EKSEN Dokuz Eylül University Journal
Not a member yet
69 research outputs found
Sort by
THEMATIC CONTENT ANALYSIS OF INTERNATIONAL AND NATIONAL ACTION PLANS FOR THE IDENTIFICATION OF CHILD-FRIENDLY CITY PARAMETERS
18 yaşın altındaki bireyler olarak kabul edilen çocukların, sağlıklı bir gelişim sürdürebilmeleri ve çocuk haklarına erişebilmeleri için sosyal ve fiziksel çevrelerince desteklenmeleri ve özellikle fiziksel çevreleri olan kentsel alanlarla ihtiyaçları doğrultusunda temas etmeleri gerekmektedir. BM Çocuk Hakları Beyannamesi gereği ihtiyaç duydukları desteği sağlamak üzere birçok yasal düzenleme bulunmakla birlikte, bu yasal düzenlemelerin stratejik belgeler niteliğinde olduğu da bilinmektedir. Bu tür stratejik yaklaşımların yerele indirgenebilmesi ve kentsel mekânın düzenlenmesine olanak sağlaması için ortaya çıkan en önemli yaklaşım çocuk dostu kenttir. Dünyada ve ülkemizde de sınırlı sayıda kentte, çocuk dostu olma iddiası gereği bir kısım düzenlemeler ve özellikle de çocuk dostu kent eylem planlarının yapıldığı izlenebilmektedir. Çocuk dostu eylem planlarının yeterli düzeyde olmadığı tartışılmakta, ayrıca bu eylem planlarının sunduğu olanakların da farklı ele alışlarla farklı parametreler çerçevesinde üretildiği de söylenebilecektir. Bu çalışmanın amacı söz konusu eylem planlarının hazırlanmasında yararlanılabilecek bir parametre havuzu oluşturulması ve bu parametreler altında ele alınan mekânsal düzenlemelerin, bu parametreler çerçevesindeki içeriklerinin belirlenmesidir. Bu kapsamda ikisi ülkemizdeki yerel yönetimlerce yapılmış toplam 24 çocuk dostu kent eylem planı “yansıtıcı tematik içerik analizi yöntemiyle incelenmiş ve 12 çocuk dostu kent parametresi belirlenmiştir. Belirlenen parametreler üzerinden uluslararası ve ulusal mevzuat ile 24 eylem planının, stratejik ve mekânsal kararları irdelenmiştir. Bulgular stratejik kararların “koruma ve güvenlik”, “katılım” ve “iletişim”, mekânsal kararların ise “yer-mekân düzenleme”, “katılım”, “oyun ve boş zaman” ve “erişim/ulaşım” kategorilerinde yoğunlaştığını göstermektedir. Bu çalışmanın çocuk dostu kent eylem planı üretecek yerel yönetimlere yeni parametreler sunacağı, mekânsal çözümler için bir eylem havuzu oluşturacağı ve kentsel tasarım literatürüne önemli katkılar sunacağı değerlendirilmektedir.To ensure healthy development and full access to their rights, children must be supported by their social and physical environments, particularly through access to and engagement with urban spaces tailored to their specific needs. While numerous legal frameworks have been established in line with the UN Convention on the Rights of the Child, these frameworks often remain at the level of strategic policy documents. One of the key approaches enabling the localization of such strategies and regulating urban space is the Child-Friendly City (CFC) model. Although adopted by only a limited number of cities, the implementation of CFC Action Plans has become a notable indicator of commitment to child-friendly urban development. However, these action plans are frequently criticized for their limited scope and fragmented approaches to spatial interventions. This study aims to establish a comprehensive set of parameters to guide the development of such action plans and to evaluate the spatial strategies embedded within them. Accordingly, 24 Action Plans—including two from Türkiye—were analyzed using a reflective thematic content analysis method. As a result, 12 child-friendly urban parameters were identified. These parameters were used to examine the strategic and spatial decisions reflected in international and national policies and the selected action plans. Findings reveal that strategic actions concentrate on “protection and safety”, “participation”, and “communication” while spatial decisions focus on “spatial configuration”, “participation”, “play and leisure”, and “access/transportation”. This study offers a parameter framework and action pool for local governments and contributes to the discourse on child-friendly urban design
BIBLIOMETRIC ANALYSIS OF VIRTUAL SPACE CONCEPTS AND CONTEMPORARY TECHNOLOGICAL APPLICATIONS IN ARCHITECTURE
Bu çalışma, sanal mekân ve blockchain, NFT, metaverse gibi güncel uygulamaların mimarlık disiplini ile ilişkisini bibliyometrik yöntemler kullanarak araştırmayı, bu teknolojilerin mimarlık disiplininin geleceğindeki potansiyelini sorgulamayı amaçlamaktadır. Çalışmanın temelini oluşturan her bir kavram ve teknoloji tanımlandıktan sonra, bu teknolojilerin mimarlığı nasıl etkilediğini, literatürdeki baskın düşünceleri, yeni gelişmelerin yönünü ve yoğunluğunu tespit etmek amacıyla bibliyometrik literatür analizi yapılmıştır. Analizler iki anahtar kelime kümesi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Sanal mekânla ilgili A kümesi altında sanal mekân, siber mekân, sanal gerçeklik kavramları incelenmiştir. Güncel teknolojik uygulamalar ise B kümesi altında blockchain, NFT, metaverse kavramları kullanılarak taranmıştır. Yayınların yıllara ve konulara göre dağılımı VOSviewer kullanılarak incelenmiş ve ortak kelime analizi