5 research outputs found

    Solunumsal yoğun bakım ünitesinde florokinolon kullanımının hastane kökenli MRSA enfeksiyonu gelişimine ve prognoza etkisi

    No full text
    Methicillin-resistant Staphylococcus aureus (MRSA) which exhibits a worldwide spread, has become a serious public health problem. There are several studies indicating that there may be a relationship between the high rate of MRSA infections and long-term use of fluoroquinolones. the aim of this study was to investigate the effect of fluoroquinolone (FQ) use in the respiratory intensive care unit (ICU) on the development of the hospital-acquired MRSA infection and mortality. This was a single center experi- ence, in which the clinical and laboratory data of the patients who were hospitalized in the respiratory ICU for two years, were retrospectively evaluated. the relationship between FQ use and the develop- ment of MRSA infection was evaluated with correlation analysis, and its relationship with the mortal- ity was evaluated with regression analysis. A total of 302 patients were included in the study and 93 (30.7%) of them were found to be treated with FQs. Sixty-four of those 93 patients were male and the mean age was 71.1 ± 12.5 years. During the follow-up, MRSA infections developed in 11.9% (36/302) of the patients, and the rate of MRSA infection in FQ using patients was 15.1% (14/93), of them eight were ventilator-associated pneumonia (VAP) and six were secondary bacteremia. Although a positive correlation was found between FQ use and the development of MRSA infection, it was not statistically significant [P= 0.521 (Spearman), p= 0.037 (Pearson)]. in addition cut-off values for CRP and leukocyte counts, which were checked when a patient with FQ use admitted to the ICU, were determined as 7.85 mg/L and 7.650/mm3, respectively. the analysis of the relationship between CRP, leukocyte counts and the development of MRSA infection revealed a statistically significant positive relationship between high leukocyte levels (> 7.650/mm3) and the development of MRSA infection (P= 0.017, p= 0.246), but no such relationship for the CRP levels (P= 0.121, p= 0.178). the mortality rate in patients with FQ use was found as 42% (39/93), and it was determined that malignancy, history of admission to hospital in the previous six months and the presence of a hospital-acquired infection increased the risk of mortal- ity (p= 0.020, p= 0.038 and p= 0.024, respectively). in the multivariate analysis, four independent risk factors related to the mortality in patients under FQ treatment were determined, namely malignancy (OR: 2.280, p= 0.002), re-intubation practices (OR: 4.071, p= 0.005), VAP (OR: 5.097, p= 0.009) and the use of FQ > 7 days (OR: 3.63, p= 0.003). in conclusion, our data indicated that the use of FQs in the ICU did not increase the development of hospital-acquired MRSA infection significantly, and FQ use for more than seven days was an independent risk factor for mortality. Additionally, it was thought that high leukocyte counts might be a predictive marker for the development of MRSA infection.Metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA), dünya çapında yaygın, ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Bazı çalışmalarda, MRSA enfeksiyonlarının yüksek oranda görülmesiyle uzun süreli florokinolon (FQ) kullanımı arasında bir ilişki olabileceği belirtilmektedir. Bu çalışmada, solunumsal yoğun bakım ünitesi (YBÜ)’nde FQ kullanımının, hastane kökenli MRSA enfeksiyonu gelişimi ve mortalite üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Tek merkez deneyimi olarak, iki yıl boyunca solunumsal YBÜ’de izlenen hastaların klinik ve laboratuvar verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. FQ kullanımının MRSA enfeksiyonu gelişimiyle olan ilişkisi korelasyon analizi, mortalite ile olan ilişkisi de regresyon analizi kullanılarak araştırılmıştır. Çalışmaya dahil edilen 302 hastanın 93 (%30.7)’ünde FQ tedavisi kullanıldığı belirlenmiş; yaş ortalamaları 71.1 ± 12.5 yıl olan bu hastaların 64’ünün erkek olduğu gözlenmiştir. İzlem sırasında hastaların %11.9 (36/302)’unda MRSA enfeksiyonu gelişmiş; FQ tedavisi uygulanan hastalarda ise MRSA enfeksiyonu görülme oranı %15.1 (14/93) olarak saptanmıştır. FQ tedavisi alan ve MRSA enfeksiyonu gelişen 14 hastanın sekizinde ventilatörle ilişkili pnömoni (VİP), altısında sekonder bakteriyemi belirlenmiştir. FQ kullanımıyla MRSA enfeksiyonu gelişimi arasında pozitif bir korelasyon saptanmakla birlikte, bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır [P= 0.521 (Spearman), p= 0.037 (Pearson)]. Çalışmada ayrıca, FQ kullanılan hastaların YBÜ’ye yatışı sırasında bakılan CRP ve lökosit düzeyleri için sınır değerleri belirlenmiş (sırasıyla; 7.85 mg/L ve 7650 hücre/mm3) ve bu değerlerin MRSA enfeksiyonu gelişimiyle ilişkisi araştırılmıştır. Buna göre, yüksek lökosit düzeyleri (> 7650/mm3) ile MRSA enfeksiyonu gelişimi arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptanırken (P= 0.017, p= 0.246), CRP düzeyleriyle anlamlı bir ilişki (P= 0.121, p= 0.178) gözlenmemiştir. FQ kullanılan hastalarda mortalite oranı %42 (39/93) olarak izlenmiş; malignite varlığı, son altı ay içinde hastaneye yatış hikayesi ve hastane enfeksiyonu gelişiminin, mortalite riskini artırdığı (sırasıyla; p= 0.020, p= 0.038 ve p= 0.024) saptanmıştır. Yapılan çok değişkenli analiz sonucunda FQ kullanılan hastalarda, malignite (OR: 2.280, p= 0.002), re-entübasyon uygulamaları (OR: 4.071, p= 0.005), VİP gelişimi (OR: 5.097, p= 0.009) ve 7 günden uzun süre FQ kullanımı (OR: 3.63, p= 0.003) olmak üzere mortalite ile ilişkili dört bağımsız risk faktörü tanımlanmıştır. Sonuç olarak verilerimiz, YBÜ’de yatan hastalarda florokinolon kullanımının, hastane kaynaklı MRSA enfeksiyonu gelişimini anlamlı olarak artırmadığını ve > 7 gün FQ kullanımının, mortaliteyi etkileyen bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermiş; ayrıca YBÜ’ye yatış anındaki yüksek lökosit düzeylerinin, MRSA enfeksiyonu gelişimi açısından bir öngörü belirteci olabileceğini düşündürmüştür

