93 research outputs found

    Current Concepts on Spinal Tuberculosis

    No full text
    Spinal tuberculosis (TB) is seen in 2% of TB patients and 50% of skeletal involvement of TB. Low back pain, fever, weight loss, and night sweats are the most common symptoms. However, the gold standard for its diagnosis is the growth of Mycobacterium tuberculosis in culture taken from tissue samples. Magnetic resonance imaging is the preferred imaging modality in the diagnosis of spinal TB. Typical findings include lesions in the vertebral endplates, anterior involvement of the vertebral body, and subligamentous spread. the aim of the treatment is to confirm the diagnosis, to clear the lesion from bacteria, and to eliminate spinal deformity and spinal cord pressure. Drug therapy is recommended for 9-12 months. There is controversy in the literature regarding the need for additional surgical intervention in the treatment of spinal TB. Many authors have suggested surgery in the presence of progressive neurological deficit, instability, progressive kyphosis above the 50 degrees or disease unresponsive to drug therapy. Surgical approach in spinal TB surgery is still being discussed. the location of the lesion, instability, patient-related factors, and severity of deformity should be considered when deciding on the approach

    Vulvovaginal kandidoz etkeni mayaların in vitro antifungal duyarlılığı

    No full text
    This study aimed at determining the in vitro antifungal susceptibility of agents of vulvovaginal candidosis to topical antifungals used in topical treatment. In vitro antifungal susceptibility of 106 Candida strains isolated as causative agents of vulvovaginal candidosis was investigated using Fungitotal. The tested antifungals were miconazole, econazole, ketoconazole, tioconazole and clotrimazole. Candida albicans was the most common isolated organism (42.5%), followed by C. glabrata (41.5%), C. tropicalis (9.4%), C. krusei (4.7%) and C. kefyr (1.9%). Fifty-two (49.1%) of the Candida strains were found susceptible to all antifungal drugs, only one (0.9%) C. glabrata strain was found resistant. These results shows the necessity of antifungal susceptibility test in cases of vulvovaginal candidosis resistant to topical antifungal treatment.Bu çalışmada, vulvovaginal kandidozun sağaltımında kullanılan topikal antifungallerin in vitro antifungal duyarlılıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Vulvovaginal kandidoz etkeni olarak soyutlanan 106 Candida kökeninin in vitro antifungal duyarlılığı Fungitotal kiti ile araştırıldı. Test edilen antifungaller; mikonazol, ekonazol, ketonazol, tiyokonazol ve klotrimazol idi. En sık soyutlanan tür Candida albicans (%42.5) olup bunu C. glabrata (%41.5), C. tropicalis (%9.4), C. krusei (%4.7) ve C. kefyr (%1.9) izledi. Test uygulanan Candida kökenlerinden 52'si (%49.1) tüm antifungal ilaçlara duyarlı, bir (%0.9) C. glabrata kökeni ise dirençli bulundu. Bu sonuçlar, topikal antifungal sağaltıma dirençli vulvovaginal kandidoz olgularında antifungal duyarlılık testinin uygulanmasının gerekliliğini göstermektedir

    Oral carriage of Candida and association between Candida and dfs, DMFs scores in a group of 7-12 year-old children

