8 research outputs found
Psikoloji Günleri: Psikoterapi
FSMVÜ Psikoloji Kulübü tarafından bu yıl beşincisi düzenlenen Psikoloji
Günleri 3-4 Mart tarihlerinde “Psikoterapi” temasıyla gerçekleştirildi. Pek çok
psikoterapi kuramına yer veren bu program, psikoterapi alanında uzman psikiyatr
ve psikologların sunumları ve atölye çalışmaları ile 15 üniversiteden 1000’in
üzerinde öğrenciyi ağırladı
Üniversite Öğrencilerinin Yaşam Doyumları, Bağlanma Stilleri ve Psikolojik Dayanıklılıklarının Birbirleriyle olan İlişkisinin İncelenmesi
Objective: The main aim of the current research is to investigate the relationship of attachment styles to life satisfaction
and psychological resilience of university students. Another aim of the present study is to see whether life satisfaction
scores differ by the subjects’ level of psychological resilience.
Method: The current work is a descriptive study using the relational screaning model. The study sample consisted of 425
university students, 302 of whom (71.1%) were female and the remaining 123 (29.9%) male. Convenience sampling was used
in selecting the sample. The sample group was composed of undergraduate, master’s, and doctoral students. Data was
collected through Experiences in Close Relationships Scale II (ECRS-II) for attachment styles, the Satisfaction with Life Scale
(SCLS) for life satisfaction, and the Resilience Scale for Adults (RSA) for psychological resilience.
Results: Research findings concerning attachment styles of university students indicated that 49.4% of the sample
displayed an avoidant and 48.9% an anxious attachment pattern. Individuals taking a score below the median in both
anxious and avoidant dimensions of attachment, which constituted 31.7% of the study population, were defined as being
securely attached. Study findings showed that the anxiety and avoidance sub-dimensions of attachment negatively
predicted the total score of satisfaction with life. An increase in anxious and avoidant attachment scores was associated
with lower levels of life satisfaction. Multiple regression analysis revealed that the anxious and avoidant attachment styles
did not predict psychological resilience. In addition, satisfaction with life scores of university students varied according to
levels of psychological resilience. Individuals who had a high level of psychological resilience were found to have increased
satisfaction with life compared to those who had a low level of psychological resilience.
Discussion: There are many studies indicating attachment styles to be the main determinant of subjective well-being.
Study findings show that secure attachment affects satisfaction with life, which is one of the elements of subjective wellbeing
and positive development. It is seen that the ability of university students to adapt to stressful and difficult conditions
and to cope with unfavorable situations is associated with their satisfaction with life. Thus, psychotherapeutic interventions
focused on improvement of attachment relations and enhancement of psychological resilience may increase the overall
satisfaction with life.Amaç: Bu çalışmanın birinci amacı üniversite öğrencilerinin bağlanma stilleri ile yaşam doyumu ve psikolojik dayanıklılık
düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışmanın bir diğer amacı ise psikolojik dayanıklılık düzeylerine göre üniversite
öğrencilerinin yaşamdan aldıkları doyumun farklılaşıp farklılaşmadığını görmektir.
Yöntem: Bu çalışma ilişkisel tarama yöntemi ile yapılmış betimleyici bir çalışmadır. Çalışmaya 425 üniversite öğrencisi
katılmıştır. Örneklem seçiminde kolay ulaşılabilir örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Örneklem grubu lisans, yüksek lisans ve
doktora düzeyinde öğrenim görmekte olan üniversite öğrencilerinden oluşmaktadır. Araştırmaya 302 (%71.1) kadın, 123
(%28.9) erkek öğrenci katılmıştır. Üniversite öğrencilerinin bağlanma örüntüleri Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri II (YİYE-II),
yaşam doyumu Yaşam Doyumu Ölçeği (YDÖ), psikolojik dayanıklılığı Yetişkinler İçin Dayanıklılık Ölçeği (YİDÖ) kullanılarak
ölçülmüştür.