yapılmıştır.Analiz sonucunda, 2023 Haziran ayına kadar mimarlık disiplini ile sanal mekân teknolojileri arasındaki ilişkiyi konu alan yayınlarda önemli bir artış olduğu ve bunun da mimarlık terminolojisinde bir güncellemeye işaret ettiği görülmüştür. Ayrıca, sanal gerçeklik ve blockchain kavramlarının diğer terimlere kıyasla çok daha fazla sayıda çalışıldığı gözlemlenmiştir. Bu kavramların mimarlık mesleği ile yoğun bir şekilde ilişkili olduğu ve geleceğe yönelik bir potansiyeli temsil ettiği tespit edilmiştir. Çalışmanın veri seti, 2000-2023 yılları arasında hakemli Web of Science (WOS) kataloğunda indekslenen 732 yayını kapsamaktadır.Fiziksel dünya ile sanal evren arasındaki sınırların giderek bulanıklaştığı bu yeni dijital çağda, mimarlık disiplininin konumunun tanımı henüz bir uzlaşıya varmış gibi görünmemektedir. Bu çalışma, her biri kendi perspektifinden yaklaşan disiplinlerin, mimarlığın geleceğinin bu tür yeni teknolojik gelişmelerle nasıl kesiştiğini belirleme çabasını temsil etmektedir.This study investigates the relationship between virtual space and contemporary technologies such as blockchain, NFTs, and the metaverse with the discipline of architecture using bibliometric methods, aiming to question their potential in shaping the future of the field. After defining each concept and technology forming the basis of the study, a bibliometric literature analysis was conducted to explore how these technologies influence architecture, reveal dominant perspectives, and identify the direction and intensity of recent developments. Analyses were carried out using two sets of keywords. Cluster A, related to virtual space, includes virtual space, cyberspace, and virtual reality. Cluster B, representing recent technological applications, includes blockchain, NFT, and metaverse. The distribution of publications by year and topic was examined through VOSviewer, and co-word analysis was performed.The results show a significant increase in publications addressing the relationship between architecture and virtual space technologies up to June 2023, suggesting an ongoing update in architectural terminology. Virtual reality and blockchain emerged as the most frequently studied concepts, indicating their strong association with the profession and their potential impact on the future of architecture. The study’s dataset consists of 732 peer-reviewed publications indexed in the Web of Science (WOS) between 2000 and 2023.In this new digital era, where the boundaries between the physical world and virtual environments are increasingly blurred, the position of the architectural discipline appears unresolved. This study reflects an interdisciplinary effort to understand how architecture’s future intersects with emerging technologies, with each discipline contributing its own perspective
THE ROLE OF CERTIFICATION SYSTEMS IN SUSTAINABLE HOUSING PRODUCTION: AN ANALYSIS ON LEED AND GSB AND ISTANBUL HEP PROJECT
Günümüzde çevresel sorunlar giderek artmakta, özellikle bina üretimi doğal kaynakların tüketiminde, çevre kirliliğinde ve enerji tüketiminde önemli bir rol oynamaktadır. Bu durum, mimarlık pratiğinde enerji etkin ve sürdürülebilir yapıların önemini artırmıştır. Sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemek için yapı tasarım ve üretim süreçlerinde çeşitli yöntemler geliştirilmiştir; bunlardan biri de yapı sertifika sistemleridir. Yapı sertifikaları, çevre dostu ve enerji verimli uygulamaların yaygınlaşmasını teşvik ederek çevresel, sosyal ve ekonomik faydalar sağlamaktadır. Türkiye’deki binaların %86,8’i konut olarak kullanılmaktadır ve bu çalışma kapsamında sertifika sahibi bir konut yapısı olan Hep İstanbul projesi ele alınmıştır. 2019 yılında “Sürdürülebilir Yapı-Konut Kategorisi” birincilik ödülüne layık görülen proje, LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) ve GSB (Guideline for Sustainable Building) sertifika sistemleri çerçevesinde değerlendirilmiş; iki sistemin sunduğu çevresel, sosyal ve ekonomik avantajlar karşılaştırmalı bir analizle incelenmiştir.LEED ve GSB sertifika sistemleri, enerji verimliliği, su tasarrufu, malzeme seçimi ve atık yönetimi gibi sürdürülebilirlik kriterlerine göre yapıların değerlendirilmesini sağlamaktadır. LEED, uluslararası standartlarıyla çevresel sürdürülebilirliğe daha kapsamlı bir yaklaşım sunarken, GSB sürdürülebilir tasarım için rehberlik sağlayarak yapıların çevresel etkilerini azaltmaya odaklanmaktadır. Çalışmanın sonucunda, sertifika sistemlerinin sürdürülebilir yapı üretimine büyük katkı sağladığı ve çevreye duyarlı mimari uygulamalara rehberlik ettiği belirlenmiştir. Ayrıca, konut üretiminde sürdürülebilir uygulamaların yaygınlaştırılmasının doğal kaynakların korunması, enerji verimliliğinin artırılması ve kentsel sürdürülebilirliğin güçlendirilmesi açısından hayati önem taşıdığı vurgulanmaktadır. Gelecek nesiller için daha yaşanabilir çevreler oluşturmak amacıyla, bu ilkelerin tüm konut projelerine entegre edilmesi gerekmektedir.Today, environmental problems are escalating, and building production plays a significant role in consuming natural resources, causing