlik edecektir. Hekim ve hemşire tarafından sağlanan bakımın yanı sıra, daha geniş bir multidisipliner ekibin sağladığı tedavi yaklaşımı, bilgi ve destek hastanın tedaviye uyumunu artıracaktır. Bu çalışmada, MS ilaç tedavisine uyuma engel olan nedenler özetlenerek, uyumu teşvik etmek amaçlı hasta yönetim stratejileri tartışılmıştır

    Kemoterapi uygulanan hastalarda eğitimin yorgunluk düzeyine ve yaşam kalitesine olan etkisinin incelenmesi

    No full text
    Tanımlayıcı ve yarı deneysel olarak planlanan araştırma 15 Mart 2004 -15 Mayıs 2005 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tülay Aktaş Onkoloji Ve Kemik İliği Transplantasyon hastanesinin ayaktan kemoterapi ünitesinde gastrointestinal sistem (kolon, mide, karaciğer, rektum, pankreas ) kanser tanısı nedeni ile ayaktan kemoterapi tedavisine yeni başlayan,araştırmanın sınırlılıklarına uyan ve araştırmaya katılmayı kabul eden hastalarda hemşirelik eğitiminin yorgunluk ve yaşam kalitesine olan etkisini incelemek amacı ile yapılmıştır. Araştırmada NCCNʼin yorgunluk tanılama algoritmine göre yorgunluk tanılaması ve gerekli girişimler uygulanmıştır. Araştırma örneklemini toplam 35 hasta oluşturmuştur. Araştırmanın yürütülebilmesi için kurumdan yazılı araştırmaya katılan hastalardan da yazılı izinleri alınmıştır. Araştırmanın verileri, hasta tanıtım formu, Brief Yorgunluk Envanteri, Piper Yorgunluk ve EORTC-QLQ C-30 yaşam kalitesi ölçeği kullanılarak kemoterapi öncesinde (Z1), 1.kürden sonraki 10.gün (Z2) ve 2.kürden sonraki 10.gün (Z3) olmak üzere toplam üç kez toplanmıştır. Yorgunluk puanı 4 ve üzerinde olan hastalarda yorgunluğa neden olan faktörleri belirlemek için BAE; BDÖ, PUKİ, PG-SGA, ECOG PDÖ, anemi değerlendirme formu kullanılmıştır. Araştırmada yorgunluk puanı 0 veya 1-3 puan olan hasta ve ailelerine yorgunluk yönetimine ilişkin hazırlanan eğitim kitapçığı ile, yorgunluk puanı 4 puan üzerinde olan hastalarda ise neden olan faktöre yönelik hazırlanan eğitim kitapçıkları ile eğitim yapılmıştır. Araştırmanın verilerinin değerlendirilmesinde; tekrarlayan ölçümlerde tek yönlü varyans analizi, t testi, varyans analizi, friedman , wilcoxon , tuckey post hoc testi kullanılmıştır. Araştırma kapsamındaki hastaların eğitim sonrasındaki (Z2 ve Z3) dönemlerde Z1 izlem dönemine göre hastaların total yorgunluk puanlarının azaldığı, yaşam kalitesi 262 fonksiyonel alanlarının yükseldiği, Z1 izlem döneminde yaşadıkları semptomların azaldığı belirlenmiştir. Hastaların yaş, öğrenim durumu, meslek, çalışma durumu ve sağlık güvencesi gibi bireysel özelliklerinin ve hastalık tanısı, hastalık süresi, hastalık evresi, uygulanan kemoterapi protokolleri ve kemoterapi dışında ilaç kullanma durumunun algılanan yorgunluğu etkilemediği saptanmıştır. Hastaların yaş, medeni durum, ve çalışma durumu, kemoterapi dışında ilaç kullanma durumunun hastaların fonksiyonel alanlarını etkilemediği belirlenmiştir. Hastaların cinsiyet, yaş, medeni durum, meslek, çalışma durumu, evde birlikte yaşadığı kişiler, sağlık güvencesi, hastalık tanısı, hastalık süresi, hastalık evresi, uygulanan kemoterapi protokolleri, ailede kanserli birey olma ve kemoterapi dışında ilaç kullanma durumunun hastaların yaşadıkları semptomları etkileyen faktörler olduğu belirlenmiştir. Araştırmada 35 hastadan 5 hastanın yorgunluk puanlarının 4 puan ve üzerinde olduğu belirlenmiştir. Gastrointestinal sistem kanseri konmuş hastaların kemoterapi tedavisinden önce, tedavi süresince ve tedavi sonrasında yorgunluk düzeylerinin ve yorgunluğu etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi, hasta ve ailelerine yönelik bireyselleştirilmiş eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanması önerilmiştir

