2 research outputs found
A pilot home-based early intervention study to improve the mathematical skills of young children
Children who come from low socioeconomic backgrounds and children with learning disabilities are found to be at risk for future failure in mathematics. Even though the mathematics scores increases over time the achievement gap remains between the various ethnic and socioeconomic groups. One way to prevent this failure is to identify the students who are at risk and provide them with effective early intervention. This study reports the results of a pilot early mathematics intervention study focusing on two Turkish families in the US. In this single-subject research, a multiple probe technique was used in order to examine the impact of the SRA DLM Math Pre-K CD-ROM in combination with parent scaffolding on young children’s number sense skills. Two parent-child dyads participated in this study. Two semi-structured interviews were conducted with the parents before and after the intervention. The child participants received 3 Mathematical Curriculum Based Measure (CBM) every week to monitor their progress. Building Blocks Assessment was used to identify whether children were able to generalize the number sense skills developed during work sessions in different settings. This measure was administered both before and after the intervention.This study demonstrated that children’s and parents’ use of a software program where they work collaboratively at home resulted in increased number sense skills. These results were interpreted in the context of socio-cultural theory. The parents displayed different strategies during the mathematics work sessions, reflecting their own feelings about mathematics and technology
Gençlerin yalnızlık ve umutsuzluğunu önleyici bir sosyal destek yaklaşımı olarak spor ve fiziksel aktivite
As the first phase of a longitudinal study, this research explores the level of loneliness and hopelessness of 48 adolescents living in an orphanage and their counterparts (42) living in typical settings based on their involvement in sports and gender. T-test was conducted to identify differences among determined groups. Even though no meaningful differences were found among groups, variability in scores was notable in standard deviation (SD) scores when it comes to the degree of hopelessness based on gender and the degree of loneliness based on their involvement in sports and where they live. Süreli bir çalışmanın birinci aşaması olarak bu araştırma, yetiştirme yurdunda yaşayan 48 gencin ve aileleriyle yaşayan 42 gencin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerini spor yapıp yapmama durumları ve cinsiyet faktörüne göre incelemektedir. Guruplar arasındaki farklılıkların tayin edilmesi için T-Test uygulanmıştır. Guruplar arası karşılaştırmalarda istatistikî olarak anlamlı farklılıklar bulunmasa da, cinsiyete göre umutsuzluk düzeyinde ve spor yapıp yapmama durumları ile yaşadıkları ortama göre yalnızlık düzeyleri bakımından standart sapma skorlarında değişkenlik gözlenmiştir. Uzun Özet:Yakın duygusal bağlanmalar ve sosyal çevreyle etkileşimin yokluğunda, sosyal ve duygusal kabuğa çekilme duyguları ve eğilimlerinin ortaya çıktığı görülür. Yalnızlık ve umutsuzluk gençlerin sağlıklı sosyal, psikolojik, fiziksel ve bilişsel gelişimleri bakımından risk faktörleri olarak tanımlanmaktadır (Richaud de Minzi & Sacchi, 2004; Terrell-Deutsch, 1999; Weiss,1973). Literatürde yer alan çalışmalar incelendiğinde fiziksel etkinliğin ruh halinde iyileşmelere, tedirginliğin azalmasına, depresyonun düzeyinin düşmesine ve sosyal desteğin artmasına