5 research outputs found
Medineli Kadın Sahâbe ve Tâbiûnun Tefsire Katkıları
Tefsirde en önemli halkayı oluşturan sahâbîlerin ve onların elinde yetişen tâbiîlerin Kur’ân’ı anlamaya yönelik büyük gayretleri tefsir tarihine dair çalışmalarda hak ettiği yeri almıştır. Bununla birlikte hicri ilk asra dair araştırmalarda, belirli isimler üzerinde durulduğu özellikle kadın sahâbe ve tâbiîlere yeterli ölçüde dikkat çekilmediği görülmektedir. Hâlbuki hicretten sonra Mescid-i Nebevî’nin inşasıyla birlikte, Hz. Peygamber kadınların ibadet ve ilim maksadıyla mescitlere katılımlarını teşvik etmiş ve çeşitli vesilelerle onların da nâzil olmaya devam eden Kur’ân âyetlerinden haberdar olmalarını sağlamıştır. Bu tür uygulamalar sahâbe ve tâbiûn döneminde de sürdürülmüş kadınlar kıraat, hadis, fıkıh ve tefsir gibi geleceğin ilimlerine temel teşkil edecek bilgilere vakıf olmuşlardır. Mescid-i Nebevî etrafında şekillenen canlı bir ilmî hayatın yaşandığı Medine, kadınların da bu ilmî canlılığa katılımı için imkânlar sunmuştur. Başta Hz. Peygamber hanımlarından Hz. Âişe bint Ebû Bekr es-Sıddık (öl. 58/678) olmak üzere Hz. Hafsa bint Ömer b. Hattâb (öl. 45/665) ve Hz. Ümmü Seleme (öl. 62/681) kadınların eğitiminde önemli roller üstlenmişlerdir. Medine’de Hz. Peygamber hanımları haricinde Şifâ bint Abdullah (öl. 20/641 civarı), Ümmü Varaka bint Abdullah b. Hâris (öl. 23/644’ten önce), Esmâ bint Yezîd (öl. 30/650), Esmâ bint Ebû Bekr es-Sıddîk (öl. 73/692) ve Semra bint Nüheyk (öl. ?) gibi ilim sahibi birçok kadın sahâbe daha bulunmaktadır. Tâbiûn dönemi âlimleri arasında ise ilminin büyük kısmını Hz. Âişe’den edinen Amre bint Abdurrahmân (öl. 106/724) ön plana çıkmaktadır. Tefsir kaynaklarına yansıyan rivayetlerinin yanı sıra çok sayıda meşhur ulemanın kendisinden ilim alması, Medine’nin önemli isimleri arasında olduğunu göstermektedir. Amre haricinde Ümmü Külsûm bint Ebû Bekr (öl. 58/678’den sonra); Zeyneb bint Ali b. Ebû Tâlib (öl. 62/682); Hafsa bint Abdurrahman b. Ebû Bekr es-Sıddîk (öl. 80/699 civarı), Safiyye bint Ebû Ubeyd (öl. 90/709 civarı), Aişe bint Talha b. Ubeydullah (öl. 101/719), Âişe bint Sa‘d b. Ebû Wakkās (öl. 117/735) ve Fâtıma bint el-Münzir b. Zübeyr b. Avvâm’ın (d. 48/668- öl. ?) isimleri sayılabilir. Sahâbe ve tâbiûndan Medineli âlim kadınlara temas ettiğimiz bu çalışmada, onların tefsir kaynaklarında kaydedilen rivayetlerinin çoğunluğu incelenmiş ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır. İsimlerin tesbitinde tabakāt ve terâcim türü eserlerden istifade edilmiş, tefsir yorumları için, tefsir kaynaklarının yanı sıra ulûmü’l-Kur’ân ve hadis kaynaklarına da başvurulmuştur. Yapılan okumalar neticesinde bu kaynaklarda, kadın sahâbî ve tâbiîler hakkında verilen bilgilerin son derece sınırlı olduğu görülmüştür. Benzer şekilde onların tefsir ilmindeki konumlarına dair bir atfa da rastlanmamıştır. Sayısal olarak onlardan gelen tefsir, yorum ve rivayetlerin azlığı araştırmamızı sınırlayan âmillerdendir. Bu durum, dönemin sosyo-kültürel yapısı da göz önünde bulundurularak değerlendirmeye tabi tutulmuş ve Hz. Âişe’nin ilminin aktarıcısı kabul edilen Amre’nin, Hz. Âişe’nin bir diğer talebesi Urve b. Zübeyr’e (öl. 94/713) kıyasla çok daha az rivayetinin kaydedilmesi gibi spesifik durumlar kritik edilmiştir. Günümüz araştırmalarında, erken dönem kadınların ilmî hayattaki yerlerine yeterli ölçüde değinilmemiş olmasından hareketle, bu araştırmayla ilk asırda Medine’de, kadınların eğitim-öğretim hayatındaki yerleri ve tefsire katkıları hakkında genel bir kanaate ulaşma hedeflenmiştir
