26 research outputs found

    Religious and Literal Sources in Muhammediye by Yazicioğlu Mehmed

    No full text
    15. asırda Osmanlı’da dinî-tasavvufî kültürün olgunlaşmasında çok önemli bir yere sahip olan Yazıcıoğlu Mehmed (ö. 855 / 1451), Muhammediye adlı eserini 853/1449’da Gelibolu’da tamamlamıştır. Yazıldığı yıllarda Anadolu halkı arasında büyük bir heyecanla karşılanmış ve bu tesiri yüzyıllarca devam etmiştir. Nitekim Evliya Çelebi, Muhammediye’nin Gelibolu, Ankara ve Amasya halkı arasında ezbere bilindiğini kaydeder. Muhammediye, sade ve samimi ifadesi, akıcı üslubu ve halk dilinden tabirleriyle asırlardan beri geniş halk kitleleri üzerinde etkili olmuştur. Medrese, tekke ve camiler yanında, köy odalarında da muhafaza edilmiş, okunup dinlenmiş, bu suretle yaygın din eğitiminin dayandığı en mühim eserlerden biri olarak kabul görmüştür. Hatta kaynakların verdiği bilgilere göre Muhammediye, mevlit gibi besteli bir şekilde de meclislerde okunmuştur. Yazıcıoğlu Mehmed bu eserinde Hz. Peygamber’in hayatı, mucizeleri, savaşları, ailesi ve yakın çevresi başta olmak üzere; kâinatın yaratılması, ruhun var olması, ilk insan Hz. Âdem’in yaratılması, kıyamet alametleri, kıyamet sahneleri, cennet ve cehennemin yaratılması, haşir, hesap ve İslami literatürde geçen pek çok mevzuları konu edinmiştir. Söz konusu bu mevzular anlatılırken başvurulan kaynaklar arasında ilk akla gelen Kur’an ve hadislerdir. Eserin her bahsini ayet ve hadislerle destekleyen Yazıcıoğlu Mehmed’in, zikrettiği bazı mevzularda ise konuyla ilgili sarih ayet veya hadis yoksa bu konuda geçmişte fikir beyan etmiş Arap ve Fars kaynaklarından yararlandığı görülmektedir. Aslında bu kaynakların bir kısmı İsrailiyat diye tabir edilen bilgilerin toplandığı kaynaklardır. Bu çalışmada Yazıcıoğlu Mehmed’in Muhammediye’yi kaleme alırken faydalandığı kaynaklar üzerinde durmaya ve bu kaynakların İslam kültüründeki etkinliğine değinilecektir.Yazicioglu Mehmed (d. 855 / 1451), who had a very important place in the maturation of the religious-mystical cultures in the Ottoman Empire in the 15th century, completed his work Muhammediye in 853 / 1449 in Gallipoli. It has been welcomed with enthusiasm among the people of Anatolia for many years and this effect has continued for centuries. As a matter of fact, Evliya Çelebi records that Muhammadiye is known to the people of Gallipoli, Ankara and Amasya by heart. Muhammadiye has been influential on the masses of the people since the centuries, with plain and sincere expression, fluent style and popular language. The madrasa was preserved in the rooms of the villages along with the tekke and the glass, and was read and rested, and it was accepted as one of the most important works based on this extensively religious education. Even according to the sources given by the sources, Muhammadiye was read in the parliaments as well as Mevlid. The subjects of the literature in this work by Yazicioglu Mehmed are life of the Prophet, miracles, wars, family and close surroundings of the Prophet; the creation of the cosmos, the existence of the spirit, the first human being the creation of Adam, the portents of Doomsday, the stakes of Doomsday, the creation of heaven and hell, the poetry, the calculus, and many other Islamic literature. These are the Qur'an and hadiths that come to mind first among the sources referred to while describing these positions. Yazicioglu Mehmed, who supports every banner of the work with verses and hadiths, appears to have benefited from Arab and Persian sources who have expressed opinions in the past without any relevant sayings or hadiths in some of the mentioned chapters. In fact, some of these sources are sources of information called Israeli art. In this work, we will focus on the resources that Yazicioglu Mehmed used while receiving Muhammadiye's remuneration and the effectiveness of these sources in Islamic culture

