118 research outputs found

    A site effect study of the Adapazari basin, Turkey, from strong- and weak-motion data

    No full text
    Approximately 4000 people were killed due to collapse of buildings in downtown Adapazari during the 1999 Izmit, Turkey earthquake (Mw = 7.4). The downtown is located on a deep sedimentary basin, so-called Adapazari basin. We study site effects of the Adapazari basin based on strong- and weak-motion data obtained by a temporary array observation deployed in and around the Adapazari basin after the earthquake. Four moderate-size aftershocks (M4.6-M5.8) are selected in our study. We evaluate the S-wave amplifications in the basin by using the traditional spectral ratio method. The spectral ratios show that the S waves are considerably amplified in the frequency range of 0.5 to about 5 Hz at the basin sites, but are apparently de-amplified at frequencies higher than about 10 Hz. We make a quantitative interpretation of the empirical amplifications based on the S-wave velocity structures at the stiff-soil reference site as well as at the basin sites; these structures were estimated by the microtremor array measurements. Through the interpretation, we confirm that the amplifications at low frequencies are attributed to the thick sedimentary layers in the Adapazari basin and that the apparent de-amplifications at high frequencies are partly due to the reference site response. In addition to the considerable S-wave amplifications, the basin site records show long-period (about 2 sec) later phases after the S-wave arrival; these later phases are basin-transduced surface waves that are originated from the source and transmitted into the basin. The predominant period of these waves apparently depends on the earthquake magnitude. We conclude that heavy damage in downtown Adapazari during the 1999 Izmit earthquake was caused not only by strongly amplified S-waves but also by long-period basin surface waves of long duration

    Tanıtım - Değerlendirme

    No full text

    OVA ÜZERİNE KURULMUŞ ŞEHİRLERDE SEDİMAN KALINLIĞININ ÖNEMİ: ISTANBUL AVRUPA YAKASI ÖRNEĞİ

    No full text
    Mitolojiden günümüze insanlığın yaşam alanı farklı gereksinimler, yasam tarzları ve ilişkileri nedeniyle sürekli değişmiştir. Yüksek tepelerde başlayan yaşam; tarım, hayvancılık ve yaşamın en büyük ihtiyacı olan “su” nedeniyle ovalara inilmesini zorunlu kılmıştır. Bununla beraber geçmişten geleceğe hayatı kolaylaştırmanın en uygun yolunu arayan uygarlıklar, savaş nedeniyle yüksek tepelere çekilmenin dışında düz, engebesiz alanlarda, “ovalarda” yaşamı kurmuşlardır. Geçmişten günümüze yaşam alanlarını tehdit eden birçok farklı olgu olmasına rağmen, değişmeyen tek temel olgu ise “doğa olayları” olmuştur. Depremler ise bunların en önemlisi ve hala en büyük kayıpların oluşmasına neden olan olguların başında gelmektedir. Amik ve Antakya Ovası üzerine kurulu olan Hatay ve Kahramanmaraş, Erzincan Ovası üzerine kurulu olan Erzincan, Adapazarı Ovası üzerine kurulu olan İzmit ve oldukça kalın bir sediman istif üzerine kurulu olan İstanbul’un Avcılar İlçesi bu alanların başında gelmektedir. Ovalar, kayaçlarda farklı nedenlerle meydana gelen ayrışmadan dolayı sediman istifin birikmesi sonucunda oluşmaktadır. Son 30 yıl içinde Dünya’da ve ülkemizde meydana gelen birçok depremde (Mexico City, Northidge, Kobe, Izmit-Gölcük vb.) hasarın en önemli nedenlerinden biri olduğu bilinen “Yerel Zemin Etkisinin (Site Effect)” başlıca nedenlerinden biri de bu sediman istif olmaktadır. Sediman Kalınlığı ve ortamdaki hız terslenmesi nedeniyle deprem dalgalarının belirli frekanslarda enerjilerini arttırdığı ve üzerinde bulunan yapılarda hasara neden olan bu olguya, Zemin Büyütmesi” denmektedir. Zemin Büyütmesinin birçok nedeni vardır. En önemli nedenleri; basenin (ovanın) geometrisi, sedimanın kalınlığı, kayma dalga hızının değişimi ve ortamın hakim rezonans frekans değerleridir. 17 Ağustos 1999 İzmit-Gölcük (Mw: 7.4) depremi sırasında, depremin odağından yaklaşık 100 km. uzaklıkta bulunan Avcılar İlçesinde rezonans nedeniyle meydana gelen hasarın nedeni de bu olgulardan biri veya birkaçı olmuştur. Bu çalışma kapsamında; İstanbul şehrinin özellikle Avrupa yakasında, Haliç’in Güney-Güneybatısında başlayan, sediman istifin kalınlığının nasıl değiştiği ve Marmara Denizi içinden geçen Kuzey Anadolu Fayında olabilecek olası bir deprem sırasında yer hareketinin nasıl şekilleneceğinin belirlenmesi amacıyla, tek istasyon ve dizilim mikrotremor ölçümleri toplanmıştır. Dizilim mikrotremor ölçümleri ile yüzeyden sismolojik anakayaya (Vs>1500 m/s) kadar olan derinliğine ait jeofizik parametreler belirlenmiş ve Avrupa yakası için anakayanın 3-Boyutlu batimetri haritası, dolayısıyla sediman kalınlık haritası hazırlanmıştır. Ayrıca sediman kalınlığının mühendislik pratiğinde kolayca belirlenmesi amacıyla çalışılan alan için ortamın zemin frekans değerini kullanarak sediman kalınlığının hesaplanmasına yönelik amprik bağıntılar (mühendislik ve sismolojik anakayası için) geliştirilmiştir

