27 research outputs found
Pictural assay: femoroacetabuler impingement
Bu derleme yazısında son yıllarda kalça ağrılarının etyolojisinde sıklıkla vurgulanan Femoroasetabular
impingement (FAİ) sendromuna dair son literatür bilgileri tartışılmıştır. Klinik pratikte oldukça atlanan bu konu,
klinik ve radyolojik açıdan ele alınmış; tedavi yaklaşımları gözden geçirilmiştir. FAİ sendromu ile ilgili fiziksel
tıp ve rehabilitasyon alanında yapılan çalışmalar oldukça yetersizdir. Kalça osteoartriti gelişiminde hatırı sayılır
bir yeri olan bu sendroma karşı farkındalığın artması ile bir çok hasta erken tedavi imkanı bulacak ve hastaların
yaşam kalitesi artacaktır. Bu nedenle bu konuda daha fazla klinik ve radyolojik çalışmaya ihtiyaç vardır. Bu
çalışmalar ışığında ortaya çıkacak yeni tanı ve tedavi algoritmaları ile ağrı yakınmaları karşılıksız kalan bir çok
hasta da şifa bulabileceklerdir.In this pictural assay, the femoroasetabular impingement (FAI) syndrome that emphasized in the etiology of hip
pain was discussed with the light of recent literatures. This topic that was usually skipped in clinical practice was
examined with clinical and radiological aspects and treatment approaches were discussed. Studies related to FAI
syndrome are very limited in the field of physical medicine and rehabilitation. In clinical practice with the
consideration of this syndrome which has place in the etiology of hip osteoarthritis; early treatment of many
patients could be possible, and patients' quality of life would increased. Therefore, further clinical and
radiological studies are required about this issue. In the light of these studies new diagnostic and therapeutic
algorithms will be revealed and in many patients who complaints of pain remaining insoluble would able to find
cure
Amalgam Yüzeyine Uygulanan Farklı Yüzey İşlemlerinin ve Farklı Adeziv Sistemlerinin Ortodontik Amaçlı Molar Tüplerin Bağlanma Dayanımları Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi
Amaç: Bu araştırmanın amacı, kumlama, elmas frez ve Er-YAG
lazer ile pürüzlendirilmiş farklı amalgam yüzeylerine farklı yapıştırma
sistemleri ile yapıştırılmış ortodontik molar tüplerin bağlanma dayanımlarının
belirlenmesidir.Gereç ve Yöntemler: Kendiliğinden sertleşen akrilik ile imal
edilen 60 kalıpta molar tüpler için standart boşluklar hazırlanıp, amalgam ile
doldurulmuştur. Numuneler rastgele yüzey pürüzlendirmesi için 20 parçadan
oluşan 3 gruba ayrılmış ve ayrıca 2 farklı yapıştırıcıya göre 2 alt gruba
bölünmüştür. 1. grupta yüzeyler elmas frezle, 2. grupta aliminyum oksit tozu
ile 3. grupta ise Er-YAG lazer ünitesi ile pürüzlendirilmiştir. Molar
tüplerinin bütün gruplardaki amalgam yüzeylerine bağlanması için 2 farklı
yapıştırma sistemi uygulanmıştır. Universal test makinesi kullanılarak
makaslama kuvveti ile söküm gerçekleştirildi. Bulgular: Ortodontik molar tüplerin, amalgam yüzeylerine
bağlanma dayanımı değerlerinde farklı pürüzlendirme yöntemlerine ve 2 farklı
yapıştırma sistemine göre istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Sonuçlar: Amalgam yüzeyindeki tüm yüzey pürüzlendirme
işlemlerinin, bu çalışmada
kullanılan 2 farklı yapıştırma sistemi ile yapıştırılan ortodontik molar
tüplerin, tüm gruplarda benzer bağlanma dayanımına sahip olduğu saptanmıştır.Anahtar Kelimeler: Adheziv sistemler, Amalgam, Ortodonti, Er-YAG lazer, Bağlanma dayanım
Comparison of House-Brackmann clinical grading system with May and Nottingham systems
Bu çalışmada, fasial sinir fonksiyonlarının klinik olarak değerlendirilmesinde kullanılması önerilen üç sistemin karşılaştırılması amaçlandı. Çalışma grubuna idiopatik, unilateral fasial sinir paralizisi geçiren 17 hasta alındı. Her bir hastada fasial sinir fonksiyonları House-Brackmann, May ve Nottingham evrelendirme sistemleri kullanılarak değerlendirildi. Hastaların May ve Nottingham sistemlerinde aldıkları skorlar House-Brackmann sisteminde aldıkları skorlarla karşılaştırıldı. May sisteminin Nottingham sistemine göre House-Brackmann sistemi ile daha yüksek bir uyum gösterdiği izlendi.The aim of this study was to compare three grading systems which were proposed to use in clinical assessment of facial nerve functions. Seventeen patients presenting idiopathic, unilateral facial nerve paralysis were included in the study: Facial nerve function of each patient was evaluated using House-Brackmann, May and Nottingham grading systems respectively. The scores which the patients were given in May and Nottingham grading systems were compared to the scores given in House-Brackmann system. It was found that correlation of May system with House-Brackmann system was higher than correlation of Nottingham system with House-Brackmann system
