34 research outputs found

    Doğankent Solaklı ve Yüzbaşı Sağlık Ocakları bölgesine gelen mevsimlik tarım işçilerinin 1-6 yaş çocuklarında malnütrisyon prevelansı ve etkileyen faktörler

    Full text link
    TEZ1990Tez (Uzmanlık) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 1995.Kaynakça (s. 93-97) var.97 s. ; 30 cm.

    Halk Sağlığı Etiği

    Full text link

    Dermatology life quality ındex scores in lichen planus : Comparison of psoriasis and healthy controls

    Full text link
    Amaç: Deri hastalıkları fiziksel ve sosyal aktiviteler ile psikolojik durumu etkiler. Bu çalışmanın amacı liken planuslu hastaların Dermatoloji Yaşam Kalite İndeksi (DYKİ) skorlarını belirlemek, bu skorları psoriyazisli hastalarla ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırmaktı. Gereç ve Yöntem: Otuz ardışık liken planuslu hasta, 30 psoriyazis vulgarisli hasta ve 30 yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş sağlıklı kontrol DYKİ’i doldurdu. Bulgular: Liken planuslu hastaların toplam DYKİ skorları (9.60±7.32) psoriasisli hastaların toplam DYKİ skorları (9.50±6.10) ile benzer (p>0.05), kontrollerinkinden (0.67±0.80) anlamlı derecede yüksekti (p0.05). Oral tutulumu olan liken planuslu hastaların ortalama toplam DYKİ skoru (13.27±8.05) oral tutulumu olmayan liken planuslu hastaların ortalama toplam DYKİ skoru (7.47±6.11)’ndan istatistiksel olarak daha yüksek değer gösterdi (p=0.034). Sonuç: Liken planuslu hastaların yaşam kalitesi psoriyazisli hastalar kadar etkilenmiştir. DYKİ liken planuslu hastaların yaşam kalitesini değerlendirmede güvenilir ve geçerli bir ölçektir.Background and Design: Skin diseases affect physical and social activities and psychological status. The aim of this study was to investigate the Dermatology Life Quality Index (DLQI) scores in patients with lichen planus and compared with that in psoriasis patients and healthy controls. Material and Method: Thirty consecutive patients with lichen planus, 30 with psoriasis vulgaris attending our dermatology outpatient clinic and 30 sex- and age-matched healthy controls completed the DLQI. Results: Total DLQI scores of patients with lichen planus (9.60±7.32) and psoriasis (9.50±6.10) were comparable (p>0.05) and significantly higher than that of healthy controls (0.67±0.80) (p<0.001). No significant difference were detected between the subscale scores in patients with lichen planus and psoriasis (p>0.05). Lichen planus patients with oral involvement demonstrated higher mean DLQI score than that of lichen planus patients without oral involvement (13.27±8.05 vs. 7.47±6.11, p=0.034). Conclusion: The quality of life (QoL) of patients with lichen planus is impaired as much as that of psoriasis. The DLQI questionnaire is a reliable and valid instrument for assessing the QoL in patients with lichen planus

    Stakeholders in medical education

    Get PDF
    Tıp eğitiminde pek çok taraf vardır ve bu nedenle paydaş analizinin yapılması önem taşımaktadır. Türkiye’de tarafların sorumlulukları, katkılarının nerede ve nasıl olacağı konularında belirsizlikler yaşanmaktadır. Bu durum taraflar arasında çatışmalara da neden olabilmektedir. Tıp eğitiminde hızlı yol alabilmek için taraflar arasında genel kabulün ve uzlaşmanın yaratılması yararlı olacaktır. Bu çalışmada tıp eğitiminde yer alan paydaşların kimler olabileceği, paydaş sorumluluklarının neler olabileceği ve katkıların nasıl verilebileceği konusunda bir açılım yapmak amaçlanmıştır. Bu bağlamda paydaşlar yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtılmış ve bir taslak öneri sunulmuştur.There are many stakeholders in medical education; therefore stakeholder analysis in medical education is important. Responsibilities and contributions of these stakeholders are not clear in Turkey. This situation may cause some conflicts among the stakeholders. In order to provide advances in medical education, it will be beneficial to establish a consensus related to the roles of stakeholders in medical education. In this study, it was aimed to put forward an argument on who the stakeholders in medical education can be, what their responsibilities are and how they can contribute. In that matter, stakeholders were discussed on local, national and international levels and a draft model has been presente

