REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi
Not a member yet
    90 research outputs found

    Türkiye’nin Yeni Cumhurbaşkanlığı Rejimi: Kırılganlık, Direnç, Tersine Dönebilirlik

    Get PDF
    Turkey’s forthcoming general election of June 2023 is likely to prove a crucial turning point in the country’s political trajectory. Depending on the outcome of the election, Turkey may find itself on the path of democratic renewal or further consolidation or deepening of the existing competitive authoritarian regime. The paper presents a critical account of the last four years under the new presidential regime and tries to locate the Turkish experience in the broader debate on varieties of right-wing populism. A central hypothesis is that the ongoing economic crisis has, to a certain extent, undermined the popularity of the AKP and the governing coalition. At the same, we should not underestimate the resilience of the ruling coalition in the face of continued economic growth and the importance of additional dynamics such as the role of identity politics and domestic politics-foreign policy interactions.2023 Haziran’da gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Genel Seçimler, Türkiye’nin siyasi gidişatı için çok önemli bir dönüm noktası olma potansiyeline sahip. Türkiye, seçim sonuçlarına bağlı olarak, kendisini demokrasinin yeniden inşa edildiği veya var olan rekabetçi otoriter rejimin daha da konsolide olduğu ve derinleştiği bir senaryoyla karşı karşıya bulabilir. Bu makale, yeni başkanlık sistemi altında geçen son dört yılın kritik bir değerlendirmesini yaparken aynı zamanda Türkiye’nin deneyimini genel anlamdaki sağ popülizm tartışmaları çerçevesinde anlamlandırmaya çalışıyor. Ana hipoteze göre devam eden ekonomik kriz, belirli bir ölçüde, AKP’nin ve Cumhur İttifakı’nın halk içerisindeki popülerliğini zayıflattı. Diğer bir taraftan, yönetimdeki koalisyonun ekonomik büyümenin devamlılığını sağlamasıyla beraber kimlik politikaları ve iç politika – dış politika etkileşimi gibi farklı dinamiklerde gösterdiği direnç, seçim öncesi dikkate alınması gereken unsurları oluşturuyor

    Özdüşünümsellik Üzerinden Etik Düşünmek

    Get PDF
    What happens when anthropological research concentrating on negotiations of ethics and morality itself creates moments of ethical and moral reflection for its participants? How might we think through and conceptualize the responsibility of the researcher if this were the case? My research on plagiarism and fraud addressed and perhaps interpellated people as subjects of ethics and morality by inviting them to deliberate on their ethical and moral positions. In this short essay, I reflect on that moment of invitation by referring to Butler’s notion of “giving an account of oneself.” This reflection illuminates how accounting for one’s position relates to ethics as well as connecting research ethics as a methodological issue to theoretically problematizing ethics and morality in anthropology.Etik ve ahlak müzakerelerini çözümlemeyi dert edinen bir antropolojik araştırmanın kendisi katılımcıların etik ve ahlak üzerine muhasebe yapmalarına neden oluyorsa, onları bu muhasebeye çağırıyorsa antropologun araştırma etiği çerçevesinde sorumluluğu nedir? Bu sorumluluk nasıl kavramsallaştırılabilir? Bu yazıda, intihal ve sahtecilik üzerine yaptığım araştırmanın görüştüğüm insanları etik ve ahlak üzerinden muhasebeye davet etmesine, onları bu açıdan muhatap almasına, belki celp etmesine (interpellate) ve böylece birer özne yapmasına odaklanıyorum. Bu anı Butler’ın “hesap verme” anı olarak okumanın kavramsal patikalarını çözümlüyorum. Bu çözümleme, hesap verme anlatılarının etikle ilişkisine ışık tutuyor. Ek olarak, antropolojide yöntembilim açısından araştırma etiği, kuramsal açıdan da etik/ahlak mefhumlarını bir araştırma problematiği olarak ele alma arasında köprü kuruyor