Bulgular: Örneklem grubunun bağlanma stillerini belirlemeye yönelik yapılan analizler sonucunda, katılımcıların %49.4’ünün
kaçınmacı, %48.9’unun kaygılı bağlanma örüntüsü sergiledikleri görülmektedir. Her iki bağlanma boyutunda medyanın altında
puan alanlar güvenli bağlanma örüntüsü ile tanımlanmakta ve örneklemin %31.7’sini oluşturmaktadır. Araştırma sonuçlarına
göre güvensiz bağlanmanın kaygı ve kaçınma alt boyutları yaşam doyumu puanlarını negatif yönde yordamaktadır. Bireylerin
kaygılı ve kaçınmacı bağlanma puanları arttıkça yaşam doyumu düzeyleri düşmektedir. Çoklu regresyon analizi sonuçları kaygılı
ve kaçınmacı bağlanma stillerinin psikolojik dayanıklılığı yordamadığını göstermektedir. Ayrıca üniversite öğrencilerinin
psikolojik dayanıklılık düzeyine göre yaşamdan aldıkları doyum farklılaşmaktadır. Psikolojik dayanıklılığı yüksek olan kişilerin
yaşam doyumu puanları, dayanıklılığı düşük olan gruba göre anlamlı ölçüde yüksek bulunmuştur.
Tartışma: Bağlanma ilişkilerinin, öznel iyi oluşun temel belirleyicisi olduğunu gösteren pek çok çalışma bulunmaktadır.
Araştırmadan elde edilen bulgular güvenli bağlanmanın, pozitif gelişimin ve öznel iyi oluşun bileşenlerinden biri olan
yaşam doyumunu etkilediğini göstermektedir. Üniversite öğrencilerinin stres ve zorlu durumlara uyum gösterme ve
negatif durumlarla başa çıkma yetisinin, yaşamdan aldıkları doyumla ilişkili olduğu görülmektedir. Bağlanma ilişkilerini
geliştirmeye ve psikolojik dayanıklılığı artırmaya yönelik psikoterapötik girişimlerin genel yaşam doyumunu artıracağı
düşünülmektedir
Neural Correlates of Self: Models of Northoff and Damasio
Self has been one of the most controversial phenomenon in philosophy and psychology for a long time. More
recently, self has been transferred in the field of neuroscience since 30 years and its neural correlates remain
under the intense investigations. Proposals for theoretical conception of self have not yet achieved complete
clarity. Efforts for linking the self with brain structures
have been going on for many years. Naturally, these two
states (theorization and experiments) process side by
side. Therefore, neuroscientific studies diversify with
regard to conceptual theorization of self. Many studies
have shown that cortical midline structures (CMS) are
important in self processing. In addition, it is commonly
accepted the involvement of resting state activity during
the self-related mental states. In this context, processing
of self related stimulus in the cortical midline structures
is associated with regions of default mode network
(DMN). This review aims to investigate the self-related
studies under the light of current neuroscientific data,
the neuroscience model of Northoff proposed for the
self, and to examine the self in the Damasio’s framework
in the context of consciousness
Mediating Roles of Emotion Regulation Difficulties and Rejection Sensitivity in the Relation Between Romantic Attachment and Couple Adjustment
Bağlanma kuramına göre gelişimin erken dönemindeki ilişkiler çerçevesinde hem duygu düzenlemeye ilişkin beceriler kazanılmakta hem de reddedilmeye karşı duyarlı bir örüntü gelişebilmektedir. Erken dönemdeki bu deneyimler aynı zamanda yetişkinlik dönemindeki bağlanma stilleri için
de belirleyici bir etkiye sahiptir. Çiftler arasındaki uyumun şekillenmesinde ve sürdürülmesinde
bağlanmanın önemli etkileri bulunmaktadır. Bu çalışma çift uyumunu belirleyebileceği düşünülen
bu değişkenlerin etkisini incelemeyi amaçlamıştır. Çalışmanın bir diğer hedefi reddedilme hassasiyetinin ve duygu düzenlemenin aracılık etkilerinin incelenmesidir. Örneklem, İstanbul ilinde yaşayan 346 evli bireyden oluşmaktadır (Nkadın = 173, Nerkek = 173). Yol analizine ilişkin bulgular, romantik bağlanmanın kaçınma boyutunun ve duygu düzenleme güçlüğünün çift uyumunu negatif
yönde yordadığını göstermektedir. Aracılık analizinin bulguları bağlanma kaygısındaki artışın
