27 research outputs found
İzole sıçan torasik aortasında propofolün etkileri
TEZ2395Tez (Uzmanlık) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 1997.Kaynakça (s. 31-34) var.34 s. ; 30 cm.
The effects of morphine and remifentanil in isolated rat pherenic nerve hemidiaphragma muscle
Çalışmamızda izole sıçan frenik sinir-hemidiyafragma kas preparatlarında morfin ve remifentanilin neden olduğu kasılma ve gevşeme yanıtlarının karşılaştırılması amaçlandı. Fakülte etik kurul onayı alınarak, ağırlıkları 220-260 gr. arasında değişen 40 adet Wistar türü sıçan dekapite edilerek öldürüldükten sonra, 70-80 mg ağırlığında frenik sinir-hemidiyafragma kas preparation Kelsen ve Nochomovitz tarafından tanımlanan yönteme göre çıkarılıp hazırlandı. İzole organ banyosunda bir saatlik termoregülasyon ve dengelenme periyodundan sonra sııpramaksiınal uyarı voltajı ve optimum kas boyu (maksimum kas gerimini veren boy) hem direkt hem de indirekt yolla belirlendi. Kasılma parametreleri elde edilmeden önce preparatlar rastgele iki gruba ayrıldı. Kontrol kasılma parametreleri kaydedildikten sonra, birinci grupta (n= 20) morfin (0.1, 1, 10 ye 100 M), ikinci grupta ise remifentanil (0.001, 0.01, 0.1 ve 1 M) (n=20) banyo ortamına kümülatif dozlarda ilave edilerek kasılma parametreleri (kasılma kuvveti (KK), kasılma süresi (KS) ve yan-gevşeme süreleri (YGS) yeniden kaydedildi. izole sıçan frenik sinir-hemidiyafragma kas preparatlannda supramaksimal uyarılarla direkt ve indirekt olarak ölçülen kontrol kasılma parametrelerinden KK, KS ve YGS'nin her iki grupta benzer olduğu saptandı. Banyo ortamına morfin ve remifentanilin kümülatif ilavesiyle kasılma parametrelerinin değişiklik göstermediği ve her iki grupta benzer olduğu saptandı. Sonuç olarak; izole sıçan frenik sinir-hemidiyafragma kas preparatlannda uyguladığımız dozlarda remifentanil ve morfinin ne presinaptik (indirekt) ne de postsinaptik (direkt) depolarizasyonu etkilediği ve dolayısıyla nöromusküler kavşakta relaksasyon oluşturmadıkları kanısına varıldı.In our study, we aimed to investigate the effect of remifentanil and morphine on neuromuscular junction in isolated rat pherenic nerve-hemidiaphragma muscle preparation. Following approvel the protocol by animal ethic commite of Çukurova University, fourty Wistar rats (220-260 gr.) were killed by decapitation and pherenic nerve-hemidiaphragma muscle (70-80 mg weight) were isolated carefully according to the method described by Kelsen ve Nochomovitz. After the thermoregulation and equilibration period for 60 minutes, the voltage of supramaximal stimulation and optimal muscle strength were determined by both direct and indirect stimulations. Specimens were divided randomly into two groups before the contraction responses were recorded. After control contraction responses were recorded, morphine (0.1, 1, 10 and 100 M) in group I (n=20) and remifentanil (0.001, 0.01, 0.1 ve l M) in group II (n=20) were added to the bath solution cumulatively and contraction responses (contraction power: KK), contraction time: KS) and 1/2-relaxation time (YGS) were recorded again. In isolated pherenic nerve-hemidiaphragma muscle, control contraction responses contraction power (KK), contraction time (KS) and relaxation time (YGS) determined by direct and indirect supramaximal stimulations were found similar in morphine and remifentanil group. Contraction responses did not change and were found similar with the cumulative addition of opioids (morphine and remifentanil) It is concluded that remifentanil and morphine did not effect neither presinaptic (indirect) nor postsinaptic (direct) depolarization in isolated pherenic nerve-hemidiaphragma muscle produced any relaxation in neuromuscular junctio