    DİVAN ŞAİRLERİNİN GÖZÜYLE FARS ŞAİRİ ÖMER HAYYÂM

    No full text
    Rubâî nazım şekliyle kaleme aldığı manzumeleriyle şöhret bulan 12. yüzyıl Fars edebiyatının en önemli şairlerinden Ömer Hayyâm’ın rubaileri Osmanlı Dönemi Türk edebiyatında da etkili olmuştur. Ömer Hayyâm’ın Türk edebiyatındaki yansımaları bağlamında günümüze kadar sadece bir iki bilimsel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalara bakıldığında ise Hayyâm’ın klasik dönemden ziyade 19. yüzyıl ve sonrası dönem Türk edebiyatına yansımaları üzerinde durulduğu görülmektedir. Hatta Ömer Hayyâm’ın Osmanlı Dönemi’nde hemen hemen hiç tanınmadığı, şairlerin divanlarında pek geçmediği ve ancak 19. yüzyılın oryantalistleri tarafından tanıtılarak bilinmeye başlandığı vurgusu yapılmıştır. Bu çalışmada, Hayyâm’ın Osmanlı şairleri tarafından en az 16. yüzyıldan beri tanındığı, hakkında manzumeler yazıldığı, özellikle rubâî nazım şeklinde örnek alınan ve ilham kaynağı olan bir şahsiyet olduğu verilen örneklerle ortaya konmaktadır

    İbrahim Gülşenî And His Sufic Mesnevi Named Kidemnâme

    No full text
    15. yüzyılın ikinci yarısı ile 16. yüzyılın ilk yarısı arasında Anadolu'da yaşamış olan İbrâhim Gülşenî, tasavvuf ve tarikatlar tarihinde Halvetî tarikatının bir kolu olan Gülşenîliğin kurucusu olarak bilinir. Kaynakların hemen tümünde İbrâhim Gülşenî'nin tasavvuf yönünün olduğu kadar edebî yönünün de kuvvetli olduğu dile getirilmiştir. Öyle ki Türkçe, Farsça ve Arapça eserler veren İbrâhim Gülşenî, velud bir şair olarak söz konusu üç dilde divan oluşturacak düzeyde şiirler söylemiştir. Divanlarının dışında tasavvuf içerikli manzum eserler de kaleme alan İbrâhim Gülşenî, özellikle Mevlânâ'nın Mesnevisine nazire olarak kaleme alpdığı Ma'nevî adlı Farsça mesnevisi ile Türkçe şiirleri onun Türk tasavvuf edebiyatı içinde haklı bir şöhret kazanmasına vesile olmuştur İbrâhim Gülşenî'nin tasavvuf edebiyatına katkı sağladığı bir başka eseri ise çalışmamıza konu olan Kıdemnâme adlı 246 beyitlik tasavvufî mesnevisidir. Bu makalede daha önceki çalışmalarda Kıdemnâme'nin 16. yüzyıl şairlerinden ve İbrâhim Gülşenî'nin torunu olan Seyyid Mehmed Hâletî'ye aidiyeti zannı düzeltilmiş ve yapılan tespitler ışığında bu eserin İbrâhim Gülşenî'ye ait olduğu sonucuna varılmıştır. Makalede, Gülşenî ve eserleri hakkında muhtasar bilgi verildikten sonra, Kıdemnâme'nin tespit edilen nüshaları tanıtılmış, eserin muhtevası ve dil hususiyetleri üzerinde durulmuş ve son olarak tespit edilen üç nüshanın mukayesesi yapılmak suretiyle eserin tenkitli metni verilmiştir.İbrahim Gülşenî, who lived in Anatolia between the second half of the 15th century and the first half of the 16th century, is known as the founder of Gülşenîlik, a branch of the Halveti sect in the history of mysticism and sects. Almost in all of the sources is given utterance to the fact that İbrâhim Gülşenî was very skilful in the field of literary and mysticism. İbrâhim Gülşenî who generated literary works in Turkish,Arabic and Persian poeticised in the languages mentioned and this shows how prolific he was . İbrâhim Gülşenî who was wrote up sufic verses in addition to his divans,Turkish poems that he composed brought him into prominence in Turkish sufi literature along with his mesnevi named Ma‘nevî that he committed to paper particularly in answer to Mevlânâ’s MesneviAnother work that İbrâhim Gülşeni contributed to Sufi literature is Kıdemnâme, the subject of our work, which is his mystical mesnevi that consists of 246 couplets. In this write-up,some amends about the owner of Kıdemnâme,. which was supposed to belong to 16th century poet Sayyid Mehmed Hâletî, the grandson of İbrâhim Gülşeni ,have been made and concluded that this work belongs to İbrâhim Gülşeni.In the article, after having been given brief information about Gülşeni and his works, the copies of Kıdemnâme have been introduced, the content of the work and language features have been emphasized and finally the criticism of the work have been put on paper by being compared with the last three copies found