    Transhümanist Düşünceye Gramatolojik Bir Yaklaşım

    Get PDF
    This study includes a proposal to approach the debates surrounding the concept of transhumanism from a different perspective. In this sense, it positions transhumanism not as a science-fiction concept, but at the very beginning of human history, and actually considers transhumanism as a concept that defines humanity. In this context, Turing test is brought into the discussion regarding how being human can be handled logically and a grammatological analysis is presented in an unconventional way.Bu çalışma transhumanizm kavramı eksenindeki tartışmalara farklı bir perspektiften yaklaşma teklifini içeriyor. Bu anlamda transhumanizmi bilim kurgu bir kavram olarak değil, insanlık tarihinin en başında konumlamakta ve aslında transhumanizmin insanlığı tanımlayan bir kavram olarak ele almaktadır. Bu çerçevede insan olmanın mantıksal olarak nasıl ele alınabileceğine ilişkin olarak Turing testi gündeme getirilmekte ve geleneksel olmayan biçimde gramatolojik bir analizi sunulmaktadır

    Editörden

    Get PDF

    (Neg)Antroposen ve Yaşamın Noetik Vasfı: Bernard Stiegler’in Antroposen Eleştirisi

    Get PDF
    The Anthropocene, referring to the period after the Industrial Revolution, represents the epoch, in which the effects of human that became a substantial (f)actor through the evolution of the biosphere, and having the characteristic of toxic. The Anthropocene originates from the worldwide hegemony of the modern technology actualizing by means of industrialization and it prevents questioning of its own expansion by way of producing an entropy at ecological, psychic, social, economic and especially noetic levels. All forms of knowlegde are almost tested in the Anthropocene. This is a proletarianization, emerging along with an intensive increase of entropy. Loss begins with knowledge and spreads over desire, singularity and protention, since lives are built solely upon survival. According to Bernard Stiegler, human, as a noetic being, is individuated by exteriorizing the protentions that include retentions. The Anthropocene exploits this crisis which desire falls under. Protentions being full of nihil in the structure of desire liquidation of life amounts also to the loss of individuation. Escaping the Anthropocene, that is full of negations and crises, requires going beyond the Anthropocene itself, thinking within the limits.Sanayi Devrimi’nden sonraki dönemi ifade eden Antroposen, biyosferin evriminde önemli bir (f)aktör hâline gelen insanın etkilerinin yoğunlaştığı, zehir vasfıyla ortaya çıkan evreyi temsil eder. Antroposen, modern teknolojinin sanayileşme yoluyla gerçekleşen dünya üzerindeki egemenliğinden kaynaklanır ve ekolojik, psişik, sosyal, ekonomik ve özellikle de noetik seviyelerde bir entropi üreterek kendi gelişiminin sorgulamasını engeller. Bilginin bütün formları, Antroposen’de âdeta sınanır. Bu, yoğun bir entropi artışıyla ortaya çıkan bir proleterleşmedir. Bilgi ile başlayan kayıp, yaşamların yalnızca hayatta kalmak üzerine kurulu olması nedeniyle arzuya, tekilliğe ve geleceğe-yönelimlere kadar sirayet eder. Bernard Stiegler’e göre noetik varlık olarak insan, geçmişe-yönelimlerin içerildiği geleceğe-yönelimleri dışsallaştırarak bireyleşir. Antroposen, arzunun içine düştüğü bu krizden beslenir. Yaşamın arzudan azade yapısında geleceğe-yönelimlerin hiçlik ile dolu olması, bireyleşmenin de yitimi anlamına gelir. Olumsuzlukla ve krizlerle dolu olan Antroposen’den çıkmak, onun ötesine geçmek, sınırlarda düşünmeyi gerektirir