Comparison of different doses of remifentanil in brief surgical procedures
Çalışmamızda sedoanaljezi amacıyla, remifentanilin bolus ile devamlı infüzyon şeklindeki uygulamalarını analjezik etki ve güvenirlilik açısından karşılaştırmayı amaçladık. Fakülte etik kurul ve hasta onayı alındıktan sonra elektif meme veya koltukaltı lenf nodu biyopsisi uygulanacak 60 hasta çalışmaya alındı. Operasyon öncesi tüm hastalar periferik oksijen satürasyonu (SpO2), solunum sayısı (SS), sistolik ve diyastolik kan basıncı (SKB-DKB) ve kalp atım hızı (KAH) yönünden monitorize edildikten sonra, intravenöz 0.15 mg kg-1 midazolam ile premedike edildi. Hastalar rastgele 3 gruba ayrıldı. I. grupta remifentanil (30-60 saniyede) 1 g kg-1 bolus uygulamayı takiben gerektikçe 0.5 g kg-1 dozlarında bolus olarak uygulandı. II. grupta 1 g kg-1 remifentanil, bolus uygulamayı takiben 0.1 g kg-1 dk-1 devamlı infüzyon şeklinde uygulandı. III. grupta ise 1 g kg-1 remifentanil, bolus uygulamayı takiben 0.2 g kg-1 dk-1 infüzyon şeklinde uygulandı. Tüm hastalarda uygulama öncesi ve uygulamadan sonra 1, 5 ve 15. dakikalarda verbal ağrı skalası, hasta konforu, sedasyon düzeyleri, hemodinamik parametreler ve komplikasyonlar kaydedildi. Tüm gruplarda solunum hızı preoperatif kontrol değerlere göre 1. ve 5. dakikalarda istatistiksel olarak önemli derecede düşük olmasına karşın kalp atım hızı yalnızca 1. dakikada düşük bulundu (p<0.05). Gruplar arasında SKB, DKB ve SpO2 değerlerinin istatistiksel fark göstermediği saptandı. III. grupta hasta konforu ve analjezi düzeyinin en iyi olduğu, buna karşılık sedasyon skoru ve apne sıklığının I. ve II. gruba oranla uygulama süresince daha yüksek olduğu tespit edildi (p<0.05). Sonuç olarak sedoanaljezide lokal anestezi uygulamadan remifentanilin hem bolus hem de devamlı infüzyon şeklindeki uygulamalarının ağrı kontrolünde etkili olduğu, ancak yüksek dozlarda (0.2 g kg-1 dk-1) solunum depresyonuna neden olabileceği kanısına varıldı.This study was designed to compare the safety and analgesic effectiveness of remifentanil when administered as intermittent bolus injections or a single bolus injection followed by two different dosages of continuous infusion during brief painful procedures. Sixty adult patients undergoing breast or lymph node biopsy were premedicated with intravenous 0.15 mg kg-1 midazolam following haemodynamic and respiratory monitoring Patients were randomly assigned to one of the three modes of remifentanil administration. Group I received 1 g kg-1 bolus of remifentanil at 30-60 seconds followed by intermittent 0.5 g kg-1 bolus of remifentanil as needed. Group II received 1 g kg-1 bolus of remifentanil followed by a continuous infusion of remifentanil at a rate 0.1 g kg-1 min-1 Group III received 1 g kg-1 bolus of remifentanil followed by a continuous infusion of remifentanil at a rate 0.2 g kg-1 min-1 Discomfort, pain, sedation scores, haemodynamic variables and complications were recorded at pretreatment and 1, 5 and 15 minutes after administration. In all groups, respiratory rate was significantly lower than preoperative control values at 1 and 5 min (<0.05), whereas heart rate was only lower at 1 min (<0.05) There were no differences in oxygen saturation and blood pressure (systolic-diastolic) among the groups. Patient comfort and VAS were superior in the 0.2 g kg-1 min-1 remifentanil group (<0.05) whereas sedation scores and incidence of O2 desaturation were higher than group I and II during the procedures (<0.05). Both bolus injections and continuous infusions of remifentanil provided effective analgesia for pain control during brief surgical procedures without using local anaesthetic but was complicated by a high incidence of O2 desaturation at higher doses of 0.2 g kg-1 min-