duygu düzenleme güçlüğünü artırdığını ve bunun da çiftlerin arasındaki uyumu azalttığını göstermektedir. Duygu düzenleme güçlüğü, kaygılı bağlanma örüntüsü ile çift uyumu arasındaki ilişkide
tam aracı etki göstermektedir. Bağlanmanın kaygı ve kaçınma boyutlarının reddedilme hassasiyetini artırdığı fakat reddedilme hassasiyetinin çift uyumu üzerinde doğrudan veya dolaylı bir etkisinin olmadığı görülmektedir. Sonuç olarak, çalışmanın bulguları bağlanma kuramını desteklemekte
ve erken dönem oluşan yapıların yetişkinlikte romantik ilişkileri etkilemeye devam ettiğini göstermektedir. Bulgulardan hareketle, duyguları düzenlemeye yönelik terapötik müdahalelerin evli bireylerin ilişki kalitesine olumlu katkı sağlaması beklenmektedir.According to the attachment theory, relationships in early developmental stages provide a basis for
emotion regulation skills and a pattern for rejection sensitivity. These early experiences also create
a tendency for specific attachment styles in adulthood. Attachment shapes and maintains adjustment between couples. The current study aimed to examine the relationship between attachment,
emotion regulation, and rejection sensitivity, which are thought to determine couple adjustment.
Another aim was to investigate the mediating effects of rejection sensitivity and emotion dysregulation. The participants consist of 346 married individuals living in the city of Istanbul (Nfemale =
173, Nmale = 173). Findings regarding the path analysis show that the avoidance dimension of romantic attachment and the difficulty in emotion regulation negatively predicted the dyadic adjustment. The findings of the mediation analysis revealed an increase in attachment anxiety amplified
the difficulty in emotion regulation and that decreased adjustment between the couples. Emotion
regulation difficulty fully mediated the relationship between anxious attachment pattern and couple
adjustment. Anxiety and avoidance dimensions of attachment were associated with increases in
rejection sensitivity. However, rejection sensitivity did not have a direct or indirect effect on couple
adjustment. In conclusion, the findings showed early structures continued to influence romantic
relationships in adulthood. Based on the findings, therapeutic interventions to regulate emotions
were expected to contribute positively relationship quality of couples
A Study on the Anxiety, Social Support, Life Satisfaction Levels, and Coping Strategies Among University Students in Dormitories
Kişinin ailesi, arkadaşları veya önem verdiği insanlardan aldığı destek, strese karşı
önemli bir koruyucu mekanizmadır. Koruyucu faktörleri tanımlamaya yönelik çalışmalar,
sosyal destek ve baş etme stratejilerinin kaygıyı azaltmaya yardımcı süreçler olduğuna
dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, yurtta yaşayan üniversite öğrencilerinin
algıladıkları sosyal desteğin ve baş etme stratejilerinin diğer öğrencilerden farklılaşıp
farklılaşmadığını incelemektir. Ayrıca bu çalışmada üniversite öğrencilerinin yaşamdan
aldıkları doyumu ve anksiyete düzeylerini yordayan değişkenlerin incelenmesi
amaçlanmaktadır. Örneklem grubu 206 (kadın=89, erkek=116) üniversite öğrencisinden
oluşmaktadır. Katılımcılara Stresle Başa Çıkma Ölçeği, Algılanan Sosyal Destek Ölçeği,Yaşam Doyumu Ölçeği ve Beck Anksiyete Envanteri uygulanmıştır. Araştırmanın bulguları
yurtta kalan öğrencilerin sosyal destek düzeylerinin diğerlerinden farklılaşmadığını
göstermektedir. Baş etme stillerindeki farklılığa bakıldığında ise ailesiyle yaşayan katılımcıların
yurtta yaşayan üniversite öğrencilerinden daha fazla kendine güvenli baş etme
stili kullandıkları görülmektedir. Hiyerarşik regresyon analizi sonuçları, cinsiyet, çaresiz
ve kendine güvenli baş etme stratejileri, algılanan sosyal destek ve anksiyete puanlarının
yaşam doyumu üzerinde anlamlı bir katkı sağladığını göstermektedir. Genç yetişkinlerin
anksiyete puanlarını ise baş etme stratejileri ve yaşamdan aldıkları doyum etkiliyor görünmektedir.