    Ödev ve Zarafet

    Get PDF
    This paper discusses via Kant’s ethics of duty the relationship between reason and emotions. The fact that for Kant, sentiments and emotions should not play a role in the production the moral law has caused many people to think that Kantian moral theory does not leave room for emotions, and even the idea that a moral agent must not have emotions at all. The criticisms and views of one of those people, the great German poet and thinker Friedrich Schiller, will be discussed to find an answer to the question whether Kantian moral theory leaves room for emotions or not.Bu makale Kant’ın ödev ahlakı fikrinin üzerinden akıl ile duygular arasındaki bağlantıyı tartışmaktadır. Kant’ın ahlak yasasını ortaya koyarken duyguları dışarıda bırakması Kant ahlakının duygulara hiç yer vermediği, hatta ahlaki failin büsbütün duygusuz olması gerektiği fikrine yol açmıştır. Bu fikri paylaşanlardan biri olan ünlü Alman şairi ve düşünürü Friedrich Schiller’in bu doğrultudaki eleştirileri ve görüşleri ışığında Kant’ta ahlak alanında duygulara yer olup olmadığı sorusuna yanıt aranacaktır

    ‘Mağdur’ Sığınmacının Temsili: Etik Odaklı Çerçeve ve Hak Temelli Bakış

    Get PDF
    In this study, I offer an ethics-based framing to investigate the (re)presentations of vulnerable individuals or groups (e.g. non-establishment migrants or asylum seekers) taking the asylum seekers as a case in point. In the first part, I make some suggestions about how different ethical perspectives can be incorporated into analyzing news items or discussions, and their framing of asylum seekers. In the second part, I highlight the motivations behind such an ethical framing. Arguably, (re)presentations of vulnerable groups bring about the promise of a global or cosmopolitan awareness towards our moral and political responsibilities towards the groups in question. As the distant other, we are supposed to gain an insight into someone else’s pain and realize our own responsibilities. However, there is also a scepticism towards victimization of vulnerable groups (e.g. asylum seekers) through which one’s agency might be reduced to being a mere ‘receiver’ while one’s unique life stories, agency, rights and our correlative responsibilities are not recognized. It is merely an assumption that the covering of the suffering of the other will bring about a cosmopolitan perception of our responsibilities. To that end, I highlight the normative importance of right-based framing rather than representing certain vulnerable individuals as mere aid-receivers. Such a normative background is also of importance while analyzing how individuals make sense of their own positions towards themselves and towards ‘the other’ in the context of ethically-charged issues as such.Makalenin ilk bölümünde, genellikle mağdur veya korunmasız olarak temsil edilen grupların temsili ve anlamlandırılması üzerine çalışanlar için etik odaklı bir çerçeve önerilmekte, ikinci bölümde ise, bu tip bir analizin motivasyonu ve ortaya dökebileceği bazı tartışmaların normatif zemini kısaca tartışılmaktadır. İhtiyaçları, kırılganlıkları ve genel anlamıyla mağduriyetleri medya araçları yoluyla sunulan gruplar ve bu grupları oluşturan bireylerin nasıl temsil edildiği farklı çerçevelerde ve farklı vakalar göz önüne alınarak incelenmektedir. Ancak, bu temsillerin ve tartışmaların ‘uzaktaki izleyici’ için örneğin kozmopolit bir sorumluluk bilincine yönelik ne denli zemin hazırlayabildiği bir soru işaretidir. Buna mukabil, bu yazıda ilgili analizlerin benimseyebileceği arka plana bir örnek olarak hak temelli bakışın ve bireyi salt ‘ihtiyaç sahibi’ olarak temsil ya da inşa etmemenin normatif önemini ortaya koymayı da amaçlamaktayım. Bu yazı, ek olarak, bireylerin bu tip etik açıdan kayda değer meseleler bağlamında, kendilerini ve diğer bireyleri nasıl tahayyül ettiklerinin de inceleneceği çalışmalara da bir zemin sunmaktadır. Yazının bütününde, sığınmacılar örnek alınarak bu tartışmalar yürütülmektedir