    Türk Anti-Atasözleri Üzerine Sentaktik Bir İnceleme

    No full text
    Proverbs as short, traditional, and memorable sayings have been employed to express some evident truths or familiar experiences for centuries, and they are known as inflexible structures. However, the inevitable changes in our life experience such as technology, mass media, appearance, even language itself lead people to modify the traditional proverbs which are thereafter known as anti-proverbs; indicating the recent changes in lifestyles, technology or language. This study aims to examine the Turkish anti-proverbs regarding their structural sentence types, from a syntactic perspective. A comparison has been made in order to ascertain the differences between traditional proverbs and their antiproverbs regarding certain structural features. It has been recognized that the type of sentence structure is not always maintained due to many mechanisms such as replacing a single word; changing the second part; extending the proverb; adding literal interpretation; melding two proverbs and so on. Despite all the changes applied in the traditional proverbs, the anti-proverbs still remind the receivers of the original versions because of the similar sounds and the main structure borrowed from the traditional one. The examples of the anti-proverbs including 29 antiproverbs derived from 25 traditional proverbs quoted in this article are in Turkish, and were taken from various sources such as social media; books; magazines; TV series; Social networking sites; songs; movies; newspapers; advertisement and so on.Atasözleri öz, geleneksel ve akılda kalıcı sözler olarak, yüzyıllardır bilinen belli başlı gerçekleri veya benzer deneyimleri ifade etmek için kullanılmışlardır ve bunlar, herhangi bir değişime açık olmayan, kalıplaşmış ifadeler olarak bilinirler. Fakat teknoloji, kitle iletişim araçları, dış görünüş, hatta dilin kendisi gibi yaşam deneyimimizde bulunan kaçınılmaz değişiklikler, insanları atasözlerini bu değişiklikleri yansıtacak şekilde değiştirmeye yöneltmiştir. Bu çalışma, Türk antiatasözlerini yapısal cümle türleri açısından sentaktik bir bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır. Geleneksel atasözleri ile anti-atasözleri arasındaki bazı yapısal özellik farklılıklarını tespit etmek için bir karşılaştırma yapılmıştır. Tek bir sözcüğün değiştirilmesi, ikinci bölümün değiştirilmesi, atasözünün genişletilmesi, kelime kökenli yorumların eklenmesi, iki atasözünün birleştirilmesi gibi bir dizi mekanizmalardan ötürü atasözlerinin cümle yapısının her zaman aynı kalmadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, geleneksel atasözlerine uygulanan tüm değişikliklere rağmen, anti-atasözleri benzer sesler ve geleneksel atasözlerinden aldığı temel yapıdan dolayı orijinal hallerini alıcılarına hatırlatır. Bu makalede yer alan anti-atasözlerinin tamamı Türkçedir. Bu anti-atasözlerinin pek çoğu internet kaynaklarından ve kurgusal olmayan kitaplardan, özellikle mizahi edebiyattan alınmıştır

    Tip 2 diyabetli hastaların kendi kendine bakımlarındaki öz yeterlilikleri ve öz yeterliliklerini etkileyen faktörlerin incelenmesi

