Doğu Batı ekseninde Türk Sineması’nda kimlik sorunu : “Valiz”

Abstract

ÖZETDoğu ve Batı ekseninde Türk Sineması’nın kimlik sorununu incelemek demek, en baştan bir kimlik sorunu olduğunu kabul etmek anlamına geliyor. Bizim düşüncemiz aslında kimlik konusunu bir sorun olarak ele almak değil, hali hazırda bulunan kimliği anlamaya çalışmaktır. Çalışmamızda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte başlayan yeniden yapılanma sürecinde Atatürkçü Kişilik Modeli önerileri ile başlayan kimlik arayışlarının bugün hangi noktada olduğuna bakıldı. Bu arada ulusal kimlik oluşturmaya çalışan sinemacıların görüşleri incelendi. Muhafazakâr sinemacıların “milli” kimlik oluşturma çabalarını, sinemamızı Batı etkilerinden, muhafazakâr olmayan sinemacılarımızın ise hem Doğu hem Batı unsurlarından arındırmak üzerine oturtmaya çalıştığını saptadık. Hepsi de kendi “öz” unsurlarımıza ve kökenlerimize yönlendirilmiş bir bilimsel çalışmayı esas alıyorlardı ama ulusal geçmişimizi birbirlerinden farklı tanımlıyorlardı. Sınırlarımızın dışından gelen, adına küreselleşme denen etkileri katiyetle hoş görmeyen bu iki yaklaşım, sınırlarımızın içindeki renkliliği de ortak bir renge dönüştürme paydasında birleşiyorlardı. Ulusal ya da milli olmayı tek seslilik ve tek renklilik olarak algılıyorlardı. Ayrıca bu sinemacılarımız; bütün bunlar tartışılıyorken, sinemamızın anlatım yollarıyla ilgili estetik sorunlarını tartışmayı unutuyorlardı.Avrupa’da, Sovyetler Birliği’nde ve Amerika’da ise çeşitli avant-garde sinema akımları, bağımsız sinema hareketleri, ulusal dil oluşturma adına yapılan deneysel çalışmalar, Türkiye’yle mukayese edilemeyecek kadar yayılmıştı. Bizde ise bağımsız söylem geliştirmeye gayret eden ve ana akımdan ayrılan sinemacılar sadece “Genç Sinemacılar” hareketiyle kısıtlı kalmıştı.Tam bu noktada, o sinema hareketinden Enis Rıza ile ve günümüzde o sinema hareketinin benzeri olan “Yeni Sinema Hareketi”nden Hüseyin Yaman ve Yamaç Okur’dan, bu tür hareketlerin destekçisi olarak bilinen Mithat Alam’ın görüşleri alındı. Sonuç olarak bağımsız sanat yapabilmenin yolunun bağımsız şahsiyetler geliştirmekten geçtiği ve bireyselleşmenin ülkemiz için ne kadar aciliyetle önem taşıdığı sonucuna varıldı. İçimizdeki renkler de, dışarıdan gelen etkileşim de kaçınılmaz olduğuna göre, kendi renklerimizi muhafaza etmeli ve dış etkenlere rağmen özgün bir sinema oluşturabilmeliyiz.Bağımsız, Underground, Avant-garde ve Deneysel Sinema tanımlamalarına değinilirken yapılan örneklemeler aracılığıyla çeşitli ulusal sinemaların gelişimlerinin de bir tablosu ortaya kondu. Buradan Batı ve Doğu toplumlarının sinemaya yaklaşımlarını mukayese etmek daha açıklıkla mümkün oldu. Biz de kendi özgün düşünce ve bakış açımızı tezin ışığı altında çekeceğimiz filmde ortaya koyduk. Bir sinema manifestosu nasıl ortaya çıkar, önce böyle bir manifestoyu hazırlayanların görüş ve düşüncelerine başvurarak, sonra da kendimiz böyle bir manifesto yazmayı deneyerek anlamayı istedik. Özetle, bizim tavrımız ve duruşumuz Türk sinemasının kimlikliliğini ya da kimliksizliğini eleştirmekten ziyade hali hazırdaki kimliğini anlamaktan yana oldu.ABSTRACTThe fact that the identity issue of Turkish Cinema in East-West direction is analysed signifies that first and foremost, it is accepted that there exists an identity isssue.Our intentions is not to handle the identity matter as a problem, but to comprehend the identity which exist currently. In this study it is analysed where the identity seek which started with the suggestion of Kemalist personality pattern in the process of the Turkish Republic’s foundation arrived in our day. In the meanwhile, the opinions of the film makers who tried to form an identity were examined. It was figured out that conservative film makers struggled to form a “national” identity and protect Turkish Cinema from western effects, while the non-conservatives struggled to purify Turkish Cinema both from eastern and western effects. They all based on a scientific study oriented to our “own” constituents and roots. However, each of them identified our national history differently. These two approaches never tolerated the effects of “globalisation” which came from off-limits and they both aggreed that the “colourfulness” within our boundaries should be eliminated to one unique colour. They considered that to be “national” or “civil” meant to be monophonic and monochromic. In the meantime, these film makers forgot all about the aesthetic concerns of Turkish Cinema.In Europe, The Soviet Union and America avant-garde cinema movements, independent cinema movements and various experimental studies in the name of forming a national language were being carried out and they were too widespread to be compared to what happened in Turkish Cinema. On the other hand, there was only “Young Movie Makers” movement who tried to have an independent discourse in Turkey.At this point, the opinions of Enis Rıza and Hüseyin Yaman from “New Cinema Movements”, Yamaç Okur and Mithat Alam who was a defender of the movements were received. Consequently, it was aggreed that in order to create independent art, independent individuals should be generated and it is something very urgent for our country. Provided that the colours inside us and the interaction from outside are inevitable, we should preserve our colours and we should form an “authentic” cinema despite the external factors.As the definitions of Independent, Under Ground, Avant-Garde and Experimental Cinema were being given, the portrait of the progress of national cinemas were presented through the samples. Thus, the approaches of Eastern and Western Civilisations to cinema were made possible to be compared clearly. We presented our own thought and standpoint via the film we shot with this thesis. We tried to understand how a cinema manifest came out by consulting to the ones who had prepared a manifest before and then tried to write ours.In brief, our manner and attitude toward Turkish Cinema were to understand the identity which exists currently, rather than criticising the identitiy or disidentification of Turkish Cinema

    Similar works