    Domestic violence against women in Erzurum

    Full text link
    Bu çalışma, evli kadınlara yönelik aile içi şiddet prevalansını, sıklığını ve şiddet ile ilişkili risk faktörlerini saptamak amacı ile yapılmıştır. Çalışmaya, Erzurum iliAÇS-AP kliniklerine herhangi bir nedenle başvuran ve araştırmayı kabul eden evli 300 kadın alınmıştır. Yüz yüze anket tekniği ve yerleşim yerine göre tabakalı rasgele örnekleme yöntemi ile veriler toplanmıştır. Kadına yönelik aile içi şiddetin yıllık prevelansı %77.3, yıllık ortalaması 25.39 ± 66.79 olarak belirlenmiştir. Açıklanan fiziksel şiddet prevelansı %39.0, psikolojik şiddet %75.3, cinsel şiddet %28.3 ve yaralanma %16.0'dır. Kadına yönelik aile içi şiddetin yıllık ortalaması ile sosyo-ekonomik düzey, kadının ve eşinin eğitim durumu, evlilik süresi arasında negatif yönde önemli bir ilişki olduğu gözlenmiştir. Evliliğin ilk yılları, kadının ve eşin eğitimsizliği, kadının çalışmaması durumlarının ise kadına yönelik şiddetin görülme olasılığını arttırdığı saptanmıştır. Kadına yönelik aile içi şiddetin yaygın ve önemli bir sorundur ve sosyo-ekonomik faktörlerle yalandan ilişkilidir.This study was carried out in order to determine the factors associated with domestic violence against women and its prevalence. The study sample consists of 300 married women who applied to maternal and child health clinics in the province ofErzurum, for any reasons. Stratifying sampling method by settlement place was used to select women. The data were collected through a face to face interview with a questionnaire. Annual prevalence of domestic violence against women was 77,3% and annual mean was 25,4 ± 66,8. The prevalence of physical, psychological, sexual violence and in jury were 3 9,0%, 75,3 %, 28.3 % and 16,0% respectively. It was found out that there was important a negative correlation between annual mean of domestic violence against women and socio economic level, education level of the women and her husband, marriage duration. The probability of domestic violence against the women was higher in the first year of marriage, illiterate women, illiterate husband, and housewives than the others. Domestic violence against women is a common and important problem and it is closely associated social and economic factors

    Child abuse and prevention in primary care

    Get PDF
    Yasalarımıza göre 18 yaş altındaki herkesin çocuk olarak kabul edildiği ülkemizde çocuk istismarı, ciddi yaralanmalara, sakatlıklara ve hatta ölümlere neden olabilen tıbbi, hukuki, sosyal yönleri olan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Son yıllarda dünyada çocuk istismarı konusu, gerek tıbbi, gerekse toplumsal açıdan giderek önem kazanmaya başlamıştır. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Konunun yeterince bildirilmemesi, tanı konulmasındaki güçlükler, inkar edilmesi ve gizli kalması sorunun önemini daha da artırmaktadır. Avrupa ve Asya merkezli bir çalışma 9-17 yaşlar arasındaki her 10 çocuktan 6'sının yanlış bir şey yaptıkları zaman anne-babaları tarafından dayak yediklerini göstermektedir. Türkiye'de çocuk istismarı konusunda yapılan araştırmalarda, %78 gibi yüksek bir oran ile duygusal istismarın ilk sırada olduğu görülmektedir. İstismara uğramış bir çocuğa yaklaşımda en önemli unsur çocuğun daha fazla zarar görmesinin önlenmesidir. İstismar ile karşılaşmış olan çocuğun tekrar tekrar sorgulanıp muayene edilmesi istismarı yinelemiş olur. Bu nedenle, istismara maruz kalan çocuklara rahatsız olmayacağı bir ortamda olanaklı ise ilgili uzmanlarca tek bir öykü alınması ve tek bir muayene gerçekleştirilmesi en uygunudur. Çocuğu istismardan koruma önlemlerini birincil, ikincil ve üçüncül koruma olarak ele almak olanaklıdır. Birincil koruma şiddetin ortaya çıkışını önlemeye yönelik çalışmaları, ikincil koruma erken tanı ve tedavi çalışmalarını, üçüncül koruma ise şiddete maruz kalmış birinin rehabilitasyonu çabalarını kapsar. Çocukları şiddetten korumada hekimler başta olmak üzere diğer sağlık çalışanları ve pek çok meslekten insanların çabası gereklidir. Birinci basamaktaki hekimlerin çocuk istismarının tanısı, tedavisi ve korunmasına ilişkin bilgi ve becerilerinin artırılması önem taşımaktadır.In Turkey, where everyone under 18 years are accepted as child, abuse is an important public health problem which leads to serious injuries, impairment and also death with many medical, legal and social aspects. Abuse has an increasing significance in the world and Turkey in the recent years. As it is difficult to diagnose, negated and disguised frequently and not declarated sufficiently, importance of the subject is increasing. A multicentric study from Asia and Europe reports that 6 of 10 children between 9 - 17 years are exposed to corporal punishment by their parents. Researches from Turkey notify that emotional abuse is the most common form with a ratio of 78%. Primary matter in approaching a child who experiences abuse is to avoid further damage to the child. Interrogating and examining the child repeteadly can cause recurring of abuse. Because of this, it is better for an expert to perform a single physical examination and to take only one history, in a comfortable environment. Prevention of abuse can be classified as primary, secondary and tertiary. Primary prevention includes prevention of abuse to occur in the first place, secondary prevention includes early diagnosis and treatment, and tertiary prevention includes the rehabilitation of a child who is exposed to abuse. Prevention from abuse needs the organization of the efforts of health workers, especially the doctors and also many people from different occupations. It is an important point to improve the knowledge and skills of the primary health care personnel about the diagnosis, treatment and prevention of child abuse