yol açtığı (Australian Bureau of Statistics, May 2001; Byrne and Byrne, 1993; Cameron and MacDougall, 2000) ifade edilmektedir. İyi yapılandırılmış fiziksel aktivite etkinliği ve sosyal desteği kapsayan bir programın, yetiştirme yurdunda kalan gençlere, olumsuz risk faktörlerini aşmada ihtiyaç duydukları destek sistemlerini sağlayacağı şüphesizdir. Aile sistemleri araştırmalarında hem risk faktörlerinin hem de koruyucu faktörlerin gençlerin gelişiminde rol oynadığı ortaya koyulmuştur (Blom, Cheney, & Snoddy, 1986; Hoey & Rhodes, 1994; Seita, 2005; Vorrath & Brendtro, 1985). Bu çalışmalardaki ortak bulgular, riskli çevrelerde yaşayan gençlerin, risk faktörlerinin bir başka sistemdeki koruyucu ve geliştirici ortamlar sağlayan etkenler sayesinde üstesinden gelebildikleri yönündedir. Bu tür koruyucu ve destekleyici sistemler, gençler için onarıcı bir etki yaratmaktadır. Gençlerden yüksek beklentileriyle, başarılarını takdir etmeleriyle, gençleri önemseyen ve onlara örnek teşkil eden en az bir bireyin varlığıyla, örnek teşkil edecek yaşıtların varlığıyla ve hizmet edebilmeleri için fırsatların sağlanmasıyla gençlerin içinde bulundukları olumsuzlukların üstesinden gelmelerini sağlamaktadır. Yakın zamanda yapılan araştırmalar bir mikro alt sistemdeki koruyucu faktörlerin ( örneğin yetiştirme yurdu, spor etkinliklerindeki antrenör ve/ veya yaşıtlar gibi) tampon etkisi (Benard, 1997; Fisher, 2001; Seita, 2005) yaratabildiği ifade edilmektedir. Öyleyse, olumsuz duygularla başa çıkmada önleyici bir yaklaşımı hedefleyen uzun süreli bir çalışmanın ilk aşaması olan bu çalışmada, sporun, rekreasyonel etkinliklerin ve düzenli fiziksel aktivitenin, gençlerin sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olabilecek, kendileri ve durumları hakkında daha iyi hissetmelerini sağlayacak ve potansiyellerini etkili bir şekilde kullanmalarına yardımcı olacak faydalı bir araç olabileceği hipotezinden yola çıkarak mevcut durumun tepsinin yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.Bu maksatla araştırmanın amacı, yetiştirme yurdunda kalan gençler ile aileleri ile birlikte kalan gençlerin spor yapma durumlarına ve cinsiyet değişkenlerine göre yalnızlık ve umutsuzluk düzeyleri bakımından bir farklılık gösterip göstermediğinin araştırılması olarak belirlenmiştir. Süreli bir araştırmanın birinci aşaması olan bu çalışma sonucunda elde edilecek bulguların, daha sonraki aşamalarda geliştirilecek sağaltım programları için bir temel teşkil edeceği düşünülmektedir.Çalışmaya ve öngörülerimize bir başlangıç noktası belirmek amacıyla, spor yapan (16'sı kız ve 26'sı erkek) toplam 42 sporcu genç ve spor yapmayan (16'sı kız ve 32'si erkek) toplam 48 sedanter genç olmak üzere genel toplamda 90 genç çalışmanın örneklem grubunu oluşturmuştur. Yetiştirme yurdunda ya da aile ortamda yaşayan gençlerimizin yalnızlık ve umutsuzluk düzeyleri ölçülmüş ve karşılaştırılmıştır. Katılımcılardan spor yapan bütün kız katılımcılar yetiştirme yurdunda yaşarken, spor yapmayan kız gençlerimizin 6'sı yetiştirme yurdunda ve geri kalan 10'u aileleriyle yaşamaktadır. Spor yapan 26 erkek katılımcıdan 17'si yetiştirme yurdunda, kalan 9'u da aileleriyle beraber yasamakta iken, spor yapmayan 32 erkek katılımcıdan 8'i yetiştirme yurdunda, geri kalan 24'u ise, aileleriyle yaşamaktadır. Katılımcıların spor yapma durumlarına göre yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin belirlenmesinde araştırmacılar tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu, UCLA Yalnızlık Ölçeği ve BECK Umutsuzluk Ölçeği kullanılmıştır. Bu araştırmada, betimsel araştırma yöntemlerinden biri olan genel tarama modeli