A Comparative Study of the Efficacy of IV Dexketoprofen, Lornoxicam, and Diclophenac Sodium on Postoperative Analgesia and Tramadol Consumption in Patients Receiving Patient-Controlled Tramadol
OBJECTIVE: This study was designed to compare the effects of dexketoprofen, lornoxicam, and diclophenac sodium on postoperative analgesia and tramadol consumption in patients receiving postoperative patient-controlled tramadol after a major abdominal surgery. METHODS: Eighty patients were randomized to receive one of the four study drugs. Patients in group dexketoprofen (DT) received IV 50 mg dexketoprofen, group lornoxicam (LR) received IV 8 mg lornoxicam, group diclophenac sodium (DS) received 75 mg IV diclophenac sodium and group saline (S) received 0.9% saline in 2 mL syringes, 20 min before the end of anaesthesia. A standardized (1 mg kg(−1)) dose of tramadol was routinely administered to all patients as the loading dose at the end of surgery. Postoperatively, whenever patients requested, they were allowed to use a tramadol patient-controlled analgesia device giving a bolus dose (0.2 mg kg(−1)) of tramadol. Pain, discomfort, and sedation scores, cumulative tramadol consumption, supplemental meperidine requirement, and side effects were recorded. RESULTS: Visual rating scale and patient discomfort scores were significantly lower in DT, LR and DS groups compared to those in in group S (p<0.001). Cumulative tramadol consumption was significantly lower in non-steroidal anti-inflammatory drug (NSAID)-treated groups at each study period after the second postoperative hour than in group S (p<0.001). Supplemental meperidine requirement was significantly higher in group S at each study period after postoperative 30 min than in NSAID-treated groups (p<0.01). CONCLUSION: After major abdominal surgery, adding IV diclophenac, lornoxicam or dexketoprofen to patient-controlled tramadol resulted in lower pain scores, smaller tramadol consumption, less rescue supplemental analgesic requirement, and fewer side effects compared with the tramadol alone group
TOTAL ABDOM‹NAL H‹STEREKTOM‹ HASTALARINDA FARKLI ‹K‹ DOZDA KULLANILAN ‹NTRAVENÖZ MORF‹N‹N DESFLURAN TÜKET‹M‹ ÜZER‹NE ETK‹S‹N‹N KARfiILAfiTIRILMASI
Amaç: Bu çalıflma abdominal histerektomi ameliyatlarında, anestezi indüksiyonunda iki farklı dozda intravenöz olarak kullanılan morfinin desfluran tüketimi, ekstübasyon ve derlenme süreleri, hemodinamik değiflkenler ve postoperati f analjezik ihtiyacı üzerine etkilerini değerlendirmek amacıyla planlandı. Yöntem: Elekti f abdominal histerektomi yapılması planlanan 90 hasta randomize olarak 3 gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonunu takiben Grup S’ye (n=30) 10 mL salin, Grup M1’e (n=30) 0.1 mg kg-1 morfin, Grup M2’ye (n=30) 0.2 mg kg-1 morfin 10 mL volüm içerisinde intravenöz olarak verildi. Anestezi idamesi için % 33 O2 ve % 67 N2 O içerisinde %6 konsantrasyonda desfluran kullanıldı. Anestezi derinliği Bispektral indeks (BIS) monitörizasyonu ile izlendi. BIS değerleri 40-60 arasında tutulacak flekilde desfluran konsantrasyonları %1’lik oranda değifltirildi. Desfluran konsantrasyonu ve tüketimi, ekstübasyon ve derlenme süreleri, hemodinamik