environmental pollution, and increasing energy consumption. This has heightened the importance of energy-efficient and sustainable buildings in architectural practice. Various methods have been developed in building design and production processes to support sustainability goals, one of which is building certification systems. These certifications encourage environmentally friendly and energy-efficient practices, offering environmental, social, and economic benefits. In Turkey, 86.8% of buildings are used as residential structures, and this study focuses on the Hep Istanbul project, a certified residential building. Awarded the first prize in the “Sustainable Building-Residential Category” in 2019, the project was evaluated within the framework of LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) and GSB (Guideline for Sustainable Building) certification systems. A comparative analysis examined the environmental, social, and economic advantages provided by both systems.LEED and GSB certification systems assess buildings based on sustainability criteria such as energy efficiency, water conservation, material selection, and waste management. While LEED offers a comprehensive approach to environmental sustainability through international standards, GSB emphasizes minimizing buildings’ environmental impacts by guiding sustainable design. The study concluded that certification systems significantly contribute to sustainable building production and promote environmentally sensitive architectural practices. Additionally, the widespread adoption of sustainable practices in housing production is crucial for protecting natural resources, enhancing energy efficiency, and strengthening urban sustainability. These principles must be integrated into all residential projects to create more livable environments for future generations
Başyazı
Architecture and urban planning disciplines strive, on the one hand, to preserve and sustain existing spatial fabrics, and on the other, to renew and transform themselves through the opportunities offered by rapidly developing technologies. This dual progression takes place in the research and debates within architecture and planning. Particularly in recent years, digital technologies such as virtual and augmented reality have opened up new horizons in a wide range of areas, from design practices to the preservation of urban memory.Our current issue reflects this transformation, focusing on both technological innovations and ongoing societal and environmental sensitivities. Timeless themes such as the structural elements of society, the protection of the natural environment, and the preservation of traditional features within the built environment hold a significant place in the content of this issue.This new issue presents five articles that contribute to the fields of architecture and urban planning. In the first article, titled “The Role of Certification Systems in Sustainable Housing Production: An Analysis on LEED and GSB and Hep Istanbul Project”, Sadık Akşar, Murat Taş, and Nilüfer Taş discuss the function of certification systems in environmentally friendly architectural practices and their impact on sustainable building production. The second article is “The Discovery of Arap Han’s Lost Memory Through Augmented Reality” by Naciye Esen Özay and Sadık Tumay. The authors offer an innovative model for revitalizing spatial memory by animating old photographs using augmented reality technologies, based on their research conducted in İzmir. The third article, “Bibliometric Analysis of Virtual Space Concepts and Contemporary Technological Applications in Architecture”, authored by Ayten Sümeyra Ünsaçar and Özlem Demirkan, explores the relationship between architecture and concepts such as virtual reality, cyberspace, blockchain, NFT, and the metaverse. In the fourth article, titled “Thematic Content Analysis of International and National Action Plans for the Identification of Child-Friendly City Parameters”, Nurdan Çağla Çamaş and Gözde Ekşioğlu Çetintahra compile a comprehensive set of parameters that can be used in the preparation of child-friendly urban action plans through an extensive review of national and international documents. The final article, “An Assessment of Observational Damage Detection in Load-Bearing Systems of Traditional Stone Structures in Mardin: The Case of Milli Complex”, by Nursen Işık and Muhammed Çuha, develops recommendations for the sustainable restoration and preservation of both the studied structure and similar traditional stone buildings.In short, this issue provides a diverse range of contributions for readers interested in topics such as housing production, digital technologies, preservation of urban memory, child-friendly urbanism, and the conservation of traditional architecture. We sincerely thank all our authors, reviewers, and technical team for their valuable contributions. We wish you a pleasant reading experience and a beautiful summer season, and look forward to meeting again in our upcoming issues.Mimarlık ve şehircilik disiplinleri, bir