The relationship between general joint laxity and active range of motion on the temporomandibular joint
Bu çalışmada sağlıklı genç erişkinlerde temporomandibüler eklem (TME) aktif hareket açıklığı ile genel eklem laksitesi ve TME disfonksiyonu semptom ve bulgularının ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Yaşları ortalama 21.1+2.1 yıl (17-28) olan 79'u kız, 89'u erkek toplam 168 olgu çalışma kapsamına alındı. Mandibüler aktif maksimum vertikal açılma (MAMVA) kapasitesi ve aktif lateral hareketler (MALH) cetvelle lineer olarak ölçüldü. TME sesleri mandibulanın açılma ve kapanma hareketleri sırasında eklem elle palpe edilerek ve oskültasyonla değerlendirildi. Genel eklem laksitesi Beighton tarafından modifiye edilen hipermobilite skoruna göre belirlendi. TME de ses saptananlarda MALH ses saptanmayanlara kıyasla daha fazlaydı ve kızlarda TME sesleri ile MALH arasında anlamlı korelasyon saptandı (p0.05). Sonuçta, TME laksitesinin özellikle kadınlarda TME disfonksiyonu için predispozan bir faktör olabileceği kanısına varıldı.In this study, it was aimed to investigate the relationship between active range of motion of the temporomandibular joint (TMJ) md general joint laxity and symptoms and signs of TMJ dysfunction in healthy young adults. A total of 168 cases, 79 females ant' 89 males (mean age 21.1 ±2.1. range 17-28) were included. Mandibular active maximum vertical opening (MAMVO) capacity and active lateral movements of the mandible (ALMM) were measured linearly with a ruler, TMJ sounds were assessed with oscultetion and palpation of the joint while opening and closing movements of the mandible. General joint laxity was determined according to hypermobility scorihg modified by Beighton. ALMM were greater in cases who had TMJ sounds and significant correlation was found between TMJ sounds and ALMM in females (p<0.05). There was no significant correlation between general joint laxity and MAMVO and lateral movements in both sexes (p>0.05). In conclusion, it was thought that TMJ laxity could be a predisposing factor for TMJ dysfunction particularly in females
Diffüz İdiyopatik Skeletal Hiperostozis ve Geç Başlangıçlı Ankilozan Spondilit Birlikteliği Altmış Yaşında Bir Olgu
Diffüz idiyopatik skeletal hiperostozis (DİSH) ve ankilozan spondilit (AS) aksiyel iskelet ve periferik bölgelerde birbirlerinden farklı patolojiler sonucunda gelişen, ligaman ve tendonlarda ossifikasyon ile karakterize iki ayrı hastalıktır. DİSH ve AS birlikteliği nadir görülen bir durumdur ve İngilizce literatürde de bu duruma dikkat çeken olgu sayısı oldukça azdır. Bu olgu sunumunda sakroileit varlığı yönünden AS, dorsolomber omurga grafi bulguları yönünden ise DİSH için tipik görünüme sahip olan ve İnsan (human) lökosit antijeni-B27 negatif bir olgu sunuldu. Olgunun semptomlarının geç başlangıçlı olması, her iki hastalığın birbirleri ile etkileşimi ve bu durumun prognoza etkisi literatür ışığında tartışıldı.Diffuse idiopathic skeletal hyperostosis (DISH) and ankylosing spondylitis (AS) are two diseases characterized by ossification of the ligaments and tendons in both the axial skeleton and peripheral sites with very different pathologies. Coexistence of DISH and AS is a rare condition and there are relatively few cases in the English-language literature. In this paper, we report a human leukocyte antigen-B27-negative patient who presented with the typical appearance of DISH on the dorsal radiograph and also had sacroileitis, suggesting AS. We discussed prognosis of the late-onset case and the interaction of two diseases in this coexistence
The analysis of the low back pain with pain scales