değiflkenler, postoperati f ağrı skorları ve ek anal jezik ihtiyacı kaydedildi. Bulgular: Salin grubu ile karflılafltırıldığında BIS değerlerinin, morfin uygulanan iki grupta da istatistiksel olarak daha düflük olduğu belirlendi (p<0.001). Desfluran tüketimi her iki morfin grubunda istatistiksel olarak daha düflüktü (Grup S’de 72.75 mL, Grup M1’de 48.22 mL ve Grup M2 15.53 mL) (p<0.01). Ekstübasyon sürelerinin benzer, derlenme sürelerinin ise morfin gruplarında istatistiksel olarak daha uzun olduğu görüldü (p<0.001). Ortalama arter basıncı ve kalp hızı değerleri Grup S’de diğer iki gruba göre yüksek seyretti (p< 0.01). Postoperati f ek anal jezik ihtiyacının Grup S’de diğer iki gruba göre daha fazla olduğu (p<0.01), düflük doz morfin uygulanan gruptaki ek analjezik ihtiyacının da yüksek doz morfin uygulanan gruba kıyasla daha fazla olduğu saptandı (p<0.01). Sonuç: Çalıflmamızda, total abdominal histerektomi uygulanan olgularda anestezi indüksiyonunda iki farklı dozda kullanılan intravenöz morfinin, desfluran tüketimini istatistiksel olarak önemli miktarda azalttığı, ekstübasyon sürelerini değifltirmeden derlenme sürelerini uzattığı, daha stabil bir hemodinami ile etkin bir postoperati f analjezi sağladığı saptandıObjective: This study evaluates the effects of two di fferent doses of morphine used at anesthesia induction on desflurane consumption, extubation and recovery times, hemodynamic variables and postoperative analgesic requirements during abdominal hysterectomy. Method: Ninety patients, scheduled for elective abdominal hysterectomy were randomly allocated into three groups. After induction of anesthesia, patients in Group S (n=30) received 10 mL saline, Group M1 (n=30) received 0.1 mg kg-1 morphine and Group M2 (n=30) received 0.2 mg kg-1 morphine in 10 mL volume intravenously. Anesthesia was maintained with desflurane 6% in a mixture of 33% oxygen and 67% nitrous oxide. The depth of anesthesia was monitorized with Bispectral Index (BIS). BIS levels were kept within 40-60 by changing the concentration of desflurane by 1%. Desflurane concentrations and consumption, time to extubation and recovery, hemodynamic variables, postoperative pain scores and supplement analgesic consumption were recorded. Results: Compared with saline group, BIS values were signi ficantly lower in the both morphine groups (<0.001). Desflurane consumption was signi ficantly lower in both morphine groups (72.75 mL in Group S, 48.22 mL in Group M1 and 15.53 mL in Group M2), (<0.01). The extubation times were similar but recovery times were longer in the morphine groups (<0.001). Mean arterial pressure, heart rate variables were higher in Group S than the other groups (<0.01). Postoperative analgesic requirements were higher in Group S than in morphine groups (<0.01), while more supplemental analgesic were required in the low dose morphine group than in high dose morphine group (<0.01). Conclusion: In this study, it was concluded that two di fferent doses of intravenous morphine used at anesthesia induction signi ficantly decreased the consumption of desflurane with increased time to recovery without changing time to extubation, and provided effective analgesia with stable hemodynamics in patients undergoing total abdominal hysterectomy
Hasta kontrollü tramadol alan hastalarda deksketoprofen, lornoksikam ve diklofenak sodyumun postoperatif analjezi ve tramadol tüketimi üzerine etkilerinin karşılaştırılması
