19 research outputs found
BETWEEN I AND WE: COEXISTENCE EXPERIENCE IN ANATOLIAN TURKISH-ISLAMIC CULTURE
Throughout history Turks have coexisted with members of different race and faiths. After this
experience of living together merged with Islamic practices and customs following Islamization
of Turks, a unique experience, form and conscience of ‘living together’ emerged. In this paper,
the coexisting experience in Anatolian Turkish-Islamic Culture, in particular in the context of its
examples during Ottoman period with their sociological background and outcomes, has been
explored
SOSYO-POLiTiK TUTUMLAR VE DiNDARLlK: iLAHiYAT FAKÜLTELERi ÖRNEGiNDE BiR ALAN ARAŞTIRMASI
Bu makalede, modernleşme sürecinde üniversite gençliğinin sosyo-politik
tutumlannda ortaya ı;ıkan başlıca farklılaşmalar ilahiyat fakülteleri örneğinde ele
alını,rıaktadır. Çalışmada, modernleşme, gelenek, !flUhafazakarlık ve demokrasi
bağlamında, katılımcıların muhafazakar ve demokratik dini tutumlarının, çeşitli
değişkenler karşısındaki durumunun belirlenmesi amaçlanmış; araştırma verileri,
muhafazakar ve demokratik dini tutum ölçeklerinden elde edilen bulgular çerçevesinde
değerlendirilmiştir. Böylece, katılımcıların sosyo-kültürel ve demografik niteliklerine
göre sosyo-politik tutumlannda .ortaya. çıka.rı farklılaşmalar tespit edilmeye ve
yorumlaıımaya çalışılmıştır
Radikalleşmenin ve Şiddet Yönelimli Davranışların Önlenmesinde Evrensel Değerlerin Rolü
Radikalleşme
yanlısı inanç ve ideolojiler, şiddet yönelimli davranışların yaygınlaştırılması
için verimli alanlar üretir. Bu çerçevede ortaya çıkan dinsel ve ideolojik
hoşgörüsüzlük, radikalizmin ana motivasyonunu oluşturur. Bununla birlikte,
radikalizm ve buna bağlı şiddet yönelimli tutum ve davranışların önlenmesine
ilişkin referansların kaynağında, genellikle ahlak, inanç ve hukuk sistemleri
tarafından üretilen çözümler yer alır. Söz konusu sistemlerin esas aldığı
değerler kullanılarak radikalleşmenin ve şiddet davranışlarının önlenmesi
mümkündür. Böylece radikalizm ve şiddet dilinin yerini sürdürülebilir ve kalıcı
bir barışa bırakması sağlanabilir. Günümüzde bu konuda yoğun çaba sarf
edilmesinin gerekliliği açıktır. Bu bağlamda makalemizin amacı, küresel ölçekte
gittikçe yaygınlaşan radikalleşme ve şiddet olgusu karşısında evrensel
değerlerin ve insanlığın birlikte yaşama tecrübesinin yeniden hatırlatılmasına
katkıda bulunmaktır
Tanzimat’tan Günümüze Muhafazakâr Kadın Algısındaki Değişimler
Türkiye’de
kadınlar, muhafazakâr kadın kimlikleri ile görünür olmaya 1980’li yıllardan
itibaren başlamışlardır. Muhafazakâr kadın algısından ya da muhafazakâr kadının
değişim ve dönüşümünden bahsederken 1980 öncesi dönemin herhangi bir tahsise
gidilmeksizin genel olarak “kadın” kategorisi içinde ifade edilmesinin temel
sebebi budur. “Muhafazakâr kadın”ın özel olarak ele alınması ise 1980 sonrasına
rastlamaktadır. Bu nedenle araştırmanın konusu, özellikle
1980’lerden itibaren muhafazakâr kadın algısındaki değişimlerin incelenmesidir.
Konu, öncelikle Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, daha sonra Cumhuriyet’in ilanından
1980’lere ve son olarak 1980’lerden günümüze kadının konumuna ilişkin
tartışmalar bağlamında ele alınmaktadır. Esasen II.