Baş etme stratejilerini geliştirmeye yönelik yapılacak destekleyici çalışmaların
öznel iyi oluşu artırabileceği ve kaygıyı azaltabileceği düşünülmektedir.The support of the family, friends and the people one cares about are most important
protective coping factors with stress. Studies on protective factors highlight that social
support and coping are processes helping to reduce anxiety. The main objective of the
current study is to investigate whether the perceived social support and coping strategies
of students who are living in dormitories differ from other students. Another aim of the
study was to examine the predictors of the satisfaction and anxiety levels of the groups.
The sample comprised 206 university students (N=89 women, 116 men. Ways of coping
Inventory, MSPSS, Satisfaction with Life Scale and Beck Anxiety Inventory are used
in gathering the data. The findings of the study show that dormitory life provides social
support to students. When the differences in coping styles are examined, it is seen that
the participants living with their families use self-confident coping style more than the
students living in dormitories do. The results of the hierarchical regression analysis indicate
that gender, helpless and self-confident coping strategies, perceived social support
and anxiety scores made significant contributions to variance in life satisfaction scores.
Anxiety scores of young adults seem to be influenced by coping strategies and satisfaction
with life. It is thought that supportive studies to develop coping strategies may increase
subjective well-being and decrease anxiety level
Couple Adjustment in Marrıage and Investigation of the Effects of Relationship-Focused Dialectical Behavior Therapy
Bu tez iki ayrı çalışma ile çift uyumunu etkileyen faktörleri anlamayı ve çift uyumunu
artırmaya yönelik bir uygulama yapmayı amaçlamaktadır. İlk çalışma çiftlerin
güvensiz bağlanma örüntülerinin duygu düzenleme güçlüğü, yakınlık ve reddedilme
hassasiyetinin aracılık etkileriyle beraber aktör ve partnerin çift uyumuna etkilerini
incelemektedir. İkinci çalışma Diyalektik Davranışçı Terapi Grup Beceri Eğitimini
(DDT-GBE) ilişki problemi yaşayan evli kadınlara uyarlamayı amaçlamıştır. İlk
çalışma 173 evli çiftin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Veriler aktör-partner karşılıklı
bağımlılık aracılık modeli (APIMeM) ile analiz edilmiştir. İkinci çalışma ilişki odaklı
DDT-GBE uygulamasına katılan 9 evli kadın ve karşılaştırma grubunda yer alan 11
evli kadından oluşan pilot bir çalışmadır. Katılımcıların ilişki ve bireysel işlevsellikleri
uygulamadan önce, uygulamanın ardından ve uygulamadan 6 ay sonra olmak üzere üç
kez değerlendirilmiştir. İlk çalışmanın bulguları kaygılı bağlanmanın çiftlerin her
ikisinin de evlilik uyumunu azalttığını ve kadının kaygılı bağlanmasının ayrıca erkeğin
evlilik uyumunu olumsuz etkilediğini ortaya koymaktadır. Partnerlerden her ikisinin
de bağlanma kaçınması hem kendilerinin hem de birbirilerinin evlilikte hissettikleri
uyumu azaltmaktadır. APIMeM bulguları duygu düzenleme güçlüğü, yakınlık ve
reddedilme hassasiyeti değişkenlerinin güvensiz bağlanma örüntüleri ile çift uyumu
arasındaki ilişkiye aktör-partner düzeyinde aracılık ettiğini göstermektedir. İkinci
çalışmanın ilişki işlevselliğine ilişkin bulguları müdahale grubunun çift uyumu ve
yakınlık düzeylerinin arttığını ve kaçınmacı bağlanma düzeylerinin ise azaldığını
ortaya koymaktadır. Çift uyumu ile yakınlık puanlarındaki artışın uygulamadan 6 ay sonra da devam ettiği bulunmuştur. Bireysel işlevselliğe ilişkin bulgular ise müdahale
grubundaki kadınların yaşam doyumlarının anlamlı ölçüde arttığını göstermektedir.