    A Rich Divan Having Variety Of Genres And Styles: Süheyli’s Divan

    No full text
    Edebiyat teorisinde tür, metnin/şiirin neyi anlattığı, yani muhtevayı; tarz ise, nasıl anlattığını, yani ifade biçimini karşılar. Bir ifade biçimi olarak tarz, genellikle şairin/nâsirin oluşturduğu metinde kendini ne şekilde ifade ettiği ile ilgili okuyucuya ip uçları sunarken; tür ise, hem şairin hem de toplumun içinde bulunduğu sosyo-kültürel durumu hakkında izler verebilmektedir. Özellikle Osmanlı sahasının edebî olarak ayrıntılı bir şekilde incelenip irdelenmesi, bir sosyal ferd olarak ediplerin metinlerinde kullandıkları türlerin eksiksiz bir şekilde ortaya konmasına bağlıdır. Bu anlamda tür, metnin yorumlanabilmesi için tespit edilmesi gereken bir araç olarak görülmektedir. İşte Osmanlı İmparatorluğu'nun her bakımdan ihtişamlı olduğu ve buna paralel olarak Klasik Türk edebiyatı metinlerinin de zirve yaptığı bir dönem olan on altıncı yüzyılda yaşayan Süheylî de bu zengin tür ve tarz malzemelerini barındıran dîvânıyla karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzyılda devletin ve toplumun içinde bulunduğu rûhî ve bedenî zenginliğin, Süheylî divânındaki manzumelere de yansıdığını daha önce yaptığımız küçük bir örneklemde tespit edince, tür ve tarz bahsinde bütün bir dîvânı tetkik etmeyi uygun gördük. Yaptığımız tetkikler ışığında Süheylî'nin kaleme aldığı kasidelerde, musammatlarda ve gazellerde oldukça zengin bir tür yelpazesiyle manzumelerini kaleme aldığı görülmüştür. Bu çalışma, Süheylî başta olmak üzere, 16. yüzyıl dîvânlarında hangi türlerin kullanıldığı sorusuna ip uçları vermesi açısından önemli olduğu kanaatindeyizIn theory of literature genre stands for what the poem or prose express, especially about content, whereas style resembles how a poem or prose explain, that is explicandum. As an explicandum, while genre provides hints to readers about how the writer expresses himself in his poem or prose, style provides hints about the socio-cultural background of both poet and the society. For Ottoman literature’s being examined and studied literarily in a detailed way depends upon genre’s, which are used in the texts by the litterateurs as social individuals, being presented completely. In this area, genre is seen as a tool which is needed to be fixed in order to interpret the text. Süheyli, who lived in 16th century when Ottoman Empire was magnificent and in parallel with this Classical Turkish literature’s texts hit the top, is appeared in front of us with his divan which comprises those rich genres and styles. After examining a sample of his works and identifying that the spiritual and physical richness of the Ottoman Empire and its people is reflected in Süheyli’s divan, we decided to examine the whole Divan within the scope of genre and style. In the light of our examination, it is clear that Süheyli wrote his poems, qasides, musammats and ghazels by using considerably rich genre range. We believe that this study is significant because it provides hints on the question of which genres were used in the 16th century particularly by Süheyli

    Nimetullah Efendi The Khalifa of Emir Sultan From Spiritual Architects of The Ottoman Empire and His Poems