yandan mevcut mekansal dokuların korunma ve sürdürülebilirliğinin sağlanması çabası içindeyken, diğer yandan hızla gelişen teknolojilerin sunduğu olanaklarla kendini yenileme ve dönüştürme gayretindedir. Bu çift yönlü ilerleyiş, mimarlık ve planlama tartışmalarında ve araştırmalarında sıkça yer almaktadır. Özellikle son yıllarda öne çıkan sanal ve artırılmış gerçeklik gibi dijital teknolojiler, tasarım pratiklerinden kentsel belleğin korunmasına kadar pek çok alanda yeni ufuklar açmaktadır. Dergimizin bu sayısı da söz konusu dönüşüme kayıtsız kalmadan, hem teknolojik yenilikleri hem de toplumsal ve çevresel duyarlılıkları odağına alan güncel konuları ele alıyor. Toplumun yapısal öğeleri, doğal çevrenin korunması ve yapılaşmış çevrenin geleneksel izlerinin sürdürülmesi gibi zamansız temalar da bu sayının içeriğinde önemli bir yer tutuyor.Yeni sayımız mimarlık ve şehir planlama alanlarına katkı sunan beş makale ile okurlarla buluşuyor. İlk makalede Sadık Akşar, Murat Taş ve Nilüfer Taş “Sürdürülebilir Konut Üretiminde Sertifika Sistemlerinin Rolü: LEED ve GSB ile Hep İstanbul Projesi Üzerine Bir Analiz” başlığıyla, çevre dostu mimari uygulamalarda sertifika sistemlerinin işlevini ve sürdürülebilir yapı üretimindeki etkilerini tartışıyorlar. İkinci makale, Naciye Esen Özay ve Sadık Tumay’ın “Artırılmış Gerçeklik ile Arap Hanı’nın Kayıp Belleğinin Keşfi” adlı çalışmasıdır. Yazarlar, İzmir’de yürüttükleri araştırmalarında eski fotoğrafları arttırılmış gerçeklik teknolojisi ile canlandırarak kentsel hafızanın mekansal boyutuna dair yenilikçi bir model önerisi sunuyorlar. Üçüncü makale Ayten Sümeyra Ünsaçar ve Özlem Demirkan tarafından kaleme alınan “Sanal Mekân Kavramlarının ve Mimarlıkta Çağdaş Teknoloji Uygulamalarının Bibliyometrik Analizi” çalışması olup, sanal gerçeklik, siber mekan, blockchain, NFT ve metaverse gibi kavramları mimarlık mesleği ile ilişkisi üzerinden inceliyorlar. Dördüncü makale olan “Çocuk Dostu Kent Parametrelerinin Uluslararası ve Ulusal Eylem Planları Üzerinden Tematik İçerik Analizi ile Belirlenmesi” adlı çalışmada Nurdan Çağla Çamaş ve Gözde Ekşioğlu Çetintahra, ulusal ve uluslararası içerikte geniş bir tarama yaparak çocuk dostu eylem planlarının hazırlanmasında yararlanılabilecek bir parametre havuzu oluşturuyorlar. Son olarak “Mardin’deki Geleneksel Taş Yapılarda Taşıyıcı Sistem Hasarlarının Gözlemsel Tespitine Yönelik Bir Değerlendirme: Milli Yerleşkesi Örneği” adı makalede Nursen Işık ve Muhammed Çuha, hem çalışma kapsamında inceledikleri yapının hem de benzer geleneksel taş yapıların sürdürülebilir restorasyonu ve korunmasına yönelik öneriler geliştiriyorlar.Kısacası bu sayımız, konut üretiminden dijital teknolojilere, kentsel belleğin korunmasından çocuk dostu şehirleşmeye ve geleneksel yapıların yaşatılmasına kadar geniş bir kapsamdaki konulara ilgi duyan tüm okuyucularımıza yönelik çeşitli katkılar sağlıyor. Sayıda emeği geçen tüm yazarlarımıza, hakemlerimize ve teknik ekibimize içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Keyifli okumalar diliyor, gelecek sayılarda buluşmak üzere, güzel bir yaz mevsimi geçirmenizi temenni ediyoruz
ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK İLE ARAP HANI\u27NIN KAYIP BELLEĞİNİN KEŞFİ
Kemeraltı Bazaar has been one of İzmir\u27s significant trade centers throughout history. It contains numeroushistorical caravanserais (hans). Among these, the Arap Han, with a history spanning approximately two centuries, has significantly contributed to the city’s commercial and cultural fabric. Despite its cumulative importance for urban memory, no dedicated study on Arap Han exists in the literature. To uncover its past, we first conducted a comprehensive review of written and archival sources, followed by qualitative interviews with experts— including architect Çınar Atay, author Yaşar Ürük, and former TARKEM General Manager Sergenç İneler—and surveyed key publications on Kemeraltı’s hans and cultural heritage. Our findings confirmed that Arap Han ranks among the least documented hans in İzmir, motivating its selection as the focus of this research. By moving beyond nostalgia to rediscover spaces embedded in its former identity, we analyzed Arap Han’s memory networks through the theoretical lenses of Aby Warburg’s memory iconography, Pierre Nora’s “lieux de mémoire,” and Jan Assmann’s cultural memory studies. The semiotic and design dimensions of photography were examined in relation to Wittgenstein’s Tractatus Logico-Philosophicus and Gisèle Freund’s work Photography and Society. Responding to the identified gaps, we designed an augmented reality (AR) booklet using the Unity 3D game engine to animate the han’s memory through historic and contemporary photographs. This user-driven experience not only evokes nostalgic recollections but also demands technical engagement, leveraging AR’s capacity to operationalize multifaceted ontological data embedded in photographs. By overlaying archival images onto current views of the han, the past is virtually reconstructed, and a prototype product is created for future reference. The integration of these techniques presents a valuable model for reviving the memories of Arap Han and other historic sites, and the technological reenactment of the han’s narrative enables the rediscovery of one of İzmir’s key memory spaces.