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda büyük abdominal cerrahi sonrası deksketoprofen, lornoksikam ve diklofenak sodyumun postoperatif analjezi ve tramadol tüketimi üzerine etkilerinin karşılaştırılmasını amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya dahil ettiğimiz 80 hastayı randomize olarak dört gruba ayırdık. Anestezinin sonlandırılmasından 20 dakika önce hastalara grup deksketoprofende (DT) deksketoprofen 50 mg IV, grup lornoksikamda (LR) lornoksikam 8 mg IV, grup diklofenak sodyumda (DS) diklofenak sodyum 75 mg IV ve grup salinde (S) %0,9 salin 2 mL IV uyguladık. Cerrahinin bitiminde yükleme dozu olarak tüm hastalara tramadol 1 mg kg-1 IV uyguladık. Postoperatif dönemde tüm hastalara 0,2 mg kg-1 bolus dozunda tramadol verecek olan hasta kontrollü analjezi cihazı kurduk. Ağrı, hasta konforu ve sedasyon skorları, toplam tramadol tüketimi, ek analjezik meperidin gereksinimi ve yan etkileri kaydettik. BULGULAR: Görsel derecelendirme skalası (visual rating scale; VRS) ve hasta konforu skorları grup S ile karşılaştırıldığında grup DT, LR ve DS’de belirgin olarak düşüktü (p<0,001). Toplam tramadol tüketimi postoperatif 2. saatten itibaren tüm çalışma zamanlarında nonsteroid antiinflamatuvar ilaç (NSAİİ) gruplarında grup S’e göre belirgin olarak düşüktü (p<0,001). Ek analjezik meperidin gereksinimi postoperatif 30. dakikadan sonra tüm çalışma zamanlarında grup S’de NSAİİ gruplarına göre belirgin yüksekti (p<0,01). TARTIŞMA ve SONUÇ: : Büyük abdominal cerrahi sonrası hasta kontrollü tramadol uygulamasına iv diklofenak, lornoksikam ve deksketoprofen eklenmesi, yalnız tramadol kullanımına göre daha düşük ağrı skorları, daha az tramadol tüketimi, ek analjezik gereksinimi ve yan etki sağlamaktadır.INTRODUCTION: This study was designed to compare the effects of dexketoprofen, lornoxicam, and diclophenac sodium on postoperative analgesia and tramadol consumption in patients receiving postoperative patient-controlled tramadol after a major abdominal surgery. METHODS: Eighty patients were randomized to receive one of the four study drugs. Patients in group dexketoprofen (DT) received IV 50 mg dexketoprofen, group lornoxicam (LR) received IV 8 mg lornoxicam, group diclophenac sodium (DS) received 75 mg IV diclophenac sodium and group saline (S) received 0.9% saline in 2 mL syringes, 20 min before the end of anaesthesia. A standardized (1 mg kg&#8722;1) dose of tramadol was routinely administered to all patients as the loading dose at the end of surgery. Postoperatively, whenever patients requested, they were allowed to use a tramadol patient-controlled analgesia device giving a bolus dose (0.2 mg kg&#8722;1) of tramadol. Pain, discomfort, and sedation scores, cumulative tramadol consumption, supplemental meperidine requirement, and side effects were recorded. RESULTS: Visual rating scale and patient discomfort scores were significantly lower in DT, LR and DS groups compared to those in in group S (<0.001). Cumulative tramadol consumption was significantly lower in non-steroidal anti-inflammatory drug (NSAID)-treated groups at each study period after the second postoperative hour than in group S (<0.001). Supplemental meperidine requirement was significantly higher in group S at each study period after postoperative 30 min than in NSAID-treated groups (<0.01). DISCUSSION AND CONCLUSION: After major abdominal surgery, adding IV diclophenac, lornoxicam or dexketoprofen to patient-controlled tramadol resulted in lower pain scores, smaller tramadol consumption, less rescue supplemental analgesic requirement, and fewer side effects compared with the tramadol alone group