Ahkam ayetlerindeki ahlaki boyut
ÖZETKur’an-ı Kerîm, ibadet, muamelât ve ukubâta dair pek çok ahkâma taalluk eden ayet ihtiva etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bulunan bu ayetler, kullar için elzem olan, dünyevî hayatlarını düzenleyen kural-kaide, emir-yasak ve tavsiyeler içeren ayetler bütünüdür. Yarattığı kulunu çok iyi bilen Yüce Allah’ın, kullarının maslahatını ve çıkarını gözeterek gönderdiği ilahî mesajları anlama- yorumlama ve yaşama, dünya ve ahiret saadeti için çok önemlidir. Saç ayaklarından biri olan bu üçlü taksimatın yanı sıra, diğer bir ayağı oluşturan ahlâk konusu da İslamî emirleri anlama ve yaşama bakımından ikincil bir öneme değil bilakis eşit bir öneme sahiptir.Tezimizde gerek ahkâm gerekse ahlâk iç içe geçmiş olarak ele alınmıştır. Zaten bu iki konuyu birbirinden ayırmak mümkün değildir. Kur’an’da yüzlerce, bazı âlimlere göre binlerce geçen ahkâm ayetlerinin ahlâken taşıdığı değer ve bu ayetlerin ahlâkî boyutları konunun önemini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda amacımız, ahkâm ayetleri ile ilgili olarak günümüze kadar gelen tefsirleri derlemek, özetlemek değil, onlara sosyal açıdan bakabilmek ve ahlâkî ilkelerini çıkarabilmektir. Anahtar kelimeler: Ahkâm, ahlâk, ibadet, hukukABSTRACTKur’an-ı Kerim concludes lots of ayets which are about ibadet, muamelat and ukubat. These are the ayets that are necessary for arranging creature’s mundane life and conclude the rules, orders-bans and advices. Understanding-commenting and living the divine message of Allah, who considers his creature’s benefits, is very important for the happiness of this world and the other. Besides these three important spheres, another sphere ahlâk is as important as these ones for understanding Islamic orders and living them.In our thesis we discussed ahkâm and ahlâk one in another because it is impossible to seperate these two spheres. The moral value of ahkâm ayetleri which are represented in Kuran more than hundred times (for some researchers more than thousand times) shows the importance of our issue. In this concept, our purpose is looking these ayets in a social sight and deriving moral principles of them, not gathering the interpretations of Kuran or summarize them.Key words: Kur’an (Quran), ayet (verse), ahkâm, ahlâk (moral) , ibadet (prayers), hukuk (law
Taberî’nin Latîfü’l-kavl Adlı Fıkıh Eserini Tefsiri Câmiu’l-beyân Üzerinden Okumak
Muhammed b. Cerîr et-Taberî (ö. 310/923), İslâmî ilimlerin sistemleştiği ve hatırı sayılır bir müdevvenâtın oluştuğu üçüncü ve dördüncü asırlarda Abbâsî dönemi Bağdat’ında yaşamış bir âlimdir. Müfessir, fakih ve tarihçi kimliğiyle temayüz etmiş aynı zamanda kıraat, hadis, Arap dili ve nahvi, şiir, ahlak ve tıp ilimlerine de vakıf, çok yönlü ve mütebahhir bir âlim ve müellif olmasıyla meşhurdur. Endülüs’ten Horasan’a İslâm coğrafyasının genişlediği ve muhalled eserlerin telif edildiği, İslâm düşüncesini etkileyen ve şekillendiren mütekellim Eş‘arî (ö. 324/935), dilci Zeccâc (ö. 311/923), fakih Tahavî (ö. 321/933) ve Kerhî (ö. 340/952), muhaddis Nesâî (ö. 303/915), tarihçi Mesûdî (ö. 345/956), müfessir Mâtürîdî (ö. 333/944), Cessâs (ö. 370/981) ve İbn Ebî Hâtim (ö. 327/938) gibi nice âlimin yetiştiği dördüncü asırda