ÖzKemeraltı çarşısı, geçmişten günümüze İzmir’in önemli ticaret merkezlerinden biridir. Bu çarşıda çok sayıda han bulunmaktadır. Arap Hanı, bu hanlardan biridir ve yaklaşık iki yüz yıllık bir süreçte İzmir’in ticari ve kültürelyapısına katkı sağlamıştır. Kent belleği açısından önemli kümülatif birikime sahip olmasına karşın, literatürde Arap Hanı ile ilgili derlenmiş bir yayın yer almamaktadır. Hanın geçmişiyle ilgili bilgiye ulaşabilmek için literatür ve arşiv taramasını takiben, Mimar Çınar Atay, Yazar Yaşar Ürük, TARKEM eski Genel Müdürü Sergenç İneler dâhil olmak üzere alan uzmanlarıyla nitel görüşmeler yapılmış, Kemeraltı hanları ve kültürü üzerine çalışmaların yer aldığı kitaplar taranmıştır. Bulgularımız Hanın, yazılı ve görsel olarak en az belgelenen İzmir hanlarından biri olduğunu doğrulamıştır. Arap Hanı’nı seçerek hem yazılı–görsel belgelerdeki boşlukları doldurmak hem de mekân belleğinin güncel kurgusunu yeniden inşa etmek amaçlanmıştır. Han sadece nostaljik bir anımsama mahali olarak düşünülmemiş, aynı zamanda geçmişteki kimliğinde yer etmiş mekânlar keşfedilmeye çalışılmıştır. Bu noktada Aby Warburg’un bellek yaklaşımı, Pierre Nora’nın “hafıza mekânları” kavramı ve Jan Assmann’ın kültürel bellek çalışmaları ışığında Arap Hanı’nın kent içindeki bellek ağları çözümlenmiştir. Fotoğrafın dil ve tasarım boyutu Wittgenstein’ın “Tractatus Logico-Philosophicus” ve Gisèle Freund’un “Fotoğraf ve Toplum” başlıklı çalışması üzerinden ele alınmıştır. Tespit edilen eksiklikler neticesinde, artırılmış gerçeklik teknolojisinin yaratıcı olanaklarıyla Han belleğinin fotoğraflar aracılığıyla canlandırılması için, Unity 3D oyun motoru kullanılarak bir artırılmış gerçeklik kitapçığı tasarlanmıştır. Kullanıcı kontrolündeki bu deneyim, nostaljik hatıraları çağırırken teknik bilgi gerektiren bir etkileşim alanı da yaratmaktadır. Belleğin izleri, fotoğraflarda yüklü olduğu için, artırılmış gerçeklik bu çok yönlü ontolojik verinin işlevsel bir şekilde değerlendirilmesini sağlamıştır. Eski fotoğrafların güncel Han görüntüleri üzerine bindirilmesiyle, Hanın geçmişi sanal olarak yeniden inşa edilmiştir. Geleceği konusunda ise başvurulabilecek bir ürün yaratılmıştır. Teknikler arasındaki bu iş birliği, Arap Hanı’nın yanı sıra pek çok tarihi mekâna ait hafızanın geri getirilmesi açısından son derece önemlidir ve model bir uygulama olma potansiyeline sahiptir. Ayrıca Hanın hikâyesinin teknolojik olanaklarla yeniden üretilmesi, İzmir kentinin önemli hafıza mekânlarından birinin yeniden keşfedilmesine de olanak sağlamış olacaktır
AN ASSESSMENT OF OBSERVATIONAL DAMAGE DETECTION IN LOAD-DEARING SYSTEMS OF TRADITIONAL STONE STRUCTURES IN MARDIN: THE CASE OF MİLLİ COMPLEX
Geleneksel yapılar, inşa edildikleri dönemin mimari karakterini, malzeme kullanımını ve strüktürel sistemlerini yansıtan önemli kültürel miras öğeleridir. Ancak bu yapılar, zaman içinde çevresel etkiler, kullanım değişiklikleri, malzeme yıpranması ve bakım eksikliği gibi faktörler nedeniyle çeşitli yapısal hasarlara maruz kalmaktadır. Özellikle düşey ve yatay taşıyıcı elemanlarda meydana gelen çatlaklar, malzeme kayıpları, ayrışmalar ve deformasyonlar, yapıların statik dengesini bozarak uzun vadede yapısal bütünlüklerini tehdit etmektedir. Bu çalışmada, Mardin Milli Yerleşkesi’nde yer alan 3 numaralı yapı bloğu özelinde gözlemsel hasar tespiti gerçekleştirilmiş ve taşıyıcı sistem elemanlarındaki hasarlar sınıflandırılarak analiz edilmiştir. Çalışma kapsamında, duvarlar, sütunlar, payandalar, kemerler ve tonozlar gibi taşıyıcı elemanlarda meydana gelen çevresel ve malzeme kaynaklı bozulmalar belgelenmiş ve hasarın nedenleri değerlendirilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda, yapının bakımsız kalmasının, mevsimsel değişimlerin ve uzun süreli kullanım eksikliğinin taşıyıcı sistem üzerindeki etkileri belirlenmiştir. Elde edilen bulgular, yapının sürdürülebilir restorasyon ve korunmasına yönelik önerilerin geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. Çalışma, yalnızca incelenen yapı özelinde değil, benzer geleneksel taş yapılara uygulanabilecek koruma stratejileri için de bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır.Traditional structures are significant cultural heritage elements that reflect the architectural character, material usage, and structural systems of their construction period. However, these structures are exposed to various structural damages over time due to environmental effects, changes in usage, material deterioration, and lack of maintenance. Particularly, cracks, material losses, separations, and deformations occurring in vertical and horizontal load-bearing elements disrupt the static balance of the structures, posing a long-term threat to their structural integrity. This study conducted an observational damage assessment on Building No. 3 within the Mardin Milli Settlement, classifying and analyzing structural damages in load-bearing elements. Within the scope of the study, walls, columns, buttresses, arches, and vaults were examined, and environmental and material-induced deteriorations were documented and evaluated. The findings indicate that the lack of maintenance, seasonal changes, and prolonged disuse have significantly affected the structural system. The results contribute to the development of sustainable restoration and conservation strategies for the building. This study not only provides insights specific to the examined structure but also serves as a framework for the preservation of similar traditional masonry structures
