Hacettepe University Institutional Repository
Not a member yet
    20712 research outputs found

    60-72 Ay Arası Koklear İmplant Kullanan Çocuklarda Erken Okuryazarlık ve Çalışma Belleği Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

    No full text
    Ural, T. Investigation of the Relationship Between Early Literacy and Working Memory in Children Between 60-72 Months Using Cochlear Implants, Hacettepe University Institute of Health Sciences, M.D. Thesis in Audiology, Ankara, 2022. In this study, the relationship between early literacy and working memory in children with cochlear implants was examined, and its relationship with language skills was also examined. The study included 34 participants aged 5 to 6 years with cochlear implants. The Turkish Early Language Development Test (TEDIL) was used to evaluate language skills, the Working Memory Scale (CCA) test was used to evaluate working memory, and the Early Literacy Test (EROT) was used to evaluate early literacy skills. According to the findings obtained from the studies, significant relationships were found in language, working memory and early literacy skills in individuals with cochlear implants. When language, working memory and early literacy skills were examined, it was observed that these cognitive skills had high correlation coefficients with each other.Ural, T. 60-72 Ay Arası Koklear İmplant Kullanan Çocuklarda Erken Okuryazarlık ve Çalışma Belleği Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Odyoloji Programı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2022. Bu çalışmada, koklear implantlı çocuklarda erken okuryazarlık ve çalışma belleği arasında ilişki incelenmiş olup ek olarak dil becerileri ile ilişkisine de bakılmıştır. Çalışmaya 5 yaş ila 6 yaş arasında koklear implantlı 34 katılımcı dahil olmuştur. Dil becerilerinin değerlendirilmesi için Türkçe Erken Dil Gelişim Testi (TEDİL), çalışma belleğinin değerlendirilmesi için Çalışma Belleği Ölçeği (ÇBÖ) testi ve erken okuryazarlık becerisinin değerlendirilmesi için Erken Okuryazarlık Testi (EROT) kullanılmıştır. Araştırmalardan elde edilen bulgulara göre, koklear implantlı bireylerde dil, çalışma belleği ve erken okuryazarlık becerilerinde anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir. Dil, çalışma belleği ve erken okuryazarlık becerileri incelendiğinde ise, bu bilişsel becerilerin birbirleriyle ilişkisinde yüksek korelasyon katsayıları bulunduğu gözlenmiştir

    Dişi ve Erkek Farelerde Depresyonun Stres ve Optogenetik Modelinde MSS-Kökenli Nöroinflamasyonun İncelenmesi

    No full text
    There is ample evidence for the role of inflammatory signaling pathways in depression. However, in these studies, depression was modeled either by bacterial endotoxins or by acute stress, usually studied only in male animals and only in one brain region. In this thesis, HMGB1, S100, NF-KB and microglia were marked with immunohistochemical methods to investigate inflammatory processes in brain regions implicated in the pathophysiology of depression, namely hippocampus, anterior cingulate cortex and nucleus accumbens in three different models of depression: acute stress, chronic stress and optogenetic stimulation of the anterior cingulate cortex. As a result, both behavioral hopelessness and decreased grooming were observed in response to acute stress in males, while behavioral hopelessness alone increased in females. Similarly, while the short-term memory performance of the male chronic stress group deteriorated; it did not alter the short-term memory performance of female mice. Hippocampus-dependent short-term memory performance was impaired by chronic stress only in males and by optogenetic ACC stimulation only in females. Chronic stress only increased depression-like behaviors and not alter anxiety-like behaviors, while optogenetic ACC stimulation increased both depression-like and anxiety-like behaviors. Acute stress led to a higher increase in inflammatory molecules than chronic stress. In the optogenetic model of depression, changes in inflammatory molecules were most evident in the hippocampus. These findings suggest that different models of depression trigger different inflammatory processes in the ACC, NA, and hippocampus, which may explain the differences in depression and anxiety-like behaviors observed between genders.Depresyonda inflamatuvar sinyal yollarının rolüne dair çok sayıda kanıt vardır. Ancak bu çalışmalarda depresyon ya bakteriyel endotoksinlerle ya da akut stres ile modellenmiştir, genelde erkek hayvanlarda tek bir beyin bölgesi incelenmiştir. Bu tez çalışmasında akut stres, kronik stres ve anterior singulat korteksin optogenetik uyarımı olmak üzere üç ayrı depresyon modelinde depresyon patofizyolojisinde rol alan hipokampüs, anterior singulat korteks ve nükleus akumbenste HMGB1, S100, NF-KB ve mikroglialar immünohistokimyasal yöntemlerle işaretlenerek inflamatuvar süreçler incelenmiştir. Sonuç olarak erkeklerde akut strese yanıt olarak hem davranışsal umutsuzluk hem de azalmış tımarlanma gözlenmişken, dişilerde yalnız davranışsal umutsuzluk artmıştır. Benzer şekilde erkek kronik stres grubunun kısa dönem bellek performansları bozulurken; dişi farelerin kısa dönem bellek performanslarını değiştirmemiştir. Hipokampusa bağımlı kısa dönem bellek performansı kronik stresle yalnız erkeklerde, optogenetik ACC uyarımı ile yalnız dişilerde bozulmuştur. Kronik stres yalnızca depresyon-benzeri davranışlarda artışa yol açmış, anksiyete-benzeri davranışları değiştirmemiştir, optogenetik ACC uyarımı ise hem depresyon-benzeri hem de anksiyete-benzeri davranışlarda artışa neden olmuştur. Akut stres, kronik strese göre inflamatuvar moleküllerde daha yüksek artışa yol açmıştır. Optogenetik depresyon modelinde inflamatuvar moleküllerde değişim en belirgin şekilde hipokampusta izlenmiştir. Bu bulgular farklı depresyon modellerinin ACC, NA ve hipokampusta farklı inflamatuvar süreçleri tetiklediğini, bunun sonucunda cinsiyetler arasında gözlenen depresyon ve anksiyete-benzeri davranışlardaki farklılığı açıklayabileceğini düşündürmektedir