    The Effects of Elimination of Gate-Keeping on Tertiary Care and the Social Insurance System

    Full text link
    The aim was to investigate the effects of elimination of gatekeeping on a university hospital and Social Insurance Institute (SII). Electronic records of 2006-2007 were analyzed. The mean outpatient visits was 273.8±69.9 before the gate-keeping elimination, it was 471.8±114.7 after the gate-keeping elimination (p<0.001). The increased rate of visits were in the department of cardiology (95.4%) followed by respiratory medicine (33.3%), orthopedics (22.6%), neurology (16.1%) and gynecology (11.4%). Also the most frequent diagnoses changed in these departments. The most frequent diagnoses before and after elimination were as follows; hypertension in comparison to anxiety disorders after elimination in cardiology, chronic obstructive lung disease compared to myalgia in respiratory medicine, fracture follow up compared to joint pain in orthopaedics, epilepsy compared to dizziness in neurology and infertility compared to vaginitis in gynecology. SII has paid 10.67 fold higher dues after elimination for these 7 departments and diagnoses. Consequently; elimination of the gate-keeping can easily be applied to tertiary care and can increase health expenditures

    Tıp, hemşirelik ve sağlık meslek yüksekokulu öğrencileri Hepatit B’den korunuyor mu: Hatay’dan kesitsel bir çalışma, Türkiye

    Get PDF
    Aim: Hepatitis B is an important public health problem and many groups, including health workers, are at risk for hepatitis B. We aimed to determine the hepatitis B surface antibody levels and frequency of needlestick injury among health occupations students. Method: The study population and sample were 973 students in Mustafa Kemal University, Medical, Nursing and Health Vocational High School in 2015. Of the students, %63 were reached, and 67.7% of them gave blood samples. Anti-HBS values were calculated by enzyme-linked immunosorbent assay and an antibody titer over 10 mIU/mL was accepted as positive. Results: The mean age was 20.9 ± 2.7 and 68.5% were female. Anti-HBs positivity was 54.5%, and 37.3% of the vaccinated group was still anti-HBS negative. The difference in anti-hepatitis B positivity was not significant in terms of sex, age group and school, but it was higher in vaccinated students than in others (p <0.05). 29.0% of participants had a history of needle-stick injury. The highest percentage was in health emergency and anaesthesia departments (p <0.001). Needle-stick injury was observed more often in senior students.Amaç: Hepatit B önemli bir halk sağlığı sorunudur ve sağlık çalışanları dahil pek çok grup hepatit B açısından risk altındadır. Bu çalışmada tıp, hemşirelik ve sağlık meslek yüksekokulu öğrencilerinin anti-hepatit B antikor düzeylerini ve iğne batması sıklığını belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın evreni ve örneklemi 2015 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp, Hemşirelik ve Sağlık Meslek Yüksek Okulu ilk ve son sınıfında okuyan 973 öğrencidir. Öğrencilerden % 63’üne ulaşılabildi ve bunların % 67.7’sinden kan örneği alındı. Serum örneklerindeki hepatit B yüzey antikoru değerleri “enzyme-linked immunosorbent assay” yöntemiyle çalışıldı, antikor titresi 10 mIU/mL üzeri pozitif kabul edildi. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması ve standart sapması 20.9±2.7 olup % 68.5’i kadın idi. Anti-HBs pozitifliği % 54.5 olarak elde edildi. Anti-HBs pozitifliğindeki farklılık cinsiyet, yaş grubu ve okul açısından farksız iken, aşılı olanlarda diğerlerine göre daha yüksek idi (p<0.05). Katılımcıların % 29.0’unda iğne batması öyküsü vardı. En yüksek sıklık sağlık acil ve anestezi bölümü öğrencilerinde idi (p<0.001). Son sınıf öğrencilerinde iğne batması daha sık gözlendi. Sonuç: Öğrencilerin yaklaşık yarısında anti-HBs negatiftir ve çalışma ortamında yaralanma riskleri yüksektir. Buna karşın hepatit B’den korunmak amacı ile staj yapmakta olan öğrenciler için açık bir politika yoktur. Sağlık kuruluşlarında staj yapan öğrencileri işyeri risklerinden koruyacak bir politika gereklidir