    Peri-implant defektlerinin tedavisini takiben yapılan vida retansiyonlu bir hibrid protez: Olgu bildirisi

    Get PDF
    The etiology of marginal bone loss around osseointegrated implants is primarily based on the biomechanical and/or microbial factors. If stresses and strains around dental implants under functional loading conditions are expected to exceed the physiologic tolerance thresholds of the alveolar bone, the fixed hybrid prosthesis might be a more reliable treatment of choice instead of fixed metal ceramic restorations. The purpose of this article is to report the 1-year follow-up of the periodontal and prosthetic rehabilitation of a patient who has presented with symptoms of peri-implantitis due to incorrectly planned implant supported fixed metal ceramic bridge which was later replaced with screw-retained hybrid prosthesis following the treatment of peri-implant defects. Treatment helped to maintain patient's self-confidence and comfort, as well as favorable masticatory function. Rehabilitation with screw retained hybrid prosthesis is an ideal treatment of choice for maxillomandibular skeletal discrepancies.Osseointegre implantların etrafındaki kemik kaybının etyolojisi, primer olarak biyomekanik ve/veya mikrobiyal faktörlere dayanır. İnsan çene kemiklerinde oluşan gerilme ve gerilim kuvvetlerinin fizyolojik tolerans eşiğinin üstünde olduğu durumlarda; sabit metal seramik restorasyonların yerine, sabit hibrid protezler daha güvenilir bir tedavi seçeneği olabilir. Bu olgu bildirisinin amacı, yanlış olarak planlanmış implant destekli sabit bir metal seramik köprüye sahip olan ve mevcut implantlarında peri-implantitis bulunan bir hastanın; peri-implant defektlerinin tedavisi sonrasında periodontal ve protetik rehabilitasyonun 1 yıllık takibini sunmaktır. Yapılan tedavi, hastanın hem özgüveninin ve rahatının kazandırılmasını, hem de etkili bir çiğneme fonksiyonuna sahip olmasını sağlamıştır. Vida retansiyonlu hibrid protezler ile yapılan oral rehabilitasyon, maksillomandibular iskeletsel malokluzyonlar için ideal bir tedavi seçeneğidir

    Glaze işlemlerinin konvansiyonel ve CAD/CAM hibrit seramiklerin renk stabilizasyonunun üzerine etkisi: Karşılaştırmalı çalışma