Reading of Children\u27s Perception of Space Through Children\u27s Drawings of School Spaces with Different Urban Environments
Bu çalışmada, çocukların okul çevrelerini nasıl algıladıklarını anlamak ve bu algının çocuk çizimleri aracılığıyla nasıl ifade edilebileceğinin keşfedilmesi hedeflenmiştir. Literatürde çocuk çizimleri üzerinden mekân algısını anlamaya yönelik çalışmalar sıkça yapılmıştır, ancak bu çalışma örneklemin kentsel imge bakımından farklılık gösteren çevrelerden seçilmesi ölçütüne göre kurgulanması açısından bir boşluğu doldurmaktadır. Çocuğun okul mekânını algılama sürecinde, ilkokul binası ve okulun kentsel doku ve çevre ile kurduğu ilişkilerin, çalışma kapsamında bilişsel harita işleviyle kullanılan çocuk çizimleri üzerinden görsel analiz yapılarak, ortak mekânsal temalara ulaşılarak, çizimlerin bu temalar doğrultusunda değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bu çalışmanın amacı, kentsel imge kavramı bakımından farklı kentsel dokularda bulunan okullardaki çocukların okul mekânı ve çevresini nasıl algıladığı üzerine kurgulanmıştır. Bu doğrultuda Eskişehir ili içerisinde, sahip olduğu kentsel imgeler bakımından farklı çevrelere sahip, farklı kentsel dokular içerisinde bulunan dört ayrı okul, durum çalışması kapsamında belirlenmiştir. Bu okullarda seçilen sınıflardaki toplam 93 çocuğun “okul ve çevresi” konulu çizim yapması sağlanarak bu çizimlerin içeriklerinin incelenmesi ile ulaşılan mekânsal temalara göre analiz edilmesi amaçlanmıştır. Temaların elde edilmesi, görsel doküman olarak çocuk çizimlerinin araştırmacı tarafından tek tek incelenmesi sonrasında, çizimlerin içeriklerine göre analiz edilmesi sürecine dayanmaktadır. Çalışma bulguları arasında çizimlerde ortak temaların tespiti gösterilebilir: “Okul Binası ve Giriş”, “Etkinlik/Oyun Alanları”, “Bahçe Sınırı”, “Gökyüzü Vurgusu”. Çalışma sonucunda tüm çizimler okullar özelinde bu temalara göre değerlendirilmiş, okul yapısının mekânsal özellikleri ve bulundukları kentsel çevrenin çocuk çizimleri ile doğrudan ilişkilendiği gözlemlenmiştir. Çalışmanın, çocukların mekân algılarına ilişkin çizimler üzerinden bilgi edinilebileceğini göstermesi bakımından literatüre özgün katkı sunması hedeflenmiştir.This study aims to understand how children perceive their school environments and to explore how these perceptions can be expressed through children\u27s drawings. In the literature, numerous studies have been conducted to understand spatial perception through children\u27s drawings. However, this study fills a gap by selecting the sample based on environments that differ in terms of urban image. The study aims to conduct a visual analysis of children\u27s drawings, used as cognitive maps, to understand the relationships between the primary school building and its urban context and surroundings, and to identify common spatial themes. The aim of this study is designed to investigate how children in schools located in different urban textures perceive the school environment. Four different schools located in various urban contexts with distinct urban images within the province of Eskişehir were selected as case studies. A total of 93 children were asked to create drawings on the theme of "school and its surroundings," and these drawings used as a visual document and were analyzed according to the spatial themes identified from their content. The common themes identified in the drawings among the study\u27s findings include "School Building and Entrance," "Activity/Play Areas," "Garden Boundary," and "Sky Emphasis." The results of the study are expected to contribute to a different perspective on evaluating children’s relationships with the urban environment and school buildings and to the development of urban policies that support the healthy development of children. It was observed that the spatial characteristics of the school structures and their urban environments were directly reflected in the children’s drawings The study aims to make a distinctive contribution to the literature by demonstrating that insights into children\u27s spatial perceptions can be obtained through their drawings
İklim Değişikliğine Uyum-Mekansal Planlama Bütünleşme Sorununa Literatür Üzerinden Bakış: Türkiye Bağlamının Değerlendirilmesi
