20 research outputs found

    Anjiotensin II reseptör antagonisti telmisartanın endotel disfonksiyonuna etkisi

    No full text
    6. ÖZET Damar endotel tabakası tek sıralı bir hücre dizisidir ve hemodinamik, hücresel ve kimyasal uyarılan membran reseptörleri aracılığı ile algılayarak mediyatör görevi yapan NO, ET-1, PAI-1, t-PA, solubl TM gibi birçok molekül sentezler ve salgılar. Endotel oluşturduğu fizyopatolojik denge sayesinde damar tonusu devamlılığı, trombosit ve lökosit adezyon inhibisyonu ve düz kas hücre proliferasyon inhibisyonu gibi fonksiyonlara sahiptir. Normal endotel fonksiyonunun damar homeostazında bu derece önemli rol oynamasından ötürü vazospazm, vazokonstrüksiyon, trombüs ve damar proliferasyonu ile seyreden hastalıkların patogenezinde endotel disfonksiyonunun önemli katkıları olduğu gözlenmiştir. Koroner kalp hastalığının geleneksel risk faktörleri hiperkolesterolemi, hipertansiyon, diabetes mellitus ve sigaradır. Endotel disfonksiyonu bu risk faktörlerinin ortak bir nedeni ve/veya sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Endotel disfonksiyonu koroner kalp hastalığının başlatıcı ve yönlendirici bir faktörüdür. Koroner kalp hastalığı ve geleneksel risk faktörleri arasında kilit rolü endotel üstlenir. Bu çalışmada, esansiyel hipertansif, tip II diabetik normotansif ve tip II diabetik hipertansif olgularda endotel disfonksiyonunun araştırılması ve sağlıklı kişiler ile karşılaştırılması amaçlandı. Endotel disfoksiyonunu yansıttığı düşünülen NO, VCAM-1, PECAM-1, TM, t- PA, PAI-1, PONİ, MAU düzeyleri ve ayrıca brakiyal arter doppleri ile akıma bağlı dilatasyon (ABD) ve nitrogliserine bağlı dilatasyon ölçüldü. Endotel disfonksiyonu ve risk faktörleri arasındaki ilişki biyokimyasal açıdan değerlendirildi. Bu çalışmanın ikinci hedefi ise bir anjiotensin reseptör blokeri olan ve bir antihipertansif olarak kullanılan telmisartanın endotel disfonksiyonu üzerine olan etkileri, yine bu parametrelerdeki değişimler incenelerek araştırıldı. Bu çalışmaya 18 esansiyel hipertansif (grup 1), 16 regüle tip II DM'u olup sonradan hipertansiyon gelişen (grup 2), 10 regüle tip n diabetes mellituslu normotansif (grup 3) ve 10 sağlıklı kişi (grup 4) katıldı. Grup 1 ve 2'ye 12 hafta süre ile anjiotensin reseptör blokeri olan telmisartan 40 mg/gün dozda uygulandı. Grup 1 ve 2'nin ilaç öncesi ve ilaç sonrası, grup 3 ve 4'ün ise bir defa olmak üzere serum NO, PONİ, TM, sVCAM-1, sPECAM-1, t-PA, PAI- 1, idrar MAU ve doppler ultrasonografi ile brakiyal arterde ABD ve nitrogliserine bağlı dilatasyon ölçümü yapıldı. Sağlıklı kontrollere göre esansiyel hipertansiflerin, tip II diabetik normotansiflerin ve tip II diabetik hipertansiflerin idrar mikroalbumin (sırasıyla p=0.012, p=0.004, p=0.006) ve serum PAI-1 (pO.001) değerlerinin anlamlı yüksek olduğu, sağlıklı kontrollere göre tip II diabetik 109hipertansiflerin serum P0N1 değerlerinin (p0.001) ve N03 değerlerinin (p0.001) ise anlamlı olarak düşük olduğu görüldü. Esansiyel hipertansif ve tip 2 diabetik normotansiflerde idrar MAU ve serum PAI-1 değerlerinin, diabetik hipertansiflerde bu parametrelere ek olarak PONİ ve NO3 değerlerinin sağlıklı kontrollere göre anlamlı farklılık göstermesi, tip II diabet ve esansiyel hipertansiyon birlikteliğinin endotel disfonksiyonunu arttırdığını düşündürmektedir. ABD değerleri, sağlıklı kontrollere göre esansiyel hipertansiflerde (p=0.003) ve diabetik hipertansiflerde (pO.001) anlamlı olarak düşük saptandı. Diabetik normotansiflere göre diabetik hipertansiflerin ABD değerleri (p=0.011) anlamlı olarak düşük saptandı. Diabetik hipertansiflerin ABD değerlerinin en düşük olması tip II diabet ve esansiyel hipertansiyon birlikteliğinin endotel disfonksiyonunu arttırdığını gösteren diğer bir bulgu oldu. Esansiyel hipertansif hastaların ilaç sonrası sistolik kan basıncı (p0.001) değerlerinin anlamlı olarak düştüğü ve diastolik kan basmcı (p=0.097) değerlerinde anlamlı farklılık olmadığı saptandı. Tip II diabetik hipertansif hastaların ilaç sonrası sistolik kan basmcı (p0.001) ve diastolik kan basmcı (p=0.020) değerlerinin anlamlı olarak düştüğü, telmisartan tedavisi ile kan basmcı değerlerinin istenen düzeylere indiği görüldü. Hipertansif ve diabetik hipertansif gruplarda idrar MAU, serum PAI-1 düzeylerinde tedavi sonrası anlamlı bir fark olmaması bu parametrelerin endotel disfonksiyonu tanısında kullanılabileceğini, fakat ATİ reseptör bloker tedavi izleminde yararlı olmayacağını düşündürmektedir. Telmisartan tedavi sonrasında hipertansif ve diabetik hipertansif gruplarda serum PONİ (sırasıyla p=0.019, p=0.012) ve t- PA (p0.001) değerlerinde anlamlı yükselme olması bu parametrelerin ilaç izleminde yararlı markırlar olabileceğini işaret etmektedir. Sonuç olarak, bu çalışmanın bulguları antihipertansif etkili AT II reseptör blokeri telmisartamn endotel disfonksiyonu üzerine etkileri hakkında bilgi sağlamıştır. Telmisartanm esansiyel hipertansiyon ve tip II diabetes mellitus patogenezinde önemli rolü olan endotel disfonksiyonumm bazı göstergelerinde oluşturduğu değişiklikler bu ilacm endotel disfonksiyonunu bir miktar düzeltebildiğim düşündürmektedir. 11