    İmplante Kardiyoverter Defibrilatörü (ICD) Olan Hastalarda Alt Ekstremite Endurans Eğitimine Ek Olarak Uygulanan Üst Ekstremite Endurans Eğitiminin Fonksiyonel Kapasite ve Pacemaker Fonksiyonları Üzerine Etkisi

    No full text
    In the primary or secondary prevention of sudden cardiac death, implantable cardiac defibrillators (ICD) are used as standard therapy. Purpose of the research; To examine the effect of upper extremity endurance training applied in addition to lower extremity endurance training on functional capacity and ICD parameters (shock and antitachycardia pacing) in heart failure patients with ICD. Twenty-four individuals who met the inclusion criteria were randomly divided into two groups. Demographic information, medical history and ICD parameters of the participants were recorded. Exercise capacities were evaluated with cardiopulmonary exercise test, arm ergometer test, and 6-minute pegboard and ring test (6PBRT). Both groups participated in 40 minutes of lower extremity training at 70-80% of peak oxygen consumption for six weeks, 5 days a week. The combined training group was also included in upper extremity endurance training for 20 minutes at 60% of peak workload. The peak oxygen consumption after exercise training was 1.58±1.37 ml/kg/min in the combined training group and 0.00±1.80 ml/kg/min in the lower extremity training group (p0.05). When ICD parameters were examined, antitachycardia pacing was detected in only one person from the lower extremity training group. In conclusion, combined exercise training involving both extremities in heart failure patients with ICD was found to be effective and safe for the improvement of functional capacity.Ani kalp ölümlerinin birincil veya ikincil önlenmesinde, standart tedavi olarak implante edilebilir kardiyak defibrilatörler (ICD) kullanılmaktadır. Araştırmanın amacı; ICD taşıyan kalp yetersizliği hastalarında alt ekstremite endurans eğitimine ek olarak uygulanan üst ekstremite endurans eğitiminin fonksiyonel kapasite ve ICD parametreleri (şok ve antitaşikardi pacing) üzerinde etkisini incelemekti. Dahil edilme kriterlerine uygun 24 kişi randomize olarak iki gruba ayrıldı. Katılımcıların demografik bilgileri, medikal geçmişi ve ICD parametreleri kaydedildi. Kardiyopulmoner egzersiz testi, kol ergometresi testi ve 6 dakika delikli pano ve halka testi (6PBRT) ile egzersiz kapasiteleri değerlendirildi. Her iki grup da haftada 5 gün olmak üzere altı hafta boyunca, zirve oksijen tüketiminin % 70-80’inde 40 dakika alt ekstremite eğitimine katıldı. Kombine eğitim grubu ise ek olarak, zirve iş yükünün % 60’ında 20 dk, üst ekstremite endurans eğitimine dahil edildi. Egzersiz eğitimi sonrası zirve oksijen tüketimi, kombine eğitim grubunda 1,58±1,37 ml/kg/dk, alt ekstremite eğitim grubunda ise 0,00±1,80 ml/kg/dk değişim görüldü (p0,05). ICD parametreleri incelendiğinde alt ekstremite eğitim grubundan sadece bir kişide antitaşikardi pacing tespit edildi. Sonuç olarak, ICD olan kalp yetersizliği hastalarına her iki ekstremiteyi içeren kombine egzersiz eğitimi, fonksiyonel kapasitenin gelişmesi için etkili ve güvenilir bulundu

    Devlette Davranışsal Kamu Politikalarının Ortaya Çıkışı ve Gelişim Süreci: Türkiye Örneği