Bel ağrısı yakınmalı 50 olguda bel ağrıları grafik rating skala (GRS), verbal skala, ağrı çizimleri ve ağrı anketi ile irdelendi. Ağrı düzeyi GRS ve verbal skala ile değerlendirildi. Ayrıca verbal skala ile bel ağrılarının diğer ağrılara kıyasla düzeyi belirlendi. GRS ile verbal skalanın her iki değerlendirme yönteminin bulguları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı (p<0.01). Ağrı çizimleriyle olguların % 36'sı psikojenik ağrılı olarak belirlendi. Psikojenik ağrısı olanlarla nonpsikojenik ağrısı olanlar arasında cinsiyet ve iş stresi bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Bel ağrılanhın klinik değerlendiriminde özellikle GRS nın daha yaygın olarak kullanılabileceği ve ağrı çizimlerinin psikojenik ağrıların ayırımında yeterli olmasa da yardımcı olabileceği sonucuna varıldı.Fifty patients with low back pain were evaluated using graphic rating scale, verbal scale, pain drawings and pain questionnaire. Level of pain was studied in the patients using GRS and verbal scale. In addition, level of low back pain was compared with other pains using verbal scale. The relationships between GRS and verbal scale were statistically significant (p<0.01). The pain in 36 % of the patients was found to be psychogenic in origin, using pain drawings. We detected statistically significant difference among patients with psychogenic pain and nonpsychogenic pain with regard to sex and job stress. We concluded that, GRS could be more efficient for clinic evaluation of the low back pain and pain drawings may help in differentiation of psychogenic pains
Diffüz İdiyopatik Skeletal Hiperostozis ve Geç Başlangıçlı Ankilozan Spondilit Birlikteliği Altmış Yaşında Bir Olgu
Diffüz idiyopatik skeletal hiperostozis (DİSH) ve ankilozan spondilit (AS) aksiyel iskelet ve periferik bölgelerde birbirlerinden farklı patolojiler sonucunda gelişen, ligaman ve tendonlarda ossifikasyon ile karakterize iki ayrı hastalıktır. DİSH ve AS birlikteliği nadir görülen bir durumdur ve İngilizce literatürde de bu duruma dikkat çeken olgu sayısı oldukça azdır. Bu olgu sunumunda sakroileit varlığı yönünden AS, dorsolomber omurga grafi bulguları yönünden ise DİSH için tipik görünüme sahip olan ve İnsan (human) lökosit antijeni-B27 negatif bir olgu sunuldu. Olgunun semptomlarının geç başlangıçlı olması, her iki hastalığın birbirleri ile etkileşimi ve bu durumun prognoza etkisi literatür ışığında tartışıldı.Diffuse idiopathic skeletal hyperostosis (DISH) and ankylosing spondylitis (AS) are two diseases characterized by ossification of the ligaments and tendons in both the axial skeleton and peripheral sites with very different pathologies. Coexistence of DISH and AS is a rare condition and there are relatively few cases in the English-language literature. In this paper, we report a human leukocyte antigen-B27-negative patient who presented with the typical appearance of DISH on the dorsal radiograph and also had sacroileitis, suggesting AS. We discussed prognosis of the late-onset case and the interaction of two diseases in this coexistence
The effect of bisphosphonate therapy on upper gastro,ntestinal tract in postmenopausal women : A preliminary study
Çalışmada osteoporoz tedavisinde kullanılan bifosfonatlardan risedronatın üst gastrointestinal traktusa yan etkilerinin endoskopik ve histopatolojik olarak değerlendirimi amaçlandı. Tüm olgulara tedavi öncesinde endoskopik muayene yapıldı. Endoskopisi normal olan olgulara risedronat 5 mg/gün, beraberinde kalsiyum 1000 mg/gün ve D vitamini 400IU/gün başlandı. Tedaviden 1 ay sonra endoskopik muayene tekrarlandı. Kontrol endoskopisi tamamlanan 8 olgunun 5'inde endoskopik ve histopatolojik değerlendirmede patoloji saptanırken, 3'ünde değerlendirmeler normal sınırlardaydı. Ön rapor olarak sunduğumuz bu çalışmanın sonuçlan, risedronat tedavisinin erken döneminde üst gastrointestinal mukoza değişikliklerinin ortaya çıkabildiğini ve tedavi sırasında olası gastrointestinal yan etkiler yönünden uyanık olmamız gerektiğini düşündürmektedir.The aim of this study was to evaluate adverse effects of risedronate, which is effective in the treatment of the osteoporosis, using endoscopie and histopathologic examinations. In all subjects, the endoscopie appearance of the esophageal, gastric and duodenal mucosa was evaluated before the treatment. Subjects who had normal endoscopie examination results were given 5 mg/day risedronate, 10OOmg/day calcium and 400IU/day vitamin D medication. Endoscopie examinations of eight patients were repeated 1 month later. Control endoscopie and histopathologic examinations revealed gastric damage in 5 of the 8 patients. In conclusion, this preliminary report showed that we should be aware of the gastric damage due to risedronate therapy in the short term period