    No full text
    Hz. Peygamberin soyundan gelip ondan aldığı manevî işaret üzerine doğduğu yer olan Buhârâ’dan Anadolu topraklarına hicret ederek Bursa’ya yerleşmiş olan Emir Sultan, hem Yıldırım Bâyezid’in damadı hem de dönemin önemli bir sûfîsi ve büyük bir velisi olarak bilinmektedir. Gerek Bursa’da gerekse Anadolu’da büyük bir değere sahip olan Emir Sultan’ın hayatı, soy şeceresi ve mekıbelerini kendinden sonra yazıya geçirenlerden birisi onun halifelerinden Nimetullah Efendi’dir. Nimetullah Efendi’den bahseden çalışmalarda onun şairlik yönüne hiç değinilmemiştir. Bu çalışmada, Nimetullah Efendi’nin telif ettiği ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları koleksiyonunda bulunup OE_Yz_0926 numarada kayıtlı olan Menâkıb-ı Emir Sultân adlı eserin sonunda Nimet ve Nimetullah mahlasıyla yazdığı şiirler tanıtılmaya çalışılmıştır. Hece ve aruz vezinleriyle kaleme alınan bu manzumeler tamamen tasavvuf, hikmet ve nasihat içerikli manzumeler olup Yunus’un izlerini taşıdığı görülmüştür.Emir Sultan descending from Prophet Mohammed (peace be upon him) is known to be both one of the great sufis and a scholars during his era, married with Sultan Bayezid's daughter. He migrated from his home town Buhara to Bursa upon taking a spiritual sign from Prophet Mohammed. Nimetullah Efendi is one of those who wrote about Emir Sultan’s life, pedigree and legends posthumously. No mention of poesy for Nimetullah Efendi in literary work. In this work, we have tried to introduce the poems written by Nimetullah Efendi under pseudonym of ‘Nimet ve Nimetullah’ found at the end of the work named Manâkb-i Emir Sultân, in the collection of Osman Ergin at Istanbul Metropolitan Municipality Atatürk Library, registered under number OE_Yz_0926. These poems written via syllabic meter and aruz prosody are full of mysticism, wisdom and advice that bear the traces of Yunus Emre

    Süheyli’s Ode Named Gulshen-I Shuara As An Example Of Shairnamah And Turkish, Arabic And Persian Poets Highlighted In This Ode

    No full text
    Şairnâmeler, klasik Türk edebiyatında bulunan şuarâ tezkireleri kadar olmasa da şairlerin isimlerini zikretmeleri ve onların belli başlı birkaç özelliğini vermeleri bakımından biyografi alanında edebiyatımıza katkı sağlayan metinler olarak bilinmektedir. Halk edebiyatı mahsulleri arasında gösterilmesine karşın az da olsa divan şairleri de bu türden örnekler vermişlerdir. Hatta bu türle ilgili yapılan çalışmalarda bu türün ilk örneğini klasik Türk edebiyatı şairlerinden İşretî (ö. 1566/67)'nin vermiş olduğu tespit edilmiştir. İşretî'den sonra diğer divan şairi Garâmî (ö. 1586 *?+) ve Aynî (ö. 1839)'nin de bu türden manzumelerinin olduğu ortaya konmuştur. Yukarıda bahsi geçen şairlerden başka 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısı arasında yaşamış olan Süheylî 'nin de bu türden bir manzumesi bulunmaktadır. Çalışmamıza konu olan bu manzume, Süheylî'nin Divânı'nda yer almaktadır. Süheylî tarafından Gülşen-i Şuarâ adını alan bu manzume, 91 beyitten oluşan bir kasidedir. Şairnâme özelliği taşıyan ve özellikle Fars şairlerinin öne çıkarıldığı bu manzumede şairin kendisinin yanı sıra aralarında Arap ve Türk şairlerinin de bulunduğu toplam 36 şair zikredilmiştir. Şairnâmede söz konusu şairlerin isimleri zikredilirken her bir şairin kayda değer şairlik özellikleri bir iki beyitle dile getirilmiştir. Fars edebiyatı araştırmacılarının da ilgileneceğini umduğumuz bu manzumenin özellikle bir Anadolu şairinin klasik Fars şairlerine bakış tarzını göstermesi bakımından da dikkatleri çekeceğini ümit ediyoruz.Shaırnamahs is known as-though not as much as collection of biographies of poets found in classical Turkish literature-texts contributing to our literature in the field of biography in terms of making mention of names of the poets together with their certain features. Though viewed among Folk Literature crops so to speak, Divan poets also exemplified of this kind leastwise. In fact, it has been determined that the first example of this kind was given by the classical Turkish literature poet Isretî ( DOD.1566/67). Another Divan poets Garami (DOD.1586*?+ and Aynî (DOD.1839) also had this kind of poems. Apart from the above-mentioned poet Suheyli who lived between the second half of the 16th century and the first half of the 17th century, also has this kind of poem. This poem, which is the subject of our work, is in Süheyli’s divan. This poem by Süheylî, named Gulshen-i Shuara, is an ode composed of 91 couplets. In this poem, which has the characteristic of Şairnâme and especially where the Persian poets have been brought to the fore, along with the poet himself 36 Arab and Turkish poets are also mentioned in total. When the given poets’ names are mentioned in şairnâme, each poet’s significant poesy features have been put into words with a few couplets. We hope that Persian literature researchers will also be interested in this poem, and we hope that this poem will also draw attention especially to the point of view of Anatolian poet to classical Persian poet