Comparison of the systemic effects of general anaesthesia and combined spinal-epidural anaesthesia during cesarean section
Çalışmamızda elektif sezaryen ameliyatı planlanan gebelerde kombine spinal-epidural (KSE) anestezi ile genel anestezi uygulamalarının anne ve yenidoğandaki hemodinamik, nöroendokrin yanıt, yeni doğanın APGAR ve nöroadaptif kapasite skorları (NAKS) üzerine etkilerin karşılaştırılması planlandı. I. gruba (n=20) genel anestezi uygulanırken II. gruba (n=20) KSE anestezi uygulandı. Preoperatif, cilt insizyonundan hemen sonra, klemplendikten önce veya hemen sonra ve ameliyattan 30 dk sonra olmak üzere tüm anne adaylarından, yenidoğanın çıkımından hemen sonra kordon klempi konmadan umblikal korddan ve yenidoğanın resüssitasyonunu takiben kübital venlerden renin, ACTH, aldosteron, kortizol, kan şekeri ve kan gazı için kan örnekleri alındı. Tüm yenidoğanlar APGAR ve NACS açısından değerlendirildi. Cilt insizyonundan hemen sonra, kordon klemplenmeden önce ve klemplendikten hemen sonra alınan renin, ACTH, aldosteron, kortizol seviyesi değerlerinin grup I de grup II ye göre yüksek olduğu belirlendi (p<0.05). Yenidoğanın kordon klempi sonrasında alınan kanda renin ve ACTH değerlerinin her iki grupta klemp konmadan alınan değerlere göre daha yüksek ancak aldosteron ve kan şekeri değerlerinin farklı olmadığı belirlendi. Her iki dönemde kortizol değerlerinin II. grupta I. gruba göre daha düşük olduğu gözlendi (p<0.05). Birinci dakikadaki APGAR değerinin ve 15 ile 120. dakikalarda ölçülen NAKS değerlerinin II. grupta daha yüksek olduğu gözlendi (p<0.05). Sonuç olarak sezaryenlerde KSE anestezinin stres yanıta hemodinamik ve nöroendokrin cevabı inhalasyon anestezisine göre daha iyi kontrol edebildiği, yenidoğanın perAPGAR ve NAKS yi daha az etkilediği ve bu nedenle sezaryenlerde tercih edilmesi gerektiği kanısına varıldı.We aimed to compare the effects of isoflurane anaesthesia and combined spinal-epidural (CSE) anaesthesia on haemodynamic, maternal stress response, APGAR and neuro adaptive capacity scores (NACS) during cesarean section. Forty pregnants were divided into two groups equally. General anaesthesia was applied in group I (n=20) whereas CSE black in group II (n-20). Preoperatively, after skin incision, before and after umblical vein clamping and after 30 minutes of operation maternal blood samples were taken for determination of renin, ACTH, aldosterone, cortisole and blood gases. These tests were also repeated in new-borns before and after umblical vein clamping. New-borns performance were assessed using APGAR and NACS. Plasma renin, ACTH, aldosterone, cortisole and glucose levels were found higher after skin incision, before and after umblical vein clamping in group I than in group II (<0.05). Although aldosterone and glucose levels were found similar in two groups, renin and ACTH levels were higher in both groups (<0.05) of new-borns after umblical cord clamping than the levels before clamping. The level of cortisole was lower in group II than in group I at both period (<0.05). APGAR (in first minute) and NACS (in 15th and 120th minutes) scores were found higher in group II than in group I (<0.05). Finally; it is concluded that combined spinal-epidural anaesthesia is more effective than general anaesthesia in controlling haemodynamic and stress responses to surgical stimulus and less depressive on APGAR and NACS, the CSE technique should be preferred to general anaesthesia for cesarean section
Comparison of cisatracurium and atracurium-induced neuromuscular block during desflurane and sevoflurane anaesthesia