    Viable Mice with Compound Mutations in the Wnt/Dvl Pathway Antagonists nkd1 and nkd2▿

    No full text
    Gradients of Wnt/β-catenin signaling coordinate development and physiological homeostasis in metazoan animals. Proper embryonic development of the fruit fly Drosophila melanogaster requires the Naked cuticle (Nkd) protein to attenuate a gradient of Wnt/β-catenin signaling across each segmental anlage. Nkd inhibits Wnt signaling by binding the intracellular protein Dishevelled (Dsh). Mice and humans have two nkd homologs, nkd1 and nkd2, whose encoded proteins can bind Dsh homologs (the Dvl proteins) and inhibit Wnt signaling. To determine whether nkd genes are necessary for murine development, we replaced nkd exons that encode Dvl-binding sequences with IRES-lacZ/neomycin cassettes. Mutants homozygous for each nkdlacZ allele are viable with slightly reduced mean litter sizes. Surprisingly, double-knockout mice are viable, with subtle alterations in cranial bone morphology that are reminiscent of mutation in another Wnt/β-catenin antagonist, axin2. Our data show that nkd function in the mouse is dispensable for embryonic development

    Hacettepe Dahiliye Ders Kitabı 2

    No full text
    Ondokuzuncu yüzyılın tıp literatürü, korku filmi gibidir. Hekimlerin, ellerine geçirdikleri her şeyi, akıllarına gelen her yöntemi tedavi için kullandıkları görülür. Bilgiye değil, kulaktan dolma duyumlara dayanan, “içten doğma” uydurma fikirlerle hastaların yelken kürek tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. Litrelerce kan alınır, barsaklar yüksek basınçlı lavmanlarla delik deşik edilir, hastalar buzlu sulara yatırılıp uzuvlar gangren olana dek dondurulur, dondurmak işe yaramazsa kaynar kazanlara sokulur, deriyi kabartan bitkisel merhemlerle epidermis eritilir, terkibi ikinci kez asla tutturulamayan envai çeşit bitkisel karışımlarla organlar iflas ettirilirdi. Yirminci yüzyılın başında, modern tıbbın kurucusu sayılan Dr. William Osler öncelikle bu “palavra tıbba” rest çekmiş, yeni bir çağı aralamıştır. Çağdaşı olan bazı hünerli hekimlerle birlikte, önümüze gelen her hastayı, elimize geçirdiğimiz her şeyle, bu şekilde rastgele tedavi edemeyiz, öncelikle hastalıkları tanımamız gerekir diyerek, tıbbın önceliğini tanıya yöneltmişler, kendilerine kadar olan eski devirlerden miras iki ilaç (digoksin ve morfin) dışındaki tüm o ilkel tedavi yöntemlerini reddetmişlerdir. Akıldışı eski tedavileri reddederek, yerine henüz yeni bir tedavi seçenekleri de olmadığından; yalnızca (doğru) tanı koymaya çalışan ve hastanın prognozunu tayin etmeye odaklanmış, tepkisel ve aslında bir bakıma muhafazakar yeni bir tıbbı başlatmışlardır. Tıp eğitimini de bu doğrultuda değiştirip, çalakalem ilaç ve tedavi veren hekimler yerine; hastanın hastalığını kavramaya çalışan, doğru tanı koyan hekimler yetiştirmeye yönelmişlerdir. Tıp eğitimindeki “hasta başı vizitler” bizzat Dr. William Osler tarafından başlatılmıştır. Bu ekol, 1900’ların başında cesur bir kararla, neyi tedavi ettiğini bilmeyen eski hekimlik pratiğini kapatıp, öncelikle hastalıkları kavramaya, hastalarına titizlikle isabetli bir tanı koymaya odaklanmıştır. Bu devir, tıbbın rönesansı sayılır. Kuruluşundan itibaren çağdaşı modern tıp dünyasının bir takipçisi ve aktörü olan Hacettepe Tıp Fakültesi; hünerli hekimler, iyi klinisyenler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Prof. Dr. Şeref Zileli’nin kurucusu olduğu İç Hastalıkları Anabilim Dalımız, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde yatay ve dikey entegrasyon modeliyle klinik eğitim aşamasında, öğrencilerimize “dahiliye nosyonu” kazandırmayı hedeflemiştir. Dahiliye nosyonu, hastaya saçından tırnağına bir bütün olarak bakabilmeyi; hastanın sorunlarını rasyonel bir klinik denklem haline getirebilmeyi; semptomlarından başlayıp, fizik muayene ve isabetli tetkik seçimiyle en doğru tanıyı koyabilmeyi ve hastaya en az zarar verecek en uygun tedaviyi planlayabilmeyi gerektirir. Mezuniyet öncesi İç Hastalıkları Klinik Eğitim programımızın öğrenim hedefleriyle, içeriği ve ulusal çekirdek müfredatımız gözetilerek hazırlanan bu kitap; İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji anabilim dallarımız öğretim üyelerinin ortaklaşa titiz bir çalışmasıdır