Ayrıca müdahale grubunun farkındalık düzeylerinin ve ısrarcı-sebatkar kişilerarası
problem çözme yaklaşımlarının anlamlı ölçüde arttığı görülmüştür. Duygu düzenleme
ve strese tolerans becerilerinde ise anlamlı bir değişim gözlenmemiştir. Bu tezden elde
edilen bulgular, ilişkilerle çalışırken birden çok dinamiğe ve partnerlerin karşılıklı
etkilerine odaklanmanın önemli olduğunu ve transdiagnostik uygulamalara yönelik
artan ilgiyle tutarlı bir şekilde DDT-GBE’nin çiftlerin ilişki kalitelerini artırmaya
yardımcı olabileceğini düşündürmektedir.This thesis aimed to understand the factors affecting couple adjustment and to make
an intervention to increase couple adjustment with two separate studies. The first study
examined the effects of insecure attachment patterns on couple adjustment of actor and
partner with the mediating effects of emotion regulation difficulty, intimacy, and
rejection sensitivity. The second study aimed to adapt Dialectical Behavior Therapy
Group Skills Training (DBT-ST) to married women with relationship problems. The
first study was conducted with the participation of 173 married couples. Data were
analyzed with the actor-partner interdependence mediation model (APIMeM). The
second study is a pilot study consisting of 9 women participating in the relationshiporiented
DBT-ST and 11 women in the comparision group. The relationship and
individual functioning of the participants were evaluated three times, beginning of the
study, end of the study, and 6 months after the study. Findings of the first study
revealed that anxious attachment reduces couple adjustment of both genders, and also
anxiously attached woman negatively affects couple adjustment of man. However,
both partners' attachment avoidance reduced the couple adjustment of the actor and
partner. Results of the APIMeM indicated that emotion regulation difficulty, intimacy,
and rejection sensitivity mediate the relationship between insecure attachment patterns
and couple adjustment at the actor-partner level. The second study's findings related
to relationship functioning indicated that couple adjustment and intimacy levels
significantly increased and avoidant attachment level decreased in the intervention
group. The increase in couple adjustment and intimacy levels continued 6 months after
the intervention. Findings related to individual functioning showed that life satisfaction of the intervention group increased significantly. In addition, it was
observed that the mindfulness and insistent-persevering interpersonal problem solving
levels significantly increased in the intervention group. There were no significant
changes in emotion regulation and stress tolerance skills. The findings suggested that
it is essential to focus on multiple dynamics and partners’ mutual influences while
working with couples and that DDT-ST might benefit couples to increase relationship
quality, fitting into the field’s growing interest in transdiagnostic interventions
Relationship Satisfaction and Well‑being During the COVID‑19 Pandemic: Examining the Associations with Interpersonal Emotion Regulation Strategies
Background The COVID-19 pandemic has changed our interpersonal relationships drastically. However, few research studies have examined pandemic-induced stress and its impact on relationship quality. The current research aimed to examine
COVID-19 related stress and anxiety in relation to relationship satisfaction, well-being (i.e., positive afect and life satisfaction), and interpersonal emotion regulation strategies (i.e., perspective-taking, enhancing positive afect, social modeling,
and soothing), to understand the efects of pandemic-induced stress on both an individual and a relational well-being. The
moderating efect of interpersonal emotion regulation strategies toward COVID-19 related stress was also examined.
Methods The sample consisted of 877 married Turkish adults (Nfemale=613, Mage=35.00; Nmale=264, Mage=39.21). Data
were analyzed with structural equation modeling, and moderation efects were tested.
Results As hypothesized, structural equation modeling revealed that greater COVID-19 related stress was associated with
lower well-being, and that this relationship was mediated by relationship satisfaction. Findings indicated that IER strategy
of increasing positive emotions was associated with greater relationship satisfaction and well-being. Unexpectedly, interpersonal emotion regulation strategies moderated neither the relationship between COVID-19 related stress and relationship
satisfaction nor the relationship between COVID-19 stress and well-being.
