32 research outputs found
Diltiazem added blood cardioplegia and myocardial protection
Amaç: Bu çalıışmanın amacı Ca++ antagonisti olan diltiazemin kardiyoplejik solüsyona eklenmesinin myokard
korunmasındaki etkilerinin araıştırılmasıdır.
Yöntem: Aortakoroner bypass operasyonu uygulanan 30 elektif hasta, kontrol ve çalıışma grubu olarak 15 er
kiışilik 2 gruba ayrıldı. Kontrol grubunda yaış ortalaması (56.8±10.11), çalıışma grubunda ise (60.20±10.44) idi.
Her iki grup arasında koroner lezyon, X- klemp, Kardiyopulmoner bypass (CPB) süreleri açısından fark
saptanmadı. Kardiyopleji iki gruba da antegrad yoldan verildi. Hemodinamik ölçümler ve enzim tayinleri CPB
öncesi ve sonrasında ayrı ayrı değerlendirildi.
Bulgular: Kardiyoplejik solüsyona eklenen diltiazem ile hemodinamik parametrelerden CO ve CI deki 1. ve 6.
saatlerdeki düışük bulundu(p<0,05).Buna rağmen, stroke volüm indeks ve sol ventriküler stroke work indeks de
değiışiklik saptanmadı. CPK-MB düzeylerinde 6.- 12. ve 24. saatlerde diltiazem verilen grupta anlamlı düışme
saptanmııştır(p<0,05). ıki grup arasında hastaların hemodinamisinde klinik olarak fark gözlenmemiıştir.
Sonuç: Bu bulgular, kardiyoplejik solüsyona eklenen diltiazem ile hemodinamik parametrelerde bozulma olmadığı
ve CPK-MB düzeylerinde anlamlı düışme saptanmıış olması, kalsiyum antagonistlerinden diltiazemin kardiyoplejik
solüsyona eklenmesinin miyokardial koruma ve reperfüzyon hasarını önlemede önemli katkısı bulunduğunu
göstermektedir.Objective: The aim of this prospective study was to demonstrate the effect of diltiazem, a calcium channel
blocker, as an additive to cardioplegic solution in myocardial protection.
Methods: Thirty patients who underwent coronary artery bypass grafting on an elective basis were divided into
two groups: control group and diltiazem group (n=15, each). Diltiazem was added to the blood cardioplegic
solution in the diltiazem group. Mean age was 56.8+10.11 years in the control group and 60.20+10.44 in the
diltiazem group. There was no difference in the extent of coronary artery disease, cross-clamp time, cardiopulmonary
bypass (CPB) time between the two groups. Cardioplegic solution was delivered antegradely. Hemodynamics
and blood enzyme levels were measured before and following CPB.
Results: In the diltiazem group, cardiac output and cardiac index was found to be lower in postoperative 1st and
6th hours (p<0.05). However, there was no difference in stroke volume index and left ventricular stroke work
index values. Blood creatine kinase MB (CK-MB) isoenzyme levels were found to be lower in the diltiazem
group in 6th, 12th, and 24th hours postoperatively (p<0.05). Patient hemodynamics did not differ clinically in
either group.
Conclusion: These results demonstrate the beneficial effects of diltiazem addition to blood cardioplegic solution
on myocardial protection as evidenced by lower levels of CK-MB in the postoperative period
Effects of blood cardioplegia with deferroxamine on myocardial nitric oxide production and myocardial performance
Amaç: Bu çalişmada rutin kullanilan kan kardiyoplejisi ile deferoksaminli kan kardiyoplejisinin sol ventrikül
fonksiyonlari üzerine etkileri, myokardiyal Nitrik Oksit (NO) düzeyleri ve hemodinamik parametreler
karşilaştirilarak değerlendirildi.
Yöntem: Aortakoroner bypass operasyonu olan 20 elektif hasta üzerinde çalişma yapildi. Hastalar kontrol ve
çalişma grubu olarak 10 ar kişilik 2 gruba ayrildi. Kontrol grubunda yaş ortalamasi (61.30+2.12), çalişma grubunda
ise (53.20±3.21) idi. Her iki grupta distal anastomoz , X- klemp, Kardiyopulmoner bypass (CPB) süreleri
benzer değerlerdeydi (p>0.05). Kardiyopleji iki gruba da antegrad yoldan verildi. Kan örnekleri koroner sinüsten
alinarak ölçümler yapildi. Hemodinamik parametreler CPB öncesi ve sonrasinda ayri ayri değerlendirildi.
Bulgular: Çalişma grubunda NO düzeyleri tüm örneklemelerde yüksek bulundu ancak yalnizca CPB sonrasinda
istatistiksel olarak anlamli idi. Myokard hasarinin bir göstergesi olan kreatin kinaz MB izoenzim (CK-MB)
değerleri çalişma grubunda daha düşük düzeyde bulundu (p< 0.05). Her iki grup arasinda hemodinamik olarak bir
farklilik gözlenmedi.