Meşrutiyet dönemiyle birlikte kadının ailedeki ve toplumdaki statüsü ile
hakları gibi konular sorgulanmaya başlamış; bu sorgulamalar Cumhuriyet’in
ilanıyla çeşitli “kazanım”lara dönüşmüştür. Böylece bu dönemden itibaren,
sosyal hayatta “aktör” olan kadınların görünürlüğü de artmaya başlamıştır. Araştırmada,
muhafazakâr kadın algısındaki değişim; feminizm, ataerkillik, kadının bedeni,
toplumsal cinsiyet, kamusal/özel alan ve başörtüsü tartışmaları bağlamında açıklanmaya
çalışılmaktadır. Araştırmanın temel amacı, kadın algısındaki değişimlerin
günümüz muhafazakâr kadın bilincinin şekillenmesine kaynaklık etmesi bakımından
ortaya çıkardığı sonuçların tespitidir. Bu nedenle, tarihsel ve toplumsal süreç
temelli bir anlatım yöntemi izlenmiştir
Gelenekselden Moderne Din Okuryazarlığının Sosyolojisi: Popüler Dini Kitaplar Örneği
Bu araştırmada Türkiye’de geniş kitlelerin beslendiği dini bilgi kaynaklarının başında gelen popüler dini kitaplardan hareketle nasıl bir din anlayışının gelişmekte olduğunun anlaşılması amaçlanmıştır. Bu anlama sürecinde geniş toplum katmanlarında ne türden dini bilgilerin dolaşımda olduğuna odaklanılmıştır. Bu amaçla Türkiye’de dini bilginin yayılım mecrası olarak kabul edilen ve dini kitapçılığın yıllardır devam edegeldiği birer merkez olarak Ankara Hacı Bayram Çarşısı ve İstanbul Yümni Pasajı kitapçıları ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Bu çerçevede uzun yıllar dini kitapçılık sektöründe toplumun okuryazarlık becerileri ile doğrudan muhatap olan kitapçıların görüşlerine başvurulmuştur. Bu yaklaşımın toplumsal gerçekliğin bir kesitine ulaşılması bakımından anlamlı olduğu düşünülmüştür. Elde edilen veriler betimsel analiz yöntemine tabi tutularak tematik kategoriler oluşturulmuştur. Bu şekilde geniş toplum kesimlerinin okuryazarlığı ve dini kitapla olan ilişkisi açığa çıkartılmaya çalışılmıştır. Çalışma ile Türk toplumunun geniş kesimlerinin dini bilgi düzeylerine dair sonuçlara ulaşılmıştır. Popüler dindarlık biçimleri, epistemolojik anlamda belirli bilgi kaynaklarını talep etmekte ve kendi dini gerçekliğine dâhil etmektedir. Bu anlamda toplumun geniş talebi uzun yıllar boyunca mistik ve menkıbevi anlatılar ile ibadet ve dua içerikli temel dini bilgi kitaplarını içermiştir. Toplumun okuryazarlık düzeyi arttıkça geleneksel dinî bilgi biçimlerine taleplerde de farklılaşma yaşanmış ve bu farklılaşma dini kitapların içerik ve form olarak değişimine neden olmuştur. Halen hem geleneksel hem de modern ve postmodern biçim ve söylemler içeren dini kitaplar geniş çaplı ilgi görmeye devam etmektedir. Klasik dini kitaplara son yıllarda ilgi azalırken popüler kültürün farklı kanallardan etki alanını genişletmesi ile geleneksel din anlayışlarını aşan yeni türler ülke çapında yaygınlaşma eğilimi göstermektedir. Bu ise dini bilginin popülerleşmesi ve söylemsel düzeyde yeniden üretiminin canlı bir örneği olarak dikkat çekmeye devam etmektedir
Çevresel Gerontoloji Bağlamında ‘Yerinde Yaşlanma’nın Temel Belirleyicileri ve Aktif Yaşlanma Süreciyle İlişkisi
'Yerinde Yaşlanma'
kavramı, genellikle, yaşlanırken evde kalabilmek için ideal olan politikayı
ifade etmek için kullanılır. Yerinde yaşlanmanın felsefesi, evde yaşam ortamının
sürekliliğini, toplumda bağımsızlığın korunmasını ve sosyal içermeyi
kapsamaktadır. Çevresel gerontoloji alanında çalışan bilim insanları, bireylerin
yaşlandıkça, yaşadıkları mekânın fiziksel ve sosyal ortamına daha fazla
bağlandıklarını iddia etmektedir. Söz konusu
çevresel bağlam ile kişisel kimlik arasındaki etkileşimin yansımaları, çeşitli
sosyal, psikolojik ve fiziksel konular bağlamında gözlemlenebilmektedir. Sağlık ve sosyal bakım maliyetlerini sınırlandırmaya
yönelik finansal zorunluluklar tarafından bakımevinde kalmaya
yönlendirilmelerine rağmen, yaşlı insanlar da, genellikle, yerinde yaşlanmayı
tercih etmektedir. Yaşadığı çevredeki sivil faaliyetlere katılım, yaşlıların
sosyal ilişkilerini sürdürmelerini, mahalle etkinliklerine ve politikalarına
katılmaya devam etmelerini sağlayarak, yerinde yaşlanmanın önemli bir
belirleyicisi olmaktadır. Bu çerçevede, makalemizde, öncelikle, çevresel
gerontoloji literatüründeki kuramsal tartışma ve bulgulardan hareketle “yerinde
yaşlanma” olgusunun temel belirleyicileri üzerinde durulacaktır. Makalemizin
ikinci kısmında ise, yerinde yaşlanma olgusunun aktif yaşlanma süreciyle
ilişkisi tartışılacak ve sosyal etkileri değerlendirilecektir