    No full text
    KUŞSEVEN, Ayça. Emergence and Development of Behavıoral Publıc Polıcy Unıts in Government: The Case of Turkey, Ph.D.Thesis, Ankara,2022. The main concern for those who design and implement public policies is how the target audience will react and adapt to public policies. The period since 2000 has witnessed the successful application of behavioural insights to the design and implementation of public policy. This creative approach and practice in public policy design is referred to as 'nudging' in the literature. The 'nudge' aims to improve the quality and success of public policy interventions, based on biases that occur in the individual decision-making process. As of 2021, there are more than 200 behavioral public policy/nudge units in the world. Many of them are also organized within the state structure. This thesis has examined the formation and development process of behavioural public policy units in the world and in Turkey in detail and detailed information has been given about the studies carried out in this field. The behavioural public policy unit in Turkey was established in 2018 under the Ministry of Commerce (Formerly Ministry of Economy). This unit was imported (or adapted) into Turkey through policy transfer, inspired by the UK Behavioural Public Policy Unit, with the help and guidance of the UK Embassy in Ankara. In order to evaluate this transfer process from a theoretical point of view, the formation and development process of the 'nudge' unit in Turkey was analysed using Kingdon's Multiple Streams Model. In this context, this thesis has analyzed the establishment process, organizational structure, activities (nudge experiment, cooperation activities with universities, etc.) of the behavioral public policy unit in Turkey and the future goals of the unit, with the help of the data obtained from the interviews, review of the relevant literature, and the examination of the official documents. The lessons learned from this study can be beneficial for all public policy actors, especially bureaucrats, as well as for developing countries.KUŞSEVEN, Ayça. Devlette Davranışsal Kamu Politikalarının Ortaya Çıkışı Ve Gelişim Süreci: Türkiye Örneği, Doktora Tezi, Ankara,2022. Kamu politikalarını tasarlayıp uygulayanlar için en temel kaygı, hedef kitlenin hazırlanan kamu politikalarına tepkisi ve uyumunun nasıl gerçekleşeceğidir. 2000 yılından beri geçen dönem, davranışsal öngörülerin kamu politikalarının tasarımı ve uygulamasına başarılı bir şekilde uyarlanmasına tanıklık etmiştir. Kamu politikası tasarımı konusundaki bu yaratıcı yaklaşım ve uygulama, literatürde ‘dürtme’ (nudging) olarak ifade edilmektedir. ‘Dürtme’, bireysel karar verme sürecinde oluşan yanlılıklardan yola çıkarak, kamu politikası müdahalelerinin kalitesini ve başarısını artırmayı amaçlar. 2021 yılı itibarıyla dünyada 200’den fazla davranışsal kamu politikası/dürtme birimi vardır. Bunlardan birçoğu da devlet yapısı içinde örgütlenmiştir. Bu bağlamda, bu tezde, dünyada ve Türkiye‘de davranışsal kamu politikası birimlerinin oluşum ve gelişim süreci detaylı bir biçimde incelenmiş ve bu alanda yapılan çalışmalar hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. Türkiye’deki davranışsal kamu politikası birimi, 2018’de Ticaret Bakanlığı bünyesinde oluşturulmuştur (Eski adı Ekonomi Bakanlığı). Bu birim, Ankara’daki Birleşik Krallık Büyükelçiliği’nin yardımı ve rehberliği sayesinde, Birleşik Krallık Davranışsal Kamu Politikası Birimi’nden esinlenilerek politika transferi yoluyla Türkiye’ye ithal edilmiştir. Bu transfer sürecini kursamsal açıdan da değerlendirebilmek amacıyla, Türkiye’deki ‘dürtme’ biriminin oluşum ve gelişim süreci Kingdon’ın Çoklu Akımlar Modeli’nden (Multiple Streams Model) yararlanılarak analiz edilmiştir. Bu çerçevede bu tezde Türkiye‘deki davranışsal kamu politikası biriminin kuruluş süreci, örgütsel yapısı, faaliyetleri (dürtme deneyi, üniversitelerle yapılan işbirliği faaliyetleri, vb.) ve birimin gelecek hedeflerine yönelik olarak, ilgili literatürün taranması, resmi dökümanların incelenmesi ve mülakatlardan elde edilen veriler yardımıyla analiz edilmiştir. Bu alan araştırmasından çıkarılan dersler, başta bürokratlar olmak üzere tüm kamu politikası aktörleri için faydalı olabileceği gibi, gelişmekte olan ülkeler için de yarar sağlayabili