    Particulate matter and sulphur dioxide Trends in Turkey, 2005-2015

    Full text link
    Amaç: Hava kalitesi sağlığımızı belirleyen en önemli etkenlerden biridir. Günümüzde dünya nüfusunun %92'si havanın kirli olduğu bölgelerde yaşamaktadır. Kirli hava, dünyada ölüm nedenleri arasında 4. sırada yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye genelinde PM10 ve SO2 eğimlerini ve değerlerini yer ve zaman özellikleri bakımından incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Araştırmada 2005-2007 yıllarında ölçüm yapmaya başlayan, 2015 yılına kadar ölçüme devam eden ve bir yılın en az %75'inde ölçüm yapan istasyonların verileri http://www.havaizleme.gov.tr/ sunucusundan 24 saatlik ortalamalar şeklinde, Excel dosyası olarak 2016 yılında indirildi. Bulgular: Yıllara göre ölçüm yapan istasyon sayısı 12 ile 72 arasındaydı. Yıllara göre ortanca PM10 değerleri 46 ?g/m3 ile 84 ?g/m3 arasında değişti. Ölçüm yapılan toplam günlerin %54,2'sinde PM10 için limit aşımı gerçekleşti. SO2 için günlük limit değeri, 10 yılda toplam günlerin %23,0'ında aşıldı. Verilerin alındığı 2005-2015 arasında, yıllar itibariyle hem PM10 hem de SO2 değerlerinde azalma eğilimi gözlendi. Bununla birlikte PM10 açısından ölçülen değerler DSÖ limit değerlerin üzerindeydi. Yaz aylarının PM10 grafiğinde değerler Ekim-Mart dönemini yansıtan grafiğe göre daha düşük seyretti. Yaz mevsimine doğru gelindiğinde SO2 ortanca değeri giderek azaldı ve Haziran-Ağustos aylarında düşük değerlerde seyretti. Bölgeler açısından ele alındığında değerlendirilen ölçüm yılları boyunca, en düşük ortanca PM10 48 ?g/m3 değeri ile Karadeniz'de, en yüksek PM10 değeri olan 71 ?g/m3 ise Ege Bölgesi'nde gözüktü. SO2 ortanca değeri 13 ?g/m3 ile en yüksek Ege Bölgesi'nde, en düşük değer 6 ?g/m3 ile Marmara Bölgesi'nde gözlendi. Sonuç: PM10 ve SO2 değerleri 10 yıllık sürede düşme eğilimindedir. PM10 kirliliği SO2'ye göre daha belirgindir. Toplam günlerin yarısından fazlasında kirli hava solunmuştur. Halk sağlığı açısından mevcut hava kalitesi uygun değildir.Objective: Air quality is one of the most important factors to determine our health. Today, 92.0% of the world's population lives in places where the air is polluted. Polluted air is fourth reason in terms of death. The aim of this study is to evaluate PM10 SO2 values and trends by characteristics of place and time. Material and Methods: The data of stations starting to measure in the survey between 2005-2007 and continuing to be measured until 2015 and measuring at least 75% of a year were downloaded from the website of http://www.havaizleme.gov.tr/ in the form of Microsoft Excel file, in 2016. Downloaded values were the 24 hour averages. Results: The number of measuring stations by the years was between 12 and 72. The median PM10 values by the years changed between 46?g/m3 and 84?g/m3 and the median value of ten years was 54?g/m3. The PM10 values exceeded the limit value in 54.2% of all the days. The median SO2 value was 8?g/m3 for ten years. Daily values for SO2 exceeded in 23.0% of total days for the 10 years. There is a decreasing trend in the values of both PM10 and SO2 from 2005 to 2015. However, the values measured in terms of PM10 were above the WHO limit values. The decreasing trends in winter seasons were higher than in the summer seasons regarding to PM10. Towards summer, the SO2 median value gradually decreased and remained at its lowest level in June-August. The lowest median PM10 is observed in the Black Sea Region with 48 ?g/m3, while the highest PM10 value is 71 ?g/m3 in the Aegean Region during the measurement years evaluated in terms of regions. The highest SO2 median value was in the Aegean with 13 ?g/m3 and the lowest was in Marmara with 6 ?g/m3. Conclusion: There is a decreasing trend for PM10 and SO2 values for ten years. The pollution of PM10 is more prominent than SO2. Population was exposed to polluted air in more than the half of the all days. The current air quality is not suitable for public health
    corecore