    İş Sağlığı ve Güvenliği Meslek Hastalıkları

    No full text
    Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği ile meslek hastalıkları konularında, kapsamlı Türkçe kitap ihtiyacı bulunmaktadır. Bu saptamadan hareketle “İş Sağlığı ve Güvenliği Meslek Hastalıkları” kitabı iki yılı aşkın bir sürede tamamlanmıştır. Mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimlere, sertifika eğitimlerine, çalışanların sağlıklı ve güvenlikli ortamda çalışmaları hakkına, saha uygulamalarına, araştırmalara katkı sağlaması amaçlanmıştır. Kaynak kitap ihtiyacı öncelikle, müfredatlarında konuya ilişkin başlıklar bulunan, Tıp, Mühendislik, Hemşirelik, Sağlık Bilimleri ve Fen fakülteleri, ilgili yüksek lisans ve doktora programları, ilgili yüksek okullar olmak üzere yüksek öğretim öğrencileri için geçerli iken aynı zamanda iş yeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları, diğer sağlık personeli sertifika eğitimleri, çalışanların yasal olarak zorunlu olan eğitimleri için de söz konusudur.Kitabın, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail TOPUZOĞLU’nun 1980’li yıllarda başlattığı, Prof. Dr. Nazmi BİLİR’in emekli olana kadar 30 yılı aşkın süre ile sürdürdüğü mezuniyet öncesi ve sonrası eğitim, araştırma, uygulama ve yayın çalışmaları ile bu alanlarda öncü rolü olan Hacettepe Üniversitesi’nin yayını olması ayrı bir mutluluk kaynağıdır, kendilerine şükranlarımızı sunarız.Kitap, sayfa dağılımları farklılık gösteren, konu başlıkları itibariyle toplam 79 bölümden oluşmaktadır. Meslek hastalıklarına ilişkin bazı bölümlerde, yazarlar ikinci baskısı yapılmış olan “Yıldız, A.N., Sandal, A. (Ed.). Meslek Hastalıkları İşle İlgili Hastalıklar (Seçilmiş Başlıklarda). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayını. ISBN: 978-975-491-460-3.” kitabındaki bölümlerini güncelleyerek genişletmişlerdir.Kitabın yazarları başlıca, Hacettepe Üniversitesi öğretim elemanları, Tıp Fakültesi İş ve Meslek Hastalıkları Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Programı eğitim kadrosu ile bu kapsamda eğitim almış veya almaya devam eden uzman hekimler, ile T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yönetici ve uzmanlarıdır. Bütün yazarlara katkıları için teşekkür ederiz.Kitabın elektronik kitap olarak yayınlanması, ulaşılabilirliğinin artması, içerik arama ve güncelleme gibi hususlarda kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Ayrıca kaynakları metin içinde gösterilmiş olması da ileri incelemeler için katkı sağlayacaktır.Yoğun çalışma sürecinde gösterdikleri anlayış için ailelerimize, Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basım Yayın ve Tanıtım Koordinatörlüğü ile Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı yetkilileri ve çalışanlarına, kitabı yayına hazırlamada katkı sağlayan Dr. A. Kadir ATLI, Dr. Buhara ÖNAL ve Özge Rojda BENZİL’e teşekkür ederiz.Saygılarımızla,Prof. Dr. Bülent ALTUN (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı)Prof. Dr. Ali Naci YILDIZ (Editör)Uzm. Dr. Abdulsamet SANDAL (Editör
    corecore