    Get PDF
    Objective: Ceramic glazing and polishing are important for patient satisfaction and long-term clinical success. Till date, no study has compared color changes after glazing procedures between conventional and more recently introduced ceramics. In this study, we investigated the effects of glazing procedures on the color stability of conventional and computer-aided design/computer-aided manufacturing (CAD/CAM) hybrid ceramics using a spectrophotometer.Materials and Methods: Eighty-four disc-shaped specimens were fabricated with seven different dental porcelain materials according to the manufacturers' instructions (n=12 each): Ivoclar IPS DSign, Vita Omega 900, Ceramco III, Vita Mark II, Vita Enamic, GC Cerasmart, and Vita Suprinity. Both sides of the specimens were polished with wet 600-, 1000-, and 1500-grit aluminium oxide abrasive papers, and color values (L*, a*, b*) were measured using a spectrophotometer before and after glazing. Treatment-induced changes in the specimen color and topography were evaluated and recorded. The color change (Delta E) was calculated from the changes in the mean L*, a*, and b* values. All data were analyzed using Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U, and Wilcoxon tests (95% confidence interval).Results: Color changes were below the clinically perceptible level (Delta E, <3.7) in all specimens. Color change values after the glazing procedures were 2.27 +/- 0.55, 2.99 +/- 0.67, 1.01 +/- 0.58, 1.62 +/- 0.70, 0.74 +/- 0.45, 1.35 +/- 0.52, and 1.37 +/- 0.72 for Ivoclar IPS DSign, Vita Omega 900, Ceramco III, Vita Mark II, GC Cerasmart, Vita Enamic, and Vita Suprinity, respectively; thus, there were significant differences between the conventional and CAD/CAM ceramics (p<0.05). The conventional ceramic Vita Omega 900 presented the least color stability, while the CAD/CAM ceramic GC Cerasmart presented the maximum color stability.Conclusion: Glazing procedures do not cause evident changes in the color of conventional and CAD/CAM hybrid ceramics, although the color stability of the latter is better than that of the former.Amaç: Seramik glaze ve parlatma işlemleri hasta memnuniyeti ve uzun süreli klinik başarı için önemlidir. Bugüne kadar hiçbir çalışma,geleneksel ve daha yeni tanıtılan seramikler arasındaki glaze işlemlerinden sonra renk değişimlerini karşılaştırmamıştır. Bu çalışmadaglaze prosedürlerinin bir spektrofotometre kullanarak geleneksel ve bilgisayar destekli tasarım/bilgisayar destekli üretim (CAD/CAM)hibrit seramiklerin renk stabilitesi üzerindeki etkilerini araştırılmıştır.Gereç ve Yöntemler: Üretici firma talimatlarına göre seksen dört disk şeklindeki örnekten yedi farklı porselen malzemesi ile üretildi(n=12): Ivoclar IPS DSign, Vita Omega 900, Ceramco III, Vita Mark II, Vita Enamic, GC Cerasmart ve Vita Suprinity. Numunelerinher iki tarafı 600-, 1000- ve 1500-grit alüminyum oksit aşındırıcı kağıtlarla aşındırılmış ve glaze işleminden önce ve sonra birspektrofotometre kullanılarak renk değerleri (L*, a*, b*) ölçülmüştür. Örneklerin rengindeki ve topografisindeki tedaviye bağlıdeğişiklikler değerlendirildi ve kaydedildi. Renk değişimi (∆E), ortalama L*, a* ve b* değerlerindeki değişikliklerden hesaplandı. Tümveriler Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U ve Wilcoxon testleri kullanılarak analiz edildi (%95 güven aralığı).Bulgular: Renk değişiklikleri tüm örneklerde klinik olarak algılanabilir seviyenin (ΔΕ <3,7) altındaydı. Glaze işlemlerinden sonra renkdeğişimi değerleri sırasıyla Ivoclar IPS DSign, Vita Omega 900, Ceramco III, Vita Mark II, GC Cerasmart, Vita Enamic ve Vita Suprinityiçin 2,27±0,55, 2,99±0,67, 1,01±0,58, 1,62±0,70, 0,74±0,45, 1,35±0,52 ve 1,37±0,72 olarak bulundu; bu nedenle, konvansiyonelve CAD/CAM seramikleri arasında önemli farklılıklar vardı (p<0.05). Geleneksel seramik Vita Omega 900 en düşük renk stabilitesinisunarken, CAD/CAM seramik GC Cerasmart maksimum renk stabilitesini sundu.Sonuç: Glaze prosedürleri, konvansiyonel ve CAD/CAM hibrit seramiklerin renginde belirgin değişikliklere neden olmamakla birlikte,işlem sonrasının renk stabilitesi öncekinden daha iyidir
    corecore