kullanılmıştır. Karasar (2005) tarama modelini "var olan bir durumu, var olduğu şekliyle tanımlamayı amaçlayan araştırma yaklaşımı" olarak tanımlanmaktadır. Veri toplama metodu itibariyle bu araştırma bir özaktarım çalışması olup, veriler örneklemde yer alan bireylerin kendilerinden ölçekler ve bilgi formu vasıtasıyla toplanmıştır. Çalışmanın amacı, ampirik olarak örneklemdeki 90 gencimizin halihazırdaki yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin yaşama ortamına, cinsiyet değişkenine ve spor yapıp yapmama durumlarına dayalı olarak tanımlanmasıdır. Elde edilen verilerin hesaplanmasında ve değerlendirilmesinde SPSS 13,0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde T-Test uygulanmış olup, belirlenen guruplar (evde-yetiştirme yurdunda kalan, spor yapan-yapmayan, kız-erkek) arasındaki farklılıklar ortaya çıkarılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada hata düzeyi 0,05 olarak kabul edilmiştir.Elde edilen bulgulara göre katılımcılardan sporcu ve sedanter olanların umutsuzluk ve yalnızlık puanlarının cinsiyetlere göre karşılaştırılmasında, erkekler ve kızlar arasında umutsuzluk ve yalnızlık bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Ayrıca sporcu olan erkekler ile sedanter erkeklerin, umutsuzluk ve yalnızlık puanları yetiştirme yurdunda kalma ve ailenin yanında kalma bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Yine, sporcu kızlarla sedanter kızların umutsuzluk ve yalnızlık puanları yetiştirme yurdunda kalma ve ailenin yanında kalma bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Buna ilaveten, araştırmaya katılan katılımcılardan yetiştirme yurdunda ve ailesinin yanında kalan kız ve erkeklerin umutsuzluk ve yalnızlık puanları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Bu bulgular ışığında çalışmanın sonuçları aşağıdaki gibi açıklanabilir.Örneklem grubunun spor yapıp yapmama durumları dikkate alındığında yetiştirme yurdunda kalan gençlerin çoğunluğunun sporla uğraştığı görülmektedir. Bu durum, gruplar arasında yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin (aile yanında kalma, yurtta kalma, cinsiyet değişkeni ve spor yapıp yapmama) farklılık göstermemesinde önemli bir etken olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Sporun risk faktörleri üzerindeki tampon etkisi yetiştirme yurdunda kalan gençlerin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerini ailesi yanında kalan gençlerin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerine yaklaştırdığını düşündürmektedir.Katılımcılar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın bulunamama sebeplerinden biri de, günümüzde yetiştirme yurtlarının yaşam kalite standartlarına yakınlaştırılmış olması olarak değerlendirilebilir. Nitekim araştırmacıların yetiştirme yurdu yaşam ortamını görmeden önceki varsayımları ve gördükten sonraki düşünceleri arasında farklılık olduğu tartışılmıştır. Bu muhakeme sonucunda beklenilenin aksine yetiştirme yurdu yaşam ortamının gençlerin sosyal, psikolojik, fiziksel ve bilişsel gelişimlerini destekleyici niteliklere yaklaştığı ve bunun da ailesi yanında kalan gençlerin umutsuzluk ve yalnızlık düzeylerine paralel bir gelişim göstermesinde etken olduğu varsayılmıştır.Yurtta kalan gençlerin yurtlarına karşı bir aidiyet duygusu geliştirdikleri ve içerisinde bulundukları ruhsal durumları çok fazla dış dünyaya açmak istemeyebilecekleri göz önünde bulundurulursa, özaktarım metoduyla toplanan verilerin bulgulara yansımış olabileceği dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla bu çalışmanın diğer aşamalarında nitel çalışma metotlarına başvurulması gerekliliğini ortaya çıkmaktadır