    Türkçede Fiil Sınıfları ve Özellikleri

    No full text
    In a language's lexical hierarchy, it can be said that nouns are at one end and verbs are at the other. Verbs form one of the most important groups in this category. Verbs, in their most basic sense, are grammatical categories used to describe all activities accomplished in the real world. Verbs constitute one of the most striking classes among the word groups because they describe all the activities that human beings perform. The works carried out by people, the changes in the situation in nature and the feelings and thoughts of people towards the universe are explained through verbs. An important study on the ontological classification of verbs has been done by Levin. Levin identified 48 verb classes for English in his own study. The aim of this study is to determine the verb classes in Turkish and to describe the general characteristics of these classes by using the criteria and semantic relations Levin used in her study. Thanks to the data presented by this study, which verb class has more members in Turkish, which class has wider semantic features, and most importantly, Turkish verb classes will be better understood.Bir dilin sözcük hiyerarşisi içinde isimlerin bir uçta fiillerin ise diğer uçta yer aldığı söylenebilir. Fiiller sözcük sınıfları içerisinde en önemli gruplardan birisini oluşturur. Fiiller en temel anlamıyla gerçek dünyada yapılan tüm etkinlikleri tanımlamak için kullanılan dilbilgisel kategorilerdir. İnsanoğlunun yaptığı tüm etkinlikleri anlatması nedeniyle fiiller sözcük grupları içerisinde en dikkat çekici olan sınıflardan birini oluşturur. İnsanların gerçekleştirdiği işler, doğada meydana gelen durum değişiklikleri ve insanın evrene yönelik duygu ve düşünceleri fiiller aracılığıyla anlatılır. Fiillerin ontolojik açıdan sınıflandırılmasına yönelik önemli bir çalışma Levin tarafından yapılmıştır. Levin kendi çalışmasında İngilizce için 48 fiil sınıfı belirlemiştir. Bu çalışmanın amacı Levin’in çalışmasında kullandığı ölçütler ve anlamsal ilişkileri kullanarak Türkçedeki fiil sınıflarının neler olduğunu tespit etmek ve bu sınıfların genel özelliklerini betimlemektir. Bu çalışmanın sunduğu veriler sayesinde hangi fiil sınıfının Türkçede daha çok üyeye sahip olduğu, hangi sınıfın daha geniş anlamsal özellikler gösterdiği en önemlisi de Türkçe fiil sınıfları daha iyi anlaşılacaktır

    Farklı Eğitim Düzeylerinin Güncel Sınıflama Ölçütleri Uyarınca Tanımlanan Periodontitisli Olgularda Tedavi Planlaması Üzerindeki Olası Etkilerinin Değerlendirilmesi

    No full text
    The World Workshop on the Classification of Periodontal and Periimplant Diseases and Conditions introduced an updated periodontitis case identification system in 2017. The aim of this study is to evaluate the level of agreement in the diagnosis of periodontitis cases and treatment planning among periodontology specialists, residents and dentistry students using the current periodontal diseases classification. A questionnaire consisting of 10 cases of perioodontitis was presented to the participants and after determining the diagnosis in terms of stage, grade and distribution, they were asked to mark treatment options. The level of agreement of all participants for stage, grade and extent was found to be moderate or lower (κ=0.366; 0.222; 0.222). There was a significant difference between the groups in terms of grade (p=0.012). The consistency among the experts was found to be moderate for stage, grade and extent, with the distribution being higher (κ=0.498; 0.400; 0.500). In treatment responses, specialists gave more accurate answers compared to others. It was observed that the agreement among students was lower in the treatments for pocket elimination and furcation treatment compared to specialists and residents. As a result, all participants, especially students, showed low compliance in diagnosis and treatment planning. This discrepancy was much more evident in the evaluation of the degree of diagnosis than the stage. Current results revealed that clinicians' knowledge of diagnosis and treatment planning regarding current classification should be increased. Therefore, in order to reduce the errors of current periodontitis diagnosis and treatment planning, and to make an optimal treatment plan, it is recommended that within the context of evidence-based dentistry, treatment guidelines may be more effectively implemented into clinical practice.Periodontal ve Periimplant Hastalıkların ve Durumların Sınıflandırılması Dünya Çalıştayı 2017 yılında, güncel bir periodontitis vaka tanımlama sistemini tanıtmıştır. Bu çalışmada amaç, güncel periodontal hastalıklar sınıflaması kullanılarak, periodontoloji uzmanları, asistanlar ile diş hekimliği öğrencileri arasında periodontitis vakalarının tanısında ve tedavi planlamasındaki uyum düzeyini değerlendirmektir. Katılımcılara 10 perioodontitis vakasından oluşan bir anket sunulmuş ve tanıyı evre, derece ve dağılım yönünden belirledikten sonra tedavi seçenekleri işaretlemesi istenmiştir. Tüm katılımcıların evre, derece ve dağılım için anlaşma düzeyleri orta veya daha düşük düzeyde bulunmuştur (κ=0,366; 0,222; 0,222). Derece yönünden ise gruplar arasında anlamlı fark bulunmuştur (p=0,012). Uzmanların kendi aralarındaki tutarlılığı ise dağılım daha yüksek olmak üzere evre, derece ve dağılım için orta düzeyde bulunmuştur (κ=0,498; 0,400; 0,500). Tedavi yanıtlarında uzmanlar, asistanlar ve öğrencilere kıyasla daha doğru cevaplar vermiştir. Öğrenciler arası uyumun cep eliminasyonu için tedavilerde ve furka tedavisinde uzmanlar ve asistanlara göre daha düşük seviyede olduğu görülmüştür. Sonuç olarak öğrenciler başta olmak üzere tüm katılımcılar tanı ve tedavi planlamasında düşük uyum göstermiştir. Bu uyumsuzluk tanının derece değerlendirmesinde evreye göre çok daha belirgindir. Mevcut sonuçlar klinisyenlerin güncel sınıflamaya ait tanı ve tedavi planlaması bilgilerinin artırılması gerektiğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla güncel periodontitis tanı ve tedavi planlaması hatalarını azaltmak, optimal tedavi planı yapmak adına kanıta dayalı diş hekimliği ürünleri olan tedavi kılavuzlarının klinik uygulamalarda daha fazla kullanımı önerilmektedir