Çalışmamızda desfluran ve sevofluran anestezisi sırasında sisatrakuryumun oluşturduğu nöromüsküler bloğun atrakuryumun oluşturduğu nöromüsküler blok ile karşılaştırılması amaçlandı. Fakültemiz etik kurul onayı alınarak elektif ortopedi, plastik veya laparaskopik cerrahi uygulanan 80 erişkin olgu çalışma kapsamına alındı. Anestezi indüksiyonu, tüm olgularda inlravenöz IV 5 mg/kg tiyopenton sodyum, idamesi ise % 4-6 desfluran + % 66 N2O + % 34 O2 veya % 1-2 sevofluran + % 66 N2O + % 34 O2 ile sağlandı. Olgular rasgele 4 eşit gruba ayrıldı. Grup I'de desfluran+atrakuryum (0.5 mg/kg) (Grup DA), grup II'de desfluran+sisatrakuryum (0.1 mg/kg) (Grup DS), grup lll'de sevofluran+atrakuryum (0.5 mg/kg) (Grup SA) ve grup IV'de ise sevofluran+sisatrakuryum (0.1 mg/kg) (Grup SS) uygulandı. Nöromüsküler bloğa ait etkinin başlama zamanı (T95), maksimum etki süresi, (Tmax), klinik etki süresi (T25), derlenme indeksi (T75-T25) ve spontan derlenme süreleri (T4/T1= % 70) ölçülerek kaydedildi. Sisatrakuryumun uygulandığı gruplarda T95 süresinin grup SS'de grup DS'ye göre uzun (p=0.046), T25 ve T4/T1 = % 70 sürelerinin ise kısa olduğu belirlendi (p=0.006 ve p=0.011). Atraküryumun uygulandığı gruplarda T95 ve T max sürelerinin grup SA'da grup DA'ya göre uzun (p=0.018 ve p=0.019), T25 ve T4/T1 = % 70 sürelerinin ise kısa olduğu belirlendi (p=0.00 vep=0.00). Sonuç olarak gerek desfluran gerekse sevofluran anestezisinde, sisatrakuryumun oluşturduğu nöromüsküler bloğa ait etki başlama ve maksimum etki sürelerinin atrakuryuma göre daha uzun olduğu, sevofluran anestezisi uygulanan olgulara kıyasla desfluran anestezisi uygulanan olgularda sisatrakuryum ve atrakuryumun etki başlama sürelerinin daha kısa, klinik etki sürelerinin ise daha uzun olduğu kanısına varıldı.In this study, cisatracurium-induced and atracurium-induced neuromuscular blocks were compared during desflurane and sevoflurane anaesthesia. Following faculty ethic committee approval, 80 adult patients undergoing elective orthopaedic, laparascopic or plastic surgery were accepted to study. Anaesthesia was induced with thiopentone sodium (5 mg/kg) and maintained either with 4-6 % desflurane or 1.5-2 % sevoflurane in a mixture of 66 % nitrous oxide and 34 % oxygen in all patients. The patients were assigned randomly four groups. To group I desflurane+atracurium (0.5 mg/kg) (Group DA), to group II desflurane+cisatracurium (0.1 mg/kg) (Group DS), to group III sevofliirane+atracurium (0.5 mg/kg) (Group SA), and to group IV sevoflurane+cisatracurium (0.1 mg/kg) (Group SC) were applied. The onset time (T95), onset maximum block (Tmax), clinical duration (T25 ), recovery index (T75-T25), spontaneous recovery time (T4/T1=% 70) and endotracheal intubation conditions were assessed. In cisatracurium groups; T95 values were found shorter (p=0.046) in group DS than in group SC whereas T25 and T4/T1 =% 70 values were found longer (p=0.06 and p=0.011). In atracurium groups; T95 and Tmax values were found shorter (p=0.018 and p=0.019) in group DA than in group SA whereas T25$ and T4/T1=% 70 values were found longer (p=0.00 and p=0.00). In conclusion; onset of action and onset of maximum block was longer in cisatracurium groups than atracurium groups during desflurane and sevoflurane anaesthesia. The onset of action of cisatracurium and atracurium was shorter with desflurane than did sevoflurane whereas clinical duration of action was longer
The effect of ephedrine on neuromuscular blockade with rocuronium