Climate change poses risks to ecological and social systems by exposing them to increasingly severe and frequent hazards. Therefore, the development and implementation of adaptation strategies are becoming increasingly important to cope with the negative effects of climate change and reduce its damage. The extent to which societies are affected by these dangers varies depending on many factors such as social, economic, environmental, and physical. The characteristics of spatial development, ranging from the national and regional scale to the urban scale, also emerge as one of the important factors determining the nature and extent of this impact. For this reason, spatial planning is regarded as a crucial instrument for enhancing urban resilience to the impacts of climate change, and it is frequently emphasized that adaptation strategies should be integrated with spatial planning. On the other hand, an examination of the existing literature reveals that there are certain impediments or problems preventing this integration. The objective of this article is to identify existing problems by revealing the impediments to the integration of adaptation policy with spatial planning through a review of the relevant literature. In consideration of these findings, the article also examines the planning process in Türkiye and evaluates the current status of spatial planning within the context of the aforementioned challenge. It can be observed that the problems mentioned in the literature also exist in the context of spatial planning in Türkiye.İklim değişikliği, ekolojik ve toplumsal sistemleri günümüzde şiddeti ve sıklığı giderek artan bir şekilde tehlikelere maruz bırakarak risk yaratmaktadır. Bu nedenle iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle başa çıkabilmek ve zararlarını azaltabilmek için uyum stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması gün geçtikçe daha da önemli hale gelmektedir. Toplumların bu tehlikelerden etkilenme durumları, sosyal, ekonomik, çevresel, fiziksel gibi başlıklar altında toplanabilecek birçok faktöre göre değişim göstermektedir. Ülke ve bölge ölçeğinden kent ölçeğine inen bir yelpazede mekansal gelişimin özellikleri de anılan etkilenme durumunun niteliğini ve düzeyini belirleyen önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle mekansal planlama, iklim değişikliği etkilerine karşı kentlerin daha dirençli hale getirilmesi için önemli araçlardan biri olarak görülmekte ve uyum stratejilerinin mekansal planlamayla bütünleştirilmesi gerektiği sıkça vurgulanmaktadır. Öte yandan literatür incelemesi yapıldığında bu bütünleşmenin sağlanmasının önünde bazı engeller ya da sorunlar olduğu görülmektedir. Bu makalede öncelikle uyum politikasının mekansal planlama ile bütünleşmesinin önündeki engeller literatür üzerinden ortaya konularak mevcut sorunların tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Bu tespitler ışığında makalede ayrıca Türkiye’deki planlama süreci İrdelenerek ülkemizde mekansal planlama açısından mevcut durum belirtilen sorun bağlamında değerlendirilmiştir. Literatürde belirtilen sorunların Türkiye’de de mekansal planlama bağlamında var olduğu görülmüştür
Building Central Anatolia with City Beautiful: 1940 Planning Experience of Çorum and Surroundings
1923 yılında Cumhuriyet’in kurulmasıyla iktisadi bağımsızlığın koşutu olarak kalkınma ilkesi benimsenmiştir. Kalkınma mecburiyetinin ve iktisadi gelişimin başarısında kent planlama önemli bir aygıt olarak görülmüş ve 1923-1940 yılları arasında 125 adet kent ve kasaba planlanmıştır. Erken Cumhuriyet Döneminde kent planlama deneyimi incelendiğinde görülür ki planlı kentler sanayi, tarım ve ticaret odakları olarak demiryolu ve karayolu ağı ile bütünleşiktir ve sanayi programının bir parçasıdır. Bu üçlü yapı büyüme kutupları tartışmasını gündeme getirmektedir. Bahsi geçen büyüme kutuplarından biri Çorum ve çevresindeki yerleşmelerin çeşitli roller atfedilerek planlandığı ve bütünleştiği Orta Anadolu tarımsal büyüme kutbudur. Bu çalışma Çorum ve çevresindeki yerleşmelerin kalkınmada tarımsal büyüme kutbu rolü oynadığı planlama deneyimini güzel kent hareketi çerçevesinde incelemektedir. Çalışmanın bulguları göstermiştir ki, sanayi ve ticaret faaliyetlerini odağına alan diğer büyüme kutuplarından farklı olarak Orta Anadolu büyüme kutbu yerleşmelerin mevcut üretimlerini, yaşam biçimlerini ve estetik değerlerini tek bir potada eritmeyi amaçlamıştır. Çorum, güzel kent yaklaşımı ile planlanmayan tek kent olarak bir kırsal, idari ve modern kentsel merkez işlevi görmüştür. İskilip kentsel işlevleri kırsal estetikle bir araya getiren bir kırsal model olurken, Alaca kasabası bir mübadil konutları kasabası biçiminde planlanmıştır. Osmancık, tarım odaklı bir planlama anlayışı ile planlanmış, Sungurlu ise bir kırsal alt merkez görevini üstlenmiştir.With the establishment of the Republic of Turkey in 1923, the principle of development was adopted parallel to economic independence. Urban planning was seen as an important apparatus for the success of the development imperative and economic growth. Thus, it is no coincidence that 125 cities and towns were planned between 1923 and 1940.When the urban planning experience in the Early Republican Era is examined, it can be revealed that planned cities, as