    SİSTEMİK ANTİFUNGAL İLAÇ KULLANIMININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE ANTİFUNGAL YÖNETİM EKİBİ UYGULAMALARI

    No full text
    Implementation of antifungal stewardship (AFS) program aims to reduce inappropriate use of antifungal drugs. The role of AFS program in the appropriate use of antifungal therapy was evaluated in this study. This study was conducted at the Hacettepe University Hospitals between January 2019 and December 2020 and consisted of three periods as observation, feedback/education, and daily AFS activities. In the observation period, the use of systemic antifungals in services was evaluated. In the second period, monthly meetings have been performed in order to provide feedback and education to physicians about antifungal therapy and the rate of adherence to the clinical guidelines. In the final period, AFS team was established with the involvement of a clinical pharmacist in daily ward rounds to assess the appropriateness of the antifungal therapy. Appropriateness of antifungal therapy was evaluated at each study period individually. In addition, ‘EQUAL (ECMM Quality) Candida’, ‘EQUAL Aspergillus’ and ‘EQUAL Mucormycosis’ scores were used. During three study periods, a total of 418 antifungal therapy periods have been evaluated in this study. The baseline demographics and comorbidities of patients were similar in all three periods. Indications for antifungal therapies were prophylaxis in 22.7%, Candida infections in 58.6%, and invasive mould infections in 18.7%. During the third period, 157 recommendations have been made by AFS team, and 151 (96.2%) have been accepted. The overall appropriateness of antifungal therapy has increased significantly for prophylaxis (p=0.046) and targeted antifungal therapy (p<0.001) at third period compared with the others. The rate for compliance on recommendations about initial two sets (40 ml) of blood cultures, echocardiography, ophthalmoscopy, 14-day antifungal treatment after the first negative follow-up blood culture have increased during the feedback/education and the AFS periods. The rate in appropriateness of antifungal therapy may be increased by integration of an AFS program. Quality of antifungal therapy can be enhanced by assessment of patients infected by fungal agents through a team-based approach including therapeutic assessment by a clinical pharmacist.Antifungal ilaçların uygunsuz kullanımını azaltmak için antifungal yönetim (AFY) ekibi programlarının uygulanması önerilmektedir. Bu çalışmada, uygun antifungal tedavinin uygulanmasında AFY’nin rolü değerlendirilmiştir. Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Hastanelerinde Ocak 2019 ve Aralık 2020 tarihleri arasında yürütülmüştür ve gözlem, geri bildirim/eğitim ve günlük AFY ekibi aktiviteleri olmak üzere üç çalışma döneminden oluşmaktadır. Gözlem döneminde, klinikte sistemik antifungal ilaçların kullanımı gözlemsel olarak değerlendirilmiştir. İkinci dönemde, aylık toplantılar düzenlenerek, hekimlere antifungal tedavi ve klinik tanı ve tedavi kılavuzlarına uygunluk konusunda geri bildirim ve eğitim verilmiştir. Son dönemde ise, AFY ekibi oluşturularak antifungal tedavi uygunluğunu değerlendirmek için günlük servis vizitlerine bir klinik eczacının katılımı sağlanmıştır. Üç çalışma dönemi arasındaki antifungal tedavi uygunluğu değerlendirilmiştir. Ayrıca “EQUAL (ECMM Quality) Kandida”, “EQUAL Aspergillus” ve “EQUAL Mukormikoz” skorları kullanılmıştır. Tüm çalışma süresince toplam 418 antifungal tedavi dönemi değerlendirilmiştir. Hastalar, temel demografik özellikleri ve komorbiditeler açısından her üç dönemde de benzerlik göstermiştir. Antifungal tedavi için endikasyonlar, hastaların %22,7’sinde profilaksi, %58,6’sında Kandida infeksiyonları ve %18,7’sinde invaziv küf infeksiyonlarıdır. Üçüncü dönemde AFY ekibi tarafından 157 öneri yapılmış, 151 (%96,2) öneri kabul edilmiştir. Antifungal kullanımının genel uygunluğu dönemlere göre değerlendirildiğinde üçüncü dönemde profilaksi (p=0,046) ve hedefe yönelik antifungal tedavi (p<0,001) için anlamlı olarak artmıştır. Tedavi başlangıcında iki set (40 ml) kan kültürü, ekokardiyografi, oftalmoskopi, ilk negatif takip kan kültürü sonrası 14 günlük antifungal tedavi önerilerine uyum oranı geri bildirim/eğitim döneminde ve AFY döneminde artmıştır. Antifungal tedavide uygunluk, bir AFY programının tedavi sürecine entegre edilmesiyle artırılabilir. Fungal etkenlerle infekte hastaların ekip olarak ve bir klinik eczacı tarafından terapötik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi, antifungal tedavinin kalitesinin artırılmasına yardımcı olacaktır