Çalışmamız indüksiyonda uygulanan tek doz, efedrinin rokuronyumun etki başlama, klinik etki süresi ve entübasyon kalitesi üzerine etkisini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirildi. Çalışmaya, yaşları 19 - 65 arasında (ASA I-II) değişen 40 olgu alındı .Nöromusküler hastalık, kas gev-şeticilerle etkileşime girecek ilaç kullanımı ve kalp hastalığı öyküsü olanlar çalışma kapsamı dışında bırakıldı. Rutin monitorizasvon uygulanan olgularda anestezi indüksiyonu 2 mg.kg'1 propofol, idame ise sevofluran "c 2, %50 N20 ve 0, ile sağlandı, indüksiyonu takiben Grup l'e (n=22) 70 fig.kg'1 efedrin, Grup ll'ye (n~JH) 5 ml serum fizyolojik uygulandı. Maksımal eşik düzeyini saptamak amacıyla yanıtların stahiHzasyo-nıı için yaklaşık 5 dakika beklendikten sonra, 0.6 mg.kg4 rokuronyum uygulandı. Rokuronyumun uygulanmasından kas yanıtında % 95 depresyon sağlanana dek geçen süre (etki başlama süresi- EBS) ve rokuronyum uygulanmasından kas Yanıtında % 25 derlenmenin sağlandığı ana kadar geçen süre (etki siiresi-ES) kaydedildi. Olgularda indüksiyon öncesi ve sonrası, entübasyon sonrası henıodinamik değişiklikler i KAH, SAH, DAB'larıj ve SpO, kaydedildi. Grupların demografik özellikleri arasında bir farklılık saptanmadı. Efedrin uygulanan Grup Ede EBS 54.6+14 sn, Grup IE de 71.2+76 sn olarak bulundu (p<0.05). Efedrin grubunda ES 44.3+15 dk, Grup Il'de 35.3±11 dk olarak saptandı. Grupların SAB, DAB, KAH ve Sp()2 değerleri arasında bir farklılık bulunmadı. Sonuçta; rokuronyum ile birlikte uygulanan efedrin in tek başına rokuron-vutna göre etki haşlama süresini kısalttığı ve hızlı entübasyon gereken olgularda iyi bir alternatif olacağı kanısına varıldı.This study was performed to evaluate the effects of a single dose of ephedrine administered during induction on the onset time, clinical duration time of action and the intubation quality of rocuronium. After obtaining approval from the ethics committee, 40 patients between 19 to 65 years in ASA I or II satatus included in the study. Patients with neurumuscular and cardiovascular diseases or received medication that can interact with neuromuscular blocking agents were excluded. After the routine monitorisa-tion, anesthesia was induced by 2 mg.kg'1 propofol and maintaned by 2 % sevoflurane in SO % N20 and 02. Following the induction, 70 Ug.kgephedrine was administered to the Group I (n= 22), and 5 ml. of physiologic saline was given to the Group II (n=18). Rocuronium 0.6 mg.kg~' was administered in order to determine the maximum thereshold level. The time from the administration of rocuronium to reach 95% depression (onset time of rocuronium-OT) and 25% cure in the neuromuscular responses (clinical duration time of action- DT) were recorded. Changes in the hemodynamic parameters (SAP, DAP and HR) and SpO, values of the patients were also recorded. No differences were found in the demographic characteristics between the groups. OT values of the groups I and II were 54.6±14 and 71.2+16 seconds, respectively (<0.05). DT values were found to be 44.3+15 and 35.3±11 minutes in the first and second groups, respectively . No differences were found in SAP, DAP, HR and SpO, values between the groups. In conclusion, the onset time of rocuronium could be shortened when used together with ephedrine and it can be a good alternative in patients requiring rapid intubation
Anesthetic management in Friedreich's ataxia (case report)
Bu makalede, ürolojik operasyon geçiren Friedreich ataksili bir hastada anestezik yaklaşım sunuldu.In this article anesthetic management of a patient with Friedreich ataxia undergoing urological operation was presented