industrial, agricultural, and commercial centers, were integrated with the railway and highway networks and were part of the industrial program. This tripartite structure brings up the discussion of growth poles. One of these growth poles is the Central Anatolian agricultural growth pole, where Çorum and its surrounding settlements are planned and integrated by attributing various roles. This study analyzes the planning experience in which Çorum and its surrounding settlements played the role of an agricultural growth pole in development within the framework of the Beautiful City Movement.The findings of the study show that, unlike other growth poles focusing on industrial and commercial activities, the Central Anatolian growth pole aimed to meld the existing agricultural productions, lifestyles, and aesthetic values of the settlements into a single entity. Çorum, as the only city that was not planned with the Beautiful City approach, functioned as a rural, administrative, and modern urban center. While İskilip was a rural model combining urban functions with rural aesthetics, the town of Alaca was planned as a town of immigrant settlements. Osmancık was planned with an agriculture-oriented planning approach, while Sungurlu served as a rural sub-center
Evaluation of the New Afyon Museum in the Context of Publicity
Kamusal mekân ülkemizde kamu ile ilişkili mekânlar olarak algılansa da dünya geneli kullanımına bakıldığında her kesimden kentlinin bir arada olup kültürel ve sosyal aktarımlarda bulunabilecekleri mekânlar olarak tariflenebilir. Müzeler ise günümüzdeki anlamıyla kente ve kentliye ait somut ve soyut kavramları bünyesinde barındıran kamusal mekânlardır. 17. yüzyıldan bugüne dek hem fiziksel anlamda hem de içerik anlamında değişim göstererek ve gelişerek var olan müzeler bugün depolama ve sergi işlevinden çok farklı bir noktadadır. Bulunduğumuz yüzyılda sergi ve depolama gibi mevcut ve eski işlevlerine ilave olarak tiyatro, atölye, konser, çocuk ve eğitim mekanlarını da barındıran müzeler kimi zaman çağdaş müze olarak da nitelendirilmekte olup kentlinin kamusal anlamda pek çok ihtiyacına cevap verir niteliktedir. Bu anlamda da müzeler kentler ve kentliler adına önem taşımaktadır.Ülkemiz için bir röper noktası niteliği taşıyan Afyon kenti çevre yolu üzerinde bulunan Yeni Afyon Müzesini kamusallık bağlamında ele almak bu çalışmanın içeriğini oluşturmaktadır. Bu bağlamda öncelikli olarak ülkemizde müzecilik tarihi hatırlatılmış ve müzeciliğin kamusallaşma serüvenindeki etken tarihlerine değinilmiştir. Çalışmanın devamında Afyon kentinin tarihsel süreçte müzeleri ve Yeni Afyon Müzesi hakkında bilgi verilmiştir. Son olarak Yeni Afyon Müzesi çevresel ve mimari faktörler çerçevesinde Afyon kentinde tarihsel süreçte var olan eski müzelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme müzenin mimari olarak ele alınmasını, eski müzelerle karşılaştırılmasını, çevre yapılar ve alanlar ile olan ilişkisini ve güncel kamusal kullanımını kapsamaktadır. Müze binasının yeni olmasıyla birlikte mekânsal olarak içerdiği potansiyeller üzerinden kamusallığının artırılmasına yönelik öneriler sunulmuş ve literatüre katkı sağlanmıştır.Although public spaces are perceived as public-related spaces in our country, when we look at their use around the world, they can be described as spaces where citizens from all walks of life can come together and engage in cultural and social transfers. Museums, in their current sense, are public spaces that embody concrete and abstract concepts of the city and its citizens. Museums, which have existed by changing and developing both physically and in terms of content since the 17th century, are today at a very different point from their storage and exhibition functions. In our century, museums, which host theatres, workshops, concerts, children\u27s and education venues in addition to their current and old functions such as exhibition and storage, are sometimes described as contemporary museums and meet many public needs of the citizens. In this sense, museums are important for cities and their citizens.The content of this study is to consider the New Afyon Museum, located on the ring road of Afyon city, which is a landmark for our country, in the context of publicity. In this context, first of all, the history of museology in our country is reminded and the effective dates in the publicization adventure of museology are mentioned. In the continuation of the study, information is given about the historical museums of Afyon city and the New Afyon Museum. Finally, the New Afyon Museum was evaluated comparatively with the old museums that existed in the city of Afyon throughout history within the framework of environmental and architectural factors. This evaluation covers the architectural consideration of the museum, its comparison with old museums, its relationship with surrounding structures and areas, and its current public use. Although the museum building is new, suggestions have been made to increase its publicity through its spatial potentials and a contribution to the literature has been made