    No full text
    Bu araştırma; Jaap Van Der Bijl , Ada Van Poelgeest Eeltink, Lillie Shortridge - Bagget (1998) tarafından geçerlik ve güvenirliliği saptanan Öz Yeterlilik Ölçeği' nin ( Self Efficacy Scale) Türkiye'de geçerlik ve güvenirliliğinin sınanması,kronik bir hastalık olan tip 2 diyabetli hastaların öz yeterliliklerini ölçen geçerli ve güvenilir bir ölçeğin Türk literatürüne kazandırılması, diyabetli hastaların öz yeterlilik ve öz bakım güçlerinin belirlenmesi, öz yeterlilik ve öz bakım gücü arasındaki ilişkinin incelenmesi, öz yeterlilik ve öz bakım gücü ile sosyodemografik değişkenler ,hastalık ile ilgili değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.Araştırma 1 Temmuz-31 Aralık 2000 tarihleri arasında Türk Diyabet Cemiyeti İzmir Şubesi Metin Telyakar Yataklı Diyabet Araştırma Eğitim ve Tedavi Merkezinde, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi diyabet polikliniğinde ve Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi endokrin polikliniğinde ayaktan tedavi olan 150 tip 2 diyabetli hasta önceden belirlenen sınırlılıklarına uyularak araştırmanın örneklemi oluşturulmuştur.Araştırmada veri toplama aracı olarak tip 2 diyabetli hastaları tanıtıcı bilgileri içeren anket formu (EK I), Öz Yeterlilik Ölçeği (EK II), ve ölçeğin yapı geçerliliğini belirlemek için Öz Bakım Gücü Ölçeği (EK III) kullanılmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzdelik, tek yönlü çok değişkenli (TYMONOVA) , çok yönlü varyans analizinde ileri Tuckey Post Hoc testi, tek yönlü (ANOVA), varyans analizi uygulanmıştır. Öz Yeterlilik Ölçeği'nin içerik geçerliliği (Content Validity) ( Kendal Coefficient Of Concordance Kendal Uyuşum Katsayısı (W) ) korelasyon testi uygulanmış, yapı geçerliliği (Consruct Validity) ,zamana karşı değişmezlik ve iç tutarlılığı için Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon katsayısı hesaplanmıştır.Anket Formu (EKI) geçerlik ve güvenirliği saptanan Öz Yeterlilik ve Öz Bakım Gücü Ölçeği tedavi edilen 150 tip 2 diyabetli hastayla yüz yüze görüşerek araştırmacı tarafından doldurulmuştur. Araştırmaya katılanların %58'i kadın, %42'si erkek hastalardır. Hastaların %38.7'si 60 yaş ve üzeri yaş grubunda olduğunu, eğitim durumu açısından; büyük bir çoğunluğunun ilk öğretimli (%37.3) olduğunu,hastaların %88.7'si evli olduğunu ve %32.7'si eşi ile birlikte yaşadığını, ve%33.3'ü ev hanımı olduğunu, %51.3'ü emekli olduğunu, %14.7'si tam gün çalıştığını bildirmişlerdir. Öz Yeterlilik Ölçeği'nin toplam puan ortalaması 63.90±14.71, Öz Yeterlilik Ölçeği'nin birinci ve ikinci uygulamaları arasındaki test- tekrar test güvenirlik katsayısı .98, birinci uygulama için cronbach alfa 0.87, ikinci uygulama için cronbach alfa 0.89 bulunmuştur. Öz Bakım Gücü Ölçeği'nin toplam puan ortalaması 103.13±11.75, Öz Bakım Gücü Ölçeği'nin birinci ve ikinci uygulamaları arasındaki test- tekrar test güvenirlik katsayısı .97, birinci uygulama için cronbach alfa 0.81, ikinci uygulama için cronbach alfa 0.82 bulunmuştur.Cinsiyet, yaş, medeni durum, meslek, yaşamın en uzun süre geçtiği yer, gelir gider durumu, hastalık süresi , ailede diyabetik bir başka bireyin hastaya yakınlık derecesi , sigara alışkanlığı, alkol alışkanlığı ile öz yeterlilik ölçeğinin alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır.Metabolik kontrol değerlerinden açlık kan şekeri ile öz yeterlilik ölçeği alt boyutları arasında anlamlı bir ilişki saptanamamıştır (p>0.05).Metabolik kontrol değerlerinden kan basıncı ile öz yeterliliğin özel beslenme ve kilo fizik egzersiz alt boyutlarında anlamlı bir ilişki saptanmıştır (F=3.7994, p<0.05 // F=3.1380, p< 0.05).Metabolik kontrol değerlerinden beden kitle indeksi ile öz yeterlilik arasındaki anlamlı ilişkiler özel beslenme ve kilo, fiziksel egzersiz" alt boyutlarında saptanmıştır ( F=4.5341, p<0.05, // F= 3.8147, p<0.05).Hastaların öz bakım gücü ile öz yeterlilik alt boyutları arasında pozitif bir ilişki olduğu (p<0.05), yani hastaların öz bakım gücü arttıkça öz yeterliliğin dört alt boyutunun da anlamlı olacak şekilde arttığı belirlenmiştir.Daha önce diyabete ilişkin eğitim alma durumu ile hem öz yeterlilik hem de öz bakım gücü arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır (F=52.128, p<0.05 // F= 5.297, p<0.05) . Eğitim alan hastaların öz yeterlilik ve öz bakım gücü puanlarının eğitim almayan hastalara göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir

    Multipl Sklerozlu Hastaların Tedavi Yönetimi ve Hemşirelik Yaklaşımları

    No full text
    Multipl skleroz (MS) hastalığı, çeşitli tedavi yaklaşımlarına (fizyoterapi, psikoterapi ve yönetim stratejileri) rağmen kesin tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır. Ancak hastalığın altında yatan patolojik bağışıklık tepkilerini değiştiren mevcut immünomodülatörler bu hastalığın gidişatını etkileyebilmektedir. Bu hastalık için kullanılan hastalığı modifiye edici ilaçlar akut nörolojik atakların oranını azaltmakta ve engelliliğin ilerlemesini geciktirebilmektedir. Multipl sklerozlu hastaların tedavi rejimi ve hastalığa yönelik eğitim ve izlemde bu alanda çalışan hemşireler etkin ve aktif bir rol oynamaktadır. Hastalığın prognozunda değişikliklere yol açan hastalık modifiye edici tedavilerin etkilerini anlamak, hastalara birebir bakım veren hemşirelerin önemli sorumluluklarındandır. Multipl skleroza yönelik bu tedavilerinin yaşam boyunca sürebilmesi nedeniyle hekim ile birlikte hemşirenin de MS hastasıyla uyumlu çalışması önemlidir. Hastalığın tedavisinde uyum çok önemlidir ve tedaviye uyumu artırmak için hastanın tedaviden tam yarar görmesini sağlamak önemli bir hedeftir. Hasta eğitiminde hastanın durumu, uygulanması gereken tedavi ve tedavi yararlarının tartışılması bu hedefe ulaşılmasında büyük önem taşımaktadır. Hemşirelerin, MS hastalarının tedaviye uyumunu teşvik etmesi için hastalık modifiye edici tedavilerin etki ve yan etkilerini bilmesi, MS hastasının gereksinimlerini anlaması açısından önemlidir. Bu derlemede mevcut MS tedavi seçeneklerinin oluşturabileceği klinik etkiler, potansiyel yan etkiler, hasta izleme gereksinimleri ve hastaların bu etkileri anlamasına nasıl yardımcı olacakları konusunda hemşirelere rehberlik etmek ve MS tedavisine yönelik bilgi kazandırmak amaçlanmıştır
    corecore