    Özel Dosya: İnfodemi ve Bilgi Düzensizlikleri

    Get PDF

    Konumsallık, Mülakatlar ve Göç Çalışmalarında Araştırmacı Olmak

    Get PDF
    This article aims to contribute to the literature on positionality in migration studies. Current literature on migration studies and positionality focus on the researcher being an insider from a migrant community or being an outsider conducting research on a migrant community different from his/her own. This article introduces assigned insider as a new category and defines it as a position when both the interviewees and the researcher are of the same local origin in which the researcher is considered an insider of the host community and the interview questions are about a migrant group. Thus, I argue that the same local origin operating as an overriding feature that goes beyond ethnicity and the interviewees being from the host community involving different ethical aspects than that from a migrant community requires assigned insider to be considered as a separate category.Bu makale, araştırmacı olarak içinde bulunulan, özellikle göç çalışmalarındaki, konumsallık tartışmalarına katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Göç alanındaki mevcut akademik çalışmalar, araştırmacının konumsallığını göçmen topluluğun içinden olan içerideki araştırmacı ve kendi kimliğinin dışında bir kimliğe sahip göçmen topluluk ile etkileşimde olan dışarıdaki araştırmacı diye ele alır. Bu makale, araştırmacının ev sahibi topluluğun içinden kabul edildiği ve mülakat sorularının göçmen bir gruba dair olduğu bir konum olan atfedilen içerideki kategorisini ortaya koymaktadır. Bu kategori ile aynı menşee sahip olmanın etnik kimliğin ötesine geçen bir özellik olarak ortaya çıktığını ve görüşmecilerin ev sahibi topluluğa mensup olmasının, göçmen topluluğa mensup olmasından farklı etik boyutlar içermesinden dolayı ayrı bir kategori olarak ele alınması gerektiğini savunmaktadır

    Nöroteknolojideki Gelişmeler Işığında Beyni Anlama Arayışımızın Etik Sınırları ve Nöroetik Olgusu

    Get PDF
    At the turn of the 21st century, neuroscience has reached the point where it can have profound effects on society that extend far beyond the research lab or medical clinic. The dramatic advances in neuroscience, which have gained even greater momentum in recent years, are creating greater expectations than ever before for improvements in the health and well-being of people around the world. However, over time, it is seen that fulfilling this enormous promise brings with it other ethical concerns and concerns, such as what other undesirable situations will cause and at what cost. In contrast, until recently there was little awareness of the ethical issues arising from neuroscience. Beginning in 2002, neuroscientists began to cover these issues more in the scientific literature. In this article, besides the good and beneficial features of developing neurotechnology, it has been experimented a broad evaluation about the causes, forms and possible effects of neuroethical concerns that are increasing gradually.  In this article, besides the good and beneficial features of developing neurotechnology, it has been experimented a broad evaluation about the causes, forms and possible effects of neuroethical concerns that are increasing gradually.21. yüzyılın başında sinirbilim, araştırma laboratuvarı veya tıbbi kliniğin çok ötesine uzanan toplum üzerinde derin etkileri olabileceği bir noktaya ulaştı. Son yıllarda daha da büyük bir ivme kazanan sinirbilimdeki çarpıcı ilerlemeler, dünyanın her yerindeki insanların sağlık ve esenliğinde iyileşmeler için her zamankinden daha büyük beklentiler yaratıyor. Ancak zamanla bu muazzam vaadin yerine getirilmesinin başka istenmeyen durumların nelere yol açacağı ve ne pahasına olacağı gibi başka etik kaygıları ve kaygıları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Buna karşılık, yakın zamana kadar sinirbilimden kaynaklanan etik konular hakkında çok az farkındalık vardı. 2002’den itibaren sinirbilimciler bu konuları bilimsel literatürde daha fazla ele almaya başladılar. Bu makalede, gelişen nöroteknolojinin iyi ve faydalı özelliklerinin yanında, giderek artan nöroetik kaygıların nedenleri, biçimleri ve olası etkileri hakkında geniş bir değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır

    88

    full texts

    90

    metadata records
    Updated in last 30 days.
    REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi
    Access Repository Dashboard
    Do you manage Open Research Online? Become a CORE Member to access insider analytics, issue reports and manage access to outputs from your repository in the CORE Repository Dashboard! 👇