Sonuç: Bu bulgular, deferroksaminli kan kardiyoplejisi kullanilan vakalarda endotel fonksiyonlarinin daha iyi
korunduğunu ve myokard hasarinin daha az olduğunu göstermektedir. Deferroksaminli kan kardiyoplejisi açik
kalp cerrahisinde aortik kross klemp esnasindaki myokard korunmasinda iyi bir seçenektirObjective: The effects of deferroxamine addition to routine blood cardioplegia on left ventricular function,
myocardial nitric oxide (NO) production and hemodynamics were assessed.
Methods: Twenty patients who underwent coronary artery bypass grafting (CABG) electively were studied in
two groups, 10 in each. Ten patients in whom routine blood cardioplegia was used served as controls. In the other
10 patients (study group), blood cardioplegia with deferroxamine was used. Mean age was 61.30+2.12 in the
control group, and 53.20±3.21 in the study group. The number of distal anastomoses, X-clamp and cardiopulmonary
bypass (CPB) times were similar in two groups. Cardioplegia was delivered antegradely in both groups.
Blood samples were taken from the coronary sinus. Hemodynamic measurements were done before and following
CPB.
Results: In the study group, myocardial NO levels were found to be higher at all sampling times, however, the
difference was statistically significant only following CPB. Creatine kinase MB isoenzyme levels reflecting the
degree of myocardial injury were measured lower in the study group postoperatively(p<0.05). There was no
difference in hemodynamics between the two groups.
Conclusions: These findings demonstrate that the addition of deferroxamine to blood cardioplegic solution
maintains higher myocardial NO levels indicating better endothelial function and causes less myocardial injury.
Blood cardioplegia with deferroxamine is a valuable alternative method of myocardial protection during aortic
cross clamping in cardiac surgery
Cardiac involvement of hydatid disease: A case report
Human hydatidosis, caused by Echinococcus granulosis remains a considerable public health, economic, and social problem in many countries of the world. Cardiac involvement is rare in hydatid disease, but it carries a significant risk of potentially lethal complications. Cardiac hydatid cysts are mostly intramyocardial. Two patients with cardiac involvement of hydatid disease are presented: öne with hydatid cyst of the left ventricular posterior wall, and the other with ruptured left ventricular cyst associated with pulmonary arterial and pericardial cyst. Surgical excision under cardiopulmonary bypass was performed successfully in both patients.Human hydatidosis, caused by Echinococcus granulosis remains a considerable public health, economic, and social problem in many countries of the world. Cardiac involvement is rare in hydatid disease, but it carries a significant risk of potentially lethal complications. Cardiac hydatid cysts are mostly intramyocardial. Two patients with cardiac involvement of hydatid disease are presented: öne with hydatid cyst of the left ventricular posterior wall, and the other with ruptured left ventricular cyst associated with pulmonary arterial and pericardial cyst. Surgical excision under cardiopulmonary bypass was performed successfully in both patients
"Stapler" ile yapılan akciğer rezeksiyonlarındaki hava kaçağının azaltılmasında yeni bir yöntem
Air leaking after stapled pulmonary parenchymal resections is one of the causes of postoperative morbidity. In this clinical trial, a synthetic material, polytetrafluoroethylene (PTFE), was used for buttressing staple lines, in an attempt to evaluate its efficacy on postoperative air leaks. 71 patients who underwent pulmonary parenchymal resections were divided into two groups. Control group consisted 28 patients in which resections were accomplished with a stapler, whereas in the study group (43 patients), PTFE sleeves were used that fit over the arms of the stapler. The time of cessation of air leaks were assessed statistically in both groups. The averages of the duration of air leaks were 52.9 ;plusmn; 14.5 and 41.3 ;plusmn; 12.5, respectively. The study showed a significant difference (p;lt; 0.05) by the use of PTFE sleeves to buttress the staple lines in pulmonary parenchymal resections, for reducing the incidence of air leaks. There was, however, a considerable cost increasing, thus limiting the overuse of this material, except for the resections performed in emphysematous lungs."Stapler" (STP) ile yapılan akciğer rezeksiyonlarından sonra gözlenen hava kaçağı, postoperatif morbidite nedenlerinden biridir. Bu klinik çalışmada, STP hattının takviyesi için kullanılan, sentetik yapıdaki politetrafloroetilen (PTFE) kılıfın postoperatif hava kaçağı üzerine olan etkisi araştırıldı. Pulmoner parankim rezeksiyonu uygulanan 71 hasta çalışmaya alındı. İki gruba ayrılan olgulardan kontrol grubunda yer alan 28'ine sadece STP ile rezeksiyon yapıldı. Çalışma grubundaki 43 hastada ise, STP kollarına geçirilen PTFE kılıf kullanılarak rezeksiyon gerçekleştirildi. İki grup, postoperatif hava kaçağı süresi açısından değerlendirildi. Kontrol ve çalışma gruplarındaki postoperatif hava kaçağı süresinin ortalamaları sırasıyla 52.9 ± 14.5 ve 41.3 ± 12.5 saat olarak kaydedildi. PTFE kılıf ile STP hattının takviye edildiği akciğer parankim rezeksiyonlarında postoperatif hava kaçağı süresi, PTFE kullanılmayan olgulara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede kısa bulundu (p 0.05). Ancak ameliyat maliyetini arttırması, bu ürünün amfizemli akciğere uygulanacak rezeksiyonlar dışında aşırı kullanımını sınırlamaktadır
Torakotomi sırasında oluşan iatrojenik kot fraktürleri
Inadvertent rib fracture, which may occur during thoracotomy, is often associated with an increased postoperative morbidity after pulmonary resections. This trial was planned to evaluate the occurrence of the iatrogenic rib fracture in two different types of thoracotomies. 67 patients, ranging in age 51-69, were divided into two groups. Standard posterolateral thoracotomy (PIT) was performed in 46 patients (Group I), whereas a muscle-sparing vertical thoracotomy (VT) incision was used in 21 patients (Group II). Lobectomy or a wedge resection was performed in both groups. Iatrogenic rib fracture was noted in seven patients (% 15.2) and in five patients (%28.3) in Group I and II, respectively. the incidence of fracture was significantly high (p ;lt; 0.05) in VT group. During muscle-sparing thoracotomy techniques, which are suggested more frequently in recent literature, great care should be taken to avoid this complication.Torakotomi sırasında oluşabilen kot fraktürleri, akciğer rezeksiyonu uygulanan hastalarda çoğu kez postoperative morbiditeyi artırmaktadır. Bu çalışma, farklı iki torakotomi sırasında gelişen iatrojenik kot fraktürü insidansını araştırmak için planlandı. Yaşları 51-69 arasında değişen 67 hasta iki gruba ayrıldı. 46 Hastada (Grup 1) standart posterolateral torakotomi (PLT) uygulanırken, 21 olgu (Grup II) kas-kesimsiz vertikal torakotomi (VT) insizyonu ile açıldı. Her iki grupta, lobektomi yada "wedge"rezeksiyon yapıldı. Grupta yer alan yedi (%15.2) ve II.Gruptaki beş (%23.8) hastada kot fraktürü gelişti. VT grubunda fraktür insidansı anlamlı derecede yüksek bulundu (p0.05). Literatürde son zamanlarda sıkça önerilen kas-kesimsiz torakotomi sırasında, kot fraktürü oluşumunu önlemek için büyük özen gösterilmesi gerekir
Ateşli silahlarla oluşturulmuş toraks yaralanmaları
The trial comprises 29 cases of thoracic gunshot wounds among 286 thoracic trauma patients urgently hospitalized at the Department ofTlwracic and Cardiovascular Surgery of Ege University Medical Faculty, between 1991-i998Tlie male/female ratio was 3.1, age range and the mean age were 19-64 and 36.4, respectively. Eleven (37%) of the cases were injured by shotguns. Among the associated lesions, major vascular injuries were encountered mostfrequently. Thoracoiomy was required in nine (31%), and median sternotomy in one of the cases. Six patients (60%h'were operated under emergent conditions. The mean hospital stay was 13.6 days. Morbidity rate was 57%, representing 16 patients and mortality was seen in two patients. The effect of gunshot wounds to the morbidity and to the length of stay was determined to be statistically significant (p;lt;0.001 and p;lt;0.05, respectively).Bu çalışma İ991-1998 yıllan arasında toraks travması nedeniyle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar ve Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalları'na acil olarak yatırdan 286 hasta çırasından ateşli silahlar, ile oluşturulmuş 29 yaralanma olgusunu kapsamaktadır. İncelenen olguların erkek/kadın oranı 3.1 olup yaş aralığı ve ortalaması sırasıyla 19-64 ve 36.4 olarak bulundu. Yaralanmaların 11'i av tüfeği (%37) ile oluşturulmuştu. Yandaş yaralanmalar ardsındaimajor vasküler yaralanmalar (%66) ilk sırada yer almakta iken, olguların dokuzuna (%31) torakotomi, birine (%3) median sternotomi ile müdahale edildi. Bu müdahalelerden altısı (%60) acil koşullarda gerçekleştirildi. Ortalama yatış süresi 13.6gündü. Morbidite %57 oranında izlenirken, mortalite iki olgu ile %7 oranında saptandı. Diğer yaralanma tüneri ile kıyaslandığında, bfi yaralanmaların morbidite ve yatış süresine etkisi istatistiksel olarakanlamhbtıhıııdu (sırasıyla p0.001 vep£Ö.O5)