    Proje Yönetiminde Dijital Dönüşüm Süreçleri İçin Bir Bulanık ÇKKV Modeli Önerisi

    No full text
    The digital transformation process is propelling companies to rethink the way they do business. Digitization has led to changes in project management as well as in all business areas. Today's project managers need to digitize their teams and project management processes to stay competitive and deliver faster than ever before. The main purpose of this study is to prioritize the factors needed for digital transformation in project management processes, taking into account the innovations brought by Industry 4.0-based digital transformation technologies for project managers. For this purpose, a comprehensive Multi-Criteria Decision Making (MCDM) application is presented in which Fuzzy Delphi, Hesitant Fuzzy SWARA, and Fuzzy PROMETHEE methods are integrated within the framework of research analysis. First of all, 23 project management success criteria were obtained as a result of the literature research. With the fuzzy Delphi method, 21 of these 23 criteria were determined as evaluation criteria. Afterward, the relative importance weights of the evaluation criteria were calculated using the Hesitant Fuzzy SWARA method. Finally, 21 potential success criteria, whose weights were determined by the Fuzzy PROMETHEE method, and 12 project alternatives related to Industry 4.0 technologies were sorted.Dijital dönüşüm süreci şirketlerin iş yapma şekillerini yeniden düşünmelerine yol açmaktadır. Dijitalleşme tüm iş alanlarında olduğu gibi proje yönetiminde de değişikliklere yol açmıştır. Günümüzün proje yöneticileri, ekiplerini ve proje yönetim süreçlerini, rekabet edebilmek ve her zamankinden daha hızlı bir şekilde teslimat yapabilmek için, dijital ortama taşımaları gerekmektedir. Bu çalışmanın temel amacı Endüstri 4.0 temelli dijital dönüşüm teknolojilerinin, proje yöneticileri için getirdiği yenilikleri göz önünde bulundurarak, proje yönetimi süreçlerinde dijital dönüşüm için ihtiyaç duyulan faktörler üzerinde önceliklendirme yapmaktır. Bu amaç doğrultusunda, araştırma analizleri çerçevesinde Bulanık Delphi, Tereddütlü Bulanık SWARA ve Bulanık PROMETHEE yöntemlerinin entegre edildiği kapsamlı bir Çok Kriterli Karar Verme (ÇKKV) uygulaması sunulmaktadır. Öncelikle, literatür araştırması sonucu 23 adet proje yönetimi başarı kriteri elde edilmiştir. Bulanık Delphi yöntemi ile bu 23 kriterden 21’i değerlendirme kriteri olarak belirlenmiştir. Sonrasında, Tereddütlü Bulanık SWARA yöntemi ile değerlendirme kriterlerinin göreli önem ağırlıkları hesaplanmıştır. Son olarak, Bulanık PROMETHEE yöntemi ile ağırlıkları belirlenmiş 21 adet potansiyel başarı kriteri ile Endüstri 4.0 teknolojileri ile ilişkili 12 adet proje alternatifi sıralanmıştır