    Antitrombositik Tedavi İzleminde Trombosit Fonksiyon Testleri

    No full text
    It is known that anti-platelet drugs reduce the vascular pathologies in patients with cardiovascular disease. Despite using these drugs there are still a number of patients suffering from vascular events. Even though monitoring antiplatelet drug therapy with platelet function tests is contentious, they are widely in use. The wide variety of available platelet function tests using different methodologies, the apparent lack of standardization, and emerging evidence on the clinical value of platelet function testing are resulting in a considerable uncertainty in the clinical practice, Nevertheless, platelet function testing has clinical benefits for the patients and also helps in identifying the right drug at the right dose for the right patient. In this review Article, platelet activation, formation of thrombosis, up-to-date platelet function tests and drug resistance in patients receiving anti-platelet drugs will be discussed.Kardiyovasküler hastalarda antitrombositik ilaçların damarsal patolojileri azalttığı, bazı hastalarda ise antitrombositik tedaviye rağmen vasküler olay yaşayan hastaların olduğu bilinmektedir. Trombosit fonksiyon testlerinin antitrombositik tedavi izleminde kullanımı tartışmalı olsa da antitrombositik tedavi izleminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Günümüzde çeşitli ölçüm metodları kullanan birçok trombosit fonksiyon test cihazı bulunmaktadır. Ancak farklı metodların kullanılması, standardizasyonun sağlanamaması ve hastaların klinik durumunu her zaman tam olarak yansıtamaması bu testlerin klinik uygulamalarda oldukça önemli kuşkular doğurmasına neden olmaktadır. Yinede trombosit fonksiyon testleri hastalarda uygun antitrombositik ilaç seçimine, uygun dozun ayarlamasına yardımcı olur. Bu derlemede trombosit aktivasyonu ve trombositlerin trombüs oluşumundaki yeri, güncel trombosit fonksiyon testleri ve antitrombositik tedavi gören hastalarda gelişen ilaç direnci ele alınacaktır