kendisi de benzer tesir bırakan isimlerden biridir. Birçok İslâm beldesini dolaşan ve ilmî rıhlelere çıkan Taberî, nihai olarak vefatına kadar meskûn bulunacağı Bağdat’a yerleşerek meşhur tefsiri Câmiu’l-beyân’ı kaleme almıştır. Onun kimilerince henüz aşılamayan harikulade tefsirinin yanı sıra günümüze ulaşan Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk, et-Tebsîr, Sarîhu’s-sünne, bir bölümü günümüze gelen Zeylü’l-müzeyyel, İhtilâfü’l-fukahâ, Tehzîbü’l-âsâr adlı eserleri yanında günümüze ulaşmayan ya da henüz gün yüzüne çıkarılmayan Latîfü’l-kavl, Basîtü’l-kavl, Âdâbü’l-kazâ, el-Hafîf, er-Red ve Edebü’n-nüfûs gibi eserleri ile kaynaklarda zikredilen daha başka eserleri de vardır. Bu makalede onun fıkıh usûlü ile bazı fürû fıkıh konularını hâvi ve elimizde bulunmayan Latîfü’l-kavl fî ahkâmi şerâi‘i’l-İslâm adlı eseri konu edinilerek içeriği hakkında bazı mülahazalarda bulunulmuştur. İhtilâfü’l-fukahâ’da Ebû Hanîfe (ö. 150/767), İmam Şâfiî (ö. 204/820) ve İmam Mâlik (ö. 179/795) gibi fakihlerin içtihadlarını ve aralarındaki görüş farklılıklarını ele alan Taberî, ardından seksen üç bölümden müteşekkil ve iki bin beş yüz varak civarında olduğu ifade edilen Latîfü’l-kavl’i kaleme almış ve onu da el-Hafîf adlı eserinde ihtisar etmiştir. Latîfü’l-kavl, onun fıkhî görüşlerini derli toplu anlattığı ve kendisine tabi olanların dayanak kabul ettiği çok kıymetli bir eserdir. Taberî bu kitabında, mezhep kurucu olarak verdiği fetvaları ve kendi usûl-i fıkıh tercihlerini açıklamış, detaylı izahlarda bulunmuştur. “İki kitabım var ki hiçbir fakih ondan müstağni kalamaz: el-İhtilâf ve el-Latîf” diyerek bu iki eserine verdiği ehemmiyeti izhar etmiştir. Üç bin varak civarındaki tefsirinin günümüzde yirmi küsur cilt olarak yayımlandığı göz önünde bulundurulursa günümüze ulaşmayan iki bin beş yüz varaklık Latîf’in de yirmi cilt hacminde bir eser olduğu anlaşılmaktadır. Bu araştırma ile eserin ilim ehline tanıtılması, Taberî’nin fakîh ve müfessir kimliğini birlikte değerlendirmeye ve mukayese yapabilmeye katkı sunulması hedeflenmiştir. Fıkıh alanındaki donanımının tefsirine nasıl yansıdığının izi sürülmüştür. Onun biyografisi ve eserleri hakkında bilgi veren kaynakların neredeyse tamamında Latîfü’l-kavl zikredilmiş ancak özelliği ve içeriği hakkında sınırlı bilgi verilmiştir. Bu bağlamda eserin özellikleriyle ilgili en geniş bilgi Hamevî’nin (ö. 626/1229) Mu‘cemü’l-üdebâ’sında vardır. Kapsadığı konulara dair malumat ise Câmiu’l-beyân’da Taberî’nin Latîfü’l-kavl’e yaptığı atıflarda görülmektedir. Onun “Bu konuyu Latîfü’l-kavl’de burada tekrara ihtiyaç kalmayacak şekilde açıkladık” minvalinde yirmiden fazla yerde bu eserine atıf yaptığı tespit edilmiştir. Kimi zaman müellifin diğer eserlerindeki atıfları ve farklı müelliflerin Latîfü’l-kavl’in içeriğiyle ilgili verdikleri bilgilere de bakılarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Çalışmamızda eserin seksen üç risalesinden biri olan “Kitabü’l-beyân an usûli’l-ahkâm” adlı bölümünde zikrettiği anlaşılan nâsih-mensûh, âm-hâs, icmâ, kıyas, emir ve haber ifadelerinin vucûbiyeti konularına özel başlık açılarak ilgili örnekler ve âyet tefsirleri incelenmiş böylece Taberî’nin fıkıh usûlünde takip ettiği yolu ve benimsediği yöntemi, ahkâm âyetlerini tefsirde nasıl pratiğe döktüğü tetkik edilmiştir. Latîfü’l-kavl’e ilişkin bir çalışma bulunmaması sebebiyle literatüre katkı sağlanması umulmaktadır