    Izod Darbe Testi Cihazının Tasarımı ve Plastik Testlerinde Kullanılması

    No full text
    Izod Impact Strength Test Device is a pendulum type instrument that measures the impact strength of a material. This instrument is imported since it is not produced in Turkey. An Instrument is designed, manufactured, assembled and used for plastic tests First, international standards such as ISO and ASTM are investigated. Conceptual design and detail design studies completed in according to these international standards. Designed parts of the instrument are manufactured using appropriate manufacturing techniques in Ankara. Other finished products such as bearing and encoder are purchased. Electronic system and software is prepared. All sub-parts assembled together and manufacturing process is completed. Geometric tolerances defined by standards are measured on the assembled product. Loses of friction and drag force are determined with the dynamic tests. Effects of these factors are added to software so that the device can automatically eliminate these effects. Reduced length of the pendulum is calculated which is explained in standards. This length is compared with real pendulum length and it is determined that these two values are proper. Different plastic materials are purchased. These bulk materials are processed and test specimens are manufactured according to ISO and ASTM standards. In addition, granules of different plastics are procured. Test specimens are produced via compression moulding device at Hacettepe University. Specimens are tested at Kocaeli University and BUTEKOM, which have calibrated Izod Impact Strength test instrument. Specimens are also tested at Hacettepe University with the test instrument that produced within this study. All the results are evaluated together and accuracy rate of the device for each test specimen is calculated. According to test results, it is observed that the results of the materials such as POM or PMMA which have less Izod impact strength are more accurate, since the test results of new instrument and calibrated instruments are very similar. It is also observed that the results of the materials such as PA6 or unnotched specimens, which have higher Izod impact strength are less accurate. It is concluded that usage of higher capacity pendulum is required for the strong materials.Izod darbe testi cihazı, plastik malzemelerin darbe direncinin tayini amacıyla kullanılan sarkaç tipi bir test cihazıdır. Bu cihaz, ülkemizde üretilmemekte, yurt dışından ithal edilmektedir. Plastikler için Izod testi yapabilecek bir cihaz, bu tez kapsamında tasarlanmış, üretilmiş, montajlanmış ve doğrulanarak farklı plastiklerin testlerinde kullanılmıştır. Plastiklerde Izod testi için tanımlanmış standartlar incelenmiştir. Bu standartlar ışığında cihaz tasarımı yapılmıştır. Tasarımı yapılan parçalar, yerli imkanlar ile ürettirilmiştir. Cihaz üzerinde kullanılan hazır ürünlerin seçimi ve satın alımı yapılmıştır. Cihazın elektronik devresi ve yazılımı hazırlanmış, yazılım bir işlemciye yüklenerek cihaza entegre edilmiştir. Cihaz montajlanmış ve çalışır hale getirilmiştir. Standartlarda belirtilen geometrik toleranslar, cihaz üzerinden ölçümler alınarak doğrulanmıştır. Sürtünme ve hava direnci etkileri dinamik olarak yapılan testler sonucunda belirlenmiştir. Test sonuçlarına etki edebilecek bu etkiler, standartlarda belirtildiği şekilde sonuca etki etmeyecek şekilde doğrulama faktörü olarak hesaplamaların içine eklenmiştir. Sarkaç periyodu kullanılarak sarkaç boyu teorik olarak belirlemiş ve cihaz üzerine takılı olan sarkaç ile karşılaştırılarak teorik sarkaç boyu ile gerçek sarkaç boyunun birbirine uygun olduğu tespit edilmiştir. Darbe direnci testleri yapılarak ticari olarak satılan farklı plastik parçalar temin edilmiştir. Bu plastik parçalar, standartlarda belirtilen numune ölçüleri göz önünde bulundurularak işlenmiş ve test numunesi haline getirilmiştir. Ayrıca, farklı firmalardan temin edilen PA6 ve POM granülleri Hacettepe Üniversitesi bünyesindeki ısı ayarlı hidrolik pres cihazında uygun kalıplarda çarpma mukavemeti test numunesi haline getirilmiştir. Hazırlanan numuneler kalibrasyonu ve sertifikasyonları tamamlanmış olan Kocaeli Universitesinde, BUTEKOM test merkezinde ve bu tez çalışması kapsamında üretilmiş olan cihazda test edilmiştir. Alınan tüm sonuçlar bir arada toplanarak değerlendirilmiş ve cihazın doğruluk oranı tespit edilmiştir. Yapılan testler sonucunda POM ve PMMA gibi nispeten daha düşük darbe mukavemetine sahip olan numunelerde yüksek doğruluk oranı ile ölçüm yapılabildiği tespit edilmişken, çentik açılmamış numunelerde ve PA6 gibi yüksek mukavemetli numunelerde sonuçların doğruluk oranının düştüğü tespit edilmiştir. Daha mukavemetli malzemeler için daha yüksek kapasiteli sarkaçlar ile ölçüm yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır

    Marksist Düşüncenin Aristotelesçi Temelleri Üzerine Bir İnceleme

    No full text
    The aim of this study is to reveal the Aristotelian grounds of Marxist thought in terms of certain commonalities, similarities, parallels in methodological styles, philosophical starting points and agreement in goals. In this context, in the first part of the thesis, a study aiming to create a conceptual framework to be used in other parts and to reach an "Aristotelian philosophy" characteristic that forms the grounds of Marxist thought is presented. By applying an Aristotelian method of thinking directly to philosophy itself, in other words, by addressing the question "what is philosophy?" in an Aristotelian style, it is aimed to reach an "Aristotelian philosophy" and to reveal some forms of philosophical understanding that form the grounds of Marxist thought. According to Aristotle, since knowledge is the knowledge of causes, the causes of philosophy have been researched and in this context, it has been claimed that the material cause of philosophy is "concept", the formal cause is "language", the efficient cause is "spirit", and the final cause is "self-realization". This research has shown that a certain concept of "wholeness" is an essential element of "Aristotelian philosophy", that Aristotelian philosophy has a philosophical form that we call "onto-political", which extends from ontology to politics and thus "integrates" ontology and politics, in its handling of all philosophical issues. The grounding of the claim that this "onto-political" understanding of wholeness is the most fundamental basis of Marxist thought's conceptualization of "dialectical materialism" constitutes the subject of the second chapter. In this chapter, the claim that the dialectical materialism understanding of Marxist thought is a conceptualization along the line of Aristotelian wholeness and that it constitutes an extension between ontology and politics as in Aristotle, is grounded. In the third chapter, the Aristotelian grounds of Marxist thought are revealed through various conceptual components such as morality, ethics, virtue, teleology-deontology opposition, liberal understanding of "justice", class struggle and political economy, which are under the umbrella of the concept of "justice". Showing the Aristotelian grounds of Marxist thought on social life is the subject of the fourth chapter. In this context, firstly the understanding of "human" that shares a common ground is shown, and then, starting from this human understanding, Aristotelian grounds of Marxist thought are revealed in the context of concepts such as alienation, happiness, labor, leisure, self-realization, well living and communism.Bu çalışmanın amacı, belli ortaklıklar, koşutluklar, yöntemsel tarzlardaki paralellikler, felsefi hareket noktaları ve ereklerdeki uyuşmalar bakımından Marksist düşüncenin Aristotelesçi temellerinin açığa çıkarılmasıdır. Bu kapsamda tezin birinci bölümünde, diğer bölümlerde de kullanılacak bir kavramsal çerçevenin oluşturulmasını ve Marksist düşünceye temel teşkil eden bir “Aristotelesçi felsefe” karakteristiğine ulaşılmasını amaçlayan bir inceleme ortaya konmuştur. Aristotelesçi bir düşünüş yönteminin doğrudan felsefenin kendisine uygulanmasıyla, başka bir deyişle, “felsefe nedir?” sorusunun Aristotelesçi bir tarzda ele alınmasıyla, bir “Aristotelesçi felsefe” biçimine ulaşılması ve Marksist düşünceye temel teşkil eden bazı felsefi kavrayış biçimlerinin açığa çıkarılması amaçlanmıştır. Aristoteles’e göre bilgi, nedenlerin bilgisi olduğundan, felsefenin nedenleri araştırılmış ve bu bağlamda felsefenin maddi nedeninin “kavram”, biçimsel nedeninin “dil”, fail nedeninin “tin” ve ereksel nedeninin “kendini gerçekleştirme” olduğu iddia edilmiştir. Bu araştırma, belli bir “bütünlük” kavrayışının “Aristotelesçi felsefe”nin asli bir unsuru olduğunu, Aristotelesçi felsefenin tüm felsefi meseleleri ele alışında, ontolojiden politikaya uzanan ve böylece ontoloji ile politikayı “bütünleyen”, “onto-politik” olarak adlandırdığımız felsefi bir biçime sahip olduğu göstermiştir. Bu “onto-politik” bütünlük anlayışının, Marksist düşüncenin “diyalektik materyalizm” kavramlaştırmasının en asli temeli olduğu iddiasının temellendirilmesi ise ikinci bölümün konusunu oluşturmaktadır. Bu bölümde Marksist düşüncenin diyalektik materyalizm anlayışının, Aristotelesçi bütünlük çizgisinde bir kavramlaştırma olduğu ve Aristoteles’te olduğu gibi, ontoloji ile politika arasında bir uzanım teşkil ettiği iddiası temellendirilmektedir. Üçüncü bölümde ise, “adalet” kavramının şemsiyesi altında kalan, ahlak, etik, erdem, teleoloji-deontoloji karşıtlığı, liberal “hakkaniyet” anlayışı, sınıf mücadelesi ve politik ekonomi gibi çeşitli kavram bileşenleri üzerinden Marksist düşüncenin Aristotelesçi temelleri açığa çıkarılmaktadır. Toplumsal yaşama ilişkin Marksist düşüncenin Aristotelesçi temellerinin gösterilmesi ise dördüncü bölümün konusunu oluşturmaktadır. Bu kapsamda, öncelikle ortak bir zemini paylaşan “insan” anlayışı gösterilmekte, daha sonra bu insan anlayışından hareket ederek, yabancılaşma, mutluluk, emek, boş zaman, kendini gerçekleştirme, iyi yaşam, komünizm gibi kavramlar bağlamında Marksist düşüncenin Aristotelesçi temelleri açığa çıkarılmaktadır

    0

    full texts

    20,712

    metadata records
    Updated in last 30 days.
    Hacettepe University Institutional Repository is based in Türkiye
    Access Repository Dashboard
    Do you manage Open Research Online? Become a CORE Member to access insider analytics, issue reports and manage access to outputs from your repository in the CORE Repository Dashboard! 👇