    Klinik Remisyonda olan Crohn Hastalarında Hastalık Aktivitesinin Erken Öngörüsü

    No full text
    Aim: Crohn's disease (CD) is an immunity-based inflammatory disease of unknown etiology which affects any region of the gastrointestinal tract with transmural involvement. in these patients; many clinical activity indicators and noninvasive markers have been used to assess disease activity, but none have been as accurate as histopathological and endoscopic examinations in detecting inflammatory activity. in CD, disease activity is clinically determined by Crohn's Disease Activity Index (CDAI) score. According to CDAI, less than 150 points is accepted as remission, and over 450 points is a serious fulminant disease. the aim of this study is to predict the CD activity by fecal calprotectin and fecal lactoferrin in clinically remission Crohn's disease patients. Materials and Methods: Twelve asymptomatic CD patients (CDAI150), chosen in outpatient Gastroenterology clinics, were included in our study. Serum C reactive protein (CRP), serum amyloid A (SAA), erytrocyte sedimentation rate(ESR), WBC count, fecal calprotectin and fecal lactoferrin were measured. Based on colonoscopy performed within the same week, 5 were in remission and 7 were active CD patients. Results: Fecal calprotectin, lactoferrin, serum CRP and SAA were significantly higher in active CD than in remission (all p 0.050), but there were no significant diferrence in CDAI, ESR and WBC (all p>0.050). There was significant positive correlation between calprotectin SES/Rutgeerts colonoscopy score indices (r= 0.592, p=0.043) and between lactoferrin SES/Rutgeerts colonoscopy score indices(r=0.720, p=0.008). Conclusion: in order to chose the candidates to colonoscopy, fecal calprotectin and lactoferrin which reflect mucosal inflammation should be performedAmaç: Crohn’s hastalığı (CH) gastrointestinal sistemin herhangi bir bölgesinde transmural tutulumu olan, etyolojisi bilinmeyen, immunite kökenli inflamatuvar bir hastalıktır. Bu hastalarda hastalık aktivitesini saptamak için birçok klinik aktivite indikatörü ve invazif olmayan göstergeler kullanılmıştır ancak, hiçbiri histopatolojik ve endoskopik incelemeler kadar doğru olmamaktadır. CH’nda, hastalık aktivitesi klinik olarak Crohn’s Hastalığı Aktivite indeksi (CDAI) ile saptanmaktadır. CDAI’e göre 150 puanın altı remisyon ve 450 puan üzeri ciddi fulminan hastalık olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı klinik remisyondaki CH’da hastalık aktivitesini fekal kalprotektin ve fekal laktoferrin ile öngörmektir. Gereç ve Yöntem: Gastroenteroloji polikliniğe başvurulan on iki asemptomatik CH’sı (CDAI150) çalışmamıza dahil edildi. Serum C-reaktif protein (CRP), serum amiloid A (SAA), eritrosit sedimantasyon hızı (ESH), lökosit sayımı, fekal kalprotektin ve fekal laktoferrin ölçüldü. Aynı hafta içinde yapılan kolonoskopilerine göre, 5 hasta remisyonda, 7 hasta aktif CH idi. Bulgular: Aktif CH’da, fekal kalprotektin, laktoferrin, serum CRP ve SAA (hepsi p0.050), remisyondakilere göre belirgin olarak daha yüksek olup, CDAI, ESH ve lökosit sayıları için anlamlı fark saptanmadı (hepsi p>0.050). Kalprotektinle SES/Rutgeerts kolonoskopi skor indeksleri (r= 0.592, p=0.043) arasında ve laktoferrinle SES/Rutgeerts kolonoskopi skor indeksleri (r=0.720, p=0.008) arasında anlamlı pozitif korelasyon saptandı. Sonuç: Mukozal inflamasyonu yansıtan fekal kalprotektin ve laktoferrin kolonoskopiye aday hastaları seçebilmek için mutlaka ölçülmelidir
    corecore