    No full text
    Candida species are frequently isolated yeasts from oral cavity and usually could be present as opportunistic pathogens in man. Although there is no evidence between dental caries and Candida, recently in a few studies Candida in the oral cavity has been described as potential cariogenic yeast. The aim of this study was to determine the relationship between Candida and dental caries by using df;lt;sub;gt;s;lt;/sub;gt; and DMF;lt;sub;gt;s;lt;/sub;gt; scores used as dental caries indices and the isolation frequency of Candida in saliva, dental plaque and carious dentine in a group of 7-12 year-old (mean age 9.6 ;plusmn;1.3) healthy children. All unstimulated saliva were collected by sterile disposable syringes, dental plaque from sound surfaces by sterile toothpicks and carious dentin by means of a sterile excavator when present in the mouth and transfered into a polyprophylen tube containing 1 ml sterile distilled water. All samples were processed within two hours and inoculated onto Sabouraud's agar. Candida was isolated in 62 children; thus the frequency of Candida was 41.33 %. Candida was present in saliva, dental plaque and carious dentine in 38 %, 14.6 % and 25 %, respectively. Candida albicans was the prominent species in all samples; ;amp; tropicalis. C. krusei. C. kefyr and C. glabrata were also isolated. No significant difference was found between dfs scores of Candida negative (3.96 ;plusmn; 4.39) and Candida positive (4.37 ;plusmn; 4.5) children. Insignificant correlation was also found between DMFS scores of Candida negative (1.23 ;plusmn; 1.08) and Candida positive (1.27 ;plusmn; 1.07) children in regard to number of colonies of Candida (CPU) and df;lt;sub;gt;s;lt;/sub;gt; and DMF;lt;sub;gt;s;lt;/sub;gt; scores. The results of the study suggest that Candida can be isolated in a frequency of 41.33 % from oral cavity of healthy children and no association exists between Candida and dental caries.Candida' lar normal ağız florasında bulunan ve genellikle fırsatçı patojen olarak tanınan mikroorganizmalardır. Bugüne kadar diş çürüğü ile Candida'lar arasında kanıtlanmış bir ilişki bulunmamasına karşın son yıllarda Candida türlerinin de çürük etkenleri arasında değerlendirildikleri görülmektedir. Bu çalışmada 7-12 yaş grubunda (ort. yaş 9.6 ± 1.3) sağlıklı 150 çocukta, tükürük, diş plağı ve dentin çürüğünde Candida sayısı ve türlerinin, ayrıca ağızdaki Candida sayısı ile dfsub>s/sub> ve DMFsub>s/sub> skorları arasında bir ilişkinin bulunup bulunmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Steril tek kullanımlık şırınga, kürdan ve ekskavatör yardımı ile toplanan tükürük ve sağlıklı yüzeylerdeki diş plağı ile dentin çürüğü örnekleri, içerisinde 1 ml steril distile su bulunan propilen tüpler içerisine aktarıldılar ve iki saat içinde tüm örnekler Sabouraud agar besiyerine ekildiler. Yüzelli çocuktan 62 tanesinde ağızda Candida saptandı ve izolasyon sıklığı % 41.33 bulundu. Candida' nın ağızdaki izolasyon sıklığı, tükürükte % 38, sağlıklı yüzeylerdeki diş plağında % 14.6 ve dentin çürüğünde ise % 25 olarak saptandı. Tüm örneklerde en sık rastlanan tür Candida albicans idi ve sırasıyla, C. tropicalis. C. krusei. C. kefyr. C. glabrata ve diğer Candida türleri olarak bulundular. Ağzında Candida üremeyen 88 çocukta ortalama dfsub>s/sub> değeri ile (3.96 ± 4.39), Candida üreyen 62 çocuktaki ortalama dfs değerleri (4.37 ± 4.5) arasındaki farkın anlamsız olduğu görüldü (p>0.05). Candida üremeyen çocuklardaki ortalama DMFsub>s/sub> değeri (1.23 ± 1.08) ile Candida üreyen çocuklardaki ortalama DMFsub>s/sub> değeri (1.27 ± 1.07) arasında da anlamlı fark bulunmadı. Ağızdaki Candida sayıları ile çürük indeks değerleri arasında da yine anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0.05). Çalışmanın sonuçları, Candida albicans' ın sağlıklı çocuklarda ağızdan % 41.33 oranında izole edilebildiğini ve diş çürüğü ile ağızdaki Candida sayısı arasında anlamlı bir ilişkinin bulunmadığını göstermiştir

    Hodgkin Dışı Lenfoma Tanılı Bir Olguda HIV İnfeksiyonunun Gecikmiş Tanısı: Hekimler Hala Farkında Değil mi?

    No full text
    İnsan immünyetmezlik virüsü (HIV) ile infekte olan hastalarda malignite görülme riski artmıştır. Hodgkin dışı lenfomalar, Kaposi sarkomu ve servikal kanser kazanılmış immünyetmezlik sendromu (AIDS) tanımlayıcı hastalıklar içinde yer almaktadır. Hodgkin dışı lenfomalar içinde en sık difüz büyük B hücreli lenfoma görülmektedir. AIDS ilişkili hodgkin dışı lenfoma tanılı hastanın tedavisinin planlanmasında, kombine antiretroviral tedavi alıyor olması iyi prognoz yönünden oldukça yararlıdır. Bu nedenle yukarıdaki tanıları alan hasta gruplarında HIV tarama testi yapılmalıdır. Farklı bir bakış açısı ile değerlendirilecek olursa HIV ile infekte hastalar pek çok bölüme farklı kliniklerle başvurabilmektedir. Bu nedenle tüm hekimlerin AIDS tanımlayan hastalıklar açısından bilgi ve farkındalık sahibi olması gereklidir. Erken tanı ile tedavi başarısı yüksek olan bu hastalıkta hekimlerin bilinci büyük önem taşımaktadır. Ne yazık ki halen geç tanı almış olgularla karşılaşılmaktadır. Bu yazıda, difüz büyük B hücreli lenfoma tanısıyla dört aydır kemoterapi tedavisi gören ve febril nötropeni tablosunda konsülte edilen, geç HIV infeksiyonu tanısı alan bir olgu sunulmuştur.Malignancy risk is increased in patients infected with the human immunodeficiency virus (HIV). Non-Hodgkin lymphomas, Kaposi’s sarcoma and cervical cancer are among the AIDS-defining diseases. Diffuse large B cell lymphoma is the most common non-Hodgkin lymphoma. Taking combined antiretroviral therapy is associated with good prognosis in the treatment of AIDS-related non-Hodgkin lymphoma. Therefore, HIV screening test should be requested in patient groups with the above-mentioned diagnoses. If evaluated from a different perspective, HIV-infected patients can apply to many departments with different clinics. For this reason, all physicians should have knowledge and awareness in terms of AIDS-defining diseases. The awareness of physicians is of great importance in this disease, which has a high success rate with early diagnosis and treatment. Unfortunately, cases with late diagnosis are still encountered. In this Article, a patient treated with chemotherapy for four months with the diagnosis of diffuse large B cell lymphoma, who consulted us as febrile neutropenia and was diagnosed with late HIV infection is presented
    corecore