In this study, we aimed to evaluate transcathater atrial septal defect (ASD) and patent
foramen ovale (PFO) closure experiences, short, intermediate and long term results
and investigate the effects of different methods on procedural success and
complications between 2000-2013, in our department. After the archive scanning,
506 cases included for study, of 90 cases files that containing data about follow-up
and diagnosis before the procedure could not be reached. Male:female ratio was
1:1,3, mean age and weight was 8,6±5,8 years and 28,9±16,4 kg respectively during
procedure, mean follow-up period was 6,05±3,7 years (1 month – 13,5 years). Mean
procedure and flouroscopy duration was 61,5±23,5 and 7,8±6,7 minutes respectively.
The procedures were performed under TTE guidance in 90 (17,8%) cases, balloon
sizing used in 214 (42%) cases. Pulmonary hypertension was observed in 67 (16%)
cases. Within closure attempted 416 cases, the procedure was successful in 401
(96,3%). Procedure-fluoroscopy durations were shorter, defect and device sizes were
smaller in successful group than unsuccessful group (p<0,05). The presence of
deficient rim and use of “balloon sizing” were not influential on procedural success.
In balloon sizing group, longer procedure-fluoroscopy duration and lower total
septum/device ratio were observed (p<0,05). In selected cases, it was found that TTE
guidance shorten the procedure-fluoroscopy duration(p<0,05). Rezidual shunt was
seen in 32,4% and 0,9% of patients immediately after procedure and at the end of
the follow-up respectively. Major (rescue surgery, thrombus, erosion) and minor
(most frequently rhythm disorders) complications rate were %1,4 and %1,8
respectively. No embolisation and mortality were observed. Benign holter
abnormalities were observed in 7,7% of patients. İn conclusion, transcathater ASD
and PFO closure is a safe and effective method. Reducing the fluoroscopy time and
not requiring general anesthesia are the additional advantages of the defect closure
with TTE guidance in the presence of sufficient rim and centrally localized defect.Bu çalışmada, bölümümüzde
2000-2013 yılları arasında transkatater yöntem ile kapatılan sekundum atriyal septal
defektli (ASD) ve patent foramen ovaleli (PFO) vakalarımız retrospektif olarak
değerlendirilip kısa, orta ve uzun dönem sonuçların ve işlemde kullanılan farklı
yöntemlerin işlem başarısı ve komplikasyonları üzerine etkilerinin araştırılması
amaçlandı. Arşiv taraması sonrası 506 vaka çalışma kapsamına alındı, bunlardan 90
vakanın işlem öncesi takip ve tanı verilerini içeren dosyalarına ulaşılamadı.
Çalışmamızda erkek:kız oranı 1:1,3, işlem sırasındaki ortalama yaş ve ağırlık
sırasıyla 8,6±5,8 yıl ve 28,9±16,4 kg, ortalama izlem süresi 6,05±3,7 yıl (1 ay – 13,5
yıl) idi. İşlem ve skopi süreleri sırasıyla 61,5±23,5 dk ve 7,8±6,7 dk olarak bulundu.
İşlem 90 (%17,8) hastada TTE eşliğinde yapıldı, 214(%42) hastada “balloon sizing”
kullanıldı. Hastaların 67’sinde(%16) PH saptandı. Girişim yapılan 416 hastadan
401’inde(%96,3) başarı sağlandı. Başarılı işlem yapılan grupta başarısız gruba göre
işlem-skopi süreleri kısa, defekt çapı ve kullanılan cihaz boyutları daha küçük
bulundu (p<0,05). Eksik rim varlığı ve “balloon sizing” kullanımı başarı üzerine
etkili bulunmadı. “Balloon sizing” kullanılan grupta işlem ve skopi süresi daha uzun,
total septum/cihaz oranı ise daha küçük idi (p<0,05). Seçilmiş vakalarda, TTE
eşliğinde kapatma girişiminin işlem ve skopi süresini kısalttığı görüldü (p<0,05).
Katater odasında görülen %32,4’lük rezidü oranının izlem sonunda %0,9 olduğu
saptandı. Major komplikasyon (kurtarıcı cerrahi, trombüs, erozyon) ve minör
komplikasyon (en sık ritm bozuklukları) oranları %1,4 ve %1,8 idi. Embolizasyon ve
mortalite izlenmedi. Hastaların %7,7’sinde izlemde tedavi gerektirmeyen holter
bozukluğu saptandı. Çalışma sonucunda transkatater ASD ve PFO kapatma
işlemlerinin deneyimli uygulayıcılar tarafından yapıldığında güvenli ve etkili bir
yöntem olduğu, defektin santral yerleşim gösterdiği ve rimlerinin yeterli olduğu
durumlarda TTE kılavuzluğunda yapılan işlemlerin skopi süresini azaltması ve genel
anestezi gerektirmemesinin ek bir avantaj olduğu görüldü