    BİR ŞAİRNÂME ÖRNEĞİ OLARAK SÜHEYLÎ’NİN GÜLŞEN-İ ŞUARÂ ADLI KASİDESİ VE BU KASİDEDE YER ALAN TÜRK, ARAP VE FARS ŞAİRLERİ

    No full text
    Şairnâmeler, klasik Türk edebiyatında bulunan şuarâ tezkireleri kadar olmasa da şairlerin isimlerini zikretmeleri ve onların belli başlı birkaç özelliğini vermeleri bakımından biyografi alanında edebiyatımıza katkı sağlayan metinler olarak bilinmektedir. Halk edebiyatı mahsulleri arasında gösterilmesine karşın az da olsa divan şairleri de bu türden örnekler vermişlerdir. Hatta bu türle ilgili yapılan çalışmalarda bu türün ilk örneğini klasik Türk edebiyatı şairlerinden İşretî (ö. 1566/67)'nin vermiş olduğu tespit edilmiştir. İşretî'den sonra diğer divan şairi Garâmî (ö. 1586 *?+) ve Aynî (ö. 1839)'nin de bu türden manzumelerinin olduğu ortaya konmuştur. Yukarıda bahsi geçen şairlerden başka 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısı arasında yaşamış olan Süheylî 'nin de bu türden bir manzumesi bulunmaktadır. Çalışmamıza konu olan bu manzume, Süheylî'nin Divânı'nda yer almaktadır. Süheylî tarafından Gülşen-i Şuarâ adını alan bu manzume, 91 beyitten oluşan bir kasidedir. Şairnâme özelliği taşıyan ve özellikle Fars şairlerinin öne çıkarıldığı bu manzumede şairin kendisinin yanı sıra aralarında Arap ve Türk şairlerinin de bulunduğu toplam 36 şair zikredilmiştir. Şairnâmede söz konusu şairlerin isimleri zikredilirken her bir şairin kayda değer şairlik özellikleri bir iki beyitle dile getirilmiştir. Fars edebiyatı araştırmacılarının da ilgileneceğini umduğumuz bu manzumenin özellikle bir Anadolu şairinin klasik Fars şairlerine bakış tarzını göstermesi bakımından da dikkatleri çekeceğini ümit ediyoruz.Shaırnamahs is known as-though not as much as collection of biographies of poets found in classical Turkish literature-texts contributing to our literature in the field of biography in terms of making mention of names of the poets together with their certain features. Though viewed among Folk Literature crops so to speak, Divan poets also exemplified of this kind leastwise. In fact, it has been determined that the first example of this kind was given by the classical Turkish literature poet Isretî ( DOD.1566/67). Another Divan poets Garami (DOD.1586*?+ and Aynî (DOD.1839) also had this kind of poems. Apart from the above-mentioned poet Suheyli who lived between the second half of the 16th century and the first half of the 17th century, also has this kind of poem. This poem, which is the subject of our work, is in Süheyli’s divan. This poem by Süheylî, named Gulshen-i Shuara, is an ode composed of 91 couplets. In this poem, which has the characteristic of Şairnâme and especially where the Persian poets have been brought to the fore, along with the poet himself 36 Arab and Turkish poets are also mentioned in total. When the given poets’ names are mentioned in şairnâme, each poet’s significant poesy features have been put into words with a few couplets. We hope that Persian literature researchers will also be interested in this poem, and we hope that this poem will also draw attention especially to the point of view of Anatolian poet to classical Persian poet
    corecore