Conclusions Our fndings support the vulnerability-stress-adaptation framework and draw attention to the importance of
examining the efects of COVID-19 stress and relationship satisfaction
Üniversite öğrencilerinin bağlanma stilleri ile yaşam doyumu, psikolojik dayanıklılık ve aleksitimik özellikleri arasındaki ilişkide benlik saygısının rolü
Bu çalışma üniversite öğrencilerinin bağlanma stilleri, benlik saygısı, aleksitimik özellikleri, yaşam doyumu ve psikolojik dayanıklılık düzeyleri arasındaki ilişkileri incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla güvensiz bağlanma stillerinin (kaygılı, kaçınmacı) yaşam doyumunu, benlik saygısını, aleksitimiyi ve psikolojik dayanıklılığı yordadığı hipotezleri sınanmıştır. Ayrıca çalışmada benlik saygısının, bağlanma stilleri ile aleksitimi, yaşam doyumu ve psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkide aracı rolüne ilişkin yapısal eşitlik modellemesi kullanılmıştır. Kurulan bu model yol analizi ile incelenmiştir. Araştırmanın örneklemi Türkiye’nin çeşitli illerinde öğrenim görmekte olan 425 üniversite öğrencisinden oluşmaktadır. Gönüllü Onam Formunu imzalayan öğrencilere Demografik Bilgi Formu, bağlanma stillerini belirlemek için Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri-II, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği, Yaşam Doyumu Ölçeği, Toronto Aleksitimi Ölçeği ve Yetişkinler İçin Dayanıklılık Ölçeği uygulanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre güvensiz bağlanmanın kaygı ve kaçınma boyutları benlik saygısı puanlarını ve aleksitimiyi pozitif yönde yordamaktadır. Yaşam doyumunu ise negatif yönde yordamaktadır. Doğrusal regresyon analizi sonuçları kaygılı ve kaçınmacı bağlanma örüntülerinin psikolojik dayanıklılığı yordamadağını göstermektedir. Bu bulgu bağlanma stilleri ile psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkiyi gösteren teori ve araştırmaları desteklememiştir. Yol analizi sonuçları kaygılı ve kaçınmacı bağlanma örüntüleri ile yaşam doyumu arasında benlik saygısının aracı rolünü ortaya koymuştur. Ayrıca YEM (Yapısal Eşitlik Modellemesi) analizi bağlanma örüntülerinin aleksitimi ve psikolojik dayanıklılık üzerinde doğrudan etkisinin yanı sıra dolaylı olarak da etkisinin bulunduğunu, göstermektedir. Bu bulgular benlik saygısının aracı rolüne ilişkin hipotezimizi desteklemektedir. Sonuçlar literatür ışığında tartışılmıştır.The present study aims to examine the relationships between university students’ attachment style and their self-esteem, alexithimic features, satisfaction of life, and level of resilience. In line with this aim, the hypothesis of the prediction of attachment styles (anxious and avoidant) over life satisfaction, self-esteem, alexithymia, and psychological resilience was tested. Additionally, in this study Structural Equational Modeling was conducted to investigate the mediational role of self-esteem in the relation between attachment styles and alexihymia, life satisfaction, and resilience. This model was examined with path analysis. The sample of the research consists of 425 university students who take education from several region of Turkey. The participants who sign the informed consent completed the Demographic Information Form, Experinces in Close Relationships-Revised, Rosenberg Self-Esteem Scale, The Satisfaction with Life Scale, Toronto Alexithymia Scale, and Resilience Scale for Adults.
According to results, anxious, and avoidant dimensions of insecure attachment predicted the self-esteem score and alexithymia in positive direction. On the other hand, these dimensions of attachment predicted life satisfaction in negative direction. The results of Linear Regression analysis indicated that anxious and avoidant attachment styles didn’t predict the resilience. This result doesn’t support the theory and research indicating the relationship between attachment style and psychological resilience. The results of path analysis revealed the mediational role self esteem in the relation between anxious, and avoidant attachment styles and life satisfaction. In addition, SEM analysis indicated the indirect effect of attachment styles over alexithymia and resilience besides their’s direct effect. These findings support the hypothesis of this research relation to mediating role of self-esteem. The results are discussed under the light of the literature